26 Şubat 2014 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. KALEM SURESİ (48-52)(180-A)c



b sayfasından devam

48-) Fasbir lihükmi Rabbike ve lâ tekûn kesahıbilHut* iz nâdâ ve huve mekzum;

Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus Nebi) gibi olma! Hani O, gamla dolu hâlde yönelmişti. (A.Hulusi)

48 - O halde sabret rabbinin hükmüne de sahibi Hut (Yunus) gibi olma, hani öfkeye boğulmuş da nida etmişti. (Elmalı)


Fasbir lihükmi Rabbike ve lâ tekûn kesahıbilHut rabbinin hükmüne sabret. Artık. Bütün bunların arkasından sözün özü şu ey peygamber. Ey muhatap, ey tüm zamanlarda ki vahyin muhatapları rabbinin hükmüne sabret. ve lâ tekûn kesahıbilHut büyük balık sahibi gibi olma. Kim o büyük balık sahibi? Hz. Yunus. Bir balığın karnına girerek cezalandırıldığı için, veya mükafatlandırıldığı için öyle denilmiş.

iz nâdâ ve huve mekzum şimdi onun kıssasından bir ayrıntıya girdi ayet. Hani o kendi kendine kahrederek yalvarıyordu. Mekzum; şöyle de anlaşılabilir; Mahkum bir halde veya kendi kendini levm eder bir halde. Veya öfkeli bir halde. Ama burada öfke çok iyi gitmiyor. Kur’an da başka yerlerde kullanılır orada genellikle öfkeye delalet eder. Kâzıym; kişinin kendi yanlışına duyduğu öfkeden dolayı içinin içini yemesi, içinin dolup taşması anlamına gelir. Aslında burada Hz. Peygamber inşa ediliyor. Allah resulü inşa ediliyor. Yani başın sıkışınca görevi terk etme deniliyor.

[Ek bilgi;KUR’AN A GÖRE YUNUS KISSASI.
1) Fakat o vakit iman edip de imanları kendilerine fayda vermiş bir kasaba olsaydı? Ancak Yunus'un kavmi iman ettikleri vakit, dünya hayatında o rezillik azabını üzerlerinden kaldırmış ve bir süre onları rahata kavuşturmuştuk. (Yûnus/98)
2) Zünnun'u (balık sahibi Yunus'u) da hatırla. Hani o, öfkelenerek gitmişti de, bizim kendisini hiçbir zaman sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Fakat sonunda karanlıklar içinde: "Senden başka ilâh yoktur, sen münezzehsin, Şüphesiz ben haksızlık edenlerden oldum" diye seslenmişti. (Enbiyâ/87)
3) Biz de duasını kabul ile icabet ettik, kendisini üzüntüden kurtardık. İşte biz iman edenleri böyle kurtarırız. (Enbiyâ/88)
4) “Şüphesiz Yunus da gönderilen peygamberlerdendir.
(Sâffât/139)
5) “Hani o dolu gemiye kaçmıştı. (Sâffât/140)
6) “(Gemidekilerle) kura çekmişti de kaybedenlerden olmuştu.”(Sâffât/141)
7) “Bunun üzerine kınanmış halde (denize atıldı ve) balık onu yuttu.”(Sâffât/142)
8) “Eğer tesbih edenlerden olmasaydı.” (Sâffât/143)
9) “(İnsanların) diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı.”(Sâffât/144)
10) “Biz de onu, hasta bir halde çıplak boş bir alana attık.”
(Sâffât/145)
11) “Üzerine kabak türünden bir ağaç bitirdik.” (Sâffât/146)
12) “Ve onu yüz bin (kişiy)e hatta daha fazlasına Nebi olarak gönderdik.” (Sâffât/147)
13) “Sonunda iman ettiler. Biz de onları belli bir süreye kadar (dünya nimetlerinden) yararlandırdık.” (Sâffât/148)]

11 – 2 RAB bir gün Amittay oğlu Yunus’a, “Kalk, Ninova’ya, o büyük kente git ve halkı uyar” diye seslendi, “Çünkü kötülükleri önüme kadar yükseldi.”
3 - Ne var ki, Yunus RAB’bin huzurundan Tarşiş’e kaçmaya kalkıştı. Yafa’ya inip Tarşiş’e giden bir gemi buldu. Ücretini ödeyip gemiye bindi, RAB’den uzaklaşmak için Tarşiş’e doğru yola çıktı.
5 - Gemiciler korkuya kapıldı, her biri kendi ilahına yalvarmaya başladı. Gemiyi hafifletmek için yükleri denize attılar. Yunus ise teknenin ambarına inmiş, yatıp derin bir uykuya dalmıştı.
6 - Gemi kaptanı Yunus’un yanına gidip, “Hey! Nasıl uyursun sen?” dedi, “Kalk, tanrına yalvar, belki halimizi görür de yok olmayız.”
7 - Sonra denizciler birbirlerine, “Gelin, kura çekelim” dediler, “Bakalım, bu bela kimin yüzünden başımıza geldi.” Kura çektiler, kura Yunus’a düştü.
8 - Bunun üzerine Yunus’a, “Söyle bize!” dediler, “Bu bela kimin yüzünden başımıza geldi? Ne iş yapıyorsun sen, nereden geliyorsun, nerelisin, hangi halka mensupsun?”
9 - Yunus, “İbrani’yim” diye karşılık verdi, “Denizi ve karayı yaratan Göklerin Tanrısı RAB’be taparım.”
10 - Denizciler bu yanıt karşısında dehşete düştüler. “Neden yaptın bunu?” diye sordular. Yunus’un RAB’den uzaklaşmak için kaçtığını biliyorlardı. Daha önce onlara anlatmıştı.
11 - Deniz gittikçe kuduruyordu. Yunus’a, “Denizin dinmesi için sana ne yapalım?” diye sordular.
12 - Yunus, “Beni kaldırıp denize atın” diye yanıtladı, “O zaman sular durulur. Çünkü biliyorum, bu şiddetli fırtınaya benim yüzümden yakalandınız.”
15 - Sonra Yunus’u kaldırıp denize attılar, kuduran deniz sakinleşti.
17 - Bu arada RAB Yunus’u yutacak büyük bir balık sağladı. Yunus üç gün üç gece bu balığın karnında kaldı.
Yunus 2
10 - RAB balığa buyruk verdi ve balık Yunus’u karaya kustu.]



49-) Levlâ en tedarekehu nı'metun min Rabbihi lenübize Bil 'arai ve hüve mezmum;

Eğer Ona Rabbinden bir nimet erişmemiş olsaydı, aşağılanmış hâlde çıplak araziye atılırdı! (A.Hulusi)

49 - Rabbinden bir nimet yetişmiş olmasa idi ona, elbette o fazaya fena bir halde atılacaktı. (Elmalı)


Levlâ en tedarekehu nı'metun min Rabbihi lenübize Bil 'arai ve hüve mezmum eğer rabbinin nimeti onun imdadına yetişmemiş olsaydı, Yunusun imdadına yetişmemiş olsaydı and olsun ki aşağılanmış bir halde ıssız bir sahile atılıp gitmiş olurdu. Eğer rabbinin imdadı, rabbinin yardımı onun imdadına yetişmemiş olsaydı.


50-) Fectebahu Rabbuhu fece'alehu minessalihıyn;

Rabbi Onu seçti de Onu sâlihlerden (hakikati yaşayanlardan) kıldı. (A.Hulusi)

50 - Fakat rabbi onu ıstıfa buyurdu da salihînden kıldı. (Elmalı)


Fectebahu Rabbuhu fece'alehu minessalihıyn fakat mutlu sonla bitti hadise. Ne oldu? Hz. Yunus uzun bir davet sürecinin altından Ninova’lıları ikna edemedi, veya Ninova’lılar inkarda ısrar ettiler. Ha. Yunus’ta Ninova’yı terk etti ve kaçtı. İz ebeka ilel fülkil meşhun. (Saffat/140) diyor Kur’an. Kaçak bir köle gibi dolu bir gemiye kaçtı. Kur’an ın ifadesi. Ama rabbimiz tabii ki bundan hoşnut olmadı ve Allah’ın resulü olmasına rağmen ona ders verdi. İşte bu dersin ardından rabbi onu seçti diyor ve iyiler arasına kattı. Demek ki ikinci bir seçim var ve rabbimizin affı var.


51-) Ve in yekâdülleziyne keferû leyuzlikuneke Biebsârihim lemmâ semi'uzZikre ve yekulûne innehû lemecnûn;

Muhakkak ki o hakikat bilgisini inkâr edenler, Zikri (hakikatlerini hatırlatıcıyı) işittiklerinde az kalsın bakışlarıyla seni devireceklerdi! "Muhakkak ki O, bir cin etkisi altındadır" diyorlardı. (A.Hulusi)

51 - Ve gerçek o küfür edenler o zikri işittikleri vakıt az daha seni gözleriyle kaydıracaklardı, bir de durmuşlar o her halde bir mecnun diyorlar.


Ve in yekâdülleziyne keferû leyuzlikuneke Biebsârihim lemmâ semi'uzZikre ve yekulûne innehû lemecnûn imdi surenin sonuna geldik ama berceste ayette burada geldi. Bu kafirler bu ilahi öğüdü, yani bu vahyi Kur’an ı duydukları zaman sanki seni gözleriyle devireceklermiş gibi baksalar ve kesinlikle ve yekulûne innehû lemecnûn kesinlikle o cinlenmiştir, ona cinler musallat olmuş deseler de, (sen fahvel hitab, sözün geliminden bunu anlıyoruz) sen yine de sabret. O yukarıda ki Fasbir lihükmi Rabbik (48) yani deseler de sen sabret. Ama ayeti kerime içinde ki leyuzlikuneke Biebsârihim sanki seni gözleriyle devirivereceklermiş gibi. Bakışlarıyla öldüreceklermiş gibi. Demek ki böyle bakıyorlardı. Eğer bakışlarında öldürücü bir etki olsaydı Allah resulünü bakışlarıyla öldürmek isteyeceklerdi. Küfrün her çağda ki imana bakışı demek ki böyle.

Aslında bu sadece zaman içerisinde bir şeyi vermiyor, tüm çağlarda ki iman – küfür mücadelesini veriyor başka bir şey değil. Ve sure şu ayetle bitiyor;


52-) Ve mâ huve illâ zikrun lil'âlemiyn;

Oysa O, insanlar için sadece bir Zikir'dir (hakikatlerini hatırlatıcıdır)! (A.Hulusi)

52 - Halbuki o halis bir zikirdir bütün ukalâ âlemleri için. (Elmalı)


Ve mâ huve illâ zikrun lil'âlemiyn iyi de seni bakışlarıyla öldürmeye kalktıkları bu Kur’an, yani sen Kur’an okuyorsun diye, sen elçi oldun diye elçiye zeval etmeye çalışıyorlar. Elçiyi öldürmeye çalışıyorlar. Oysa ki elçinin getirdiği bu Kur’an başka değil, sadece ve sadece tüm insanlığa; zikrun lil'âlemiyn tüm insanlığa Allah’ın bir öğüdüdür.

Aslında elçiye hakaret eden, elçiyi gönderen kapıya hakaret ediyor. Bütün insanlığa yönelik ilahi bir öğütten başka şey olmayan bu Kur’an a karşı çıkmakla Allah’a karşı çıkmış oluyorlar.

Evet dostlar çölün kıyısında 10.000 nüfuslu bir kasaba ve bir yetim. Bu kasabanın ortasında bir tek yetim. Bir avuç mü’min onun etrafında ve insanlığın şahit olduğu en büyük iman hamlesi başlıyor. Bir insandan ne çıkar? İsterseniz sorun. 1.400 yıl süren gönül imparatorluğunun şahidi bizleriz. 1.400 yıl sonranın şahitleriyiz. 1.5 milyarlık, her ne kadar öksüz, her ne kadar yetim, her ne kadar mazlum ve mağdur da olsa bir iman imparatorluğunun müntesipleriyiz. Ve İnşaAllah daha ne 1.500, 1.400 yılar bu iman imparatorluğu yer yüzü durdukça duracaktır.

Aslında bu ayetlerin indiği zaman gidip o zamanla bu zaman arasında şöyle bir kıyas yaptığınızda bu ayetlerin içinden konuşanın Allah olduğuna tüm hücreleriniz şahitlik yapmıyor mu? Vallahi yapması gerek. Bunlar Allah’ın sözünden başkası olamaz. Çünkü biz bu ayetlerin indirildiği zamandan tam 1.400 küsur yıl sonra bu ayetlerin nasıl gerçekleştiğinin canlı şahitleriyiz. Rabbim bizi de şahitler arasına yazsın.

“Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn”

Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.

Kalem suresi (34-52) bölümünün sonu.
Kalem suresi (34-52) bölümünü toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder