26 Temmuz 2013 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. AHKAF (16 - 20) (158-E)



D sayfasından devam

16-) Ülaikelleziyne netekabbelü anhüm ahsene ma amilu ve netecavezü an seyyiatihim fiy ashabil cenneti, va'des sıdkılleziy kânu yu'adun;

İşte bunlar, cennet ehli içinde şu kimselerdir ki, onlardan yaptıklarının güzellerini geçerli kılar; kötülüklerinden vazgeçeriz... (Bu) vadedilmiş oldukları, sıdkın karşılığıdır! (A.Hulusi)

16 - İşte bunlar Ashabı Cennet içinde o mümtazlardır ki kendilerinden yaptıkları amellerin en güzelini kabulleneceğiz ve günahlarından geçeceğiz, bu şaşmaz doğru vaad iledir ki vaad olunmakta bulunuyorlar. (Elmalı)


Ülaikelleziyne netekabbelü anhüm ahsene ma amilu ve netecavezü an seyyiatihim işte bunlar yaptıklarının en iyilerini kabul edip kötülüklerinin de üstünü çizeceğimiz kimselerdir.

Çok hoş bir müjde. İnsanın gönlünü güldüren bir müjde, sevindiren bir müjde. Yani bunlar melek değildir, bunlar kılçıksız değildir amiyane tabirle. Bunlarda hata işler, bunlarda günah işler ama bunlar hadlerini bilenlerdir. Allah’a teslim olanlardır. Günahı savunmayanlardır. Dolayısıyla biz bunların günahlarının üzerini çizeceğiz. Netecavez anhüm evet yani günahlarının üstünü çizdik mi kim onu ortaya serecek ki kim bize karşı burada bunu işlemiş diyecek ki ve tabii onların yaptıklarının en güzellerini kabul edeceğiz.

Bu, şu manaya geliyor, başka ayetlerle birlikte tefsir ettiğimizde buna mümasil, bununla ilgili şu anlama geliyor, Onun iyi amellerinin en iyisini esas alıp, ölçü alıp diğerlerini de onun seviyesinden değerlendireceğiz. Mesela Eylemler arasında 100 puan, 90 puan, 80 puan, 70 puan, 60 puan.. hepside güzel iyi geçer ama pek iyi olan namaz var. İyi ve orta olan namazlarını da pek iyi namazlar seviyesinde ele alacağız, öyle değerlendireceğiz. İnşallah.

fiy ashabil cenneti, va'des sıdkılleziy kânu yu'adun Evet, fiy ashabil cenneh. Bunlar cennet ehli arasında ki yerlerini alacaklar. fiy ashabil cenneti, va'des sıdkılleziy kânu yu'adun hepsini birden mana vereyim bölmeden, verilmiş olan söze sadakatin bir gereği olarak cennet ehli arasında ki yerlerini alacaklar. Ama önceden verilmiş söze sadakat gereği. Allah söz vermişti vahiyde. İyi amel yapanları cennetime koyacağım diye. İşte bu sözün gerçekleşmesidir buyruluyor.

Taberi Hz. Ebu Bekir'in Ömer'e olan vasiyetini nakleder. Şöyle ki: Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer'i çağırdı da ona dedi ki:
Ben sana bir vasiyet edeceğim onu iyi muhafaza edesin Allah'ın gecede bir hakkı vardır. Onu gündüzün kabul etmez ve gündüzün bir hakkı vardır onu da gece kabul etmez. Bizim hiçbirimiz için farzı yerine getirmedikçe nafile yoktur,
Kıyamet günü mizanları ağır gelenlerin mizanlarının ağır gelmesi hep dünyada hakka uymaları ve onun, onlara ağır gelmesi sebebiyledir. Haktan başka bir şey konmayan bir mizanın ağır gelmesi ise hakkıdır.
Kıyamet günü mizanları hafif gelenlerin mizanlarının hafif gelmesi de dünyada batıla uymalarından ve onun, onlara hafif gelmesindendir. Batıldan başka bir şey konmayan bir mizanın hafif gelmesi de hakkıdır.
Görmez misin Allah Teâlâ cennetlikleri en güzel amelleriyle zikretmiştir. Onun için biri der ki benim amelim bunların ameline nerede erişecek onun sebebi çünkü Allah Teâlâ onların kötü amellerinden geçmiştir de onları açığa vurmaz, görmez misin Allah Teâlâ cehennemlikleri en kötü amelleriyle anmıştır da biri der ki; ben amelce onlardan iyiyimdir, onun sebebi çünkü Allah Teâlâ onların en güzel amellerini kendilerine geri vermiştir.
Görmez misin Allah Teâlâ şiddet âyetini, rıza âyetinin yanında ve rıza âyetini şiddet âyetinin yanında indirmiştir ki mümin hem ümitli, hem saygılı olsun da kendi eliyle tehlikeye atılmasın ve Allah'a karşı hak olmayan bir kuruntuya kapılmasın. (Elmalı – Tefsir)]


17-) Velleziy kale livalideyhi üffin leküma ete'ıdaniniy en uhrece ve kad haletil kurunü min kabliy ve hüma yesteğiysânillahe veyleke amin* inne va'dAllâhi Hakk* feyekulü ma hazâ illâ esatıyrul evveliyn;

O (kişi) ki, ana-babasına: "Öf be! Benden önce nice nesiller gelip geçtiği hâlde, (bâ's olunmamla) çıkarılmamla mı beni tehdit ediyorsunuz?" dedi... O ikisi (ana-babası) de Allâh'tan yardım isteyerek: "Yazıklar olsun sana, iman et! Muhakkak ki Allâh'ın vaadi haktır" (dediler)... (O ise): "Bu, öncekilerin masallarından başka değil" demekte devam eder! (A.Hulusi)

17 - Şöyle ise ki: «anasına babasına of size, dedi: bana çıkarılacağımı mı vaad ediyorsunuz? Halbuki benden evvel nice karnlar geçmiş; ikisi de Allaha el' aman çekerek yazık sana, imana gel, her halde Allahın vaadi haktır diyorlar da o yine diyor ki: bu, eskilerin esatîrinden başka bir şey değildir. (Elmalı)


Velleziy kale livalideyhi üffin leküma ete'ıdaniniy en uhrece ve kad haletil kurunü min kabliy ne ki kendisine iman telkin eden anne babasına; ikinize de yuh olsun, ne yani benden önce bunca nesil gelip geçtiği halde hiç biri dirilmemişken bana diriltileceğini mi söylüyorsunuz diye çıkışan da var. Böyle evlatta var. Yani böyleleri de var. Allah’a itaate davet eden mü’min anne babanın bu davetine isyan eden Allah’a isyan etmiş gibidir zımnen biz bunu okuyoruz, anlıyoruz.

ve hüma yesteğiysânillahe veyleke amin* inne va'dAllâhi Hakk ana baba da Allah’ın yardımına sığınarak şöyle der onun bu küstahlığı karşısında. Sana yazıklar olsun, iman et. Şu kesin ki elbet Allah’ın vaadi gerçekleşecektir. İman etsen bundan sen kazanırsın. Biz senin iyiliğini istiyoruz. Yani senden bizi besle, bizi el bebek gül bebek et, sen çalış biz yiyelim demiyoruz. Bakınız anne baba bunu dese haksız değil, ama senden senin iyiliğini istiyoruz. Senin akıbetin için sana yalvarıyoruz gel yavrucuğum Allah’a iman et. Geri döneceğini, yani yeniden dirileceğini unutmadan bir hayat yaşa diyoruz, kötü mü diyoruz.

feyekulü ma hazâ illâ esatıyrul evveliyn bunun üzerine o küstah evlat şöyle der. Bunlar eskilerin masallarından başka bir şey değildir.

Kur’an da eskilerin masalları ibaresinin kullanıldığı her yerde bağlam ahiretle ilgilidir. Ahiretle ilgili bağlamlarda gelir bu. Yani aslında ahirete iman tüm insanlık boyunca peygamberlerin çağırdığı temel düsturdur. Buradan zımnen biz onu anlıyoruz.


18-) Ülaikelleziyne hakka aleyhimül kavlü fiy ümemin kad halet min kablihim minel cinni vel ins* innehüm kânu hasiriyn;

İşte bunlar, cin ve insten, onlardan önce gelip - geçmiş ümmetler hakkındaki azap hükmü, bunlar aleyhine de gerçekleşecek kimselerdir... Muhakkak ki onlar hüsrana uğrayanlardı. (A.Hulusi)

18 - İşte bunlar İns-ü Cinden önlerinde geçen ümmetler içinde üzerlerine söz Hakk olmuş olan kimselerdir, çünkü bunlar hep hüsrana mahkûm olmuşlardır. (Elmalı)


Ülaikelleziyne hakka aleyhimül kavl işte onlar haklarında ilahi yasanın gerçekleştiği kimselerdir. Onlardan kasıt, Ülaike de ki bu zamir nereye ait, nereye döner, İnkarcı aklın benden önce bunca nesil geldi geçti sözüyle kastettikleri olsa gerek. Yani işte onlar, yani benden önce geldi geçti de hiç dirilmedi dediklerin var ya, ilahi yasaya tabi olup öldüler. Yani orada dirilecekler, zamanı gelince dirilecekler. Burada ki malum söz el kavl yani ölümün yasası diye anlaşılabilir.

fiy ümemin kad halet min kablihim minel cinni vel ins kendilerinden önce geçip gitmiş cinlere ve insanlara dahil olmuşlardır. Yani onlar da kendilerinden önceki ölümlü varlıkların yasasına tabi oldular. innehüm kânu hasiriyn şüphesiz kaybeden de onlar olacaktır.


19-) Ve liküllin derecâtun mimma 'amilu* ve liyüveffiyehüm a'malehüm ve hüm lâ yuzlemun;

Her birinin, yaptığı amellerinden (oluşan) dereceleri vardır. Tâ ki onlar, haksızlığa uğratılmaksızın amellerinin karşılığını tam görsünler. (A.Hulusi)

19 - Her biri için de yaptıkları amellerden dereceler vardır, bu da hiç hakları yenmeyerek bütün amellerini kendilerine tamamen ödemek içindir. (Elmalı)


Ve liküllin derecâtun mimma 'amilu her birinin yaptıklarıyla uyumlu bir derece bulunacaktır. Yani iyiler derece derece cennetlere girecekler, cennetler tek bir makam olmayacağı gibi kötüler de derece derece cehenneme girecekler. Yani cehennem de tek bir makam olmayacak. Onun için kötülüklerin az kötüsü var, çok kötüsü var, berbatı var. O nedenle az kötü ile çok kötüyü bile Allah aynı yere koymayacak. Buradan anladığımız şu; Allah süpürmüyor ey muhatap, sen de süpürme. Allah bırak iyiliği, zerre kadar iyiliği zayi etmeyi, kötü ile az kötü arasında ki farkı bile yok saymıyor. Bu çok önemli bir nükte gerçekten de.

ve liyüveffiyehüm a'malehüm ve hüm lâ yuzlemun sonuçta onlar yaptıklarının karşılığını tastamam görecekler ve asla zulme uğramayacaklar.


20-) Ve yevme yu'radulleziyne keferu alen nar* ezhebtüm tayyibatiküm fiy hayatikümüd dünya vestemta'tüm Biha* fel yevme tüczevne azâbel huni Bima küntüm testekbirune fiyl Ardı Bi ğayril Hakkı ve Bima küntüm tefsükun;

Hakikat bilgisini inkâr edenlerin ateşe getirileceği süreçte: "Dünya hayatınızda güzelliklerinizi yaşayıp, verilen ömrü geçici zevkler uğruna tükettiniz! Bugün ise Hakk'ın gayrı olarak arzda benlik taslamanız ve bozuk inançla yaşamanız dolayısıyla alçaltıcı azabı yaşamak suretiyle karşılığını alacaksınız!" (A.Hulusi)

20 - Ve küfredenler ateşe arz olunacağı gün şöyle denir: siz bütün tayyibâtınızı (lezaizinizi) Dünya hayatınızda giderdiniz ve onlarla zevk yab oldunuz, alacağınızı aldınız, artık bu gün hakaret azâbıyla cezalanacaksınız çünkü Yer yüzünde haksızlıkla kibir taslıyordunuz ve çünkü dînden çıkıp fasıklık ediyordunuz. (Elmalı)


Ve yevme yu'radulleziyne keferu alen nar işte küfürde direnenlerin ateşe takdim edilecekleri o gün kendilerine denilecek ki; ezhebtüm tayyibatiküm fiy hayatikümüd dünya vestemta'tüm Biha ezhebtüm tayyibatiküm fiy hayatikümüd dünya dünya hayatında tüm güzellikleri tükettiniz. Çok ilginç, çok çarpıcı bir ifade. Dünya hayatında tüm güzellikleri tükettiniz. Siz var ya siz. Dünya hayatındayken tüm güzellikleri tükettiniz. Devamı daha ilginç;

vestemta'tüm Biha ve onları kısa vadeli tüketime hazır bir hazza dönüştürdünüz. Kısa vadeli bir hazza tahvil ettiniz. Tüketime hazır bir lezzete, zevke tahvil ettiniz. Yani kalıcı güzelliğe dönüştürmekte elinizdeydi ama siz dünya hayatında Allah’ın size verdiği güzellikleri sinek gibi kullandınız. Arı gibi değil. Güzelliğin arısı olsaydınız üretirdiniz, güzelliğin sineği oldunuz, tükettiniz. Onun üstüne kondunuz kirli ayaklarınızla, onu da kirlettiniz. Dolayısıyla güzelliği tükettikten sonra varacağınız yer kötüdür. Cehennem işte tükettiğiniz güzellikten sonra bize bir şey kalmayan sondur.

Güzellikler bir tohumdur, adeta biz bunu anlıyoruz buradan. Tohumu ekerek üretebilirsiniz de, tüketerek yok edebilirsinizde. Yani siz güzellikleri bir tohum gibi görür onları çoğaltırsanız cennetiniz olur akıbet. Eğer güzellikleri tüketilecek bir tüketim nesnesi olarak görürseniz artık oraya güzellik kalmaz. Sizi bekleyen kötü bir mekan olur. ..suüddar. (Ra’d/25) Kur’an ın ifadesi ile en kötü mekandır.

fel yevme tüczevne azâbel huni Bima küntüm testekbirune fiyl Ardı Bi ğayril Hakkı ve Bima küntüm tefsükun artık bu gün yeryüzünde haksız yere küstahça böbürlendiğiniz ve yoldan çıkıp azdığınız için alçaltıcı bir biçimde cezalandırılacaksınız. Haksız yere büyüklük tasladınız. Büyük olmadığınız halde büyükmüş gibi göründünüz. Olmadığınız gibi göründünüz. Yani içinizi boşaltıp dışınıza yedirdiniz. Yani maske taktınız, yüzünüzle yetinmediniz. Kendine yetmediğiniz halde, kendinize yetermiş gibi davrandınız. Allah’a muhtaç olduğunuz halde sana ihtiyacım yok havalarına girdiniz. Ve sonuç mu? Sonuç azab.

Azab; etimolojik olarak kök anlamı terk edilmek. Yani Allah tarafından terk edildiniz. Bundan büyük azab mı olur, bundan büyük bela mı olur bundan büyük, bundan dehşetli cehennem mi olur. Allahsız olmak, Allah’ın yardımından mahrum olmak. İşte cehenneminizi kendi elinizle hazırladınız.

Rabbim böyle bir hayattan, böyle bir tasavvurdan, böyle bir bakış açısından korusun. Bize ucu cennetle noktalanmış bir hayat nasip etsin.


“Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn”

Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.

158. videonun sonu.
158. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder