18 Şubat 2014 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. KALEM SURESİ (05-19)(179-B)b



a sayfasından devam

5-) Fesetubsıru ve yubsırun;

Yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler; (A.Hulusi)

05 - Yakında göreceksin ve görecekler. (Elmalı)


Fesetubsıru ve yubsırun bir gün sen de göreceksin onlarda görecekler. Mucizevi bire ihbar değil mi bu. Neyi ihbar ediyor? Vahiy yaşıyor dostlar. Bir gün sen de göreceksin onlar da görecekler. Allah resulü gördü, daha yaşarken ki şu ayetlerin geldiği günlerde Allah resulünün dünyanın büyük imparatorlarına mektup gönderdiği gün arasında ki farkı bir hatırlasanıza. Bu ayetlerin geldiğinde Allah resul henüz daha bir avuç insana bile sahip değil, bir avuç mü’mine bile sahip değil. Daha davetin başlangıcı, yer demir gök bakır. Yüreğinin üstüne sanki bir dağ gelip oturmuş. Nebinin omuzlarının üstüne yer yüzü binmiş.

Evet yükünü almadık mı diyen ayetler onu rahatlatmaya çalışıyor, onu teselli etmeye çalışıyor. Yükünü sırtından almadık mı, ki o yük senin belini ikiye katlamıştı.

Elem neşrah leke sadrek, Ve vada'nâ 'anke vizrek, Elleziy enkada zahrek. (İnşirah/1-2-3) diyen ayetler teselli ettiği gün. Ama bir de imparatorlara mektup gönderdiği günü ve bir de bu günü düşünün. Her ne kadar ümmet öksüz, 1.5 milyarlık yetim ve öksüz, itilmiş ve kakılmışsa da onun gönül imparatorluğu 1400 yıldan beri ayakta ve yaşıyor. İşte sen de göreceksin, onlar da görecekler. Biz de gördük ya rabbi, biz de gördük. 1400 yıl sonra bile o yaşıyor, her şeyi ile yaşıyor, ama onu inkar edenler neredeler. Kabirleri bile yok.


6-) Bieyyikümülmeftun;

Hanginiz cinlere tutulmuştur! (A.Hulusi)

06 - Hanginizde imiş o fitne, o cünun? (Elmalı)


Bieyyikümülmeftun hanginizin aklından zoru olduğunu sen de göreceksin onlar da görecekler.


7-) İnne Rabbeke HUve a'lemu Bimen dalle 'an sebiyliHİ, ve HUve a'lemu Bilmühtediyn;

Muhakkak ki Rabbin, yolundan kimin saptığını (varlıklarından) iyi bilir! O, hakikate erenleri de (varlıklarında) iyi bilir! (A.Hulusi)

07 - Şüphesiz rabbindir en bilen yolundan sapını, yine odur en bilen hidayete irenleri. (Elmalı)


İnne Rabbeke HUve a'lemu Bimen dalle 'an sebiyliHİ, ve HUve a'lemu Bilmühtediyn hiç şüphe yok ki senin rabbin kimin dosdoğru yolda olduğunu, kimin de yoldan saptığını çok iyi bilir. Yani kimin hidayete erdiğini, kimin doğru yola kavuştuğunu, yöneldiğini, kimin de doğru yoldan saptığını çok iyi bilir. Bilir ve bildirir böylece.


8-) Fela tutı'ıl mükezzibiyn;

O hâlde yalanlayanlara itaat etme! (A.Hulusi)

08 - O halde tanıma o yalan diyenleri, (Elmalı)


Fela tutı'ıl mükezzibiyn artık hakkı yalanlayanlara boyun eğme.


9-) Veddû lev tüdhinu feyüdhinun;

Arzu ettiler ki, sen yumuşak (tavizkâr) davranasın da, onlar da (sana karşı) hoşgörülü davransınlar! (A.Hulusi)

09 - Arzu ettiler ki müdahane etsen, o vakit müdahene edeceklerdi. (Elmalı)


Veddû lev tüdhinu feyüdhinun onlar isterler ki sen onlara taviz veresin, onlar da sana taviz versinler. Eğer  tüdhü yağlamak olarak alırsak onlar ister ki, kendileri seni yağlasınlar, sen onları yağlayasın, yağ çekesin gibi bir manada verebiliriz aslında kelime anlamından yola çıkarak.

Kafirun suresi sanki bu ayetlerin tefsiri, bu ayetin tefsiri sadedinde;

Kul yâ eyyühel kâfirun (Kafirun/1) de ki ey kafirler, ey inkarı ahlak tarzı haline getirenler. Ey inkarı bir hayat tarzına dönüştürenler. Lâ a'budu mâ ta'budûn (2) kulluk etmem sizin kulluk ettiğinize Ve lâ entüm 'âbidûne mâ a'bud (3) ve siz de benim kulluk ettiğime kulluk edecek değilsiniz. İla ahır..! İşte bu ayetleri de bu surenin tefsiri sadedinde okuyabiliriz.


10-) Ve lâ tutı' külle hallâfin mehiyn;

UYMA! Çokça yemin eden (Allâh'tan ve Sünnetullâh'tan kozalı olduğu için) basit, düşüncesiz her kişiye; (A.Hulusi)

10 - Ve tanıma şunların hiç birini: çok yemin edici, değersiz. (Elmalı)


Ve lâ tutı' külle hallâfin mehiyn ve sen ağız dolusu yemin eden alçağa uyma.


11-) Hemmâzin meşşâin Bi nemiym;

Alaycı, ayıplayan, laf taşıyan; (A.Hulusi)

11 - Gammaz koğuculuk la gezer.


Hemmâzin meşşâin Bi nemiym laf taşımak için mekik dokuyan ara bozucuya da uyma.


12-) Menna'ın lilhayri mu'tedin esiym;

Durmadan (hakikatin) yaşanılmasına engel olan, haddi aşan suçlulara; (A.Hulusi)

12 - Hayır engeli, mütecâviz vebâl yüklü. (Elmalı)


Menna'ın lilhayri mu'tedin esiym iyiliğe ölümüne engel olan günahkar zorbaya da uyma. İfadelere bakın, zıpkın gibi ifadeler. Gerçekten de bıçak gibi keskin.


13-) 'utullin ba'de zâlike zeniym;

Tutucu cahile, üstelik inkârıyla damgalıya! (A.Hulusi)

13 - Zobu, sonrada takma (zenîm).


'utullin ba'de zâlike zeniym kaba ve saygısız, üstüne üstlük fırıldak ve hayırsız. Tip çiziyor şimdi. Zeniym; şu manaya da gelir soysuz, nesebi gayri sahih, avami tabirle maganda ve fırlama diye de çevirebilirdik aslında. Bunun Velid bin Muğire olduğunu söylüyor kaynaklarımız. Babası onun kendisinden olduğunu Velid 18 yaşındayken açıklamış, ilginç,


14-) En kâne zâ mâlin ve beniyn;

Zengin ve oğulları var diye mi (ona uyacaksın)! (A.Hulusi)

14 - Mal sahibi olmuş ve oğulları var diye, (Elmalı)


En kâne zâ mâlin ve beniyn bütün bunların nedeni onun mal ve çocuklara sahip olması mı. En kâne ye lâm ı ta’lil takdiri ile bu manaya ulaştık, ki aslında belki yalın kat bu manaya gelmeyebilir.


15-) izâ tütla aleyhi ayatuNA kale esatıyrul evveliyn;

Âyetlerimiz ona bildirildiğinde: "Öncekilerin masallarıdır" dedi. (A.Hulusi)

15 - Karşısında âyetlerimiz okunurken «eskilerin masalları» dedi. (Elmalı)


izâ tütla aleyhi ayatuNA kale esatıyrul evveliyn ki ayetlerimiz kendilerine okununca eskilerin masalları deyip çıktı. Esatiyrul evveliyn, Kur’an da 9 yerde geçer, ilk geçtiği yer burası. Tümünün bağlamı da Kur’an kıssaları bağlamı değil. Ya ne? Ahiret. Demek ki eskilerin masalları diye ahirete imanına diyorlar.


16-) Senesimuhu 'alelhurtum;

Yakında burnundan damgalayacağız onu (görmezden gelemeyecek)! (A.Hulusi)

16 - Haberiniz olsun ki biz onlara belâ vermişizdir. (Elmalı)


Senesimuhu 'alelhurtum onun burnuna zillet damgasını çıkmaz bir biçimde basacağız, vuracağız. Lafzen aslında hortumuna. Tabii ki mecazen burnuna. Zımnen kibrinden kıl aldırmadığı burnuna. Damga aslında, damga yiyenin aczine ve zilletine delalet ettiği için kullanılmış.

[Ek bigi: Yönetici seçiminde:
Dikkat dikkat! Yöneticilerinizi, zihinsel yönden sağlıklı gelişmiş, mazisi temiz,alnı ak, yüzü pak, servetinde kazancında şaibe olmayan ve yüksek ahlak sahibi kişilerden seçin. Biz, tüm Mekke halkının da kabul ettiği ve bildiği gibi Mekkeli Muhammed bu özelliklere sahip olduğu için kendisini elçi seçtik. (Kalem/1-4)
Sakına sakın, çok yemin eden, aşağılık, alaycı, gammaz; arkadan çekiştiren, arabozucu, kovuculuk için gezip duran, mal ve oğulları var diye hayrı engelleyen, saldırgan, günaha batmış, kaba/obur, sonra da kötülükle damgalı şu asalakların hiçbirine itaat etmeyin, size verilen görevden taviz vermeyin, uzlaşma sağlamayın, hak dinde beşer ile sentez oluşturmayın. (Hakkı YILMAZ)]

17-) İnna belevnahüm kema belevna ashabelcenneti, iz aksemu leyasri münneha musbihıyn;

Doğrusu biz onları, o bahçe halkını belâlandırdığımız gibi belâlandırdık! Hani, sabah olurken onu mutlaka kesip devşireceklerine kasem etmişlerdi. (A.Hulusi)

17 - O bağ sahiplerini belâlandırdığımız gibi; o sıra ki yemin etmişlerdi: sabah olunca onu mutlaka devşireceklerdi. (Elmalı)


İnna belevnahüm kema belevna ashabelcenneh şüphesiz şu yukarıdakileri sınamıştık. Tıpkı malum bahçe sahiplerini sınadığımız gibi.

Yeni bir paragrafa girdik burada. Kur’an ilk meselini anlatıyor, ilk temsilini getiriyor burada. İniş sürecinde tabii. Açılımı şu; liyakatleri ile orantısız güç ve servet vermek suretiyle sınadığımız kimseler gibi. İbn. Mes’ud (ra) burada ki el ile gelen cenneti ahiret cenneti olarak anlar. Dolayısıyla Kur’an da el ile Lâm-ı tarifle gelen tek cennet, dünyaya hamledilen tek cennet kelimesi buradadır. Ama İbn. Mes’ud bunu da ahirete hamleder, çünkü sonunda bunlar cennete kavuşmuş cennetli olmuşlar der ki, gerçekten yabana atılacak bir görüş değildir. Bu takdirde mana cennet ehli olur, bahçe sahibi değil de cennet ehli.

iz aksemu leyasri münneha musbihıyn hani onlar ertesi sabah hasat yapacaklarında dair sözleşmiştiler


18-) Ve lâ yestesnun;

(İnşâAllâh diye) istisna yapmıyorlardı! (A.Hulusi)

18 - Bir istisna da yapmıyorlardı. (Elmalı)


Ve lâ yestesnun fakat istisna etmemiştiler. Ne demek istisna etmemiştiler? Açılımı şu ancak Allah’ın hayata müdahil olduğuna dair istisnai bir kayıt düşmemiştiler. Yani İnşaAllah dememiştiler.

İnşaAllah’a neden istisna diyor Kur’an ımız, çünkü “illâ en yeşâAllâh.” (İnsan/30) ibaresinin kısaltılmışı da, sembolü de onun için. Ki aslında ilke şu; Ve lâ tekulenne li şey'in inniy faılün zâlike ğadâ. (Kehf/23) İlla en yeşaAllâh (24) asla hiçbir şey için ben yarın şunu yapacağım deme. Ne zamana kadar? ancak Allah dilerse demedikçe deme. Sözün özü nedir bu? Allah yokmuş gibi konuşma ey muhatap. Allah yokmuş gibi konuşma. Yağmur yağacak derken bile inşaAllah de. Yarın geleceğim derken bile Allah yokmuş gibi konuşma. Yani aslında dilde İnşaAllah demen Allah varmış gibi konuşmak anlamına gelmiyor.

Hatta bugün artık çocuklar bile inşallah deme diyorlar anne ve babalarına. Çünkü İnşallah deyince yapmadıklarını biliyorlar. Oysa ki İnşaAllah kesinkes yapma iradenizi sergilemek, yani Allah istemediği zaman hariç.ç Eğer Allah istemiyor değilse, yani Allah bana karşı durmayacaksa bunu kesinlikle yapacağım demektir. Eğer Allah beni engellemezse başka hiçbir engel beni engellemez kararlılığıdır İnşaAllah. Fakat bizler bugün İnşaAllah’ı dilimize öyle doladık ki, yapmayacağımız için İnşaAllah demeye başladık. Yapmayacağımız ya da yapmak istemediğimiz.

Bu kadar ucuz mu? Oysa ki İnşaAllah, Allah varmış gibi konuşmak değil, Allah’ın var olduğunu ruhuna sindirmektir. Ağzından bir şey çıkarken rabbini gözeterek konuşmaktır.

[Ek bilgi; Bunlar en azından üç kişiler, yani ikiden fazla kişiler, üç kardeşler ve  babalarından miras olarak kendilerine intikal eden mallar, mülkler var. Babaları zengindi, hayır, infak ehliydi ve her kese veriyordu. Hayattayken babaları fakir-fukaranın hakkını ihmal etmiyordu. Onun için daha önceden o bahçenin bozumunda fakir-fukara bildikleri için kulak kabartıyorlardı. Babaları vefat edipte bu bahçe kendilerine intikal edince, “Efendim, babamız tek kişiydi, elbette o bundan fakir-fukaraya bolca veriyordu, ama bizim şu anda sayımız çoğaldı, kaç kişiye bölünecek şimdi bu bahçe? Evlat çok, arazi az, nasıl vereceğiz ki herkese? Bu durumda biz nasıl verelim?” diyorlardı
Aynı bizim mantık, aynı anlayış değil mi? “Yetmiyor ya! İşte mutfağa şu kadar, ata, arabaya şu kadar, sigaraya bu kadar, benzine şu kadar, plaja, pikniğe bu kadar, yetmiyor efendim!” diyoruz ya! İşte bunlar da yetmiyor dediler ve fakir-fukaranın hakkına engel olmaya çalıştılar. Fakirin hakkını verelim demediler, istisna etmediler.(Besâiru-lKur’an- Ali Küçük)]


19-) Fetafe 'aleyha tâifun min Rabbike ve hüm nâimun;

Onlar uyurlarken, Rabbinden bir sarıcı o bahçeyi sardı! (A.Hulusi)

19 - Derken ona rabbinden bir dolaşan dolaşıvermişti onlar uyuyorlardı. (Elmalı)


Fetafe 'aleyha tâifun min Rabbike ve hüm nâimun ve onlar uykudayken rablerinden gelen bir bela, bahçeyi bir bir yokladı, yani bahçeyi yerle bir etti bela. Yaktı yıktı, kül etti. Nasıl bir şey oldu bilmiyoruz.

Devam ediyor c sayfasına geçiniz.
Kalem suresi 1-33 ayetlerini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder