17 Temmuz 2012 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. HACC (027-028)(105-B)


A sayfasından devam


        27-) Ve ezzin fiynNasi Bil Hacci ye'tuke Ricalen ve alâ külli damirin ye'tiyne min külli feccin 'amiyk;

İnsanlara haccı yaşamalarını ilan et (Beytullah'a davet et) ki yakın veya derin - uzak yollardan gelen her tür binek aracıyla sana gelsinler." (A.Hulusi)

27 - Ve umum Nas içinde haccı ilân eyle gelsinler sana: gerek yaya ve gerek her derin vadiden gelerek incelmiş her bir binit üzerinde. (Elmalı)


Ve ezzin fiynNasi Bil Hacc ve insanları hacca davet et. Daha Hz. İbrahim döneminde, Hz. İbrahim’e verilen talimat. Çünkü bendeniz biraz önce okuduğum ayeti kerime ile müminlere haccın farz kılındığını düşünüyorum. Burada ki emir Resulallah’a değil Hz. İbrahim’e idi. Çünkü bu ayetlerin indiği zaman dilimi her ne kadar İbn Abbas hicretten sonraki 6. yıl dese de, yine aynı İbn. Abbas daha sonra gelen savaş ayetlerinin hicretten sonraki bir ikinci yıl indiğini söyleyecektir. Yani bu gerçekten gariptir. Aynı pasaj veya yan yana iki pasaj arasında bu kadar uzak yıl farkını gerektirecek herhangi bir maddi delile de sahip değiliz. O nedenle Müminlere haccı farz kılan ayetler bunlar değildi. Bunlar haccın önemini ve müminlerin Mekke’den çıkarılışının ne büyük bir zulüm olduğunu, hacca gönderilmeyişlerinin ne büyük bir zulüm olduğunu ifade eden ayetlerdi.

ye'tuke Ricalen ve alâ külli damirin ye'tiyne min külli feccin 'amiyk gerek yaya gerekse hızlı yol alam kabiliyetine sahip, yani damir, Deve diye çevirmiş bazı çevirmenler fakat damir sözcüğü çevik yol aracı demektir. Güçlü, çevik, hızlı hareket eden ve uzun yola dayanıklı yol aracı. Onun için bunu sadece deveye hasretmek hiç doğru olmasa gerek. Gerekse hızlı yol alma yeteneğine sahip her tür ulaşım araçlarına binerek dünyanın en ücra köşelerinden senin çağrına gelsinler. Her tür manasını vermem boşuna değil, damir’in nekira gelmiş. Yani belirsiz gelmiş. Onun için bir tek araca hasretmek bu açıdan da doğru değil. Dil yapısı bu sözcüğün her tür hızlı ve taşıma imkanına sahip araç anlamına gelir.


        28-) Liyeşhedu menafia lehüm ve yezkürusmellahi fiy eyyamin ma'lumatin alâ ma razekahüm min behiymetil en'am* fekülu minha ve et'ımül baisel fekıyr;

        "Tâ ki kendileri yararına şahit olsunlar... Kendilerini rızıklandırdığımız kurbanlıkları kurban ederek, bilinen günlerde Allâh'ın ismini zikretsinler... Artık onlardan yeyin ve fakir, muhtaç olanlara da yedirin." (A.Hulusi)

28 - Gelsinler kendilerine ait bir takım menfaatlere şahit olsunlar ve En'am behîmelerinden kendilerine merzuk buyurduğu kurbanlıklar üzerine malûm günlerde Allahın ismini ansınlar da onlardan yiyin ve yoksulu, fakiri doyurun. (Elmalı)


Liyeşhedu menafia lehüm neden gelsinler hacca, yani hacca gelişin gerekçesi ne olsun? Onu da veriyor ayet. Ki bunun kendilerine sağlayacağı yararlara tanık olsunlar, şahit olsunlar.

Demek ki dostlar Hacca gitmeden haccın insana verdiği fayda anlaşılamaz. Sadece onu yaşayanlar ona şahit olurlar. Ki aranızda hacca gidenler bu ayeti çok daha iyi anlarlar. Ona şahit olanlar anlarlar.

Ayette geçen Hac kelimesi dönüp dönüp gelinen yer anlamına gelir. Yani bir kez değil, bir çok kez, dönüp dönüp uğranılan yer. Kelime olarak anlamı budur. Peki neden? İslam’da bir kez farz kılınmıştır derseniz, bir nükte olarak şöyle cevap verebilirim kelime anlamıyla bu fariza arasında bir bağ kurarak;

“Bir kez gel de ondan sonra ister gel, ister gelme.” Eğer bir kez gelirsen ve gelince de sembollere değil sembollerin gösterdiği hakikatleri görebilirsin. İçine şahit olursan, İbrahim’le tanışır elini öpersen, Hacer’i, İsmail’i tanırsan, Allah ile sözleşmenin ne demek olduğunu anlarsan, orada mahşeri bir kez yaşarsan, o hazzı alırsan zaten ondan sonra gel veya gelme demeye gerek yok. Gelirsin. Yana yana gelirsin. Gelemediğinde yüreğini gönderirsin. Yüreğini göndermediğinde Kâbe’yi çağırırsın. Yani bir şekilde buluşursun. Onun için bir kez gel de, ondan sonra sen bilirsin. Eğer aşık isen gelirsin, aşık isen bulursun yolunu yordamını. Çünkü bir kez gelmeden o hazzı alamazsın. Ama bir kez geldikten sonra da önüne dağlar gerilse kimse seni durduramaz. O nedenle dönüp dönüp gelinen yer, dönüp dönüp geliş, gelmek anlamına gelir hac. Aşığa yol dayanır mı, aşığa Bağdat sorulur mu? Eğer seviyorsanız, gönlünüze koymuşsanız, ora ile bütünleşmişseniz o zaman zaten burnunuza tüter, gerçekten tüter.

Nedir bu menafia; menfaat, yararlar, kişinin tanık olacağı yararlar nedir burada? Bu saymakla bitmez. Öncelikle tabii ki manevi yararlar. İnsan Allah ile sözleşmeye gider. Mahşerin provasına gider. Yani sıfırlanmaya gider. Haccın yerine ikame edilebilecek bir başka ibadet yoktur. Onun için sevgili efendimiz (S.A.) hac için, diğer hiçbir ibadet hakkında vermediği müjdeleri vermiştir.

Gerçekten hac adeta mecmuatül ibadattır. İbadetler toplamı, mecmuasıdır. Adeta tüm ibadetlerin özü hacda toplanmıştır. Bazı ibadetler vardır ki bedenidir. Bazı ibadetler vardır ki malî dir. Bazı ibadetler vardır ki hem bedeni hem malî dir. Bazı ibadetler vardır ki siyasaldır. Bazı ibadetler vardır sosyaldir, emri bil maruf, nehyi anil münker gibi. Siyasaldır, istişare gibi. Şûra gibi. Bazı ibadetler vardır ki, tasavvuridir, tefekkür gibi. Ama hac bunların hepsidir. Hacda bunların hepsi mevcuttur. Hem dini, hem malî, hem bedeni, hem sosyal, hem siyasal, her açıdan hac adeta bir ibadetler mecmuasıdır. Onun için yararları da böyledir zaten. Ve hatta hem ekonomik belki demek lazım ama onu en son söylemek lazım.

Mahşerin provasıdır dedim. Allah ile sözleşmedir. Onun için efendimiz Hacer ül esved in sembolik değerini, buna semiolojik okuma deniyor. Semiolojik bir okumayla Allah’ın sağ eli şeklinde nitelemişti. “Yedullahil yunma.” Tabii ki bir mecazdır, zorunlu olarak bir mecazdır. Allah aşkın bir varlıktır. O’na el atfedilebilir mi. Peki o zaman ne demek istemiştir peygamberimiz, açık; sağ el Arap dilinde, Arap örfünde ve yine Kur’an dilinde sözleşmeyi temsil eder. Yani hac ve onun simgelerinden, belki baş simgelerinden biri olan Hacer ül Esved; Allah ile sözleşmeyi ifade eder. Hacca giden bir insan rabbimle sözleştim ben diyebilir. O nedenle işte baş yarar, daha ne yararı olsun. Allah ile sözleşme tazeliyorsun, sıfır sözleşme.

Dahası; Marifet diyarıdır. Yarara bakın yarara, Çünkü Arafat oradadır. Yeryüzünün başka bir yerine gidince hac olur mu? Yer yüzünün bir başka tarafında Arafat var mıdır? Yer yüzünde bir tane Arafat vardır ve bir tane Kâbe vardır. Onun için zorunlu olarak oraya gidersin. Ve ilginç değil midir yer yüzünün biricik Kâbe si, yer yüzünde şu anda elverişliğe, daha doğrusu yaşama, hayata en az elverişli bir yerde bulunmaktadır. Yeşili yok, ormanı yok, ırmağı yok, can alıcı arazileri yok, cennet gibi ağaçları yok, yok, yok, yok..! Akan ne dereleri, çayları yok. Kupkuru çıplak bir lavlık arazinin ortasına, dört tepenin ortasına getirilmiş, çukurun tam dibine konulmuştur.

Bununda apayrı bir mesajı var; Yer yüzünde tüm müstekbirler, Firavunlar, saraylarını tepelerin üstüne yaparlar, bakın isterseniz. Adeta onlara bir cevap olurcasına yer yüzünün ilk mabedi, en büyük mabedi, bulunduğu yerin en çukur bölgesine yapılmış. Bununla verilmek istenen meseaj; İnsanın Allah’a teşekkür etmesi halinde bile teşekkürden aciz kalacağı. İnsanın Allah karşısında ki acziyetini ifadedir. İnsanın Allah’a kulluk etmesi aslında acizliğini ifade etmesidir. En güzel kulluk budur. Kulluktan bile acizim ya rabbi…! Kâbe bunu temsil eder.

Kare olması, küp olması, daha doğru ifade ile, yönünün olmadığını, tüm yönlerin her tarafta, her yolun Allah’a çıkacağının bir göstergesidir. Tüm yollar Allah’a çıkar. Ey insanoğlu nereye gidersen git, sonuçta yine yolun Allah’a çıkar demektir.

Yer yüzünün en sade yapısıdır. En gösterişsiz, en tantanadan uzak. Neden? O da bir mesajdır. İnsanın Allah’a minnetini ifade edipte, şükranı ifade edipte, teşekkürünü ifade edipte bunu layıkıyla beceremeyeceğinin güzel bir sembolüdür de ondan. O nedenle bütün bunları verirse bir de üstüne marifet verirse Arafat’ta; Yani kendinle buluşma, kendinle bilişme. Tıpkı bir adem gibi, tıpkı bir Havva gibi. Yitik cennetine geri dönmek için kendini bulma. Bundan güzel menfaat mi olur.

Bir de bunun üzerine meş’aril haramda, Kur’an daki ismi Meş’ar dır. Ama örfteki ismi ile Müzdelife de. Ne demek; Muhterem bir şuur merkezi demek. Saygın bir şuur merkezi. Meş’ar. Şiarların merkezi. Şiar yeri. Onun için şuur ile şiar aynı köktendir. Orada da şuura kavuşursun, bilince kavuşur, Allah bnilincine. Allah’a karşı sorumluluğunun şuuruna varırsa, yani takva mahalli. Daha ne menfaat olsun. İşte bu kadar menfaat yetmez mi? Liyeşhedu menafia lehüm işte bu ayetin kısaca tefsiri bu olsa gerek. Bunun kendilerine sağlayacağı yararlara tanık olsunlar.

ve yezkürusmellahi fiy eyyamin ma'lumatin alâ ma razekahüm min behiymetil en'am bir de belirlenen günlerde onun kendilerine rızk olarak sunduğu hayvanlar üzerine Allah’ın adını ansınlar.

Burada ki fiy eyyamin ma'lumat zilhiccenin 10 günü olarak, sahabenin çoğunluğu tarafından, yine imamların çoğu tarafından öyle anlaşılmış. Yani hac günleri. Ama Süfyan-ı Servi, Ata ve onların çizgisinde ki bazı alimler tarafından bayramın üç günü olarak, yani kurban günleri olarak anlaşılmış. Yani her halükarda zaten o bayram günleri de, o zilhicce’nin 10 gününe dahil. Yani onun içinde. Bu 3 gün mü, 10 gün mü. Ki 10 gün diyenler belki de Kur’an da ki kendisine yemin edilen 10 günle bu ayeti karşılaştırıyorlar. Onun için, Yani bu ihtilaf öze ilişkin bir ihtilaf değil.

Neden burada hayvanların kesimine getirdi sözü? Çünkü Kurban hacca özgü bir ibadettir. Bu ayetlerde de ifade edildiği gibi açıkça, Kurban; Hacca özgü bir vecibedir. Hayvan keserken Allah’ın adını anmak hayvan da olsa can almanın ancak Allah adına, Allah adıyla meşru olabileceği gerçeğini vurgulamak içindir. Kur’an Helal olacak bir kesimi bu şarta bağlar. Allah’tan başkası adına anılmama, kesilmeme şartına. Yani Allah’ın adının anılması da, Allah’tan başkasının adının anılmaması şartını getirir.

Onun için ayrı ayrı ayetlerin ifade ettiği, Allah’tan başkası adına kesilmesi durumunda hayvanın yenilmemesi gerektiği açıktır. Ama ille de Allah adına kesilmeli mi denilecek olursa bu konuda her ne kadar müçtehit imamlar farklı sonuçlara varmışlarsa da, Allah’tan başkası adına kesilmemiş olması yenilmesi için yeterlidir. Allah adına ille de kesilme şartı aranmayabilir, fakat Allah’tan başkası adına, yani üzerine herhangi bir isim anılmamışsa, o Allah adına kesilmiş kabul edilir. Dolayısıyla burada söylenen şey; Hayvan dahi olsa bir can, ancak Allah adına alınabilir. Yani canın önemine, hayatın önemine bir atıftır bu ayet. Hayvan hayatı dahi olsa. Kaldı ki insan hayatı.

Evet, tabii burada aynı zamanda adama şuuru dile getirmektedir. Biliyorsunuz kurban’ın başlangıcı Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’i, rüyasında kurban ettiğini görmesi üzerine, bu rüyayı gerçekleştirmek için yola çıktığı ve bu yolun sonucunda kendisine Allah tarafından onun yerine niyabeten, insanoğlunun emrine amade kılınan hayvanlardan kurban kesilmesini emretmesiyle haddi zatında manen insanın Allah’a adanmışlığı dile getirilmektedir. Kurbanın insana verdiği manevi ders budur. Yani haddi zatında o rüya da bir sembolmüş. Fakat Hz. İbrahim sembolik boyutu ile değil, rüyayı hakiki boyutu ile anlamış ve hakikate, daha doğrusu literal anlamıyla amele kalkıştığında, rabbimi onun sembolik olduğunu böyle ima buyurmuş ve sonunda sembolik anlamına geri dönmüştür. Onun için haccın içinde bunun anılması haddi zatında haccın da sembolik olduğu, sembollerle dolu olduğu uyarısına bir atıftır.

Şike yok tabii. Hz. İbrahim yavrusunun boğazına bıçağı çektiğinde şike yapmamıştı. Yani ben çekeceğim, emir gelecek, dur denilecek ve hayır onu değil, onun yerine Allah’ın insanoğlunun emrine amade kıldığı, onun hizmetine verdiği hayvanlardan kurban edin denilecek diye değil. Kesinlikle yavrum gitti. Diye bunu yapmıştı. Ama sonuç bu samimiyetin Allah tarafından kabulü. Malla değil canla sınanmıştı. Candan bir parça. Maldan bir parça değil. Bu az bir şey değildi. Onun için rabbimiz onu? vettehazAllahu İbrahiyme haliyla (Nisa/125) Allah İbrahim’i dost edinmişti rabbimiz. Allah’a dost olmak öyle kolay değildi.

fekülu minha ve et'ımül baisel fekıyr işte bunlardan siz de yiyin, ihtiyaç sahiplerine de yedirin. Kurbanın sosyal boyutuna bir atıf bu ibare. Paylaşma ve fayda aslında. Ama müşriklerin yaptığına da bir itiraz. Çünkü müşrikler putlarına sundukları kurbanları kesip öylece bırakırlardı. Ya onu bir kuş, ya da bir yırtıcı hayvan gelecek parçalayıp götürecek. Tabii kalıntıları kokuşur, etrafa tehlike saçar. Aksine insanlar öbür tarafta açlıktan ölürler. Açtırlar, et bulamazlar. Böylesine ters dönmüş bir mantığın saçma uygulaması. Bununla da yetinmezler, dahası var, kurban etmeye karar verdikleri hayvanların ne etinden ne sütünden ne yününden istifade etmezler daha sağken.

Tabii bu hayvana ayrıca eziyet olur. Sütü sağılmayan hayvan o yüzden acı çeker. Yine o hayvan Allah onu insan için yaratmış, Allah’ın yarattığı şeyi, yarattığı yerden etme anlamına geliyor. Yarattığı amaca kullanmama, amaç dışı. Tabii bu kadarla da kalmazlar. Kurban olması için niyetlendikleri hayvan aynen Hinduların ineği gibi kutsal ve dokunulmaz hayvan haline gelir.

Dahası üst üste iki batımda ikiz doğuran hayvan, Dahası 5 kez ard arda doğuran hayvan. Bunları da isimler vererek, işte hamm. Kur’an da maide suresinde 3. ayet olsa gerek, bu hayvanları da kutsal sayarlar. İşte vasile adını koyarlar bunlardan birine. Yani Allah’a kendisi aracılığı ile ulaşacağımız, vasıl olacağımız araç düşünün.

Bunları kutsal kıldıktan sonra sürerler, kimse dokunamaz. Ona Allah’ın devesi derler. Oysa ki Allah deveyi insan için yarattı. Allah ineği insan için yaratmıştır. Yani bir şeyi Allah’ın koyduğu yerden alırlar, onu bir başka yere yerleştirirler. İşte ters dönmüş bu mantığın nasıl çelişkili bir mantık olduğunu bu ayetlerle rabbimiz gün yüzüne çıkarıyor.

[Ek bilgi; Allah tavaf eden hangi durumda olursa olsun her tavaf sahibine yazıp kendisinde meydana gelen hataları silerken, hükümleri dış organlar vasıtasıyla duyu aleminde görünmediği sürece kötü düşünceleri de siler. (İbn. Arabi – F. Mekkiye)]


Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
105. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/07/13/islamoglu-tef-ders-hacc-025-048105/ bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder