24 Şubat 2014 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. KALEM SURESİ (34-39)(180-A)a






El Hamdu Lillahi Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi ve ashabihi ve etba’ıhi ecmaiyn. Rabbeneftah bil hayr, vahtim bil hayr, Rabbi yessir ve lâ tüassir, Rabbi temmim bil hayr. Allahümme amin..!

Değerli Kur’an dostları bugün 180. dersimize başlayacağız inşaAllah. Dile kolay, 10. yıla girmişiz, bu dersleri başından beri bu güne kadar rabbim şükürler olsun ki sürdürmeye izin verdi. Geldiğimiz noktaya getirtti. İnşaAllah bundan böyle de Hitamuhu misk olur, sonu misk gibi olur ve tamamlamayı nasip eder. Onun için rabbimden hayırlısıyla başlattığı gibi hayırlısıyla da tamamlatmasını niyaz ederek söze girdim.

Geçen dersimizde hatırlayacaksınız Kalem suresinin 33. ayeti de dahil tefsir etmeye çalışmıştık. Geçen dersimizde tefsirini işlediğimiz ayeti kerimeler hassaten Yemen kökenli bir kıssa, bir bahçe kıssasıyla, daha doğrusu bahçe sahiplerinin, ürün sahiplerinin Allah yokmuş gibi konuşmaları üzerine neyle karşılaştıklarını ve sonunda hatalarını anlayıp Allah’a yönelip cenneti buldukları kıssasını nakletmişti bize sure. Bizde o kıssayı tefsir etmiştik. Aslında bu meselimsi kıssa, Kur’an ın anlattığı ilk kıssalardan belki de ilk tam kıssa diyebiliriz, biri.

Şimdi o pasajın ardından 34. ayetle kalem suresinin tefsirine devam ediyoruz.


34-) İnne lilmüttekıyne 'ınde Rabbihim cennatin na'ıym;

Muhakkak ki korunmuş olanlar için, Rableri indînde Naîm cennetleri vardır. (A.Hulusi)

34 - Şüphesiz ki korunan muttakîler içindir rablerinin indinde Naîm Cennetleri. (Elmalı)


İnne lilmüttekıyne 'ınde Rabbihim cennatin na'ıym hiç kuşkunuz olmasın ki muttakiler için, yani Allah’a karşı sorumluluğunun şuuruna varanlar için. Allah’a saygıda kusur etmeyen kimseler için rableri katında sonsuz nimet cennetleri vardır. Takva bu bağlamda paylaşma ahlakı manasına geliyor. Yani takvanın çok geniş bir kapsama alanı olduğunu biliyoruz. Takva aslında insanın Allah’ı gözeterek, daha doğrusu Allah kaygısıyla yaptığı her iş; Allah ne der, Allah razı olsun, Allah güzel görsün rabbim razı olsun diye insanın yaptığı her şey takvanın kapsamına girer.

Geçen ders işlediğimiz surenin bahçe sahibi kıssasını dikkate alacak olursak burada ki takva müşahhas olarak paylaşma ahlakı. Paylaşma ahlakı vahyin inşa ettiği ahlakın temel unsurlarından biri. Paylaşma ahlakına sahip olmak için servetin emanet olduğuna inanmak lazım. Servetin emanet olduğuna inanmayıp da servetin maliki olduğunu düşünen paylaşamaz. Paylaşamaz çünkü Allah’a güvenemez.

Paylaşmak için Allah’a güvenmek şart. Güven imanın ahlaki boyutu, yani imanın akidevi tarifi inanmak. Ahlaki tarifi güvenmek. Allah’a güvenmeden inanmak yarım iman olur. Güvenmiyorsak O’nun güvenini hak etmiyoruz demektir. Oysa ki O bize güvenmiş. O bize sonsuzca kredi açmış. O bize hiçbir şey ödemeden karşılıksız lûtfetmiş. Su sahip olduğum dediğimiz, sahibi olduğunu düşündüğümüz neyin bedelini ödedik. Biz O’na borçluyuz, hem de sonsuzca borçluyuz. Eğer bir anımızın borcunu ödemeye kalksak bir ömür yetmezdi. Bir ömrün borcunu ödemeye kalksak ne yetmezdi varın siz düşünün. Onun için din deyn kökünden gelir. Borç demektir. Dindarlık özü itibarıyla Allah’a kulun borçluluk bilincidir.

Peki borcumuzu ödeyebilir miyiz? Nerde..! borç borçla ödenir mi? Borcumuzu ödemek için alacağımız her ilave nefeste borç olmayacak mı. Her ilave hayat, her ilave vakit borç olmayacak mı o zaman rabbimizin bizden istediği şey şu; borçluluğunuzun bilincinde olun, inkar etmeyin yeter. Hatta bunu yaparsanız bırakın sizden borcunuzu ödemenizi istemesini, size ebedi saadeti verir. Biz bu müjdeleri alıyoruz buradan.


35-) Efenec'alülmüslimiyne kelmücrimiyn;

Teslim olmuşları, inkârcı suçlular gibi kılar mıyız hiç? (A.Hulusi)

35 - Ya artık, Müslimleri mücrimler gibi kılar mıyız? (Elmalı)


Efenec'alülmüslimiyne kelmücrimiyn ne yani şimdi biz kayıtsız şartsız teslim olan kimseyle, günahı ahlak haline getiren, yani mücrimleri bir tutar mıyız. Bir mi tutalım. Müslim-mücrim karşıtlığına dikkat. Demek ki kayıtsız şartsız teslim olan manasına gelen müslim’in bu bağlamda karşıtı, zıddı mücrim. O da kim? Kayıtsız şartsız teslim olmayan, ya Allah’a kayıtlı şartlı teslim olmaya kalkan, yani pazarlık yapan Allah ile, ya da hiç teslim olmayan. Aslında buradan yola çıkarak şöyle bir açılım yapabilir miyiz Günahtan kaçarak teslim olan Müslim, günah işlemek için teslim olmaktan kaçan mücrim. Demek ki değerli dostlar şunu anlıyoruz her günah Allah’tan kaçıştır. Yani Allah’tan uzaklaşmak. Her sevap Allah’a kaçıştır yani Allah’a yaklaşmak. Kurban da bu değil midir. Gurban, kurbiyyet, Allah’a yakın olmak onun için bu karşıtlık gerçekten Müslim – mücrim karşıtlığı ayette çok dikkat çekici.


36-) Ma leküm keyfe tahkümun;

Ne oluyor size! Nasıl hüküm veriyorsunuz? (A.Hulusi)

36 - Neniz var? Nasıl hüküm ediyorsunuz? (Elmalı)


Ma leküm sizin neyiniz var, ne oluyor size? Böyle bir insanı titreten bir soru önce. arkasından keyfe tahkümun nasıl hükmediyorsunuz. Nasıl bu sonuca varıyorsunuz. Yani nasıl mücrimle müslim’i. Allah’a teslim olanla, Allah’tan kaçanı. Veya günah işlemek için Allah’tan kaçanla, Allah’a teslim olduğu için günahtan kaçanı bir tutmamızı, aynı tutmamızı nasıl isteyebilirsiniz. Nasıl böyle hükmedebilirsiniz. Zımnen Ahireti olmayan bir hayatla ahireti olan bir hayat. Ahirete inanmayan birinin hayatı ile, ahirete inanan birinin hayatını bir tutmamızı nasıl istersiniz.

Aslında ben bu ayetten şunu da anladım. Nasıl kendinize amip muamelesi yaparsınız. Nasıl kendinize solucan muamelesi yaparsınız. keyfe tahkümun nasıl böyle hükmediyorsunuz derken, aslında ahirete inanmayan birinin, ki yukarıda -ki kıssayı dikkate alalım- Allah’a kaçmayıp Allah’tan kaçan biri olduğunu anlıyoruz. Niye çünkü öldükten sonra hesap vereceğine inanmıyor. İkinci bir dünya olduğuna inanmıyor. Tek dünyalı bir hayat yaşıyor. Çift dünyalı değil. Tek dünyalı olduğu içinde ne yapıyorsam burada yapıyor ediyorum diyor. O nedenle tek dünyalı bir zihin öyle çalışıyor. Paylaşmıyor tek dünyalı zihin niye paylaşsın? Paylaşınca eksileceğini düşünüyor. Çift dünyalı bir zihin paylaşır. Paylaşınca artacağını düşünür.

Hatta öyle ki rasyonel matematikle düşünmez, iman matematiğiyle düşünür. Rasyonel matematikte 40 tan bir çıkınca 39 kalır. İman matematiğinde 40 tan bir çıkınca 400 kalır. O böyle düşünür. Niye? Çünkü Allah bire on verir en az. ..aşru emsaliha. (En’am/60) Kur’an da ifade edildiği gibi. Bazen bire 70, bazen 1 e 700, yani bire sonsuz.  seb'a senabile fiy külli sünbületin mietü habbe (Bakara/261) her başağında 100 dane olan 7 başak gibi diyor Kur’an. Yani bir dane ekiyorsunuz, her başağında 100 dane olan 7 başak, 1 e 700. Bu 1 e sonsuz vereceğini gösteriyor. Aslında ahiretin Allah’ın cömertliğini gösterdiği açık.


37-) Em leküm Kitabun fiyhi tedrusun;

Yoksa sizin bir kitabınız var da ondan mı ders alıyorsunuz? (A.Hulusi)

37 - Yoksa size mahsus bir kitab var da onda şu dersi mi okuyorsunuz. (Elmalı)


Em leküm Kitabun fiyhi tedrusun yoksa bu konuda ders aldığınız size ait, size özel bir kitap mı var. Kitap Kur’an da, Kur’an ın nüzul sürecinde ilk geçtiği yer burası. 5 manada kullanılmış Kur’an ın genelinde. Kur’an manasında kullanılmış, Tevrat manasında kullanılmış, lev-hi mahfuz, hem vahiylerin kaynağı, hem de şu kainatın kanunlarının kaynağı anlamında, mahfuz levha. Bir bakıma ana bellek, santral memory diyebiliriz, o manada kullanılmış. Yine bir başka kullanım alanı ilahi yasa manasında kullanılmış ve 5. olarak ta ahiret sicili, yani karne anlamında kullanılmış. Kur’an da bu manalarda kullanılır kitap.

Bir şeyin yazılı tabiatı demektir aslında. Bir den fazla şeyi yan yana getirerek anlamlı bir bütün oluşturmaya kitap denir. Ketebe aslında yan yana getirmek, birleştirmek, parçaları bütün haline getirmek kökeninden türetilir. Onun için tersi de be te ke dir koparmak, ayırmak manasına gelir. Bu fiil Arap dilinde şeklinin tersi, mananın tersini veren fiillerdendir. Tıpkı se ba ha- ha be se gibi. Ke te be – be te ke. Şeklini ters çevireceksin fiilin, manasını da ters çevireceksin. Koparmak ayırmak onun için Anadolu da muskaya betik derler. Bütün bir kağıttan bir parça koparılarak yazıldığı için.


38-) İnne lekum fiyhi lema tehayyerun;

Ki ondaki keyfinize göre hükümler sizindir (zannınızca Sünnetullâh'a da tâbi değilsiniz)! (A.Hulusi)

38 - Siz âlemde her neyi ihtiyar ederseniz o her halde sizin olacak diye? (Elmalı)


İnne lekum fiyhi lema tehayyerun yani içeriği, muhtevası sizin verdiğiniz sipariş üzre hazırlanmış size özel bir kitap öyle mi? Yani istediğinizi seçeceksiniz, o manayı da verebiliriz lema tehayyerun. Yani sizin ihtiyarınıza kalmış. İçeriğinden istediğinizi alıp, istediğinizi bırakacağınız. Hoşunuza gideni alıp gitmeyeni bırakacağınız bir kitap. Bunları ondan mı öğreniyorsunuz. Yine devam ediyor;


39-) Em leküm eymanun 'aleyna baliğetun ila yevmilkıyameti inne leküm lema tahkümun;

Yoksa dilediğinizi yapabilirsiniz diye kıyamete kadar geçerli, bizden alınmış bir sözünüz mü var? (A.Hulusi)

39 - Yoksa size karşı üzerimizde Kıyamet gününe kadar sürecek yemînler, taahhütler mi var. (Elmalı)


Em leküm eymanun 'aleyna baliğetun ila yevmilkıyameti inne leküm lema tahkümun yoksa elinizde kıyamete kadar geçerli olup bizi bağlayan, yani Allah’ı bağlayan bir yemin var da onun için mi böyle bir hükme varıyorsunuz. Onun için mi bu sonuca varıyorsunuz. Daha doğrusu böyle düşünüyorsunuz. Yani elinizde Allah’ı bağlayan bir şey mi var. Allah’tan bir söz mü aldınız veya Allah üzerinde gücünüz, yaptırımınız mı var.(Haşa)

Aslında böyle düşünmek bu sonuca varıyormuş. Bu ayet bize bunu söylüyor. Bu ayet bize; siz Allah’a din mi dikte ediyorsunuz, siz Allah’a görüş mü dayatıyorsunuz. Yani Allah sizi inşa etmeyecek te haşa siz Allah’ı mı inşa etmeye kalkıyorsunuz. Allah’tan rol çalmaya kalkmaların tamamı bu manaya geliyor. Rabbimiz tarafından amellerimizin nasıl algılandığı çok önemli. Bunu da bize Kur’an öğretir.

Devam ediyor b sayfasına geçiniz.
Kalem suresi (34-52) bölümünü toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder