25 Temmuz 2014 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. TÂRIK SURESİ (01-06)(190-A)a






Elhamdülillâhi Rabbil Âlemîn, Vessalâtü vesselâmü ‘alâ Resulina Muhammedin ve ‘ala ‘alihi, ve eshabihi ecmaiyn.

Rabbişrah liy sadriy;

Ve yessirliy emriy;

Vahlül ukdeten min lisaniy;

Yefkahu kavliy; (Tâhâ 25-26-27-28)

Rabbeneftah bil hayr, vahtim bil hayr, Rabbi yessir ve lâ tüassir, Rabbi temmim bil hayr.

Rabbi edhılniy müdhale sıdkın ve ahricniy muhrace sıdkın vec'al liy min ledünke sultanen nasıyra. (İsra/80) Amin, amin, amin..!

Değerli Kur’an dostları bu dersimize inşallah Târık surei celilesiyle başlayacağız. 114 burçlu Kur’an ülkemizin bir burcuna daha tırmanacağız. Bakalım o burçta bizi neler bekliyor. Hangi kelam sürprizleriyle karşılaşacağız, hangi güzellikleri göreceğiz, hangi uyarı levhaları bizi karşılayacak, hangi müjdeler bekleyecek.

Târık suresi elimizde ki mushafta 86. sırada yer alıyor. Adını ilk ayetinden alıyor. VesSemâi vetTarık gecenin konuğu, gece gelen misafir veya sabah yıldızı manasına geliyor.

Buruc suresi tivai mufassalin (Kur'an-I Kerim'de 49'uncudan 85'inciye kadar olan sureler.) sonu idi. Bu sure ise evsat- ı  mufassalın başı, (Kur'an-I Kerimin 86. suresi olan Tarık Suresinden 98. sure olan Beyyine Suresinin sonuna kadar olan surelerdir) Târık suresi. Mufassallar üçe ayrılırdı; Tıvali mufassal, evsatı mufassal, kısalı mufassal. Yani kısa sureler 3 e taksim edilmişti, işte bu Târık suresi evsatı mufassalın, orta mufassalların başı olmuş oluyor.

Ebu Hüreyre rivayetinde Yatsı da buruç ve Târık surelerini efendimizin aynı namazda okuduğunu söylüyor. Ve orada da; VesSemâi vetTarık şeklinde anıyor sureyi. Demek ki sure ilk nesillerin dilinde Târık ismi ile değil, VesSemâi vetTarık yani ilk ayetiyle anılıyordu.

Suremiz Mekki. Birçok kısa surelerde olduğu gibi. İniş yılı takriben, tabii ki muhtemelen, çünkü kesin bir şey söylemek genellikle zor. Elimizde bir karine bir delil olmadan surenin iniş yılı şudur diyemiyoruz. Bazılarında bunu yapabiliyoruz elimizde delil var karine var çünkü. ‘Alâk suresinde bunu yapmamamız söz konusu olamaz zaten. Hatta Duha ve İnşirak surelerinde bunu yapabiliyoruz. Ama bazı sureler için yaklaşık yıl veriyoruz ki bu yıl Târık suresi için peygamberliğin, nübüvvetin 4. yılı.

Buruc, İnşikak, İnfitar gibi sema ile başlayan surelerin hizasına yazılmalıdır Târık suresi. Beled suresi ile Kamer suresi arasında nazil olmuş. Şimdi suremizin tefsirine geçebiliriz.



Rahman, Rahıym Allah adına. Her kelâm, her bildiri bir makamın, bir otoritenin adına okunur. Bu kelamı ilahi ise Allah adına okunmalıdır. Çünkü rabbimiz bunu göndermiştir biz insanlara. Elçi melek, ve elçi insan vasıtasıyla. Biz de Allah’tan gelen bu bildiriyi, beyanı almış, ruhumuzun üstüne demiş, bağrımıza basmış, tabii ki onu alıp bağra basmanın gereği olan hayatımıza koymaya gayret etmişsek o zaman hakkını vermişiz demektir.

Ama hayatımıza koymak içinde önce anlamak lazım. Anlaşılmayan bir şey nasıl yaşanır? Bir şeyi yaşamak için anlamak lazım. Kur’an anlaşılsın diye indirilmiştir. Çünkü Mübiyndir. Hem özünde açık, hem de açıklayıcı. Dolayısıyla Kur’an ın anlaşılmaz olduğunu ima eden her türlü yaklaşım Kur’an la taban tabana zıt düşmüştür. Hatta Kur’an ı yalanlamıştır. Rabbimiz Kitabı mübiyn derken o mübiyn olmadığını söylemiş. Kitabın kapalı olduğunu, anlaşılmaz olduğunu iddia etmiş olur ki Allah ile ters köşelere düşmüş olurlar.


1-) VesSemâi vetTarık;

Andolsun semâya ve Tarık'a, (A.Hulusi)

01 - Kasem olsun o Semâya ve Târıka. (Elmalı)


VesSemâi vetTarık Uzay şahit olsun. esSema; Semâvat çoğuluyla değil de, tekil olarak geldiğinde bütün sema, bütün bir sema şahit olsun. Veya uzay şahit olsun. Burada “vav” kasem olarak gelmiş, semâya yemin ediliyor. Semâ; her şeyin üst tarafı manasına geliyor. Sümû; yüce, üst, yüksek anlamına geliyor. Onun için bugün dahi gündelik Arapça da makam sahibi krallara ve ona benzer şahsiyetlere ekselansları anlamında sümuğvül melik, sümuğvül vezir gibi yüceltme sıfatları kullanılır. Semâ oradan geliyor. Sâmi de oradan geliyor. Yüce, yücelik sahibi. İsim de oradan geliyor. İisim iki köke nispet edilir; hem vesm, visam; madalya, alem. Hem de sümuğ; yani yücelik isim sahibi olmak, yücelik sahibi olmaktır. Demek ki var olanın ismi olur, var olmak bizatihi yücelik sahibi olmaktır. Çünkü var eden yücedir. El Aziyz.

Es Semâ ve et Târık üzerine yemin ediliyor, şahit tutuluyor. Târık etturug dan fail. Gece gelen manasına. Araplarda gece biri geldiği zaman ya ayağını yere vurur, ya da yerden iki taş alır birbirine vururmuş. İşte tarraka çıkarmak budur. Yani vurmak, ses çıkarmak, tarraka çıkarmak anlamında. Gecenin konuğu demek, gece gelen demek, gece gelen misafir. Veya sabah yıldızı. Yani gece, sabah yıldızını getirip oraya bıraktığı içinde sabah yıldızına Târık, sabahın kapısını vuran yıldız manasına, sabahın kapısını vuran misafir yıldız, sabahı haber veren haberci manasına sabah yıldızına şi’ra yıldızı, yanlış hatırlamıyorsam özgün ismi, işte o yıldıza Târık ismi veriliyor, ona yemin ediliyor.

Aslında sabahı haber veren vahye yemin ediliyor desek daha doğru olur. Çünkü vahiy; insanlığın kararan gecesinin sabahını haber veriyordu. Vahiy gece gelmişti, çünkü İnnâ enzelnaHU fiy LeyletilKadr. (Kadr/1) biz onu kadir gecesinde indirdik buyuruyordu rabbimiz. O bir gece inmişti ve indiği gece Kadr ismini almıştı. Veya Kadr ismini alan bir gece de inmişti. Belki bu LeyletilKadr; Marife gelmesi, insanlığın yaratıldığı ana bir delalet ediyordu. Yani eğer bu gece Kur’an inmeden önce Kadr ismini almış, şerefli, kadri kıymeti olan bir gece ismini almışsa, o zaman bu gecede de daha önce çok büyük bir şey olmuştu. Belki insanlığın yaratıldığı gece, belki yer kürenin yaratıldığı gece, belki de varlığın; yokluk gecesinden çıkışına delalet ediyordu bilmiyoruz, Allah biliyor en doğrusunu.

[Ek bilgi; Muhammed Esed Meal/tefsirinden hareket edersek, Tarık sabah yıldızı manasının yanı sıra "felâketin ve sıkıntının derin karanlığında bunalmış bir insana zaman zaman gelen semavî bir teselli ve rahatlamayı veya belirsizliğin karanlığını gideren ani, sezgisel bir aydınlanmayı da ifâde eden bir mecaz"dır. Anlamları üzerine derin tefekkür hâlinde namazlarda veya sâir durumlarda Kur'an âyetleri okunursa, kişisel tecrübelerime göre insanın gönlüne bir ferahlık gelir. İşte bu âyetleri de, özellikle depresyon ve evhamların derin karanlığına düşmüş hastalarıma, arzu ederlerse okumalarını tavsiye ediyorum. İçinde bulunduğu durum ne kadar ümitsiz gibi görünse de "yedullah" sürekli insanın sırtındadır ve hep bir çıkış, kurtuluş, felah vardır.( Psikiyatr Dr. Mustafa Merter)  ]


2-) Ve ma edrake metTarık;

Bilir misin Tarık'ı? (A.Hulusi)

02 - Bildin mi Târık ne? (Elmalı)


Ve ma edrake metTarık Târık’ın ne olduğunu sen nereden bileceksin. Yani dirayetle bilemezsin, sen kendiliğinden bilemezsin. Düşünerek taşınarak bilinecek bir şey değil bu. O zaman gel Allah sana rivayet etsin, yani rivayetle, rivayetlerin en yükseğiyle, kelâmı ilahi ile öğren.


3-) En Necm'üs sâkıb;

Delip geçen yıldızdır (PULSAR)! (A.Hulusi)

03 - O necmi sâkıb. (Elmalı)


En Necm'üs sâkıb delen bir yıldızdır o. Essakıb; yumuşak bir şeyi yakarak delmek manasına geliyor. Arap edebiyatında bu kelimenin ilk kez görüldüğü yer Kur’an. daha önce görüldüğüne dair herhangi bir delil yok.

Karanlığı delen gök taşına da Sakıb deniliyor. Zaten kelime aynı zamanda yükseliş manasına da geliyor. Çünkü; SakabedTair; Kuş yükseldi cümlesi öteden beri kullanılıyor. Demek ki aynı zamanda ezdad bir kelime. Zıt anlamlı bir kelime. İçerisinde; Hem inişi, hem yükselişi ifade eden bir kelime. Ama hepsinden öte anlamı delen bir yıldız.

Peki daha önceki 1 ve 2. ayetleri Târık ı gecenin konuğu olan vahiy olarak anlarsak bunu nasıl anlayacağız? İnkarcı aklın karanlığını delen bir yıldız olarak anlayacağız.

[Ek bilgi; EVRENİN KÜÇÜK YEŞİL ADAMLARI
1967 yılında İngiltere Cambridge üniversitesi'nde Jocelly Bell düzenli ve ısrarlı bir radyo sinyali yakalar. Radyo sinyalinden kalbin vuruşları gibi düzenli vuruşlar gelmektedir. O zamanda Uzay'da böyle düzenli vuruşların kaynağı olabilecek bir gök cismi bilinmiyordu. Bu yüzden bu sinyallerin, başka gezegenlerdeki akıllı yaratıklar tarafından gönderildiğine kanaat getirilir.
Büyük bir heyecanla davetiyeler bastırılır, basın kuruluşlarına haber verilir ve LGM adı verilen görkemli bir seminer düzenlenir. LGM (Little Green Men) "Küçük Yeşil Adamlar" demektir ve Evren'de akıllı yaratıklarla irtibat kurulduğunu simgelemektedir.
Çok kısa bir süre sonra söz konusu sinyallerin kaynağının nötron yıldızlarının çok büyük bir hızda dönmeleri olduğu anlaşılır. Böylece nötron yıldızlarına bir ad daha takılacaktır: "Pulsarlar". Jocelly'in buluşu uzaylılarla irtibatı sağlayamamıştır ama Pulsarların keşfini sağlamıştır. İngilizce'de "pulsate", nabız gibi vuruşları ifade eden bir kelimedir. "Pulsation" da "vuruş, titreşim" demektir. Bundan da nötron yıldızlarına takılan "Pulsar" isminin Kuran'da geçen "Tarık" yani "Vuruş" ismiyle uyumlu olduğu anlaşılmaktadır. (Süleymaniye vakfı Din ve fıtrat araştırmaları merkezi)]


4-) İn küllü nefsin lemma 'aleyha hafız;

Hiçbir nefs yoktur ki, onun üzerinde bir hafîz (gözetleyici - koruyucu) bulunmasın. (A.Hulusi)

04 - Bir nefis yoktur ki illâ üzerinde bir hâfız olmasın. (Elmalı)


İn küllü nefsin lemma 'aleyha hafız zaten hiçbir insan yoktur ki ilahi gözetim ve koruma altında olmasın. İn küllü nefsin lemma 'aleyha hafız herkes, her insan, her can ilahi koruma ve gözetim altındadır diyor. Yani bu tabii ki görünenlerden, görünmeyene. Maddeden manaya, fizikten metafiziğe doğru bir akıl inkışafı gerektiriyor vahiy, zaten bunun içinde iniyor. Aklımızı görünen den görünmeyene. İdrakimizi fizikten metafiziğe, somuttan soyuta doğru uruc ettiriyor. Yani uruc için nüzul. İniyor ki çıkalım diye. Vahiy iniyor ki biz çıkalım diye. Vahit iniyor ki akıl yükselsin diye. Vahiy iniyor ki insan idraki miraca çıksın diye. Çıkarmak için inendir vahiy. Çıkarmak için, yükseltmek için, kemale erdirmek için inendir vahiy. Evet, rabbimiz tenezzül buyuruyor ki biz yücelelim, biz yükselelim diye. Dolayısıyla yaptığımız tefsirleri işte bu meyanda bu bağlamda görmek lazım.

Vahyin amacı insanı korumaktır. Bir önceki ayette karanlık aklı delen bire yıldızdır dedik vahiy için bu da İn küllü nefsin lemma 'aleyha hafız hiçbir insan yoktur ki ilahi gözetim ve koruma altında olmasın derken vahiy insanı korur ve gözetir manasına gelmiş olur. Eğer bu ayetleri bu pasajı vahiy bağlamında ele alırsak, vahyin maksadı insanı korumaktır demiş olur.


5-) Felyenzuril'İnsanu mimme hulika;

İnsan neden yaratıldığına bir baksın! (A.Hulusi)

05 - Onun için insan düşünsün neden yaratıldı? (Elmalı)


Felyenzuril'İnsanu mimme hulik o halde artık insan baksın neden yaratıldı, neden yaratıldığına insan bir baksın. Bir şöyle dönsün baksın. Burada ki, bir önceki 4. ayette ki “in” eğer muhassese ise “ma” zaide olur. “İn” nafiye ise eğer; İn küllü nefsin lemma; İlla manasına gelir ki benim tercihim naçizane manalandırmada tercihim budur, o zaman şu ayetlerle beraber düşünmek lazım. Ve inne 'aleyküm lehafizıyn.(İnfitar/10); üzerinizde hiç şüphe yok ki muhafızlar vardır.

Yine Ve lekad halaknel İnsane ve na'lemu ma tuvesvisu Bihi nefsuh.) insanı biz yarattık nefsinin ona neler fısıldadığını da yine biz biliriz. Çünkü ve nahnu akrebu ileyhi min hablil veriyd. (Kaf/16 Biz kulumuza şah damarından daha yakınız. Onun için insana iç güdülerinin neler fısıldadığını, egosunun, benliğinin neler fısıldadığını biz çok iyi biliriz. İnsanı iyi biliriz diyor. Onun için insanın neresinden zarar göreceğini ve neresine karşı koruma gerektiğini, insanın nasıl korunacağını, insanın neresinin zayıf, neresinin güçlü olduğunu biz biliriz. Bir önceki ayeti bu bağlamda düşünmek lazım.

Felyenzuril'İnsanu mimme hulik insan neden yaratıldığına bir baksın, dönsün ve baksın.


6-) Hulika min mâin dafikın;

Atılan bir sudan (meni) yaratıldı. (A.Hulusi)

06 - Bir atılgan sudan yaratıldı. (Elmalı)


Hulika min mâin dafik insan atılmış, fışkıran sade bir sudan. Hatta zımni manası değersiz bir sudan yaratıldı dafik; hızla dışarı çıkan, atılan, fışkıran, fırlayan manasına. Fail manazı zahir zaten bunun. Ama Ferra dan hicazlılar nât yolu ile, yani sıfatın kardeşi nât yoluyla, sıfatla aynıdır demiyorum, nât ile sıfatın manalarında nüans var. Nât yolu ile gelirse faile, meful manası vermişler Kûfe liler. Dolayısıyla metfuk manası, yani atılan, çıkartılmış saçılan, fırlatılan.

Min meniyyin yümna. (Kıyamet/37) bu ayetle beraber düşünmemiz gereken başka ayetlerde var. Yani atılmış meni. min nutfetin emşâc. (İnsan/2) karışım. Yani aslında sade bir su değil, emşâc; içinde karışım olan, yani konsantre, tam bugünün kelimesine çevirecek olursak konsantre bir hayat suyu Min meniyyin yümna. Yine de tam tarif etmiş olmuyoruz çünkü meniyyin; nekira, belirsiz. Min nutfetin; belirsiz. Emşâcin; belirsiz. Yani tarife gelmez, tarifsiz. Bu mana, bu vurgu içinde var.

Neden insanın yaratılışı söz konusu olduğunda yaratılışın başlangıcında ki basitliğe delalet eder ve dikkat çeker Kur’an? Yaratılış kendiliğinden olamaz ey insanoğlu, Bu kadar karmaşık ve kamil bir varlık öyle basit bir şeyden, kendiliğinden yaratılmış olamaz. Kendiliğinden gelmiş olamaz. Tesadüfün eseri olamaz insan. O su orada duruyor, haydi bakalım, eğer kendiliğinden oluyorsa o suyu önce sen yarat, veyahut ta Allah’ın yarattığı o sudan sen insana çevir de bir görelim. Dolayısıyla Allah’ı hesaba katmadan insanı anlayamazsın ey insanoğlu. Allah’ı hesaba katmadan, devre dışı bırakarak, göz ardı ederek kendini anlayamazsın ey insanoğlu vurgusu vardır burada.

Devam ediyor b sayfasına geçiniz
Tarık suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder