11 Şubat 2014 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. MÜLK SURESİ (13-23)(179-A)b



a sayfasından devam

17-) Em emintüm men fiysSemâi en yursile 'aleyküm hasiba* feseta'lemûne keyfe neziyr;

Ya da semâdakinin, üzerinize bir kasırga - hortum irsâl etmesinden güvencede misiniz? Uyarımın anlamını bileceksiniz! (A. Hulusi)

17 - Yoksa emîn misiniz o Semâdakinden: üzerinize bir mermîler yağdırıcı gönderivermesinden? O vakit bilirsiniz ki nasılmış inzarım? (Elmalı)


Em emintüm men fiysSemâi en yursile 'aleyküm hasiba ya da gökte olanın sizin üzerinize bir bela kasırgası hasıba, bir bela rüzgârı, rüzgâr hafif geldi, bela kasırgası salmayacağından emin misiniz. feseta'lemûne keyfe neziyr artık uyarım nasıl olurmuş o zaman anlayacaksınız. O zaman bileceksiniz. Yani eğer şimdi bu dünyada iyilikle benim uyarımı, vahyimi duymazdan gelirseniz, eğer vahyime kulak tıkarsanız, benim sizi iyilikle uyarılarıma sırt dönerseniz. Benim başka tür uyarılarım da var. O zaman öyle bir uyarırım ki sizi onu dinlememezlik edemezsiniz. Ama iş işten geçer. O uyarı artık hiçbir işinize yaramaz, çünkü yararsız olmuştur dönüşünüz. İbret alsanız da almasanız da bir olur. O gün gelmeden önce kulağınızı vahyin uyarısına açın.


18-) Ve lekad kezzebelleziyne min kablihim fekeyfe kâne nekiyr;

Andolsun ki onlardan öncekiler de yalanladı! Benim, beni inkâr sonucunu yaşatmam nasıl oldu! (A. Hulusi)

18 - Filhakika onlardan evvelkiler de tekzip ettiler, fakat nasıl oldu inkârım. (Elmalı)


Ve lekad kezzebelleziyne min kablihim doğrusu onlardan önce de yalanlayanlar olmuştu. Yalanlayan, inkâr eden, uyarıları dinlemeyen, kendilerine gönderilen peygamberleri taşlayan hatta, vahye sırt dönenler de olmuştu. fekeyfe kâne nekiyr ama benim inkârım ne demekmiş gördüler. Nasıl olurmuş benim inkârım. Burada kinaye var hem de tevbıyh, yani azar yüklü bir kinaye, ağır bir kinaye. İlâhi bir hitap yüklü bir kinaye. Zımnen şunu diyor felâket. İnkârcıların, yani insanın benliğini inkâr etmesi değil, beni herkes inkâr etse neyim eksilir ki. Ben Allah’ım. Yani biz zımnen bu ayeti böyle anlayacağız. Rabbimiz zımnen bunu söylüyor. Hepimiz Allah’ı inkâr etsek Allah’ın nesi eksilir.

Felaket bizim O’nu inkâr etmemiz değil, asıl felâket O’nun bizi inkâr etmesidir. fekeyfe kâne nekiyr bu. Benim inkârım nasıl olurmuş görsünler bakayım. Yani inkâr mı istiyorlar, asıl ben onları inkâr edersem onların felâketi o zaman kopar.

Nasıl inkâr eder bizi rabbimiz? Daha önce ilgili ayetlerde gördük nesullahe feensahüm enfusehüm. (Haşr/19) onlar Allah’ı unuttular, Allah’ta onları kendilerine unutturdu.

Bir başka ayette; nesullahe fenesiyehüm. (Tevbe/67) Onlar Allah’ı unuttular, Allah’ta onları unuttu. Onların Allah’ı unutması felâket değil, asıl felâket Allah’ın onları unutması. Allah unuttuğu zaman nereye gidecekler, kimin kapısına koşacaklar eynel mefer nereye kaçmalı, kaçacak yer mi var. Allah’tan başka bir yer mi var. Allah’ın bulunmadığı bir yer mi var. Allah’tan kaçacak bir mekan mı var. Nereye kaçmalı?

Fefirrû ilAllâh..! (Zariyat/50) Allah’a kaçınız diyor ya Kur’an. zaten başka da çaresi mi var.


19-) Evelem yerav ilettayri fevkahüm sâffatin ve yakbıdne, ma yumsikühünne illerRahmân* inneHU Bikülli şey'in Basıyr;

Üstlerinde saf saf kanatlarını açıp yükselen, kapayıp inen kuşları görmezler mi! Onlar Rahmânî kuvvelerle bunu başarıyorlar! Muhakkak ki O, her şeyi (hakikati olarak) Basıyr'dir. (A. Hulusi)

19 – Bakmazlar mı ki üstlerinde uçan kuşlara, kanat süzerlerken ve yumarlarken? Rahmandır ancak onları tutan, şüphesiz ki o her şey-i görür. (Elmalı)


Evelem yerav ilettayri fevkahüm sâffatin ve yakbıdn onlar saflar halinde üzerlerinde kanat çırpan şu kuşları düşünmüyorlar mı, görmediler mi. bakmazlar mı onlara. Hava dinamiğini hatırlatan bir ayet. Biliyoruz ki havada uçan canlı cansız nesne, her varlık Allah’ın hava yasası gereğince, aerodinamik yasası gereğince uçar. O yasayı koyan Allah’tır. Onun için havada uçan her varlığın uçuşu Allah’a nispet edilir. Çünkü yasayı koyan O’dur. Ekmeğe değil, ekmeğin sahibine teşekkür etmelidir. Ekmeğin sahibini unutmadıysanız eğer. Bu da onu hatırlatıyor bize. Yani kuşlar kendi maharetleriyle uçmuyorlar. Eğer Allah hava dinamiğinin yasalarını havaya koymamış olsaydı bak bakalım bir tek sinek kımıldayabilir miydi.

ma yumsikühünne illerRahmân* inneHU Bikülli şey'in Basıyr onları rahmandan başka havada tutan kimse yok şüphesiz O, Allah; her şeyi en ince ayrıntısıyla görendir.

Sorunun zımni cevabı açık rahman’ın koyduğu yasalar sayesinde duruyor, uçuyor o kuşlar orada. Tabiat yasaları ilahi rahmetin eseriymiş. Bu ayetten ve bu pasajdan biz bunu çıkarıyoruz. Eğer şu tabiata, şu kâinata Allah yasalar koymuşsa, yer çekimi yasası, çekim yasası, cazibe yasası, merkezkaç yasası, akışkanlar yasası, hava yasası, ısı yasası, termodinamiğin yasaları ve diğer tüm yasalar. Allah’ın koyduğu bu yasalar sayesinde eşya bize boyun eğiyor. Biz eşyayı kullanabiliyoruz. Bu yasalar sayesinde biz eşya ile ilişkiye geçebiliyor, hayatımızı kolaylaştırıyoruz.

Bu yasaları keşfettiğimiz sürece bunu yapmaya devam edeceğiz. Fakat hem bu yasalar sayesinde biz eşyayı kullanalım, Allah eşyayı bu yasalarla bize boyun eğdirsin, hem de bu yasaları koyana isyan edelim, O’nu inkâr edelim, O’na sırt dönelim, O’na nankörlük yapalım, nasıl bir şey bu? Aziz Kur’an dostları Rabbimiz ne yapsın buna, nasıl muamele etsin, ne beklerdiniz? Hem insan için bu muhteşem misafirhaneyi bu muhteşem hazırlığı ile hazırlasın da insan dönüp O’na nankörlük yapsın.

Ya eyyühel'İnsanu ma ğarreke BiRabbikelkeriym. (İnfitar/6) ey insanoğlu bu kadar cömert olan rabbine karşı seni böyle müstağni kılan, seni böyle küstah ve gururlu kılan nedir? Kur’an soruyor.

[Ek bilgi; Burada verilen anlam kuşları, Allah’ın kudretiyle tuttuğunu ifade etmektedir. Söz konusu kelimenin emseke fiili olup kelimenin 1. anlamı “bir şeyin üzerine el koymak yakalamak, tutmak, birini alıkoymaktır.” Kuşun hareketinin tamamen Allah’ın emrine başlı olduğunu belirten bu ayetlerle çağdaş bilimsel veriler arasında pekala münasebet kurulabilir.
Çağdaş bilgiler uçuşlarını programlamak konusunda bazı kuş cinlerinin ne derece mükemmel bir noktaya uçtuklarını göstermiştir. Zira hayvanların genetik kodunda kaydedilmiş, gerçek bir “göç” programı vardır ve çok karmaşık ve çok uzak güzergâhlarda yol almayı ancak böyle bir programla açıklamak mümkün olur. Çünkü daha önce hiçbir tecrübesi olmayan, yardımcısı da bulunmayan yavru kuşların, hareket noktasında tespit edilen tarihte dönmek üzere bu güzergâhı tamamlamaya kabiliyetli oldukları açıkça ortaya çıkmıştır.
Prof. Hamburger; La Puissance et la Fragilité (Flammarion-1972) adlı kitabında örnek olarak Pasifik okyanusunda ki “mutton-bird” in ünlü durumunu ve onun 8 şeklinde 25.000 km. uzunluğunda ki güzergâhını anlatır. (Kuş bu yolu hiçbir kılavuzun yardımı olmaksızın hareket noktasına en fazla bir haftalık gecikme ile 6 ayda tamamlar)
Böyle bir seyahatin çok karmaşık direktiflerinin zorunlu olarak kuşun sinir hücrelerine kayıtlı olması gerektiği kabul edilmektedir. O direktifler kesinlikle programlanmıştır, programlayan kimdir. (Maurıce Bucaılle- Kitab-ı Mukaddes Kuran ve bilim)]


20-) Emmen hazelleziy hüve cündün leküm yansurukum min dûnirRahmân* inilkâfirune illâ fiy ğurur;

Ya da Rahmân'a karşı size yardım edecek ordunuz mu var? Hakikat bilgisini inkâr edenler yalnızca bir aldanış içindedirler! (A. Hulusi)

20 - Yoksa kimdir o Rahmanın berisinden şu sizin ordularınız ki sizi kurtaracak? Kâfirler başka değil, sade bir gurur içindedirler. (Elmalı)


Emmen hazelleziy hüve cündün leküm yansurukum min dûnirRahmân ya da O rahmandan başka size yardım edip, sizin için orduluk yapacak, sizin için hazır kıta asker olacak birileri mi var? Yani O’nun bilmeyip sizin bildiğiniz, siz emir verince rahmana karşı sizi savunacak, Allah’a karşı nankörlük yapan sizi Allah’ın elinden alacak birileri mi var, zımnen tabii.  Çok ağır bir ifade.

inilkâfirune illâ fiy ğurur bu hakikati inkar edenler başka değil, sadece kesin bir aldanış içindedirler. Demek ki Allah’a nankörlük yapmak, Allah tarafından böyle niteleniyor. Yani Allah’a karşı bir ordu mu hazırladınız sizi savunacak. Allah’a karşı bu caka satmanız, bu tafra satmanız, bu hava atmanız da ne oluyor. Rabbe boyun eğmeyen Allah’ın emirlerine baş eğmeyen kulluk için Allah’a tam teslim olmayan herkesin durumunu bu ayet resmediyor ve bunu bir inkâr, hakikati yalanlama ve nankörlük olarak adlandırıyor.

Zımnen şöyle de anlayabiliriz. Tabiat yasalarını Allah’ı yok sayarak anlamaya kalkmayınız. Bir üstteki ayetle birlikte düşünüldüğünde. Yani tabiat yasalarını sanki tabiat koydu. Sanki bir şey kendi kendine yasa koyarmış, sanki bir saat kendi çalışma sistemini kendisi belirlermiş, sanki bir kalp çalışma sistemini kendisi belirlermiş, sanki bir motor, bir araba kendi çalışma sistemini kendisi belirlermiş gibi komik bir şey söylüyorsun ey insanoğlu. Bu mümkin mi? Onu yapan müdahil olmazsa eğer bir şey kendi sistemini kendisi koyar mı? Onun için tabiat yasalarını Allah’ı yok sayarak anlamaya kalkmak büyük bir cür’et ve inkâr. Failini inkâr edip fiile yönelmektir. Bu derin bir aldanıştır.


21-) Emmen hazelleziy yerzükuküm in emseke rizkaHU, bel leccû fiy 'utuvvin ve nüfûr;

Eğer yaşam gıdanı kesse, kimdir şu sizi besleyecek? Hayır, azgınlık ve nefretle kaçışı inatla sürdürmekteler! (A. Hulusi)

21 - Yoksa kimdir şu sizlere rızık verecek? O rızkını keserse? Hayır bir ürküntü ve azgınlık içinde inada dalmışlar. (Elmalı)


Emmen hazelleziy yerzükuküm in emseke rizkaH yahut Allah rızkınızı keserse size rızık sağlayacak birileri mi varmış. bel leccû fiy 'utuvvin ve nüfûr ama hayır, onlar küstahça bir kibir içinde debelenip duruyorlar.


22-) Efemen yemşiy mükibben 'alâ vechihi ehda emmen yemşiy seviyyen 'alâ sıratın müstekıym;

Peki, âmâ olarak yüzüstü sürünen mi doğru yolda gider yoksa sırat-ı müstakim üzerinde dimdik önünü görerek yürüyen mi? (A. Hulusi)

22 - İmdi yüz üstü kapanarak giden mi daha doğru? Yoksa dos doğru bir cadde üzerinde düpe düz giden mi? Düşünmeli bir. (Elmalı)


Efemen yemşiy mükibben 'alâ vechihi ehda emmen yemşiy seviyyen 'alâ sıratın müstekıym Ne yani, böyle çevirmek daha uygun oldu başta ki hemzei istifhami, soru hemzesini. Ne yani şimdi yüz üstü kapaklanmış kimse, yüzü koyun yere kapanmış kimse, yani ayağı takılıp yere düşmüş kimse hedefe, dosdoğru yolda düzgün yürüyen kimseden daha mı iyi ulaşır? Bunu mu iddia ediyorsunuz. Bir adam düşünün ki yüzü koyun yere kapaklanmış, bir başkası ise hedefe elinde pusula, elinde harita, önünde kılavuz ve yol çizgileri dosdoğru yoldan gidiyor. sapmıyor, şaşmıyor. Şimdi hedefe yüzü koyun kapaklanmış birinin elinde harita, önünde kılavuz, rehber olandan daha iyi varacağını söyleyen biri ciddi olabilir mi? Doğru olabilir mi, hatta dürüst olabilir mi?

İşte vahiysiz doğru yolu bulabileceğine, Allah’a sırtını dönerek hakka varabileceğini, aklı selimi ve sahih nakli bir tarafa atarak, iç güdülerini takip ederek iyi mutlu ve müreffeh olacağını, mutluluğu yakalayacağını düşünen de böylesine saç.ma bir düşünceye sapmış demektir. Aslında aynı şeydir.

yemşiy mükibben 'alâ vechih Bir adam düşünüm ki ileriyi göremiyor, iki adım ilerisini dahi göremiyor, bir adım ileriyi dahi göremiyor hatta. Biz parçayı görüyoruz. Allah bütünü görüyor. Parçayı görene düşen, bütünü görene teslim olmaktır. Ama önce bunu itiraf etmek gerekir. Ey insan sen hiçbir zaman tablonun bütününü görmedin ki, tablonun bütününü gören Allah. Parça da kötü gözüken bütünde güzel, hatta mükemmel durabilir. Neden teslim olmuyorsun. Bütünü görmediğin halde bütünü gören Allah’a neden sırt dönüyorsun. Bütünü görüyormuş gibi yapmak insanın aslında kendi kendine yaptığı en büyük kötülük değil mi. Burada zımnen söylenen de bu. Ey insan sen parçayı görüyorsun, Allah bütünü. Parçayı görene düşen bütünü görene teslim olmaktır. Ben böyle anlıyorum bu ayeti kerimeyi.


23-) Kul "HU"velleziy enşeeküm ve ce'ale lekümüssem'a vel'ebsare vel'ef'idete, kaliylen ma teşkûrun;

De ki: "Sizi inşa eden ve sizin için algılama kuvvesi, idrak kuvvesi (basîret) ve FUADLAR (Esmâ mânâ özelliklerini beyine yansıtıcı kalp nöronları) oluşturan "HÛ"dur! Ne kadar az şükrediyorsunuz (değerlendiriyorsunuz)!" (A. Hulusi)

23 - de ki, odur ancak sizi inşa eyleyen ve size dinleyecek kulak, görecek gözler, duyacak gönüller veren, fakat sizler pek az şükür ediyorsunuz. (Elmalı)


Kul "HU"velleziy enşeeküm ve ce'ale lekümüssem'a vel'ebsare vel'ef'ideh de ki sizin için işitme duyusunu, görme duyusunu var eden ve sizin için hissedecek kalpler akledecek kalpler, yani büyük bir iç dünya var eden, bahşeden yine Allah’tır. İşitme, görme ve inanma eğer imanı getirmeyecekse işitme ve görme işe yaramıyor demektir. Onun için işitme, görme den sonra imanın makarrı olan ‘ef’ideh; iç dünyaya, yani gönle atıf yapılmış, kalbe atıf yapılmış  ‘ef’ideh; Fuad’ın çoğulu. Fuad kalbin mahsus bir biçimi, hususi bir biçimi, yani yanık kalbe deniliyor lügat olarak. Aslında kalbin bir kararda durmayan sürekli dönen, nereye döneceği belli olmayan akıl bağıyla bağlı olmadığında, hikmet bağıyla bağlı olmadığında alı görüp ala, şalı görüp şala heveslenen kalbi Hakk üzerinde sabitlemektir. İmanın görevi de budur. Onun için Allah resulünün ya mukallbel kulûb, Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım sebbit kalbi, ‘alâ diynik, sebbit kalbi ‘alâ muhabbetik diye dua edişini hatırlayalım. Kalbimi dini üzere sabit kıl, kalbimi muhabbetin sevgin üzere sabit kıl diye dua edişini hatırlayalım o zaman bu ayeti daha iyi anlarız.

kaliylen ma teşkûrun ne kadar da az şükrediyorsunuz. Aslında kaliylen ma teşkûrun şöyle de çevrilebilir. Ne kadar da azınız şükrediyor. İki şekilde de çevirebiliriz. Çünkü metin buna müsait kaliylen ma teşkûrun buna müsait hatta belki ikinci çevirim daha hoş gibi duruyor. Her ne kadar alışkın olunan çeviri diğeri ise de; Ne kadar da azınız şükrediyorsunuz.

Niye? Niye 2. çevirim daha isabetli? Çünkü ekserennasi lâ ya’kılun, ekserunnasi lâ yeşkürun, ekserünnasi lâ yu’minun. İnsanların çoğu akletmez, insanların çoğu şükretmez, insanların çoğu iman etmez. Kur’an insanların çoğu hakkında bu kalıpları kullanıyor. Demek ki insanların çoğu şükretmez diyen ayetle birlikte ele alırsak ne kadar da azınız şükrediyorsunuz diye çevirmemiz daha doğru bir çeviri olacaktır.

Devam ediyor c sayfasına geçiniz.
       Mülk suresi (13-30) bölümünü BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder