19 Şubat 2014 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. KALEM SURESİ (20-33)(179-B)c



B sayfasından devam



20-) Feasbehat kessariym;



Kuruyup kararıverdi (o bahçe)! (A.Hulusi)



20 - Sabaha kadar o bağ sırıma dönüvermişti. (Elmalı)





Feasbehat kessariym derken ertesi sabah o bahçe kararmış küle dönmüştü. Sam yeli çaldı derler ya öyle bir şey galiba, öyle bir bela.





21-) Fetenadev musbihıyn;



Sabah olurken (kalktıklarında) birbirlerine seslendiler: (A.Hulusi)



21 - Derken sabaha yakın birbirlerine seslendiler. (Elmalı)





Fetenadev musbihıyn  derken sabahın köründe birbirlerine seslendiler.





22-) Eniğdû 'alâ harsiküm in küntüm sarimiyn;



"Eğer kesip devşirecekseniz, ekininize erken gidin!" (diye). (A.Hulusi)



22 - Haydin kesecekseniz harsinize (kültürünüze) erkence koşun dediler. (Elmalı)





Eniğdû 'alâ harsiküm in küntüm sarimiyn hasat yapmak istiyorsanız erkenden arazinize gidin. Aslında üslûp gereği 2. çoğul kullanılmış, aslında 1. çoğul olarak anlaşılmalı Hasat yapmak istiyorsak erkenden çıkalım, gidelim manasına.





23-) Fentaleku ve hüm yetehafetun;



Aralarında fısıldanarak yola koyulup gittiler. (A.Hulusi)



23 - Hemen fırladılar, şöyle mızırdaşıyorlardı: (Elmalı)





Fentaleku derken yola koyuldular ve hüm yetehafetun aralarında şöyle fısıldaşıyorlardı. Ne diyorlardı?





24-) En lâ yedhulennehelyevme 'aleyküm miskiyn;



"Sakın bugün hiçbir yoksul ona (bahçeye) girip yanınıza gelmesin!" (diye). (A.Hulusi)



24 - Sakın bu gün aranıza bir miskîn sokulmasın diyorlardı. (Elmalı)





En lâ yedhulennehelyevme 'aleyküm miskiyn bugün hiçbir yoksulun yanınıza yaklaşmasına geçit vermeyin, fırsat vermeyin.



Evet, neden? Allah yokmuş gibi konuşuyorlar çünkü. Sanki onları Allah vermemiş hasadı, sanki Allah’ın bir emaneti değilmiş gibi paylaşmak istemediler. Allah’ın cömertliğini görmek istemediler. Allah’ın cömertliğinden bir cömertlik pay almadılar. Allah kendilerine bir bağ bağışlamıştı ama, kendileri Allah için bir üzüm vermemede direndiler. Bu gözlerine battı. Allah kendileri üzerinden yoksula aktarmak istemişti, fakat onlar bunu bile anlamadılar. Ve ne oldu?



[Ek bilgi; “Bugün devşiriyorsun Allah sana verdi Yani Allah sana 1/20, 1/40, 1/50 verdi sende kırkta bir ver veya onda bir ver. Allah sana cömert oldu, sen de insanlara cömert ol. Allah insanlara senin üstünden verdi. Paylaş yani paylaşmayı öğren.

Sır burada, kıssanın sırrı bu ayette. Paylaşmayı öğretiyor ayet. Paylaşmayı öğrenemeyenlere ciddi bir ikaz da var burada. Görüyorsunuz değil mi dostlar.

Vahiy niçin indi, vahyin maksadı ne? İnsanın mutluluğu. Hepsi bu. Allah insan dan hiçbir şeyi kendisi için istemiyor, istediğini insan için istiyor. Yani senden senin için bir şey yapmanı istiyor. Allah’ın iyiliğe ihtiyacı yok.” (Mustafa İslamoğlu- Kuranvebiz.com dan tefsir dersleri)]





25-) Ve ğadev 'alâ hardin kadiriyn;



Yoksulları engellemeye güçleri yeterek gittiler. (A.Hulusi)



25 - Sırf bir men'e güçleri yeterek erkenden gittiler. (Elmalı)





Ve ğadev 'alâ hardin kadiriyn sabah erkenden güçleri bir şeye yetermiş havasıyla yola koyuldular. Yani güçleri bir şeye değil her şeye yetermiş havasıyla.





26-) Felemma raevha kalu inna ledâllun;



Bahçeyi gördüklerinde (harap olmuş): "Yanlış yere geldik herhâlde" dediler. (A.Hulusi)



26 - Vakta ki o bağı gördüler, biz, dediler: her halde yanlış gelmişiz. (Elmalı)





Felemma raevha kalu inna ledâllun vakta ki onu gördüklerinde, bahçeyi gördüklerinde, biz yolumuzu şaşırmışız galiba, veya sapıtmışız. Ama ben biz yolumuzu şaşırmışız galiba. Çünkü bahçelerini tanıyamadılar. O kadar büyük bir felakete uğramıştı.





27-) Bel nahnu mahrumun;



"Hayır, (doğru yerdeyiz ama) biz yitirmişleriz!" (dediler). (A.Hulusi)



27 - Yok biz mahrum edilmişiz. (Elmalı)





Bel nahnu mahrumun bilakis mahrum kalmışız biz. Yani paragraf içi akılları başlarına gelince, hayır biz mahrum edilmişiz dediler. Allah için vermek istemediklerinden dolayı. Oysa ki Allah için vermek, vermek değil almaktı. Eğer İbrahim gibi davransalar ve İsmail’lerini Allah’a vermekten kaçınmasalardı, Allah onlara İshak’ı da verecekti. Bilmediler, bilemediler.





28-) Kale evsetuhüm elem ekul leküm levla tüsebbihun;



Onların biraz düşüncelisi dedi: "Ben size tespih (tenzih) etsenize, demedim mi?" (A.Hulusi)



28 - Ortancaları (en mutedilleri) demedim mi size: tesbîh etseydiniz. (Elmalı)





Kale evsetuhüm elem ekul leküm levla tüsebbihun içlerinden en dengeli olanı, ortaları diye çevrilebilir ama, hayır bence bu en dengeli olanına işaret. Ben size tespih etmemiz gerekirdi dememiş miydim. Burada ki tespihi nasıl anlamalıyız? Şöyle; veya ben size Allah yokmuş gibi hareket etmeyelim dememiş miydim şeklinde gayet rahatlıkla anlayabiliriz.



[Ek bilgi; Buradan şunu anlıyoruz: Birilerini uyarıp, sonra da uyardığımız o insanların uyarının tersine hareketlerinde onlarla beraber olursak, unutmayalım ve kesinlikle bilelim ki onların başına gelecek belâ aynen bizim başımıza da gelecektir. Bakın âyetten anlıyoruz ki bu kardeşlerden biri, yani daha bir dengeli olanı, daha bir Müslümanca düşüneni ötekilerini uyarmış ama onlardan ayrılmamış. Uyarının tersine hareket ettikleri halde onlarla o konuda birlikteliğini sürdürmüş ve bu yüzden de onların başına gelenin aynısı onun da başına gelmiştir. Allah onu diğerlerinden ayırmamıştır. Demek ki sadece uyarmak yetmiyor.

“Hanımım! Oğlum! Kızım! Arkadaşım! Hısımım! Akrabam! Yapma bu işi! Haramdır! Günahtır!” dedikten sonra eğer hâlâ onunla canciğer kardeş olmaya devam edersek, ondan ayrılmayıp, ona karşı ciddi bir tavır koymazsak, unutmayalım ki onların başına gelenin aynısı bizim de başımıza gelecektir. (Besâiru-lKur’an- Ali Küçük)]





29-) Kalu subhane Rabbina inna künna zâlimiyn;



Dediler ki: "Subhan'dır Rabbimiz! Muhakkak ki biz işin hakkını veremeyenler olduk!" (A.Hulusi)



29 - Sübhansın ya Rabbena! Dediler: bizler doğrusu zalimlermişiz. (Elmalı)





Kalu subhane Rabbina inna künna zâlimiyn dediler ki rabbimizin şanı ne yücedir, biz zalimlerden olup çıktık. Yani onlar varlığın kendisi adına hareket ettiği rabbimizin şanı ne yücedir dediler şeklinde de anlayabiliriz.





30-) Feakbele ba'duhüm 'alâ ba'dın yetelâvemun;



Ardından birbirlerine dönüp birbirlerini suçlamaya başladılar! (A.Hulusi)



30 - Sonra döndüler kendilerine levm ediyorlardı. (Elmalı)





Feakbele ba'duhüm 'alâ ba'dın yetelâvemun ve daha sonra birbirlerine sitem ederek yetelâvemun; aslında birbirlerini kınayarak diye de çevirebilirim ama, öz eleştiri yaptılar demek daha doğru olur. Çünkü burada aslında paragrafın tümü düşünüldüğünde öz eleştiri yaptıkları anlaşılıyor. Cemaat özeleştiriye bireyden daha yatkın ve daha açık olduğunuz da biz genelinden öğreniyoruz paragrafın. Özeleştiri yaptılar birbirlerine, yani biz kötü ettik, Allah’a karşı ayıp ettik dediler.





31-) Kalu ya veylena inna künna tağıyn;



Dediler ki: "Yazıklar olsun bize! Doğrusu biz küstahça davranmışız!" (A.Hulusi)



31 - Yazıklar olsun bizlere, bizler doğrusu azgınlarmışız. (Elmalı)





Kalu ya veylena inna künna tağıyn dediler ki yazıklar olsun bize, biz haddimizi aşmışız meğerse.





32-) 'asâ Rabbuna en yübdilena hayren minha inna ila Rabbina rağıbun;



"Umulur ki Rabbimiz onun yerine ondan daha hayırlısını verir! Muhakkak ki biz (artık) Rabbimize yönelenleriz." (A.Hulusi)



32 - Ola ki rabbimiz bize onun yerine daha hayırlısını vere, her halde biz bütün rağbetimizi rabbimize çeviriyoruz. (Elmalı)





'asâ Rabbuna en yübdilena hayren minha belki rabbimiz onun yerine bize daha iyisini verir diye de Allah’tan umut kesmediklerini ifade ettiler. Önce tevbe ettiler, sonra Allah’tan ümit ettiler. inna ila Rabbina rağıbun artık bizim rağbetimiz rabbimizedir dediler.





33-) Kezâlikel'azâb* ve le'azâbul'ahıreti ekber* lev kânu ya'lemun;



İşte böylecedir azap! Sınırsız geleceğin azabı ise elbette ekberdir! Eğer bilselerdi. (A.Hulusi)



33 - İşte böyledir azâb, ve elbette Âhiret azâbı daha büyüktür, fakat bilselerdi. (Elmalı)





Kezâlikel'azâb işte dünyevi azab, yani mahrumiyet budur. Burada ki azab tam da kelime manası olan mahrumiyettir. İlk kullanıldığı Kur’an da ki iki yerden biridir. Kıssa kahramanları sonunda cennetlik olmuştur. Buna göre azab, bilinen anlamda azab olamaz. O zaman kelime anlamıyla burada ki azab mahrumiyettir.



ve le'azâbul'ahıreti ekber ahiretin azabı daha büyüktür. lev kânu ya'lemun keşke başkaları da bizim gibi bilselerdi. Eğer onların ağzından söyleyeceksek. Yok rabbimize atfedeceksek keşke bilselerdi. Evet, ahiretin azabı mahrumiyeti, dünya mahrumiyetinden daha büyük. Eğer rabbimizden esirgersek, rabbimizden hiçbir şeyi sakınmış ve kıskanmış olmayız, onun hiçbir şeyini eksiltmiş olmayız. Ama ya rabbimiz bizden esirgerse işte asıl felaket o. Onun için Allah’ın ver dediği yere vermek, Allah’ın paylaş dediği ile paylaşmak aslında vermek değildir, almaktır. Rabbim bize bu şuuru versin.

Ek bilgi1 ;“Kıssanın veya Darb-ı meselin” Öğrettikleri”
1 – Servet şımarıklığının azdırdığı insanların akıbetlerine bakılmalı.
2 – “Allah yokmuş gibi yaşama” nın büyük yanılgı olduğu unutulmamalı.
3 – Evrensel olarak mal ve servet ahlâkı öğretmeyi amaçlamakta.
4 – Evsatı dinleyenler gibi Nebî (AS.) ı dinlemeyenler de fatura ödeyecek
5 – Yüce Allah yolunda harcanmayan mal felâket sebebidir. Allah’ı hesaba katmayan bir hayat tam bir aldanıştır.
6 – Dinin, İnsanlara Allah ile yaşamayı öğreten ilâhi ve evrensel bir kurum olduğu unutulmamalı.
7 – Malına ve servetine, ününe ve nüfusuna, sayısına ve çevresine anlamsız ve sonuçsuz şeylere güvenerek kibir içerisinde yaşanan bir hayat tam bir aldanıştır. (M. Okuyan/Envarü’l Kur’an –Kalem/8-33. Ayetler ders videosu.)



Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn



Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.





Kalem suresi 1-33 ayetlerinin sonu.

Kalem suresi 1-33 ayetlerini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder