30 Nisan 2013 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. ZÜMER (52 - 53) (146- B)



A sayfasından devam

52-) Evelem ya'lemu ennAllâhe yebsüturrizka limen yeşau ve yakdir* inne fiy zâlike leâyâtin likavmin yu'minun;

Bilmediler mi ki Allâh yaşam gıdasını dilediğine yayar, genişletir, (dilediğine de) daraltır! Muhakkak ki bu olayda iman eden bir toplum için elbette işaretler vardır. (A. Hulusi)

52 - Hâlâ bilmediler mi ki: Allah rızkı dilediğine açar, kısar da, şüphesiz ki bunda iman edecekler için âyetler vardır. (Elmalı)


Evelem ya'lemu ennAllâhe yebsüturrizka limen yeşau ve yakdir şimdi onlar bilmezler mi ki Allah dilediğinin rızık alanını genişletir, dilediğinin rızık alanını da daraltır.

Aslında ve yakdir daraltmak manasından daha çok, dilediğinin rızık alanını da sınırlandırır. Yani belli bir yerde durdurur. Rızkını keser değil. Kur’an ın hiçbir yerinde böyle bir ibareye rastlamayız çünkü rızkımızın kesilmesi, var oluşumuzun yok oluşa dönmesidir.

Bizim kendi varlığımız bir rızıktır, var oluşumuz rızıktır, aldığımız her nefes bir rızıktır. Gözümüz kulağımız, dilimiz dudağımız, aklımız beynimiz, kalbimiz, damarlarımızda dolaşan kanımız, hepsi birer rızıktır. Dolayısıyla varlığımız rızıktır. Allah insanoğluna olan rızkını kesseydi eğer, alsaydı eğer geriye hiçbir şey kalmazdı, varlık yokluğa dönerdi. O nedenle sadece sınırlandırır ve yakdir yani kesmez. Dolayısıyla ona küfreden dil dahi varlığını O’na borçludur. Onu inkar eden yürek dahi varlığını O’na borçludur. O’na sırt dönen insan varlığını O’na borçludur. O’nun mesajlarına tıkanan kulak, varlığını O’na borçludur. Ona ileten hakikatleri görmek istemeyen göz, varlığını O’na borçludur Ve bunun Allah’a karşı ne büyük bir ihanet olduğunu varın siz düşünün.

inne fiy zâlike leâyâtin likavmin yu'minun elbet bunda inanan bir toplumun alacağı bir ders mutlaka vardır.

Rızık hakkında ki bu ayet vahyin inşa ettiği rızık tasavvuru ile ilgili bazı doneler de veriyor. Allah’ın rızık dağıtımı, kulun yetenek ve çabasının da dahil olduğu sayısız donenin içinde yer aldığı ilahi bir değerlendirmenin sonucudur. Ki gerçekten kısmi bir bölümü hariç akıl sır ermez. B ilahi bir sırra mebni olarak Allah insanlar arasında rızkı kendine has bir ölçüyle dağıtması olmuştur.

Kapitalist akıl açlık evrenseldir sloganı üzerine kuruludur. Oysa ki İslâm aklı; İnsanlığın rızkı Allah’tan dır düsturu üzerine inşa edilir. Allah’ın indirdiği rızık tüm insanlığa yeter. Allah yarattığı kulun rızkını da yaratmıştır. Bu manada insanlığa üye olup ta aç kalması söz konusu değildir. Eğer insanlık üyesi olup ta aç kalıyorsa bu insanlar yüzündendir. Servet ahlakı ile sorumlu olanlar, servet ahlakına sahip olmadıkları için kendilerine verilen emanete ihanet ettikleri için bir kısmı ihtiyacından kat kat fazlasına sahipken, diğer kısmı açlık çekmekte ise eğer o toplumda paylaşma, bölüşme, diğer gamlık, fedakârlık, yani devret ahlakı yok demektir.

İşte bu ilahi imtihan ki yukarıda fitne dedi. Bir imtihan aracı servet. İmtihan aracı olması için mutlaka ve mutlaka yoksulların ve varsılların olması lazım. Eğer herkese oran adaleti anlamında eşit dağıtılmış olsaydı servetin bir imtihan olması söz konusu olmazdı. Ama bir imtihan olması için yoksul ve varsılın olması şart.

Peki imtihan nasıl olacak? Yoksul yoklukla, varsıl da servetle imtihan edilecek. Ve varsıl o serveti paylaşıp paylaşmadığıyla hesaba çekilecek. İşte vahyin tüm insanlara getirdiği zekat, sadaka, infak, hayır, hasenat, paylaşma, bölüşme diğer gamlık gibi emir ve tavsiyeleri hep bu çerçeve de algılanmalıdır.

Eğer bunlar yerine getirilirse servet imtihanını o kimse başarıyla vermiş olur. Çünkü fakirin bazen hakkı bir başkasına verilir ki onun eli ile fakire dönsün diye. O, kendisinin zannetmeye başladığında işte imtihanı kaybetmiştir. Çünkü o, onun değildir. Ona kendi eli ile vermesi için tevdi edilmiş bir emanettir. Emanet yerine verilirse sadakat gösterilmiş olur. Verilmezse ihanet edilmiş olur. Onun içinde servet sahipleri fakirin hakkının servetinin içinde bir emanet olarak durduğunu bilip iman etmediği sürece servet sınavını kaybetmiş demektir.


53-) Kul ya 'ıbadiyelleziyne esrefu alâ enfüsihim lâ taknetu min rahmetillâh* innAllâhe yağfiruzzünube cemiy'a* inneHU "HU"vel ĞafûrurRahıym;

De ki: "Ey nefslerinin hakkını vermede israf etmiş kullarım (benliğinin hakikatini yaşamak yerine ömrünü bedensellik yolunda harcamış olan)! Allâh Rahmetinden ümit kesmeyin! Muhakkak ki Allâh bütün suçları (tövbe edene) mağfiret eder... Muhakkak ki O, Ğafûr'dur, Rahıym'dir." (A. Hulusi)

53 - De ki: ey nefisleri aleyhine israf etmiş kullarım! Allahın rahmetinden ümidi kesmeyin, çünkü Allah bütün günahları mağrifet buyurur, şüphesiz ki o öyle gafûr öyle rahîm o. (Elmalı)


Kul ya 'ıbadiyelleziyne esrefu alâ enfüsihim lâ taknetu min rahmetillâh De ki, ya da daha doğru bir ifadesiyle Allah’ın şu müjdesini kullarıma ilet. Ey hadlerini aşıp kendilerini helak eden, kendilerine kıyan, hayatlarını israf eden, varlıklarını israf eden kendilerini har vurup harman savuran, hovardaca harcayan kullarım, Allah’ın rahmetinden asla ümit kesmeyiniz. Bu Kur’an da yer alan en müjdeli ayetlerden biri. İlahi rahmet bu ayetten dolup taşmakta, adeta ayeti duyan gönüllerde bir pınar gibi çağlamakta.

Kainatın yaratılış hikmetidir ilahi rahmet. Allah merhametin kaynağıdır. Her ne yerde merhamete ilişkin bir şey görmüşseniz onun doğduğu kaynak Allah’tır. Aslında varlık Allah’ın merhametinin bir eseridir. Ve varlık içerisinde insansa Allah’ın merhametinin iki ayak üzerine doğruluk yürüyen bir simgesidir. ..ketebe alâ nefsiHİr rahmeh.. (En’am/12) O kendisi için merhameti prensip edinmiştir diyor Kur’an.

Yine Kur’an Nebbi' ıbadiy enniy enel Ğafûrur Rahıym. (Hicr/49) Kullarıma benden haber ver. Eğer kullarım benim kimliğimi merak ediyorlarsa onlara de ki Ben, evet ben sonsuzca merhamet sahibi sonsuzca bağışlayanım. İşte bu, Allah kendisini böyle tanıtıyor. Tabii devamında; Ve enne azâbiy hüvel azâbül eliym. (Hicr/50) Fakat bir de azabım var, kelime anlamıyla alırsak; Bana sırt dönene, sırt dönüp onu terk etmişliğim vardır. Onu yalnız bırakmam vardır ki bu en büyük acı veren bir azaba dönüşür insanda. Yani Allah’ın terk etmesinden daha büyük acı olamaz. Onu da unutma ey insanoğlu, ey kullarım.

Burada insanoğluna hayatını israf ettiği hatırlatılıyor. Kul ya 'ıbadiyelleziyne esrefu alâ enfüsihim ki hayat insanoğluna verilmiş en büyük emanet. Dahası hayat ta denilmiyor orada esrefu alâ enfüsihim kendisini israf eden. Ki o alâ edatı hafrfi cer’i, cinayete de delalet eder. Yani sanki kendisini öldüren, kendisine kıyan, kendisini katleden, mahveden, manen kendi katili olan kullarım anlamına da gelir. Böyle bir tedaisi çağrışımı var.

Kendine kıymak, kendini katletmek, kendi kendisinin katili ve canisi olmak nasıl bir şey derseniz ilahi vahyi dinleyin; Allah insanı insana zimmetledi. Allah seni sana zimmetledi. Çünkü sen sana ait değilsin. Senin, sana ait olan hiçbir şeyin yok. Çünkü borcunu ödemiş değilsin, çünkü krediyi geri vermiş değilsin. Çünkü Allah’ın açtığı kredi ile yaşıyorsun. İki göz, iki kulak, iki el, iki ayak, bir akıl, atan bir yürek. Yani neye sahipsen, sahibim dediğin ne varsa hepsi aslında Allah’ın sana açtığı bir kredi. Dolayısıyla senin değil, sana zimmetlenmiş bir emanet. Bakalım ihanet edecek mi, sadakat gösterecek mi. Bakalım yüreğine ihanet mi edecek, bakalım aklına ihanet mi edecek, bakalım ellerine, gözlerine, kulaklarına ihanet mi edecek. Diline dudaklarına ihanet mi edecek. Yoksa sadakat mi gösterecek..!

Onun içindir ki Elyevme nahtimü alâ efvahihim ve tükellimüna eydiyhim ve teşhedü ercülühüm Bimâ kânu yeksibûn. (Yasin/65) o gün ağızlarına bant vururuz bize elleri konuşur, ayakları şahitlik yapar buyurur Kur’an. Neden? Çünkü emanettir. Emanet aslında emanetin sahibine aittir. Emanet edilen onun gerçek sahibi değil, sadece ve sadece yed-i emini
olması gereken kimsedir. Yed-i emin değilse eğer hain sayılır.

innAllâhe yağfiruzzünube cemiy'a ey hayatını israf eden kullarım Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin, zira Allah bütün günahları affedebilir.

Bir sonraki ayetten de anlaşılacağı gibi bu ibare tevbe eden herkesin bütün günahlarını affedebilir anlamına gelir ki Nisa/110. ayeti ve daha bir çok ayet buna delildir. inneHU "HU"vel ĞafûrurRahıym çünkü O, evet O dur sınırsız bağışlayıcı, merhamet kaynağı olan.

Nüzul sebepleri bahsinde bu ayetle Hz. Hamza’nın katili olup sonradan Müslüman olan Vahşi Bin Harp arasında irtibat kurulur. Her ne kadar Vahşi’nin Müslüman olduğu zamanla bu ayetlerin indiği zaman arasında çok çok uzun bir aralık varsa da, zaten bazı ayetlerin bazı olaylara iniş nedeni olarak göstermesinden kasıt zaman anlamıyla, zamandaş olması anlamıyla değildir. Yani o olay, o ayet üzerine olmuş, ya da o ayet o olayın hemen üstüne inmiş anlamı taşımaz. Bunun sembolik anlamı sahabe Kur’an la kendi hayatı üzerinde, otoritelerimiz ve ilk Müslüman esiler Kur’an ın ayetleri ile kendi hayatlarında birebir mutabakat görürler. İsterse o ayet 30 yıl önce inmiş olsun, eğer kendi yaşadığı gerçek olayla mutabakatı o ayet arasında görmüşse; Evet bu ayet, bu olay hakkında inmiştir der.

Bu Kur’an ın zamanlar ve mekanlar üstü özelliğine bir iman ve atıftır aynı zamanda. Bu manada Kur’an ın bir çok ayeti bizim içinde nazil olmuştur. Yani bizler Kur’an ın son sebeb-i nüzulleriyiz, son iniş sebeplerindeniz. Onun için hayatımızda bir çok olayla karşılaşırız ki o ayetin sebebi nüzulü bu diyebileceğiz, adeta Allah bu ayeti, beni beyan için, benim başıma gelen şu olayı şerh için, bunun anahtarını vermek için, ya da şifresini çözmek için indirmiş diyeceğimiz o kadar çok ayetle karşılaşırız ki;

İşte bu bakış açısı, vahyi sadece bir zamana ait değil tüm zamanlara ait sürekli inen canlı ve aktif bir özne kılar. O zaman bizi inşa eder. Biz de kendimizi vahyin aynasında görürüz ve vahyin aynasında gördüğümüz kendimizi vahiyle inşa eder; Rabbim bu ayetle bana sesleniyor deriz. Kul ya 'ıbadiyelleziyne esrefu diye seslenirken vahiy; Ey hayatını israf eden kullarım dediğinde, hayatımızı israf eden insanlar olarak “buyur ya rabbi” deriz. “Lebbeyk Allah’ım” deriz ve bize seslenir ve der ki; lâ taknetu min rahmetillâh Allah’ın rahmtinden asla ümit kesmeyin. “Kesmem ya rabbi” diye cevap veririz. “Hiç keser miyim Allah’ım, eğer kesersem başka gidecek kapım mı var Allah’ım” deriz.

innAllâhe yağfiruzzünube cemiy'a der döner vahiy tekrar; Şunu aklına koy ki, hiç unutma ki, aklında yer etsin ki Allah, eğer tevbe eder O’na yönelirsen, günahlarının tamamını affedebilir. Yani Allah’ın affından büyük günah işleyemezsin ey insanoğlu. Öyle bir günah işlediğini düşünüyorsan şeytanın tuzağına düşmüşsün demektir. Allah’ın affı dışında kalacak bir günah yoktur ey insanoğlu der ve biz de yine bu diyaloga katılır ve deriz ki;

Eyvallah başım gözüm üstüne Allah’ım. Ben de sana yöneliyorum, ben de senin kapına geliyorum, yüz sürüyor ve af diliyorum, hatamı biliyorum, aczimi biliyorum, noksanımı biliyorum, boyun eğiyorum, başımı secdeye koyuyor ve sana olan kulluğumu ilan ediyorum. İmza atıyorum bedenimle Allah’ım. Secde suretinde bir imza. Kabul et. Deriz. İşte bu diyalog Kur’an la vahiyle girilen bu diyalog, Allah ile girilen diyalog cümlesinden sayılır ve bu çerçeve de sebebi nüzul bahsine biz kendimizde girmiş oluruz.

Bu çerçevede ele alırsak Vahşi Hz. Hamza’yı öldürmüştü. Cübeyr Bin Mut’im in kölesiydi Vahşi bin Harp. Habeşistanlı bir köleydi, siyahi bir köle. Cübeyr Bin Mut’im in amcası bedirde öldürülmüştü. Onu öldüren Hz. Hamza idi. Cübeyr çağırdı uhut öncesinde Vahşi’yi, kölesini; Eğer dedi amcamın katili Hamza’yı öldürürsen azadsın. Yani özgürlüğünü sana vereceğim. Hatta bir başka köle kızla arasında bir sevda ilişkisi vardı, onunla da seni evlendireceğim dediği rivayeti de var. Vahşi bu müjdeyi alınca kafasına koydu ve Uhut’ta Hz. Hamza’yı harbesiyle, mızrağıyla şehit etti.

Resulallah’ı yüreğinden yaralayan bir kayıptı bu. Çünkü Hz. Hamza onun sadece amcası değil, yari, yaranı, büyük desteği, sırtını yasladığı bir direkti ve Bedir zaferi biraz da Hz. Hamza’nın kahramanlıklarıyla kazanılmıştı. Hz. Hamza’nın kaybı, yeri doldurulmaz bir kayıp oldu. Resulallah çok üzüldü, gerçekten onu sarstı.

Mekke’nin fethinden sonra Vahşi yakalanmamak için Taif’e kaçtı. Taif’liler Resulallah’a teslim olacaklarına dair bir heyet yolladılar ve anlaşma istediler. Vahşi bunu haber alınca Yemen’e kaçmayı, hatta oradan da Ülkesi Habeşistan’a kaçmayı düşündü. Fakat bir mü’min onu uyardı, dedi ki; Vallahi Allah’ın Resulü kendi kişisel öç alma duygusu uğruna kimsenin canına kıymamıştır. Eğer iman edersen vallahi ey Vahşi senin de canına kıymaz. Onun merhametine sen şahit olmadın, sen farkında değilsin işin dedi.

Bu söz Vahşi’nin yüreğinde etki yaptı ve Medine’ye geldi. Resulallah’a teslimiyetini sundu ve iman etti Allah’a. Resulallah;

- Sen amcamı öldüren Vahşi misin buyurmuştu.

- Evet, ben öldürdüm, Allah affetsin dedi ve nasıl öldürdüğünü tek tek anlattı. Resulallah’ın ona olan bir tek cümlesi şu oldu.

- Bana mümkünse az görün, seni görünce amcamı hatırlıyorum.

Vahşi ondan sonra Resulallah’ın gözüne görünmemeye çalıştı. Fakat Resulallah’ı gerçekten de seviyordu. Hep sevdi. Onun, ondan sonraki ömrüne baktığımızda bu sevginin kimi izlerini yakalayabiliyoruz. Resulallah’ın gözüne görünürüm de onun yüreğine acı salarım diye, o bir sokaktan göründü ise hemen geri gizleniverirdi. Eğer o dönünce kendisini mescitte görecekse bir direğin arkasına gizlenmeyi tercih etti. Yani sevdiği Resulallah’a doyasıya bakamadı, göremedi. Ve bu duygular içerisinde Vahşi ondan sonraki savaşlara katıldı Yemame savaşında en öndeydi. Hz. Hamza’yı şehit ettiği mızrağını saklıyordu;

Bu mızrak işlediğim bu büyük cinayetin kefareti olabilecek kadar büyük, ünlü bir kafiri öldürmeden yerine girmeyecek. demişti. Ve Yemame de yalancı peygamber ve asi Müseylime tül Kezzab ı mızrağıyla yaraladı. Hatta ölümüne sebep olan yara bu olduğu söylenir. Çünkü bir başka, Ensar’dan bir başkası da kılıcıyla aynı anda hücum etmişti.

- Hangimiz öldürdü bilmiyorum, emin değilim. Ama benim attığım mızrak karnından girdiğini gördüm demişti. Vahşi. Ve bununla teselli oldu. Yemame de kendisi de şehit oldu.

Bir zayıf rivayete göre şahadetinden önce kendinse su getiren bir sahabeye, dudaklarında tebessüm.

- Artık Resulallah’ı doyasıya göreceğim. dediği söylenir.

İşte böylesine bir hikayenin de parçası oldu bu ayet ve bu ayeti Resulallah Vahşi’ye göndermişti. İmana erişeceği zaman. Hatta bu ayetten önce Furkan/70. ayetini göndermiş, iman edip salih amel işleyenlere karşılığının verileceğini söyleyen Furkan/70 ayet e karşılık Vahşi;

- Ben ne daha önce iman ettim, ne de salih amellerim var. Aksine benim cinayetlerim var, günahlarım var. Beni Allah affeder mi diye tereddüt geçirdiğinde Resulallah bu ayeti yazıp göndermişti. Bir rivayette Resulallah değil de Hz. Ömer yazıp göndermişti. Bir başka rivayette Hz. Ömer Vahşi’ye değil de daha başkalarına göndermişti diye rivayetler farklı farklı.

Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
      146. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder