16 Temmuz 2012 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. HACC (025-026)(105-A)



        “BismillahirRahmanirRahıym


Değerli Kur’an dostları bugün dersimize Hac suresinin 25. ayeti ile kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Daha önceki ayetler ilahi ceza ve ilahi mükafat, ilahi ödülü hak edenlerin akıbetini anlatıyordu. O ayetlerin ardından Kur’an yine sözü, küfrü hayat tarzı haline getirmiş, Allah ile ilişkisini bozmuş. Dolayısıyla sadece rabbine değil kendisine karşı da yabancılaşmış insana getirerek şöyle buyuruyor;


        25-) İnnelleziyne keferu ve yesuddune 'an sebiylillâhi vel Mescidil Haramilleziy ce'alnahu linNasi sevaenil akifü fiyhi vel bad* ve men yürid fiyhi Bi ilhadin Bi zulmin nüzıkhu min azâbin eliym;

        Muhakkak ki hakikat bilgisini inkâr edenler; hem yerleşik olan hem de dışarıdan gelen insanlar için eşit kılınan Mescid-i Haram'dan ve Allâh yolundan alıkoyanlardır... Kim orada hakikatin gereğine ters düşerek ve zulmederek yanlış yaparsa, ona elim azaptan tattırırız. (A.Hulusi)

25 - Amma şunlar ki küfür ettiler hem Allah yolundan ve o Mescidi haramdan meni' ediyorlar ki biz onu, mukîm ve misafir içinde müsavi olmak üzere, umum insanlar için yapmışız ve her kim onun içinde zulüm ile ilhat ile bir irade ederse ona muhakkak elîm bir azâb tattırırız. (Elmalı)


İnnelleziyne keferu ve yesuddune 'an sebiylillâhi vel Mescidil Haramilleziy ce'alnahu linNasi sevaenil akifü fiyhi vel bad küfürde direnenleri Allah yolundan ve yerli, yabancı ayırımı gözetmeden bütün insanlar için tayin ettiğimiz mescidi haram dan alıkoyanları ve men yürid fiyhi Bi ilhadin Bi zulmin oralı olmayı, yani mescidi haramın etrafında oturmayı, yerli olmayı mescidi haramın hemşehrisi olmayı sapıklığa ve haksızlığa bile isteye vesile kılanlar nüzıkhu min azâbin eliym işte bütün bunları can yakıcı bir azaba terk edeceğiz.

Gerçekten de üzerinde durulması gereken bir ayet. Sureye adını veren ayetler grubu bu ayetle başlıyor. Hac ayetleri. Onun içinde hac suresi denilmiştir.

Yukarıda sevaen kelimesi ayetin anahtarı. Eşit, benzer demektir, fakat bu bağlamda ayırım gözetmeden diye çevirmek gerekir. Neden? Ne demek ister? Ayrım gözetmek ne demek. Kiminle kim arasında. Aslında ayette o da var. Ayette açıkça el akifü fiyhi vel bad yerli, yabancı. Orada oturan, dışarıdan gelen ayırımı kastediliyor.

Aslında burada dini değerlerin, manevi değerlerin bir sektöre dönüştürülmesi, istismar edilmesi gündeme getiriliyor. Bunu istismar edenlerin yüzüne vuruluyor.

Nasıl yapıyorlardı bunu Mekkeliler? 2 örnek verebilirim, bir çok örnek varda. Mesela onlar Arafat’a, vakfeye çıkmıyorlardı. Kendileri en uzak mahal olarak hac sırasında, ki hac; İbrahim’î bir gelenek. Hz. İbrahim’den kalan tevhidi bir geleneğin kalıntılarıydı. Onlar Müzdelife’ye kadar gidiyorlar ve diyorlardı ki; Biz yerliyiz, biz Mescidi haramın carıyız, komşusuyuz, hemşerisiyiz onun içinde bize Arafat’a kadar gitmek gerekmez. Arafat’a dışardan gelenler gitsinler. Onlara vaciptir diyorlardı.

Tabii bu manevi değerleri istismar etmek anlamına geliyor. Bir de manevi değerleri maddeye dönüştürme anlamına gelen şeyler yapıyorlardı, onlara da şu örneği verebilirim. Dışardan gelenlerin elbiseleriyle günah işledikleri gerekçesiyle ya çıplak tavaf etmelerini, ya da kendilerinden elbise kiralamalarını istiyorlardı. Bu Mekkeliler için bir sektöre dönüşmüştü. Oysaki kendileri de elbiseleriyle günah işliyorlar, hem de günahın en ağırı olan puta tapıyorlardı. Fakat dışardan gelenleri yerli yabancı ayırımı gözeterek, bir ayrımcılık yaparak böyle bir şeye mecbur tutuyorlar, bununla da bir kazanç kapısı açıyorlardı.

İşte burada ve men yürid fiyhi Bi ilhadin Bi zulmin diye iki türlü suç işlediklerine dikkat çekiliyordu. Biri sapıklık, 2. si zulüm. Sapıklıktı; Çünkü Allah’ın buyurmadığını, onlar; Allah buyurmuş gibi takdim ediyorlar, yani ilave kutsallıklar icat ediyorlardı. Kutsallığın mucidi olmak gibi bir şirke tevessül ediyorlardı. Çünkü kutsallık sadece Allah tarafından konulur. Kudüs olan O’dur. Ama onlar Allah’a ait olan bu vasfı kendilerine de ayırıyorlar ve kutsallık tanımlıyorlardı. Bu sapıklıktı. İlhad. Ama zulümde yapıyorlar çünkü bunu zulümlerine alet etmek için yapıyorlardı. Ki biraz önce verdiğim örnekte görüldüğü gibi.

Hatta bir 3. örnek olarak Hz. İbrahim’in Kâbe’sinin kapısı çift idi. Giriş ve çıkış. Şu anda çıkış kapısının yerini, gidenler bakarlarsa kapının tam arka duvarına, orada görürler. Yani orası sonradan örülmüştür. Ve hemzemin idi. Yerle birdi. Bu her gelen Kâbe’nin içinde de ibadet edebilsin diye idi. Ama müşrikler hemzemin olan kapıyı yükselttiler. İnsan giremeyecek kadar. Arka kapıyı da kapattılar. Yani kontrol altına aldılar. Bundan maksatta onu birilerine rüşvet vermek, Yani Kâbe’nin içine girişi bir imtiyaza dönüştürmek istiyorlardı. Yani onu da sektöre çevirmek istiyorlardı. Bunun için yaptılar.

O nedenle bu ayette özetle dini değerlerin istismarını reddeden bir içerik var. Hepimiz ve herkes için. Her zaman ve her zemin için mukaddes değerlerin istismarına karşı ilahi bir uyarı.


        26-) Ve iz bevve'na li İbrahiyme mekânel Beyti en lâ tüşrik Biy şey'en ve tahhir BeytiYE littaifiyne vel kaimiyne verrukke'ıs sücud;

        Hani biz İbrahim'e Beyt'in mekânını hazırlamıştık da: "Bana bir şeyi ortak koşma! Beytimi, tavaf edenler, (benlikleriyle) ayakta yönelenler ve secde (benliksiz) ile rükû edenler (boyun eğenler) için arındır!" (A.Hulusi)

26 - Hem unutma o vakti ki o beytin yerini İbrahim’e şöyle diye hazırlamıştık: sakın bana hiç bir şey şirk koşma, ve beytimi dolaşanlar ve duranlar ve rükua sücuda varanlar için tertemiz et. (Elmalı)


Ve iz bevve'na li İbrahiyme mekânel Beyt hani biz İbrahim’in tabii ki inşa ve ihya etmesi için bu ibadet evinin yerini tespit ettiğimiz zaman en lâ tüşrik Biy şey'en ve tahhir BeytiYE littaifiyne vel kaimiyne verrukke'ıs sücud bana hiçbir şeyi ortak koşmadığın gibi, mabedinde tavaf edecekler ve ona doğru kıyama durup rukû ve secdeye kapanacaklar için orasını temiz tutacaksın, piru pak kılacaksın. Arı ve duru tutacaksın diye talimat vermiştik.

Mabedimi temiz tutacaksın emri ilahisinden anlıyoruz ki burada kurulan mabed daha önceden var olan bir mabedin yerine kuruluyor. Onun için aslında mabed yapılan bina değil, o mevkii, o yer. Onun içinde Hz. İbrahim mabedin yeri gösterildiği ayette temiz tutacaksın, temiz tut emri veriliyorsa eğer, henüz daha yerinin gösterildiği anda buradan yola çıkarak ve daha başka ayetlerden, Çünkü;

İnne evvele beytin vudı'a linNas.. (A.İmran/96) insanlar için yeryüzünde yapılmış ilk mabet Mekke deki Kâbedir. Kur’an da bu mabedin banisi değildir, ihyacısıdır Hz. İbrahim. Muhyisidir, inşacısıdır. O nedenle yer yüzünün ilk mabedi budur. Belki muahhar kaynaklarımızın Ahbar-u Mekke sahiplerinin haber verdiği şu ilginç malumatlarla birleştirirsek neden yer yüzünün ilk mabedi olduğuna ilişkin bir fikir edinebiliriz.

Kaynaklarımız doğrulamayı ya da yanlışlamayı mümkün kılmayan, yani hayır demek için herhangi bir kaynağımızın olmadığı, ya da bu kesin böyledir demek için yine bir delile sahip olmadığımız bilgiler verirler. Aksi ispatlanmadığı sürece bu bilgileri mümkün olarak görmek mümkündür. Mesela ateş topu halindeki yer küreden ilk soğuyan yerin Kâbe’nin bulunduğu yer olduğu, daha sonraki tufan, yer yüzünün tümünü suların kapladığı dönemlerden sonra yine ilk kuruyan yerin o bölge olduğunu.

Yine yer yüzünde hayata ve yerleşime ilk elverişli yerin o bölge olduğunu bize bu konudaki kitaplar, özellikle ahbar-u Mekke başlığı altında yazılan, başta Ez Rakî’nin olmak üzere kitaplar aktarırlar. Ki bu bilgilere hayır demek için herhangi bir makul gerekçeye de sahip değiliz. Aksine evet demek için son bilimsel incelemelere sahibiz. O da kaya yaşlarını tespit eden bilim adamlarının, yani morfoloji ile ilgili mütehassısların, morfologların dünyada ki kaya yaşları içerisinde en eskilerinin bölgede ki kayalar olduğunu tespit etmiş durumdalar.

Bunu da üstüne koyduğumuzda neden yer yüzünün ilk mabedinin o bölgede olduğunu, bunun bir tesadüf olmadığını ve neden tüm ibadetlerin sadece müminler için olduğu söylendiği halde Kur’an da Hac ibadetinin ve hac yeri olan Kâbe nin insanlık için, bakınız bu ayette de aynen yukarıda ki ayette daha doğrusu aynen bu böyle gelir. Yani tüm insanlık için. ce'alnahu linNas (25) insanlık için onu bir mabet kıldık. Yine hacca çağıran, haccı farz kılan ayette de aynı ifade geçer. Yani müminler için değil bu çağrı, müminin insanlığı için olduğunu anlarız. Yani müminin insanlığına bir hitap O da;

ve Lillâhi alenNasi hıccül beyti menisteta'a ileyhi sebiyla. (A.İmran/97) haccı müminin boynuna borç kılan bu ifade de gücü ona ulaşmaya bir yol bulan, herhangi bir vesile ile ona ulaşabilme imkanına kavuşan herkes üzerine haccetmesi Allah’ın insanlığa koyduğu bir görevdir diyor. Çok ilginç. ve Lillâhi alenNas Allah’ın insanlık üzerinde ki hakkıdır. Onun için işte bütün bu bilgileri üst üste koyduğumuzda aslında hac ibadeti insanın Allah’a teşekkür ifadesidir. Yani Allah’ın insana hayatı ilk bahşettiği, hayatın ilk yeşerdiği yere vefa borcunu ödemesidir. Onun için hacceden, Hac için Mekke’ye giden, Kabe’ye yüz süren her mümin haddi zatında insanlık soyu adına, insanlığı temsilen teşekkür borcunu ödemek için geldiğini ifade etmiştir.

[Ek bilgi: KÂBE VE ARAFAT SIRLARI.

        Bizim müşahedemize, Cenâb-ı Hakk'ın bizde izhar etmiş olduğu ilme göre.

        İnsan bedenini saran sinir sisteminde akmakta olan biyoelektrik gibi, Dünya'nın yüzeyi altında da akan negatif ve pozitif radyasyon akımları, kanalları mevcuttur. Şayet sizin kurmuş olduğunuz ev yada işyeri veya çiftlik negatif radyasyon akım kanallarından birisi üzerine isâbet ederse, o evde başınız hastalık ve sıkıntıdan kurtulmaz. İşyerinizde daima işler ters gider. Çiftliğinizde kaza-belâ eksik olmaz, hayvanlarınız barınmaz vesaire.

        Aynı şekilde şayet eviniz, işyeriniz ya da çiftliğiniz pozitif radyasyon akım kanallarından biri üzerine isâbet ederse... Bu defa da eviniz son derece huzurlu olur. Dışardan çoğu zaman evinize kaçarsınız. İşyeriniz son derece verimli, bereketli olur. Çiftliğiniz, hayvanlarınız keza öyle.

        İşte bu anlattığımız akım kanallarına batıda özellikle İngiltere'de "ley" hatları deniliyor. (http://www.okyanusum.com/ley_hatlari.html )  Negatif olanlarına da "kara akım hatları" tâbiri kullanılıyor.

        İşte Dünya'nın bedeni içindeki pozitif enerji hatlarının kesişip sanki bir enerji santralı gibi yayın yaptığı en önemli merkez Mekke'de bulunan Kâbe-i Muazzama'nın altı ve bunun uzantısı içinde Arafat Dağı'nın altıdır!

        Keşif sahiplerinin keşif yoluyla gördüğü bu gerçeğe Seyyid Abdülaziz Ed Debbağ da "El İbrîz" isimli eserinde değinmiş ve Kâbe'den göğe yükselmekte olan bir "nûr" sütunundan adı geçen eserinde bahsetmiştir!

        Bu noktadaki çok güçlü pozitif enerji dolayısıyla Harem-i Şerîf'teki tüm insanların beyinleri öylesine etkilenip öylesine güçlü bir faaliyet içine girmektedirler ki bunu anlatabilmemiz mümkün değildir.

        Nitekim bu gerçek dolayısıyla Kâbe çevresinde kılınan namaz için Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:

        "Kâbe'de kılınan iki rekât namaz Dünya'nın başka mescidlerinde kılınan namazdan yüz bin defa daha sevablıdır!"

        Zira burada yapılan her faaliyet yerden alınan bu pozitif enerji dolayısıyla beynin kat bekat güçlü yayın yapmasına, hem de bunun ruha o derece güçlü olarak yüklenmesine hem de Dünya'ya dönük bir biçimde yayınlanmasına yol açmaktadır.

        Gene bir başka hadîs-î şerîfte Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem):

        "Başka yerlerde sadece fiillerinizden mesûlsünüz, Kâbe'de ise düşüncelerinizden de mesûl olursunuz." Buyurmuştur.

        Bunun da gene sebebi beynin aldığı güçlü enerji dolayısıyla düşünceleri dahi fiil düzeyindeki bir güçle ruha yüklemesindedir.

        Bu arada hemen ZEMZEM SUYU'ndaki sırra işaret edelim.
Zemzem suyu Kâbe'nin altında bulunan, bir tür jeneratör gibi yayın yapan bu pozitif radyasyon kaynağından geçerek kuyuda toplanmaktadır.

        Hemen hatırlayın yakın tarihteki "Çernobil nükleer santralındaki" kaza dolayısı ile yayılan menfi radyasyonu ve bunun suları nasıl zehirlediğini. Siz bu sulardaki zehirlenmeyi asla fark edemezsiniz, ama bu sular sizi öyle bir zehirler ki hiç de anlayamazsınız!.. Ve sular yıllar yılı da radyasyonunu kaybetmez!.. Olayın önemini bilen batıdaki paniğin sebebi de budur.

        İşte bunun tam zıddı bir biçimde, ZEMZEM suyu da Kâbe'nin altındaki pozitif radyasyon kaynağının içinden geçmekte ve bu suyu içenlerde sayısız faydalar oluşturmaktadır. Bunu oraya gidip de o sudan içenler, abdest alanlar fark ederler.

        Gene Kâbe-i şerîf altındaki bu radyasyonun beyinlere yüklediği güç dolayısı ile, tavaf sırasında kabiliyetli beyin sahiplerinde çeşitli olağanüstü yaşamlar gerçekleşmektedir.
Peki Kâbe böylesine muazzam enerji merkezi, ya da bir diğer ifade ile "nûr menbâı"dır da; Hac niçin Arafat'ta olmaktadır?.. Hac niçin Arafat'tır?.. Arafat'taki olay nedir?

        Kâbe-i Muazzama'nın altında bulunan son derece güçlü müsbet radyasyon kanalının bir uzantısı da Arafat tepesinin altında ikinci bir düğüm meydana getirmektedir, demiştik az evvel. İşte Arafat tepesi ve civarında toplanan yüz binlere, milyonlarca insan, yerden aldıkları son derece güçlü radyasyon ile beyinlerinden tek bir mânâda yayın yapmaktadırlar.

        "Vakfe" denen olay, insanların bu tek mânâ üzere toplu "yönlendirilmiş dalga" yayınına yönelişleridir.

        "ALLÂH'IM BİZİ AFFET!.."

        Yüz binlerle, milyonlarca insan beyni; sanki laser ışını gibi, tek bir dalga boyundan yayın yapmakta ve bu dalga boyundan oluşan dev bir manyetik bulut tüm Arafat Bölgesini kaplamaktadır!..

        Şimdi hemen hatırlamaya çalışın. Üzerine herhangi bir film çekilmiş video bandını, çalışırken video cihazının üzerinde unutursanız ne olur?.. Video cihazının yaydığı manyetik alan bandın üzerindeki kaydı siler!.. İsterseniz siz buna görünmeyen eller bandı siler de diyebilirsiniz!..

        Evet... İşte misal yollu anlatmaya çalıştığım gibi.
Siz orada "ALLÂH'IM GEÇMİŞ GÜNAHLARIMDAN DOLAYI BENİ AFFET" dediğiniz anda hem bu tür bir dalga oluşturmuşsunuzdur, hem de beyninizi bu mânâdaki dalgalara açmışsınızdır!.. Ve açılan bu kanaldan, o güçlü manyetik alan bir anda beyninizi etkiler ve o ana kadar ruhunuza negatif yükle beyniniz tarafından kaydedilmiş tüm yazımlar siliniverir!.. Ve siz anadan doğmuşçasına günahsız olarak, o ana kadar ruhunuza yüklenmiş olan tüm negatif yüklerde arınmış olarak Arafat'tan dönersiniz.

        Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) buyuruyor ki;
"Arafat'tan dönüp de, acaba benim günahlarım affoldu mu, diyen kişi en büyük günahkârdır!.."

        Çünkü olay böylesine kesin bir olaydır!.  Allâh, günahlarından arındırmayı murat ettiği kuluna nasip eder oraya gitmeyi; ve orada da böyle bir sistem içinde arınmayı bahşeder!.
                                       (A. Hulusi – İnsan ve sırları-1)]


Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
105. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/07/13/islamoglu-tef-ders-hacc-025-048105/ bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder