16 Ağustos 2012 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. NÛR (01-02)(109/2-D)


        C sayfasından devam

(NUR SURESİ;)





Değerli dostlar, sevgili Kur’an dostları Mü’minun suresinden sonra 24. sure olarak Nur suresi geliyor. Nur suresi adını 35. ayetinde ki ilahi ışık anlamına gelen Nûr dan alıyor. Bu surenin iniş zamanı nispeten diğer bir çok sureden daha kolay tespit edilebilir. O da sure içerisinde Mustalik oğulları gazvesi, seferi sırasında yaşanan, Hz. Aişe’ye yapılan iftira hadisesine tarihi atıfların açıkça yer almış olması. Ki 11 ve 26. ayetler arasında bu atıfları görürüz. Dolayısıyla bu sure Mustalik oğulları seferini müteakip günlerde veya yıllarda indirildiği göz önüne alınırsa Medine döneminin 5 veya 6. yılında inmiş olmalıdır.

Sure kadın erkek ilişkilerini ele alır. Bu ilişkilerin cinselliği istismara açmadan sağlıklı bir zeminde yürümesi için kurallar konulur. Her iki cinse de sınırlar çizer sure. Bu sınırları çiğneyen kimseler içinde bir takım cezalar öngörür. Kadının kişiliğini, kadının dişiliğinden öne alan bir takım hükümler getirir. Ve kadın erkek ilişkilerini her iki cinsin de cinselliğini sömürmeksizin insani zemin üzerinde karşılıklı iki şahsiyetin ilişkisi üzerine bina eder.

Bu sure Tedvinde 24. sırada yer almıştır. Mü’minun suresinden sonra. Şimdi surenin ayetlerine geçebiliriz;




1-) Suretün enzelnaha ve feradnaha ve enzelna fiyha âyâtin beyyinatin lealleküm tezekkerun;

(Bu) inzâl ettiğimiz ve (hükmünü) gerekli kıldığımız bir sûredir... Tezekkür etmeniz (hatırlayıp düşünmeniz) için onda apaçık işaretler inzâl ettik.(A.Hulusi)

01 - Bir Sûre ki indirdik ve farz kıldık hem içinde açık açık âyetler indirdik gerek ki beller tutarsınız.(Elmalı)


Suretün enzelnaha ve feradnaha bu bizim indirdiğimiz kesin ve ayrıntılı hükümleri açıkladığımız bir suredir.

Bu ibarede ki feradnaha bir başka yaklaşımda farz kıldığımız, şart koştuğumuz şeklinde de anlaşılabilir. Ama bu kelime ferradnaha biçiminde, ya da feradnaha biçiminde iki şekilde okunmuş. Ferradnaha biçiminde okuyanlar bunu tasnif ettik, ayrıntılandırdık, iyice açıkladık anlamı vermişler. Ki bunların içerisinde Mücahit ve İkrime de var. Onun için biz ayrıntılandırdık, iyice ince ince açıkladık. Kesin ve net sınırlar çizdik anlamını tercih ederek öne çıkardık.

Bunun bir anlamı şu; Biz bu suredeki hükümleri ayrıntılandırdık, bir takım mülahazalarla siz bunlara zam yapmaya, ilave yapmaya kalkmayın. Bu sınırları bozmaya kalkmayın anlamı da çıkar.

ve enzelna fiyha âyâtin beyyinatin lealleküm tezekkerun ve biz onda hakikatin apaçık belgesi olan ayetler indirdik ki sorumluluğunuzu hatırlayasınız.

Bu ayet adeta surenin giriş bölümü mesabesinde olan bu ayetin ardından, ayrıntılandırılmış, ne ve açık bir biçimde vaz edilmiş hükümlerin ilki geliyor. O da zina eden zinakâr çiftler hakkındaki hüküm.


2-) Ezzaniyetü vezzaniy feclidu külle vahıdin minhüma miete celdetin, ve lâ te'huzküm Bi hima ra'fetün fiy diynillahi in küntüm tu'minune Billâhi vel yevmil ahır* velyeşhed azâbehüma taifetün minel mu'miniyn;

Zina (evlilik dışı ilişki) yaşayan dişi ile zina eden erkek(e gelince)... Her birine yüz değnek vurun! Eğer Esmâ'sıyla hakikatiniz olan Allâh'a ve sonsuz gelecek yaşam sürecine iman etmiş iseniz, Allâh'ın Dininde (sisteminde) o ikisi ile ilgili acıma sizi engellemesin (bilakis bu ceza onlara rahmet ve sevginin sonucudur)... İman edenlerden bir kısmı da o ikisinin azabına şahit olsun. (A.Hulusi)

02 - Zaniye ve zanî, hemen bunlardan her birine yüz değnek vurun, Allahın dininde bunlara bir acıyacağız tutmasın, Allaha ve Âhiret gününe gerçekten inanıyorsanız, hem müminlerden bir taife azaplarına şahit olsun. (Elmalı)


Ezzaniyetü vezzaniy zina eden kadın ve zina eden erkek feclidu külle vahıdin minhüma miete celdeh işte bunlardan her birine yüz celde vurun. Celde; etkisi deri ile sınırlı olup derinin altındaki kasa geçmeyen bir vuruş biçimi, ya da vurma aleti, aracı anlamına gelir. Cilt ten gelir. Yani etkisi cilt ile sınırlı olduğu için celde adı verilmiştir. Deri manasına gelen cildden gelir.

Suçludan çok suçu mahkum eden bir ceza sistemidir bu. Kamu tanıklığı ki ayetin sonunda da geleceği gibi kamu tanıklığı bu cezanın temelinin caydırıcılığa dayandığını gösterir. İslam ceza sistemi 3 vicdanı teskin eder.

1. si mağdurun, mazlumun vicdanını, O suçtan, o cürümden zarar görmüş olan mağdurun vicdanını.

2. si suçlunun vicdanını. Bu çok önemli, yani suçlunun da bir vicdanı olduğu ve bunun da teskin edilmesi gerektiğini bir çok kriminolojide, ceza sisteminde görmeyiz. Tabii ki görmeyiz, çünkü beşeri sistemler insanda vicdan yaratamazlar. Beşeri sistemler insanda vicdan oluşturamazlar. İnsanda vicdanı oluşturan tek sistem din dir. Önce vicdanı oluşturur, ondan sonra da o vicdana yönelik olan her türlü tahribatı tamir eder.

Önce vicdanı oluşturur, sonra da vicdanı kanalıyla o vicdanın sahibine emreder; Şu iyiliği yap, bu kötülüğü yapma diye. Oluşturulmuş her doğru vicdan, sahibinin içine konulmuş muhteşem bir kötülük önleyicisidir. Muhteşem bir günah kalkanıdır. Sevap teşvikçisidir. Onun için 2. vicdan suçlunun vicdanıdır.

3. vicdan kamunun vicdanıdır. İslam ceza hukukunda teskin edilmesi öngörülen 3. vicdan kamu vicdanıdır. İşte burada bu 3 vicdanın da teskin edilebileceği bir yöntemi görüyoruz.

ve lâ te'huzküm Bi hima ra'fetün fiy diynillahi in küntüm tu'minune Billâhi vel yevmil ahır eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız onlara olan acıma duygunuz sizi Allah’ın hükmünü uygulamaktan alıkoymasın. velyeşhed azâbehüma taifetün minel mu'miniyn inananlardan bir grupta onların cezalandırılmalarına tanık olsun, şahit olsunlar.

Biraz önce açıklamam sırasında kamu tanıklığından kastım buydu. Yani zinaya verilmiş bu ceza uygulanırken kamu tarafından da tanıklık yapılsın. Tabii herkesin gözü önünde uygulanan bir ceza sistemi değil. Bu açıkta meydanda değil herkesin gözünün önünde olmayan bir alanda uygulanıp, kamu içinden de tanıkların çağrıldığı ve o tanıkların gözü önünde uygulanan bir ceza. Dolayısıyla Kamuya açık alanda yapmak ayrı bir şey, bu cezaya kamuyu oluşturan insanlardan bir kısmını tanık olmak için çağırmak ayrı bir şeydir.

Evet değerli dostlar bu ayet üzerinde ciddi bir şekilde durulması gereken bir ayet. Haddi zatında mağduru değil de suçu savunanlar tarafından bu suçu işleyenler ve zinayı ahlak haline getirmiş, zinayı içselleştirmiş, zinasız yapamayacağını düşünenler tarafından kadre uğramış, topa tutulmuş bir ayet bu. O halde meseleye başından bakmak lazım. Önce şu; Kötünün kötü olduğunu bilmek yetmez. Kötünün kötü olduğuna iman etmek gerek. Kötünün kötü olduğunu bilmek yetseydi onun kötü olduğunu bile bile insanlar işlemezlerdi.

Diyeceksiniz ki kötünün kötü olduğuna iman etmekte onu işlememenin garantisi değil. Doğrudur. Fakat unutmayalım ki her işlenen kötülük imanın zafiyetine delalet eder. Onun için iman ne kadar güçlü olursa sahibini kötülükten o kadar uzaklaştırır. Ne kadar uzaklaştırıyorsa o imanın o kadar güçlü olduğuna hükmedersiniz. O nedenle kötünün kötü olduğunu bilmek sadece yetmez, onun kötü olduğuna iman etmek gerekir. Bunun içinde mutlaka imanın söz konusu olduğu bir inanç sistemine mensup olmak gerekir.

Bir inanç sistemi içinde iman muteber olur. Bu inanç sistemi içerisinde imanın muteber olması, bu inanç sisteminin muteber olmasını gerektirir. Muteber tek inanç sistemine Kur’an vahyi İslâm adını vermektedir. Ve İslam peygamberlerin zirvesi olan Hz. Muhammed AS. a gelmiş olan dinin adı değil, ilk insandan son insana kadar yeryüzünde insanlığın değişmez değerlerine verilen ortak isimdir. Tüm vahiylerin getirdiği ortak değerlerdir.

Onun için İslam haddi zatında bir isim değil bir duruştur, bir tavırdır. Allah karşısında insanın esas duruşudur. Teslimiyettir yani. Allah’ın insan için doğruyu tespit ettiğine, insanın Allah’sız mutlu olamayacağına, Allah’ın insanın iyiliğini istediğine, Allah’ın insanı sevdiğine, Allah’ın insanı hasmı olarak görmediğine, Allah’ın insanı dost olarak gördüğüne imandır. İslâm onun için teslimiyettir.

Böyle bakmayan biri Allah’a kayıtsız şartsız nasıl teslim olsun. Allah’a güvenmektir. Güven üzerine teslimiyet kurulur. Güvenmediğiniz birine nasıl teslim olabilirsiniz. Ama hem Müslüman olduğunuzu söylüyorsunuz hem de güvenmiyorsanız o halde bu nasıl imandır. Eğer Allah’a teslim olduğunuzu söylüyorsanız, O’na güvendiğinizi söylüyorsunuz demektir. Peki Allah’a güveniyorsanız Allah’ın vahyinde yer alan hükümlere de sizin hakkınızda hayırlı olduğuna güvenmeniz gerekmez mi. İşte böyle bir zemin üzerinde düşünmek ve doğru anlamak gerekiyor.

Zina nedir? Zina; Hukuki bağlayıcılığı olan Allah’ın tanıklığına başvurularak yapılan meşru bir sözleşme, yani nikâh olmaksızın iki insanın birbirleri ile cinselliklerini paylaşmaları halidir. Meşru bir sözleşmeyi meşru yapan Allah’ın tanıklığı, hukuki bağlayıcılık ve iki insanın karşılıklı rızası. İşte bu sözleşme insanları, karşılıklı birbirlerinin cinselliğinden yararlanabilmelerinin zeminini teşkil eder. Eğer böyle bir sözleşme yoksa insanların birbirlerinin cinselliğinden yararlanmalarına zina adı verilir.

İnsan ve hayvan cinselliğini ayıran; cinselliği insani bir faaliyet kılan bu sözleşmedir. Yoksa unutmayalım ki şehvet güdüsü insana ait bir güdü değildir. Hayvanlarla paylaştığı bir güdüdür. Fakat bu güdüyü insan, hayvan gibi kullanmaz. İnsanı bu güdüde de insan eden hayvanlardan ayıran nikâh sözleşmesi yapabilme yeteneğidir. Hayvanlar bu sözleşmeyi yapamazlar. Onun içinde insanı insan kılan paket içerisinde insan cinselliği de yer alır. İnsan cinselliği hayvani bir boyut olarak değil, eğer meşru bir sözleşmeye dayanırsa ibadete dönüştürülebilir.

Bu noktada insan cinselliğinin meşru bir biçimde giderilmemesi,i tatmin edilmemesinin hem sosyal, hem bireysel, hem ahlaki, hem ekonomik hatta, hem de kitlesel bir çok zararlarından söz edilebilir. Bunların başında AIDS felaketini saymama bilmem gerek var mı. Ama hepsinden öte aile meşru sözleşmeye dayanan toplumun temel taşıdır, yapı taşıdır.

Eğer toplumun hücresi olan aile çözülürse, bozulursa, hücrede bozulma başlarsa bu dokuya geçer, doku bozulur. Doku bozulursa organ bozulur. Organ bozulursa tüm bünye bozulur ve bunun sonucu ölümdür. Toplumların ölümü de hücre mesabesinde olan ailenin bozulmasıyla başlar. Aileyi bozulmaktan koruyan şey de zinanın dışında meşru bir sözleşmeye dayalı nikâh dediğimiz işte o meşru sözleşmedir.

Bunun dışında olan, aynı zamanda aileyi yıkan bir haldir ki zinayı bir suç kılan toplumsal kokuşma ve bozulmanın temellerinden biri olmasıdır.

Zina her toplumda kötüdür. Tarih boyunca tüm kurulmuş medeniyetlerde zina kötülük olarak görülmüştür, övülmemiştir. Fakat zinanın tanımında tarihte yaşamış tolumlar ihtilaf etmişlerdir. Bir de zinanın suç olup olmadığı ya da zinayı cezalandırmak konusunda farklı davranmışlardır. Ama farklı davranmadıkları nokta zinanın tüm toplumlar tarafından bir kötülük olarak algılanmış olmasıdır.

Mesela eski Roma’da zinanın cezası, zina eğen kimsenin bulunduğu toplumdan tard edilmesinden tutun, ölüme kadar değişebiliyordu. Farklı Roma imparatorları döneminde farklı cezalar öngörülmüştü. Bir imparator döneminde zina eden bir kadın aileden kovulmakla yetinilirken, bir başka imparator döneminde zina eden bir kadın öldürülüyor, ya da erkek öldürülüyordu.

Yine eski Hint’te eğer üst klandan bir kimseyle alt klandan bir kişi zina ederse üst klandan olan kastından kovuluyor, ait olduğu toplumdan tard ediliyor, alt klandan olan ise öldürülüyordu. Yani eski Hint’te zinanın suç olması adeta klanlar arasında kastlar arasında toplumu oluşturan sınıflar arasında geçişkenliği önleme için kullanılıyor. Bu geçişkenliğe izin verdiği için suç sayılıyordu. Yani zina kendi içinde bir kötülük olarak görülmek yerine, üst sınıfa mensup biri, alt s8ınıfa mensup biri ile zina ettiği için alt sınıfa mensup olan öldürülüyor, üst sınıfa mensup olansa ait olduğu sınıftan dışlamıyordu.

Yahudilikte evli ya da nişanlı olan bir kimsenin zinası taşlanarak öldürülme şeklinde cezalandırılıyordu. Ki Tevrat’ın tensiye bölümünde bu ceza mevcuttur.

Yuhanna incilinde ruhu öldürülmüş ama formel olarak cismi, bedeni yaşayan bu Yahudi tavrı çok ciddi bir biçimde eleştiriliyordu. Hz. İsa bir gün Yahudiler zina yapan bir evli kadını Hz. İsa’nın yanına getirip Muallim demişlerdi. Bu zina yaptı biz bunu yakaladık buna cezasını ver. Aslında onların yaptığı bir tuzaktı. Eğer ona Tevrat’ta ki cezayı uygulasa hemen bölgenin Roma valisine şikayet edeceklerdi. Eğer uygulamasa; “Bakın kendisi ben yeni bir şeriat getirmedim, ben Musa’nın şeriatına tabi oldum diyor ama uygulamıyor diye kendisini suçlayacaklardı.

Bir kadına baktı, bir onu getirenlere, taşlamak üzere etrafta bulunanlara ve onlara döndü, tamam dedi. Olur. Cezasını verelim. Fakat bir şartla ilk taşı günahsız olanınız atacak, hiç günah işlememiş olanınız atacak.” İşte bu onları durdurmuştu. Çünkü hiçbiri günahsız değildi. Hz. İsa tuzakların kendi başlarına geçirmişti.

Yine bir yerde iki aşıktan bir tanesini yakalamışlar taşa tutmuşlardı, ölmek üzere olan kadının başucuna oturmuştu Hz. İsa, onun yüzünde ki tozu toprağı temizlemiş ve onlara dönüp; “Siz aslında kendinizi taşlıyorsunuz, siz onda kendinizi görüyorsunuz, o Allah’ın huzuruna günahıyla çıkacak fakat siz maskenizle çıkacaksınız.” Ve ona dönüp; “Allah onun günahlarını affedecek, çünkü o sevmişti.” Diyecektir. Yani Tevrat’ta ve İncil’de zinanın cezası işte böyle algılandı.

Hz. Peygamber Medine’ye hicret ettikten sonra ilk zina cezasını bir Yahudi çifte vermişti. Bu Yahudi çift kendileri Resulallah’a din adamları tarafından teslim edilmiş, bunlara cezasını reis olarak sen ver demişlerdi. Bir yerde Resulallah’ı sınıyorlardı. Resulallah’ta henüz çok hukuklu bir toplum olan Medine toplumunda Yahudilerin kendi hukuklarını uygulamalarını istemiş ve kendi kitaplarında o suçun cezası neyse onu vermelerini söylemişti.

Onun arkasından bir iki olayın daha vuku bulduğu nakledilir. Fakat bu olayların bize nakleden rivayetler gerçekten hayli tahlile muhtaç rivayetler olarak önümüzde durur. Onun için biz bu rivayetleri bir kenara bırakıyor tekrar ayetin söylediği şeye dönüyoruz. Ama öncelikle ayetin ne demek istediğini anlamamız için şehvetin Kur’an tarafından nasıl görüldüğünü anlamamız lazım.

Şehvet; Kur’an tarafından Mahza, kendi özünde bir kötülük olarak görülmez. Çünkü o insana verilmiş bir çok güdü gibi bir güdüdür. İnsana öfke de verilmiştir. Gazapta verilmiştir. Sevgi de verilmiştir, şehvette verilmiştir.

Eğer öfke kendi sınırları içinde kalırsa hakka bağlılık ve batıla karşı savaşta insanı motive eder.

Eğer sevgi kendi sınırları içinde kalırsa, meşru sınırları içerisinde, insanı iyiye güzele yönlendirir. Sınırını taşarsa tecavüz olur.

Eğer şehvet meru sınırları içerisinde kullanılırsa insan neslinin devamı için olmazsa olmaz bir güdüdür. Onun içinde şehvet iki sebebe bina edilmiştir. Ya zevkin giderilmesi, ya da insan neslinin devamı. İşte nikâh sözleşmesini, cinselliği Kur’an birincil olarak insan neslinin devamı çerçevesinde ele alır. Yani zevkin tatmini mesabesinde ele almaz. Birincil olarak insan neslinin devamı mesabesinde ele aldığı içindir ki şehveti bizatihi kötü olarak görmez. Fakat Yahudi düşüncesi şehvetiş bizzat kötü olarak ele alır.

Yine onun bir devamı olarak Hıristiyan düşüncesi şehveti kötülük olarak görür ve kadını da kötülüğün kendisi olarak görür. Onun içinde Hıristiyan düşüncesinde din adamları ve din kadınları evlenmezler. Çünkü kadın kötülüktür. Bir kadın bir kötülüktür, iki kadın iki kötülüktür. O nedenle Pavlus Hıristiyanlığında tek evlilik esastır. Bu kadını koruduğu için değil, iki kötülüğe sahip olmaktansa bir kötülüğe sahip olmak daha evla düşüncesinden kaynaklandığı içindir. Ve tabii daha özde eğer mümkünse hiç kötülüğe sahip olmayın düşüncesi yatar ki papazların, rahiplerin ve rahibelerin hiç evlenmemiş olmasının da temelinde de bu yatar. Çünkü onlara göre ilk günahtır. İnsanın atası Ademi cennetten kovduran ilk günahtır.

Oysa ki Kur’an olayı böyle vermez. Kur’an adeta cennetten kovulduktan sonra ilk keşfettikleri şeyin cinsellik olduğunu ima eder, bunu verir. Yani sanki şunu anlamaktayız; Havva ve Adem büyümüşler, blûğ çağına ermişler ve blûğ çağına erince cinselliklerini keşfetmişler. Cinselliklerini keşfedince tabii ki bu çoğalma anlamına geleceği için artık tüketim ortamından üretim dünyasına tüketim bahçesinden üretim dünyasına nüzul etmişler, iki ayet gibi inmişlerdir. Kur’an yaklaşık olarak olayı buna yakın takdim eder.

İşte bu çerçevede bu ayette ele alınan zina cezası haddi zatında bir ceza olmaktan daha çok caydırıcılık yönü ağır basan bir uygulamadır. Ve bu uygulamanın gerçekleşmesi içinde zina eden kimselerin 4 şahitle bu kimseler aleyhine açık ve yakın bir tanıklık şarttır. İşte bir sonraki ayette farklı bir bağlamda bunu dile getirecektir.



Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
109/2 videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/08/10/islamoglu-tef-ders-nur-01-031092/ bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder