12 Eylül 2014 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. DÛHÂ SURESİ (01-04) (193-A)b



a sayfasından devam


Rahman, Rahiym olan Allah adına. Özünde merhametli, işinde merhametli Allah’ın adıyla.


1-) VedDuha;

Kasem ederim duhaya (Güneş'in dünyayı aydınlatmaya başladığı saatlere), (A.Hulusi)

01 - O duhâya. (Elmalı)


VedDuha kuşluğa yemin olsun, ağaran güne yemin olsun, sabahın en parlak anına yemin olsun. sabahın parlak aydınlığına yemin olsun. “vav” vavı kasem, yemin “vav” ı. Fakat “vav” yemin için konulmuş bir edat değil. “vav” aslında özü itibarıyla bir bağlaç. Fakat burada yemin vurgusuna sahip. Tabii ki VedDuha ile uksimu Bi’d-Duha arasında fark var. Olmasın mı yani sabahın parlak aydınlığına ben yemin ederim ile, sabahın parlak aydınlığına “vav” ile yemin olsun vurgusu taşıyan vavı kasem elbette ki bir farklılık arz ediyor.

Aslında yemin “vav” ıyla indirilen 16 sureden biri bu ve bu “vav” ile başlayan tüm sureleri alt alta dizip okuduğumuzda çıkardığımız sonuç şu oluyor. Kendisiyle yemin edilen muksemun Bih olan mesela burada Duha, kendisiyle yemin edilendir. Muksemun Bih tir. Kendisiyle yemin edilen şeyler somut, müşahhas, fiziki şeyler. Fakat Muksemun aleyh, yani kendisi üzerine yemin edilen şeyler ise metafizik, manevi ve soyut hakikatler. Dolayısıyla burada nedir kendisi üzerine yemin edilen? 3. ayet. Mâ vedde'ake Rabbüke ve mâ kalâ yani rabbin terk etmesi ve rabbin darılması hadisesi soyut bir hadise. Yani manevi bir olay fiziki bir olay değil. Ama yemin edilen Duha fiziki bir hadise yani güneş ışığının yer yüzüne günün ilk vaktinde en yoğun bir biçimde geldiği an tasvir ediliyor. Bir sonraki VelLeyli izâ seca da öyle, karanlığın dibini bulup sakinleşen gece şahit olsun, kuşluk şahit olsun, sabahın aydınlığı şahit olsun, karanlığın dibini bulup sakinleşen gece şahit olsun.

Gece de zamanın bir parçası olarak somut bir şey. Ama rabbin darılması ve terk etmesi soyut bir hakikat. Onun için bu yeminlerin niteliği de Kur’an da bu. Duha arasında akşamın mukabili olarak geçiyor Kur’an da. lem yelbesû illâ 'aşiyyeten ev duhaha. (Nazi’at/46) bu ayette olduğu gibi. Yani onlar yer yüzünde sadece bir akşam ya da bir sabah kaldık zannedecekler. Yani o kadar bereketsiz geçecek ki cehennemle sonlanmış bir hayatın sahibi için ömrü, onlar bu dünyada 70 -80 - 90 yıl yaşayacaklar ama tüm hayatlarını bir akşam ya da bir sabahtan ibaret zannedecekler, çünkü bereketsiz olacak. Onun için bu ayette de olduğu gibi akşamın zıddı olarak geçiyor.

Yine udhiye diyoruz. Neye diyoruz? Kurbana. Eydül edha diyoruz Kurban bayramına, Arapçası bu, Kur’anca sı bu. Neden? Öteden beri gelenekte kuşluk vakti kesildiği için kurbanlar udhiye denilmiş, yani kuşluktan alınmış ışıkla beraber kesildiği için. Bu gece kurban kesilmeyeceği anlamına gelmiyor, bu geleneksel olarak insanların o dönemde tabii sokak lambası yok, elektrik yok, başka imkanlar yok. İnsanlar ellerinde ki bıçaklarla bir birlerini yaralamasınlar, yada zarar vermesinler diye gün ışığıyla birlikte Kur’an kestiklerini bize hatırlatıyor. Yani bir geleneği hatırlatıyor bu yoksa gece kurban kesmekte herhangi bir sakınca olduğundan değil.

Yine hepside Allah’a isnat etmezler yemini, çok ilginçtir, Mekki dir ve burada kasem “vav” ıyla başlayan tüm surelerin Mekki olmasından çıkardığımız sonuçta şudur muhatabın dikkatini sureye çekmek. Muhatabın dikkatini somut gerçeklerden maddi olmayan manevi hakikatlere çekmek, muhatabın zihnini miraca çıkarmak yani şu katı maddeler dünyasından yükseltmek. Ey insan katı maddeler dünyasında çakılıp kalma. Allah sana öyle bir yetenek vermiş ki aş bunları, zihnen miraca çık, yüksel, yücel manasına geldiğini biliyoruz.

Zariyat suresi hariç hepsinde rab ismi kullanılmış Allah’ın bu 16 surenin hepsinde Zariyat hariç, bu da çok önemli. Demek ki Allah’ın rububiyetiyle ilgili bir probleme çözüm olarak iniyor bu sureler.

Klasik tefsir yemin edilen yani muksimu Bih olan unsurların azametine yormuş bu yemini. Böyle olsaydı bizce ki isabetsiz bu namaz vaktine yemin edilirdi. Duha namaz vakitlerinden bir vakit değil. En azından namaz vakitlerinden bir vakte yemin edilirdi. Onun içinde azamet ifade etmese gerektir. Yani yemin edilen vaktin büyüklüğüne, ululuğuna, azametine delalet eder demek biraz zor görünüyor. Yine biraz önce de söylediğim gibi kendisine yemin edilen unsurların metafizik ve manevi unsurlar olduğunu görüyoruz bu yeminde.

Cahiliyeden sonraki sabaha da bir atıf var gibidir aslında. Yani sabahın parlak vaktine yemin etmekle, uzun cahiliye gecesinin ardından gelen sabaha yemin olsun veya sabah şahit olsun. Çünkü cahiliyenin karanlık gecesi insanların aslında yüreğinde ki karanlığı ifade ediyordu. Yoksa insanlar gündüzü de geceyi de görüyorlardı. Fakat eğer karanlık, eğer gece akıldaysa o aklın sahibine güneşi 24 saat batırmasanız dahi gecedir. O aklın sahibinin içindedir gece. Akıl kararmışsa, yürek kararmışsa, kalp kararmışsa gece onun içindedir. Siz gündüzü onun önüne getirseniz ne değişir ki. Yine eğer aydınlığı içine koymuşsanız, eğer insanın güneşi içindeyse, ışık yüreğinden doğuyorsa, o insanın dışı karanlık olsa ne yazar ki. İçinden aydınlanan dışını aydınlatır.

Burada problem içinden aydınlanma. Onun için de burada cahiliye karanlığının arkasından vahiyle gelen vahyin aydınlığı, vahyin ışığı. Buna dikkat çekildiğini düşünüyoruz. Zaten Kur’an da vahye bir biçimde dolaylı ve dolaysız atıfla başlamayan bir sure bulmak hemen hemen imkansızdır.

Amme cüzü tefsirinde Muhammed Abduh, güneşin yeşerttiği gibi vahiy güneşi de yer yüzünü yeşertir diye bir tefsir yapmış. Doğrusu Nil’in kenarından yapıldığı belli bu tefsirin. Doğrudur Nil’in kenarında oturuyorsanız güneş yeşerten bir şeydir, ama çölün içinde oturuyorsanız güneş kavuran bir şeydir. Evet, VedDuha konusunda söylenecek çok söz olmakla birlikte şimdilik bu kadar, yani VedDuha insanlığın kararan gecesinden vahyin aydınlığı ile çıkılan sabah şahit olsun.

[Ek bilgi-1; Burada "Duha" kelimesi gecenin mukabili olarak kullanılmıştır. Bu nedenle, "duha"dan kasıt apaçık gündüzdür. Bunun benzeri, A'raf Suresi 97-98. ayetlerde de geçmiştir: "O memleketin halkı, geceleyin uyurlarken ansızın azabımızın gelmeyeceğinden emin miydiler? Yoksa o memleketlerin halkı güpegündüz eğlenirlerken azabımızın birden bire gelmeyeceğinden emin miydiler?" (A'raf 97-98) .
Bu ayetlerde "duha" kelimesi, gecenin mukabili olarak kullanılmıştır. Bunun için "duha"dan maksat, kuşluk vakti değil, mutlak gündüzdür.(Tefhimu-l Kur’an E.A. Mevdudi)
]


2-) VelLeyli izâ seca;

Sükûnet vaktinde geceye ki, (A.Hulusi)

02 - Ve dindiği zaman o geceye kasem olsun ki. (Elmalı)


VelLeyli izâ seca karanlığın dibini bulup sakinleşen gece şahit olsun. Seca; essecvu. Bu kök sağılıp sakinleşen deve için kullanılıyor. Evet, sütü sağıldığı zaman sakinleşen deve için kullanılıyor ve başka bir yerde de kullanılmıyor Kur’an da. Gecenin en sakin zamanı, en sükûnetli zamanı. Neden acaba öyle deniliyor? Yani Duhan ın arkasından gece geliyor. Bunda bir nükte var tabii ki yani hiçbir gündüz ebedi değildir şu dünyada. Yani hiçbir kolaylık sonsuz değildir. Hiçbir iniş sonsuz değildir, bir yokuş vardır. Hiçbir güzellik sonsuz değildir şu darı dünyada, mutlaka onu gölgeleyen bir şey vardır. Hiçbir sevinç sonsuz değildir, bir keder vardır, bir hüzün vardır, bir acı bir elem vardır.

Dolayısıyla bu dünyayı tasvir ediyor aslında. Bu hayatı tasvir ediyor, içinde yaşadığımız hayatın kılçıksız olmadığını, mutlaka inişleri çıkışları, yokuşları olduğunu, ama bütün bunlarla beraber hayatın güzelliğini, gecenin de bir ayeti ve ışığı olduğunu, gece var diye ışıktan vazgeçmememiz gerektiğini, gündüzün ışığının nasıl güneş ise, gecenin ışığı da ay olduğunu yani vahiy sadece gündüz değil gece de insanın önünü aydınlatır, rehberlik yapar mesajını alıyoruz. VelLeyli izâ seca ile.

Kur’ân ın hiçbir tarafında mücerret olarak yalınkat geceye yemin edilmez. Mutlaka bir vasıfla yemin edilir. İzâ seca, Velleyli izâ 'as'ase. (Tekviyr/17) yani nerede gece gelmişse hep mutlaka bir zaman zarfıyla takyid (Kayıt ve şarta bağlanma) edilerek gelmiş. Bunun ifadesi de şu; gece sizi korkutmasın, gece görecedir, gece asli değildir, asli olan ışıktır. Işık kaynağı olandır, gece ise ışığın yokluğu halidir. Onun için geceyi mazeret kılmayın vurgusuna sahiptir.


3-) Mâ vedde'ake Rabbüke ve mâ kalâ;

Rabbin seni terk etmedi ve darılmadı! (A.Hulusi)

03 - veda' etmedi rabbin sana ve darılmadı. (Elmalı)


Mâ vedde'ake Rabbüke ve mâ kalâ rabbin seni ne terk etti ne de sana darıldı. Aslı galeta demişler. Bir önceki rabbüke ma vedde’ake, ve mâ kalâke. Fakat fasıla gereği düştü iddiasında bulunan müfessirlerimiz olmuş. Oysa böyle bir iddia pekte isabetli değil. Bir kez rabbükenin hitap zamiri kalâ içinde geçerli. Orada geldiği için burada gelmesine gerek yok.

İkincisi eğer fasıla için, ses için ayet sonlarındaki ses için sırf bazı kelimeler veya zamirler düşseydi, değişseydi aynı surenin en sonunda yer alan 11. ayet Ve emma Bi nı'meti Rabbike fe haddis fe haddis diye bitiyor. se sesi ile bitiyor. Oysa ki ondan önceki ayet “r” sesi ile bitiyor. Tenher. Ondan bir önceki 9. ayet “r” sesi ile bitiyor takher. Bu ayette “r” sesi ile bitmesi lazım onun içinde bu kelimenin eş anlamlısı olan he haddis değil, fe habbir olması lazımdı. Yani haber ver, an dile getir haber ver şeklinde. Bu manaya gelen fe habbir olurdu. Eğer sırf ayet sonunda ki ses için bazı harfler düşmüş olsaydı. Onun için bu iddiayı pek tutarlı görmediğimiz için değinip geçiyoruz.

Vahyin bazen kesilip bazen gelmesi bir hikmete mebni olarak dile getiriliyor aslında. Başta ki duha şahit olsun, kuşluk şahit olsun. Günün en aydınlık vakti şahit olsun ve sakinleştiğince, dibini, bulduğunda gece şahit olsun. Bu üçü arasında bir irtibat olması lazım. Rabbin seni ne terk etti, ne de darıldı. Bu üçü arasında hangi irtibat bulabiliriz;açık irtibat aslında.

Vahyin doğal ara vermeleri var, fetretleri var. Dolayısıyla bu fetret garibine gitmesin gündüz de aralıksız değil. Nasıl ki senin dinlenmen için rabbin geceyi yaratmışsa insanoğlunun dinlenmesi için, yine aynı gerekçe içinde vahye doğal bir ara takdir etti. Böyle gece gündüz akacak hali yok. Veyahut ta geçmiş insanlık tarihinde vahiyler neden bazen kesildi. İşte fetreti,ü vahiy fetret dönemi diyoruz o büyük fetrete. Hz. İsa dan Allah Resulüne kadar bir fetret var. Uzun bir dönem peygamber gelmiyor, vahiy gelmiyor, bu fetretin sebebi nedir diye soracak olursan aynı şeydir, Allah’ın yasası böyledir. Yani hiçbir şey sürekli değildir, bazen Allah keser değerini öğretmek için, bazen de yağdırır manasına geliyor.


4-) Ve lel'ahıretü hayrün leke minel'ûla;

Elbette sonsuz gelecek yaşam senin için şimdikinden hayırlıdır. (A.Hulusi)

04 - ve her halde sonu senin için önünden daha hayırlı. (Elmalı)


Ve lel'ahıretü hayrün leke minel'ûla sonrası senin için öncesinden daha hayırlı olacak. Yevm ve dâr sız gelen her ahiret kelimesi Kur’an da gelecek, akıbet, sonrası manasına gelir, hem dünya için hem ahiret için kullanılır. Dolayısıyla burada da öyle kullanılmıştır. Yani hem dünyada ki geleceğin hem ahirette ki geleceğin öncesinden daha güzel olacak müjdesini içeriyor, bu ayet bir müjdedir.

Muhammedi davetin geleceğinin daha parlak olacağına dair bir müjde. Ki biz bu müjdenin aslında geriden gelen şahitleriyiz. Bırak darılmayı ve bırakmayı, yani kim diyor rabbin sana darıldı ve rabbi seni bıraktı diye. Onu bir kenara koy geleceğin, geçmişinden daha parlak olacak diyor ayeti kerime.

Rivayetlere göre bazıları vahyin doğal bir kesintisi sırasında ümmü cemil olduğunu söyleyen bir rivayet var mesela. Ebu Leheb’in karısı. Şeytanın seni terk etti demiş (haşa) Allah resulüne. Veya Mekke de rabbi onu terk etti, Muhammed’in rabbi kendisini terk etti diye bir şayia çıkmış. Öyle olsaydı Mâ vedde'ake Rabbüke ve mâ kalâ yerine Mâ veddehau rabbuhu şeklinde gelirdi. Yani cevap olarak bunu söyleyen 3. şahıslara cevap olarak. Rabbi onu terk etmedi şeklinde. Ama sanırım Allah resulünün bu doğal ara sırasında kendi içine böyle bir tereddüt doğsa gerek ki, acaba rabbim vahyi kesti mi şeklinde bir tereddüt Allah resulüne hitap zamiriyle hitap ediliyor Allahu alem.

[Ek bilgi; Yani senin için her gelecek bir öncekinden hayırlı olacaktır. “Ey Peygamberim âhiret senin için dünyadan daha iyidir, öyleyse hiç yaşama dünyada, hemen ölüver,” diyemeyiz. “Hiç durma dünyada” diyerek bu âyetin Rasûlullah’ı ölüme dâvet ettiğini söyleyemeyiz. ,,, Düşünün, bir kadın mutfakta doğradığı soğanın acısıyla ağlasa bile onun için üzücü ve yorucu olmaz. Niye? Çünkü bu kadın doyuma gidiyor da ondan. Az sonra doyacak ve tüm çektiklerini unutacak. Veya meselâ fakir birisinin doyuma ulaşma adına, ehlinin, çoluk-çocuğunun rızkını kazanıp, karınlarını doyurup, akşam yüzlerini güldürme adına gündüz çalışarak yorulup terlemesi zor gelmez ona. Niye? Çünkü ehlini ve kendisini doyuma götürüyor da ondan. (Besâiru-l Kur’an-Ali Küçük)]


Devam ediyor c sayfasına geçiniz.
       Dûhâ suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder