4 Temmuz 2012 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. ENBİYA (085-089)(103-C)



B sayfasından devam


85-) Ve İsma'ıyle ve İdriyse ve Zel kifl* küllün mines sabiriyn;

İsmail, İdris ve Zülkifl. Hepsi sabredenlerdendi. (A.Hulusi)

085 - İsmail’i de, İdris’i de, Zül'kıfli de; hepsi sabirînden. (Elmalı)


Ve İsma'ıyle ve İdriyse ve Zel kifl İsmail’i, İdris’i ve yükümlülük alan kişiyi de an.

Burada ki Zel kifl özel bir isim olmaktan daha çok bir nitelik atfıdır. Kefele, ya da Fekele kökünden gelen, Tekeffül etti, üslendi sorumluluk aldı, mükellefiyet yüklendi manasına gelir Kifl. Yani mükellefiyet alan sorumluluk sahibi manasına gelir. Onun içinde bir nitelik atfı, bir vasıf olarak çevirmek daha doğrudur. Bir isim olarak değilde.

Sahabe de Ebu Musa el Eşari, yine 2. nesilden Mücahit, yine 1. nesilden İbn. Abbas gibi bir takım otoriteler Zül Kifl niteliği ile ma’ruf olan zatın peygamber olmadığını söylerler. Bunun karşısında başka bazıları da peygamber olduğunu iddia ederler. Fakat bu isim ya da bu vasıf adı altında hiçbir kaynakta burada ve yine Kur’an da geçen Sad/48 ayetinin dışında ne sünnette ne de diğer dünya kaynaklarında ve diğer dini metinlerde hiçbir malumata rastlamıyoruz. Bu da bizi Zül Kifl diye bilinen, bu vasfıyla anılan bu kişinin müstakil bir şahıs değil, bir başka peygamberin niteliği, 2. adı olduğu sonucuna götürüyor. Ki Kur’an da zaten, vasfı olarak 2. adı bulunan başka peygamberlerde var.

Başta Efendimiz (A.S.), adı Muhammed olduğu halde Ahmed diye de anılır. Ki o övülme niteliğinden dolayıdır. Yine Hz. İsa; adı İsa olduğu halde Mesih olarak ta anılır. O da onun sıfatıdır. Yine Kur’an da sıfatıyla anılan mesela Zünnun, bir sonra gelecek, Yunus peygamberdir, balık sahibi demektir. Bunun gibi işte burada ki zül Kifl de, yani sorumluluk alan, yükümlülük sahibi, kefalet sahibi, tekeffül eden manasında Zül Kifl de ya İlyas peygamberin, ya da Hezekiyel peygamberin ikinci adı olarak yorumlanmıştır bazı müfessirler tarafından, ki bendeniz İlyas peygamber olmasını ihtimal dışı buluyorum, çünkü Kur’an da bir başka yerde Hz. İlyas’la Zül Kifl yan yana, ayrı ayrı bir “vav” ile geliyor.

O zaman bu ihtimali çıkmak lazım geriye de tek ihtimal kalıyor o da Babil kralı Nebuchadnezzar’ın Kudüs baskını sırasında esir aldığı insanlar arasında çocuk olarak bulunan ve onun Habur ırmağı kıyısına, bugün Ergani’de makamı vardır. Hatta belki mezarıdır, mezarı olması çok daha kuvvetle muhtemeldir Hezekiyel Peygamber olması ihtimali gerçekten güçlü görünüyor. Çünkü bu peygamber hakkında Kitabı Mukaddeste anlatılanlarla, Bu peygamber hakkında burada anlatılan sabır sahibi olması, direnç sahibi olması çok birbirine uyuyor, uyuşuyor.

Hezekiyel peygamber de sürgünde hem kendi dindaşlarına hem de putperest Babil’lilere sürekli imanı anlatmış ve tevhide davet etmiş, ömür boyunca tüm sıkıntılara katlanarak davetini sürdürmüş bir peygamberdi.

Burada tabii Eyyub peygamberle birlikte Zül Kifl peygamberin, yani Hezekiyel peygamberin, İdris peygamberin, İsmail peygamberin birlikte sabır nitelikleri öne çıkarılarak örnek gösterilmelerinden verilen hisse şu; İnsanı acı eğitir. Eğer siz başınıza gelenlere sabrederseniz, sonuçta sabrettiğiniz bu şeylerin sizden bir şey alıp götürmeden daha çok size bir şey getirdiğini bir şey verdiğini görürsünüz. Onun için bin yıllık neş’enin veremeyeceğini bir anlık hüzün verebilir. Bu bir.

İkinci hisse başına sıkıntı gelmek büyük insanların işidir. Büyük insanlar büyük yükler, büyük acılar, büyük dertler, büyük kederler çekerler. Onun için etrafınızda ömründe başı dişi ağrımamış insanların durumuna bakarak onların iyi olduğu sonucuna varmayın. Yani bir insanın başına gelen musibetler onun kötü oluşundan değil, onun Allah’ın ilgi alanı içinde oluşuna bir delalettir. O nedenle bu örnekleri de bu bağlamda değerlendirin. Eğer sabrederse elbette sonuçta hem dünyada hem ukbada karşılığını görecektir. Bu kıssadan hisse de budur.

küllün mines sabiriyn hepsi de sıkıntıya karşı direnen kimselerdendi.


86-) Ve edhalnahum fiy rahmetiNA* innehüm mines salihıyn;

Onları rahmetimizin içine dâhil ettik... Muhakkak ki onlar sâlihlerden idiler. (A.Hulusi)

086 - Bunları da rahmetimize idhal eyledik, çünkü cidden salihîndendirler. (Elmalı)


Ve edhalnahum fiy rahmetiNA bu yüzden onları rahmetimize gark ettik. Rahmetimizle hepsini kuşattık. innehüm mines salihıyn zira onlar dürüst ve erdemli kimselerdi. Salih kullarımızdandı. Yani örnek insanlardandı.


87-) Ve Zênnuni iz zehebe muğadıben fezanne en len nakdire aleyhi fenada fiyz zulümati en lâ ilâhe illâ ente subhâneKE inniy küntü minez zâlimiyn;

ZünNun (Yunus)... Hani kızarak çekip gitmiş ve kendisini sıkıştırmayacağımızı zannetmişti! Nihayet karanlıklar içinde: "Tanrı yok (benliğim yok); sadece Sen (hakikatimi oluşturan El Esmâ mânâların)! Senin (Esmâ mânâlarını açığa çıkaran olarak bu işlevimle) tespihindeyim! Muhakkak ki ben zâlimlerden oldum" diye yönelmişti. (A.Hulusi)

087 - Zennun’u da; hani öfkelenerek gitmişti de biz kendisini aslâ sıkıştırmayız zannetmişti, derken zulmetler içinde «la ilahe illa ente subhaneke inni kuntu minezzalimîn» diye nidâ etti. (Elmalı)


Ve Zênnun ve balık olayının kahramanını da an. İşte iki isimli bir peygamber daha. Bu niteliğin Hz. Yunus’a verildiği konusunda kimsenin ihtilafı yok.

iz zehebe muğadıben fezanne en len nakdire aleyh hani bir zamanlar o, hakkında işlem yapmayacağımızı sanarak öfke ile görev yerinden çekip gitmişti.

Evet, burada da ilginç bir hisse var tabii. Önce bu olayın kahramanını kısaca hatırlayalım. Olay eski ahitte de ayrıntılarıyla anlatılır. Ki orada yine kendi ismi ile bir bölüm vardır. Yunus kitabında Hz. Yunus’un serüveni Ayrıntılı olarak nakledilir.

Yunus peygamber Ninova’ya gönderilmiştir. Ki Asur’luların başşehridir Ninova. Bu olay Kur’an da saffat suresinin 139 ve devamındaki ayetlerde de ayrıntılı bir biçimde nakledilir. Orada nakledildiğine göre Hz. Yunus Asur başkenti Ninova’ya gönderildiğinde, Ninovalılar tarafından ilgisizlikle karşılanmıştı. Onun davetine kimse ilgi göstermemiştir. Bunun üzerine Hz. Yunus onlara sinirlenerek, Ninovalılara kızarak Allah tarafından elçi olarak gönderildiği halde görev yerini terk edip, Kur’an da saffat suresinin 140. ayetinde ifade buyrulduğu gibi kaçak bir köle gibi kaçtı diyor. Görev yerinden kaçar.

Bu kaçış sırasında denizde bindiği bir gemi fırtınaya tutulur. Bu fırtınanın kendisinin işlediği suç sebebiyle olduğunu ve geminin batmak üzere bulunduğunu görür ve bu durumu itiraf eder gemidekilere. Bu başınıza benim yüzümden geldi der. Çünkü ben Allah’ın beni görevlendirdiği halde görev yerini terk edip kaçtım.

O zaman gemidekiler kendisini suya atlamaya zorlarlar. Terk et gemiyi bizim de hayatımızı mahvetme derler. Ve neticede denize atılır. Ayette ifade buyrulduğu gibi denizde ilahi bir yardımla büyük bir balığın yutması sonucunda boğulmaktan kurtulur ve karaya atılır.

İşte bu hadise, tarihte meydana gelmiş gerçekten bu ilginç olay burada sadece kısaca değinilip kahramanına değinilip geçiliyor. Hatta kahramanının asıl ismi Yunus ismi de zikredilmiyor. Balık olayının kahramanı diye anılıyor. Bu Resulallah’a; daha önceki peygamberlere nasıl yardım etmişsek sana da öyle yardım ederiz. Mesajıdır aslında.

Tabii bunun bize verdiği bir hisse de var. O hisse; Peygamber de olsa işlenmiş bir suç cezasız kalmaz. Kul kusursuz olmaz, peygamber de olsa. Herkes O’na muhtaçtır peygamber de olsa. Tabii daha büyük bir hisse günahtan değil, günaha aldırmamaktan kork. Hz. Yunus’un örneği buydu. Hata işlemişti, hata etmişti. Fakat ettiği hatayı savunmamıştı. Kur’an isteseydi eğer peygamberler arasında bir takım hatalar işlemiş olanları hiç anmazdı. Hz. Adem gibi, Hz. Yunus gibi, Hz. Musa gibi örnekleri vermezdi.

Bakın burada Hz. Yunus bir sonraki ayette kendi kendisinin zulmettiğini düşünüyor ve “ben zalimlerden oldum Ya Rabbi.” Diye Allah’a sığınıyordu. Dolayısıyla Burada bize verilen ders çok daha derin. O da şu; Kul kusursuz olmaz, Nisan, insan olarak hata edebilir. Yanılabilir, yanlış yapabilir. Bakın; sıradan insanları bırakın Allah’ın seçtiği peygamberler bile bir takım hatalar yapmışlar, fakat insana düşen şey hatasında ısrar etmemektir. Tevbe etmeyi bilmektir. Hatasını savunmamaktır. Şeytanla Adem’i birbirinden ayıran farkta buydu. Şeytan da hata etti, Adem de. Şeytan da Allah’a asi oldu Adem de. Fakat şeytan hatasını savundu, Adem af diledi. İşte fark bu. Adem onun için adam oldu. Şeytan bu nedenle şeytan oldu, iblis oldu. Burada alacağımız hisse de bu sevgili dostlar.

fenada fiyz zulümati en lâ ilâhe illâ ente subhâneKE inniy küntü minez zâlimiyn; derken o düştüğü zifiri karanlığın içerisinde ibadete layık başka tanrı yok, sadece yüceler yücesi olan sen varsın ey rabbim. Hiç şüphesiz ki ben bu tavrımla zalimlerden biri olup çıktım diye yakarmıştı. Böyle dua etmiş, böyle niyaz etmişti. lâ ilâhe illâ ente subhâneKE inniy küntü minez zâlimiyn belki bizim de dilimize pelesenk etmemiz gereken ve sürekli virdi zeban etmemiz gereken bir istiğfardır bu. Belki rabbimiz bize bu örnekle kendisine nasıl tevbe edeceğimizi, nasıl yöneleceğimizi, nasıl af dileyeceğimizi gösteriyordu. Aslında bu gerçekten nasıl af dilenirin Kur’an ca verilmiş bir cevabıydı.

Hz. Yunus’un sonunu biliyorsunuz. Ninova’ya geri dönecek, Allah tarafından kurtarıldıktan sonra geri Ninova’lıların arasına karışacak, onları imana davet edecek ve bu davet sonunda başarı ile kabul görecek ve tüm bir Ninova onun daveti sayesinde imana kavuşacaktı.

[Ek bilgi; Lâ ilâhe illâ ente subhaneKE inniy küntü minez zâlimiyn.

        "Tanrı yok (benliğim yok); sadece Sen (hakikatimi oluşturan El Esmâ mânâların)! Senin (Esmâ mânâlarını açığa çıkaran olarak bu işlevimle) tespihindeyim! Muhakkak ki ben zâlimlerden oldum."

        Bilgi:

        Bakın bu hususta Rasûl AleyhisSelâm ne buyuruyor:

        - "Zün Nun (Yunus AleyhisSelâm) balığın karnında iken 'Lâ ilâhe illâ ente Subhaneke inniy küntü minez zâlimiyn' diye dua ederdi. Bir şey hakkında bunu okuyan Müslüman yoktur ki, Allâh onun duasını kabul etmesin."

        Yunus AleyhisSelâm Kur'ân-ı Kerîm'in "Enbiyâ" Sûresinin 87. âyetinde belirtilen şekilde, bu duaya devam ederek, yaptığı bir yanlıştan dolayı bağışlandı... Sonra da o devir şartlarına göre yüz bin kişiden fazla olan büyük bir topluluğa hidâyet ulaştırdı.

        Dünya şartları ve şartlanmaları içinde, âdeta balık karnında boğulmak üzere olan insan gibi, sıkıntı içinde olanlara çok büyük ferahlık ve kurtuluş getirecek olan bir tespihtir, duadır bu âyet...

        İleride tavsiyemiz olan çeşitli zikir formülleri içinde de yer alan bu duaya günde üç yüz defa çekmek suretiyle devam edenler çok büyük fayda görürler. Kesinlikle devam edin.
                                               (A.Hulusi/Dua ve zikir.)]


88-) Festecebna lehu, ve necceynahu minel ğamm* ve kezâlike nüncil mu'miniyn;

Biz de Ona icabet ettik! Kendisini içine düştüğü bunalımdan kurtardık! İman edenleri işte böyle kurtarırız. (A.Hulusi)

088 - Biz de duâsını kabul ile icabet ettik de kendisini gamdan kurtardık ve işte müminleri böyle kurtarırız. (Elmalı)


Festecebna lehu, ve necceynahu minel ğamm bunun ardından biz de onun yakarışını kabul ettik ve onu içine düştüğü sıkıntıdan, darlıktan, kederden, gamdan kurtardık. Kurtardık çünkü biz bize başvuranı reddetmeyiz. Çünkü Allah, Allah kadar rahmet eder af dileyince. Affedicidir. Kul ise kul gibi hata edecektir. Kul kulluğunu bilirse Allah ona rahmetini gösterecektir. ve kezâlike nüncil mu'miniyn işte biz inanıp güvenenleri böyle kurtarırız. İnananları ve Allah’a güvenenleri, iman olarak inananları, ahlak olarak güvenenleri. Allah onların iman ve güvenlerini boşa çıkarmaz.


89-) Ve Zekeriyya iz nada Rabbehu Rabbi lâ tezerniy ferden ve ente hayrul varisiyn;

Zekeriya... Hani: "Rabbim... Beni hayatta tek başıma bırakma (bir vâris ihsan et)! Sen vârislerin en hayırlısısın" diye Rabbine nida etti. (A.Hulusi)

089 - Zekeriya’yı da; hani rabbine «rabbi la tezerni ferden ve ente hayrul varisin» diye nidâ etmişti. (Elmalı)


Ve Zekeriyya Zekeriyya’yı da an. iz nada Rabbehu Rabbi lâ tezerniy ferden ve ente hayrul varisiyn hani bir zamanlar o rabbim diye yalvarmıştı. Beni evlatsız tek başına bırakma. Şu da var ki sen varislerin en hayırlısısın. Yani bana evlat ver derken seni unutuyor değilim, seni göz ardı ediyor değilim. Çünkü en hayırlı varis sensin. Herkes ve her şey gidecek geriye sen kalacaksın ya rabbi. İnsana sahip çıkacak olan sensin ya rabbi. Ben evlada güveniyor değilim. Yani sana duyduğum güveni senden alıp ta evlada veriyor değilim. Ama ya rabbi bir evladım da olsun istiyorum demişti. A. İmran/37 ve diğer ayetlerinde ne güzel anlatılır değil mi.

Hünalike de'â Zekeriyya Rabbeh.. (A.İmran/38) işte o anda ve orada Zekeriyya rabbine yalvardı, ellerini açtı.

Niye o anda ve orada? Daha önceki 37. ayetten önceki ayetleri göz önüne alırsanız Hz. Meryem anlatılmaktadır orada. Allah’a adanmış annenin adağı Meryem. Meryem’i Allah’a adanmış olan bu kutlu adağı bin bir türlü nimetin içinde görünce Hz. Zekeriyya dayanamadı ve kendisinin de bir evlada sahip olup onu da kendisinin adamasını istedi. Yani benimde olsa ben de adardım demeye getirdi ve işte o anda ve orada dua etti;

..Rabbi heb liy min ledünKE zürriyyeten tayyibeten, inneKE Semiy'ud du'â. (A.İmran/38)dedi. Rabbim bana tertemiz bir nesil ver, evlat ver. Sen hiç şüphe yok ki yalvarıp yakarmaları işiten birisin.

Tabii ki ..ennAllâhe yübeşşiruke Bi Yahya..(A.İmran/39) hitabını meleklerden aldı. Allah seni Yahya ile müjdeliyor duası kabul edilmişti. Duasının kabul edildiği orada kendisine iletildi, fakat bir de ne görelim aynı Zekeriyya dönüp;

Kale Rabbi enna yekûnu liy ğulamun ve kad beleğaniyel kiberu vemraetiy akır. (A.İmran/40) demez mi? Rabbim benim nasıl çocuğum olacak, benim yaşım yetmiş işim bitmiş, çok yaşlanmışım ve hanımımda kısırken nasıl olur demeye başladı. Oysa ki biraz önce dua eden ve bana da bir evlat ver diyen kendisi idi, aynı şahıstı. Ama şimdi dönüp; Rabbim ben çok yaşlandım karımda kısır. Nasıl çocuğum olabilir ki diyen de kendisi.

Duayı aşk ile etmişti, soruyu akılla sordu. Yani aşk modundan akıl moduna döndü. Onun içinde bu soruyu sordu. Ve tabii rabbe bu soruyu sormasına rağmen bakınız rabbimiz azarlamadı. O ne biçim laf, o ne biçim tavır. Sen değimliydin biraz önce dua eden demedi ve onun isteğini makul karşılayarak bize nasıl davranmamız gerektiği, bu tip hadiseler karşısında nasıl davranmamız gerektiği Allah’ın adabı ve ahlakıyla öğretildi. İşte onun arkasından rabbimiz;

Kale Rabbic'al liy ayeten, kale ayetüke ella tükellimen Nase selasete eyyamin illâ ramze. (A.İmran/41)Rabbim bana bir ayet ver demesini bile kabul ederek senin ayetin, işaretin; insanlarla 3 gün konuşmamandır. Buyurdu. Senin bu konuda ki garantin belki de budur denilmeye getirildi. İşte bu olayda bu ayetlerle anlatılan bu olay dile getiriliyor ve Hz. Zekeriyya da anılıyor.

Hz. Zekeriyya’nın anılması tabii ki yine yukarıdaki peygamberlerle birlikte aynı gayeye matuf. O da bakın Allah yolunda bir şeyler yapan eğer tıkanırsa, onun bittiği yerde Allah yetişecektir ve Allah’ın yardımı onunla olacaktır mesajıydı.


Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
103. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/06/29/islamoglu-tef-ders-enbiya-078-112103/  bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder