12 Eylül 2014 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. DÛHÂ SURESİ (Giriş) (193-A)a






Elhamdülillâhi Rabbil Âlemîn, Vessalâtü vesselâmü ‘alâ Resulina Muhammedin ve ‘ala ‘alihi, ve eshabihi ve etba’ıhi ecmaiyn. Rabbeneftah bil hayr, vahtim bil hayr, Rabbi yessir ve lâ tüassir, Rabbi temmim bil hayr.

Rabbişrah liy sadriy;

Ve yessirliy emriy;

Vahlül ukdeten min lisaniy;

Yefkahu kavliy; (Tâhâ 25-26-27-28)

Rabbi edhılniy müdhale sıdkın ve ahricniy muhrace sıdkın vec'al liy min ledünke sultanen nasıyra. (İsra/80) Amin, amin, amin..!

Değerli Kur’an dostları bugün dersimize Duha suresiyle başlayacağız inşaAllah. Yavaş yavaş sonlara doğru yaklaşıyoruz. 10 yıl süren Kur’an ın görüntülü ve sesli tefsiri projesinde İnşaAllah hitamuhu misk olur, sonu misk olur projenin sonuna doğru geliyoruz. Artık kısa sureler geldi ve onların tefsirini yapıyoruz Belki bu şu açıdan çok önemli namazlarda okunan sureler genellikle geniş kitleler, namaz kılan kitleler tarafından okunan sureler kısa sureler olduğu için mevzuu daha bir önem kazanıyor, zira okumaktan maksat anlamaktır. Kişiye oku dendikten sonra ayrıca bir de anla denilmez. Çünkü oku demek anla demektir. Dolayısıyla namazda okuduğumuz surelerin manaları bir alt yazı gibi zihnimizden geçmeli ki ağzımızdan çıkanı kulağımız duysun, dudaklarımızın telaffuz ettiğini zihnimiz kavrasın, tertil üzere Kur’an okumuş olalım Kur’an ın emri gereği. İşte bu açıdan önemli tefsir, bu açıdan önemli Kur’an ı anlamak.

Bugün işleyeceğimiz duha suresi elimizdeki mushafta 93. sırada yer alıyor yani sonlarda. Fakat takdir edersiniz ki Kur’an ın iniş sürecinde bu sure ilk başlarda yer alan bir sure.

Sure adını ilk ayetinden alıyor sabahın parlak aydınlığı manasına geliyor. Zaten oradan mülhem olarak kuşluk manasına geliyor. Kuşluk manası tali bir mana, asli bir mana değil. Kuşluk vaktinin günün en aydınlık sürecinin başlangıcı olduğu için kuşluğa duha denilmiş. Buhari ve Tirmizi bu sureyi ilk ayetinin tamamıyla anmış. yani VedDuha şeklinde anmışlar.

Suremizin ilk yılda inen sureler arasında olduğunu biliyoruz. Buna dair surenin içinde bir alamette var. Mâ vedde'ake Rabbüke ve mâ kalâ (3) rabbin seni ne terk etti ne de sana darıldı ayeti kerimesi. Fetreti vahiy diye bilinen dönemin hemen arkasından nazil olduğu kanaatimiz yaygındır. Bu kanaate bizi ulaştıran şey de bu ayettir. Fetret-i vahiy; vahiy kesintisi zannedilen normal bir ara vermenin adı. Aslında buna tam bir fetret demek de doğru değil. Çünkü henüz vahyin başında iken vahyin geliş sıklığını henüz ne ResulAllah ne de etrafı bilmiyorlardı. Onun içinde vahyin geliş sıklığına dair bir bilgi oturmayınca vahyin doğal olarak ara verdiği bir zaman parçasını fetret olarak anlamışlar.

Fetreti 3 gün, 12 gün, 7 gün, 15 gün, 25 gün, 40 gün ya da 6 ay, hatta 3 yıl olarak anlayanlar da var. Bir kez 3 gün, 7 gün, 12 güne bile getirmeye değmeyen bir kesinti. Çünkü zaten vahyin geliş sıklığında 3 gün, 5 gün, 7 gün, 10 gün, 15 gün hatta çok doğal ara vermeler. Elimizde ki vahyin 23 yılda nazil olduğunu hatırlarsak ve mushafta bulunan sure ve ayetleri 23 yıla yayarsak zaten doğal olarak böyle bir tempo, böyle bir geliş sıklığına ulaşırız. 3 yılı da başlangıçta hemen devre dışı bırakmalıyız, çünkü 3 yıllık bir kesinti öyle basit bir kesinti değil. Bu o zaman ihtilaflı bir mesele olmaz kesin olurdu. Bu kadar rakam da telaffuz edilmezdi. Üstelik 3 günle 3 yıl arasında, bir hafta ile 3 yıl arasında, 15 günle 3 yıl arasında hiçte kapanmayacak bir uçurum var. Yani te’lif edilemeyecek kadar. Belki 15 gün, 25 gün veya 40 günü doğal sayabiliriz fetret-i vahiy adı verilen bu tabii kesinti için.

Bu kesintide de bir hikmet vardı, Allah resulü vahyin gelişiyle sırtına dağlardan ağır bir yük yüklenmişti. Lev enzelnâ hâzelKur'âne 'alâ cebelin leraeytehu hâşi'an mutesaddi'an min haşyetillâh. (Haşr/21) ayeti kerimesinde ifade ettiği gibi. Eğer biz bu Kur’an ı, biz bu vahyi bir dağa indirmiş olsaydık, dağın vahyin ağırlığı altında, vahyin yüklediği sorumluluğun ağırlığından paramparça toz duman olduğunu, yerinde yeller estiğini görürdün ayetini hatırlarsak, vahyin indiği omuzlara, indiği yüreğin sahibine ne ağır bir yük getirdiğini de anlarız.

Fakat işin bir tarafı bu, bir başka tarafı daha var o da vahyin aynı zamanda ne büyük bir rahmet, ne büyük bir bereket, ne büyük bir şeref, ne büyük bir onur olduğu gerçeği. Çünkü vahiy indiğine sadece sorumluluk yüklemiyor, aynı zamanda onu dillere destan ediyor, gönüllere sokuyor, gönüllerin efendisi haline getiriyor. Dahası alemlere rahmet ediyor.

Onun için Allah resulüne beklide bununla verilmek istenen mesaj şuydu; Vahyin inişini ağır buluyorsan kısa bir keselim, küçük bir ara verelim de gör bakalım vahiysizlik neymiş. Vahiysizlik daha da ağırdır. Onun için bunda da bir hikmet olduğunu düşünüyoruz ve işte bu sure, duha suresi böyle doğal bir kesintinin aslında fetret denilemeyecek, vahyin iniş sıklığı içerisinde doğal sayılması gereken bir kesintinin arkasından iniyor ve Allah resulünün acaba rabbim benimle konuşmayacak mı, bir daha yüreğime Kur’an inmeyecek mi diye içinden geçen acabaya cevap veriyordu. Mâ vedde'ake Rabbüke ve mâ kalâ rabbin seni ne terk etti, ne de sana darıldı ayeti kerimesiyle.

Sure Hz. peygamberin kişisel tarihini işleyen bir sure. Belki Kur’an ın içerisinde Allah resulünün kişisel hayatına vahiy öncesi hayatına dair kısa vurgulu ama aynı zamanda derin ve özet halinde en bir arada bulduğumuz bilgiler bu surede yer alıyor. Sure bir motivasyon suresi aslında. İçeriği ile ilk muhatabı olan Allah resulünü motive ediyor, onu teselli ediyor, onu güçlendiriyor. Sanki ona bir takviye, inzal olmuş bir takviye işlevli görüyor bu sure. Bu sureyle birlikte inşirak veya doğru ismiyle şehr suresini, yine bu ikisiyle birlikte Kevser suresini de motivasyon suresi olarak adlandırabiliriz.

Motivasyon deyip geçmeyelim, motivasyon sadece içinde yaşadığımız çağın altın kelimesi değil, demek ki tüm çağların altın kelimesi, altın kavramı. Şöyle kısaca isterseniz bu sureye kadar inmiş olan Kur’an pasajlarının, surelerinin kısaca bir muhtevasına göz atalım.

Fatiha gerçek bir önsöz, dolayısıyla onu bir önsöz olarak, Kur’an vahyinin gerçek bir önsözü olarak bir tarafa bırakırsak ilk inen ‘alak 5 ya da 8 ayeti, bilginin inşasıydı, bilgiyi inşa ediyordu. İnsanoğlunun en temel problemi olan bilgiyi elde etmek, bilgiyi üretmek ve bilgiyi iletmekle ilgili problemin inşasına dayanıyordu. Zaten insanoğlunun en temel iki sorusu bilgi ve varlık sorusudur. Daha doğrusu varlık ve bilgi sorusudur. Neden varım, niçin varım, ben kimim, nereden geliyorum, nereye gidiyorum. Var oluşumun amacı nedir, sebebi nedir. İşte varlık ve bilgi sorusu sadece felsefenin değil insanın en temel sorusu ve dahi sorunudur. Zaten ilk inen vahiylerde bu iki temel problemi ele alıyor ve çözüm yolunu gösteriyordu.

İkinci inen pasaj ise Müzzemmil suresinin ilk ayetleriydi ilk 11 ayeti. O da duygu ve düşüncenin inşasını içeriyordu. İlk inen ayetler varlık ve bilgi sorularının inşasını, cevabını. İkinci inen pasaj Müzzemmil suresinin ilk 11 ayeti duygu ve ahlakın inşasını içeriyordu.

3 inen pasaj Müddessir suresinin ilk 7 ayeti idi ve o da misyon ve vizyonun inşasıydı. Varlık ve bilginin, duygu ve ahlakın, misyon ve vizyonun inşası. İşte ondan sonra bize göre duha suresi geliyor. Yani tüm çalışmalarımız ve araştırmalarımız sonucunda ikna olduğumuz şey Kur’an dan inen fatiha, ‘Alak, Müzzemmil, Müddessir in arkasından 5. sure Duha suresidir. Duha ise teşvik ve motivasyon suresiydi. Ondan sonra kardeşi ikizi olan İnşirah (Şerh) suresi azim ve kararlılık inşa eden bir sure idi. İşte ilk inen vahiylerin konusu böyle. Şimdi bu girizgâhtan sonra suremizin tefsirine geçebiliriz.

[Ek bilgi-2; Hakim Zeyd bin Erkam’dan şunu rivâyet eder: Tebbet sûresi geldikten sonra Allah’ın Resûlü bunu ilân edip insanlara yaydı, duyurdu.
Sûrede lânetle hicvedilen Ebu Leheb’in karısı Ümmü Cemil bu duruma çok içerledi ve Rasulullah efendimizin huzuruna gelerek: Beni ve kocamı niçin Hicvettin ey Muhammed? Beni boynumdaki bir iple nerede gördün ki onunla hicvettin? dedi. Allah’ın Resûlü de: Vallahi seni ben hicvetmedim! Seni Rabbim hicvetti buyurdu.
Bundan sonra bu kadın onu kontrole başladı. Rasulullah efendimizi takip etmeye başladı. Zira Ebu Leheb’in karısı Ümmü Cemil Rasûlullah’ın kapı dibi komşusuydu. Leheb sûresinde de ifade ettiğimiz gibi bu çirkef kadın Rasulullah efendimizin evinin önüne, geçeceği yollara dikenler atar, yemeğinin içine toprak döker, onu rahatsız ederdi.
Rasulullah efendimize bir süre vahiy gelmeyince Ümmü Cemil: Ne o ey Muhammed! Umarım ki şeytanın seni terk etti. Sahibini görmüyorum! Her halde sana veda etmiş, darılmış! dedi. Veya öteki müşrikler de Muhammed’in Rabbi onu terk edip darılmış, onunla diyalogunu kesmiş gibi sözler ettiler de Allah’ın Resûlü buna çok üzüldü. (Besâiru-l Kur’an – Ali Küçük)]


Devam ediyor b sayfasına geçiniz.
       Dûhâ suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder