25 Temmuz 2014 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. A’LÂ SURESİ (09-19) (190-B)b



a sayfasından devam



9-) Fezekkir in nefe'atizzikra;



Eğer zikra (hatırlatma) fayda verirse, hatırlat! (A.Hulusi)



09 - Onun için Öğüt ver: Öğüt fâide verirse. (Elmalı)





Fezekkir in nefe'atizzikra işte bu ayetin mealinde şimdiye kadar verilen meallerin bazılarında ciddi problemler olmuş, onun içinde dikkat buyurmanızı rica edeceğim Fezekkir in nefe'atizzikra şöyle meallendiriliyor; Eğer öğüdün fayda verirse öğüt ver. O zaman bir sonra ki ayetle bu ayeti çeliştirmiş oluyor. Hem Allah resulüne; sen sadece öğütçüsün diyor Fezekkir innema ente müzekkir. Leste 'aleyhim Bimusaytır (Ğaşite/21-22) sen onların üzerine jandarma değilsin, sen sadece bir uyarıcısın, o zaman uyarma görevini yap.



Peki yine mi çelişki göreceğiz? Hayır. Bunu nasıl anlayacağız? Doğru anlama şu; Öğüt bazılarına fayda verse de sen hep öğüt vermeyi sürdür. Hiç öğüt vermekten vazgeçme. Tabiatı icabı öğüt bazılarına fayda verir, bazılarına vermez. Yani öğüt verdiğiniz herkes öğüt almaz. Aklının kapasitesine göre, ön yargıyla dinleyip dinlemediğine göre, bilgisine göre, duruşuna göre, inancına göre öğüt alır ya da almaz. Ama sen hep öğüt vermeye devam et. Yani burada aslında mesele açık. Sen hatırlatma bazılarına fayda verse de hep hatırlat. Yani her uyarı her zaman herkese fayda vermez. Fayda vermeyecekse hatırlatma manası bir sonraki ayete de  zaten aykırıdır.





10-) Seyezzekkerü men yahşâ;



Haşyet duyan hatırlayıp düşünecektir! (A.Hulusi)



10 - Saygısı olan Öğüt alacaktır. (Elmalı)





Seyezzekkerü men yahşâ işte bir sonraki ayet. Allah huzurunda tir tir titreyenler nasıl olsa öğüt alacaklar. Yani sen öğüt ver, bazıları öğüt alacak. Bazıları almayacak olabilir. Ama alacak olanlar vardır. Kimdir onlar? Haşyet duyanlar. Allah sevgisiyle, Allah’ın sevgisini kaybetmekten tir tir titreyenler. Haşyeti havf den böyle ayırıyoruz. Haşyet Allah’ın büyüklüğünü bildiği için, azametini bildiği için korkanlar. Havf ise; korkanın güçsüzlüğünden kaynaklanan korku.





11-) Ve yetecennebühel'eşka;



En şakî ise ondan kaçacaktır! (A.Hulusi)



11 - Pek bedbaht olan da ondan kaçınacaktır. (Elmalı)





Ve yetecennebühel'eşka rabbinden kopanlar ise öğütten kaçacaktır. Evet, Ve yetecennebühe onsan kaçacak, ona yan dönecek, ona sırt dönecek diye çevirelim. El’eşka eşkıya olanlar o öğüde sırt çevirecektir. ‘eşka aslında şakka kökü, Allah’tan kopma, Allah’tan bağımsız olduğunu düşünme. Allah ile bağlarını koparma manasına gelir. Allah ile bağını koparan öğüt almayacaktır.





12-) Elleziy yaslennarelkübra;



O (en şakî) ki, en büyük ateşe (Allâh'tan ebedî uzak düşmüşlüğe) maruz kalır! (A.Hulusi)



12 - O ki en büyük ateşe yaslanacaktır. (Elmalı)





Elleziy yaslennarelkübra o ki; O ne olacak peki sonuçta yaslennarelkübra en derin ateşe yaslanacak.



Yukarıda ki yüsra vardı ya, o yüsra nın mukabili, zıddı. Ennarelkübra; yani ateşin en derini. Saadetin zirvesini istemeyenler ateşin dibini boylamayı hak ederler. Burada bir zıddıyet, mütekabiliyet var. Dolayısıyla bu ayetleri anlamak için bu zıtları mutlaka görmek lazım. Şimdi birazdan iki zıt daha gelecek.





13-) Sümme lâ yemûtü fiyha ve lâ yahyâ;



Sonra orada ne ölür (kurtulur); ne de dirilir (hakikatin ilmiyle)! (A.Hulusi)



13 - Sonra ne ölecek onda ne hayat bulacaktır. (Elmalı)





Sümme lâ yemûtü fiyha ve lâ Yahyâ o ateşte artık ne yaşayabilecek, ne de ölebilecek. Yaşanmaz ki yaşasın, ölünmez ki ölsün. Ölmek isteyecek ama ölemeyecek. Ölmek bir nimet olacak o ahiret azabından. Fakat o nimete erişemeyecek. Ölümü isteyecek, yani hani bugün bir tek yok oluşu çağırmayın bir çok yok oluşu çağırın diyordu ya, işte onun gibi. Fakat ölemeyecek Yaşayamayacak ta.



[Ek bilgi; Bununla beraber şunu da bilmek gerekir ki, kâfirlerin cehennemde ölmemesi de "Ey Rabbimiz! Sen bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin."(Mümin/11) âyetinden anlaşılan iki ölümü de tadıp iki hayat ile azap için yeniden diriltildikten sonra demektir ki, bundan sonra ne ölecek ne de dirileceklerdir. Bazıları da demişlerdir ki: "Ne ölecekler ne de dirilecekler." demek azabın şiddeti ile ebedî sürünmekten kinayedir. (Elmalı)]



[Ek bilgi; Çünkü tamamen yok olması imkânsızdır. “Yaşamaz da…” ruhani olarak helak olduğu için de hakiki bir hayatı olmaz. Yani, daima ve ebediyete kadar azap görür de hep ölmeyi temenni eder. Yanıp helak olduğu her seferinde hayata döndürülür ve yeniden azap görür. Ne mutlak olarak ölür ne de mutlak olarak yaşar. (İbn. Arabi Tevilat)]





14-) Kad efleha men tezekkâ;



Arınıp saflaşan, gerçekten kurtulmuştur! (A.Hulusi)



14 - Doğrusu felâh buldu tezekkî eden. (Elmalı)





Kad efleha men tezekkâ arınma gayreti içinde olanlar kurtulacaklar, başaracaklar. Neden gayreti diye çevirdim, çeviri içinde bu kelimeyi koyma ihtiyacı hissettim? Çünkü tezekkâ fiili kalıbı gereği gayreti gerektirir. İçinde gayret olması lazım, çünkü tefaul kalıbı, tekellüf, azim ve gayrete delalet eder. Arınma gayreti. Demek ki rabbimiz bizden gayret bekliyor. Eğer biz gayret gösterirsek rabbimiz o gayretimizi ödüllendirecek ve gayretimize karşılık bize güç yükleyecek. Gönlümüze ferman verecek, içimize sekinet indirecek, direnme gücü bahşedecek bize. Eğer biz o gayreti hak edersek, gösterirsek.





15-) Ve zekeresme Rabbihi fesallâ;



Rabbinin ismini zikredip (hatırlayıp) bilfiil salât eden (yaşayan) kurtulmuştur. (A.Hulusi)



15 - Ve rabbinin ismini anıp da namaz kılan. (Elmalı)





Ve zekeresme Rabbihi fesallâ rabbinin adını hatırda tutan da, fesallâ; salâta duran da kurtulmuş olacak. Kad efleha men devam ediyor. Kad efleha men Ve zekeresme Rabbihi fesallâ böyle devam edebiliriz. Dolayısıyla rabbinin ismini hatırda tutan, rabbini unutmayan. Zikir nedir? Allah kaygısıdır. Allah kaygısıyla hareket eden. Herkes; herkes ne der diye iş yaparken, mü’min Allah ne der diye iş yapar. İşte o zikir sahibidir.



Fesellâ; bakınız burada da ilginç bir zıtlık var. İlk geçtiği yer burası muhtemelen. Salât kelimesinin ilk geçtiği yer. Salât; aslında insan otururken dik durduğu için oyluk kemiğine denilir. Es salâ. Yine insan dik durduğu için omurgaya denilir. Dik durduran, dik tutan, destek veren, destek manasına gelir, kelime manası bu. Kur’an da 18 e yakın ayrı manada kullanılmıştır, gerçek bir çok anlamlı kelimedir. Davet manasına kullanılmıştır, ibadet manasına kullanılmıştır, zikir manasına kullanılmıştır, namaz manasına kullanılmıştır, dua manasına kullanılmıştır, yardım manasına kullanılmıştır, destek manasına kullanılmıştır, hizmet manasına kullanılmıştır. Yani bir çok manada kullanılmıştır.



Yine ekame fiiliyle geldiği hemen her yerde bildiğimiz şer’i namaz manasına gelir. Salât kök olarak destek demektir ki ekımıs Salâte lizikriy. (Tâhâ/14) ayetinde. Evet, zikrim için salâtı ikame et. Çevirmedim, aynen tuttum. Zikrim için salâtı ikame et. Ne demek bu? Zikri Kur’an olarak çevirirsek, anlarsak; Salâtı destek olarak anlarsak ki kök manası o; ikameyi de kaldır, ayağa kaldır ki manası o zaten, Kur’an ım için vahyime destek için ayağa kalk ve ayağa kaldır. Ya eyyühel müddessir; - Kum feenzir. (Müddessir/1-2) de bundan başka nedir ki. Ey yatan kişi, kalk ve uyar. Evet, vahye destek için ayağa kalk ve ayağa kaldır.



Manayı bulmada rehber burada mütekabiliyet üslubu buradaki. men yahşâ - el'eşka nın buradaki zıddıydı. Burada da yasle; sallânın zıddı. Kelime olarak, köken olarak aynı ilginçtir. Köken olarak ikisi de aynı. Ama Yasle cehennem için kullanılır, sallâ namaz için, dua için, ibadet için ve buna benzer şeyler için. İkisi de destek manasına geliyor. Cehennem odununu tutuşturmak için, cehennemi tutuşturmak için. Aslında essalvü; sobayı tutuşturmak, fırını tutuşturmak, veya hendeği, veya tandırı tutuşturmak için öne konan, dikilen küçük tuturuk odunlara denilir, onlara tuturuk denir. yani cehennemi sizinle tutuşturacağım manasına. Zaten sılıyye cehennemin isimlerinden biri olarak geçer Kur’an da onun için salleytül ‘ud. Ne demektir eğri bir değneği fırınlayarak ateşte doğrulttum.



Bu ikisini bir biri ile köken olarak aynı, ama mana olarak zıt yerlerde duran bu iki kelimeyi birbirine şöyle bağlarsak, yasle – sallâ; Ne çıkıyor? Namazla dünya da doğrulmayanı Allah cehennemde doğrultacaktır. Onun için namaz doğrulmaktır. Namaz; Allah’a desteği doğrultmaktır. Namazın maksadı insanın desteğini rabbine doğrultmasıdır. Rabbine desteğini doğrultması ne demek? Aslında kendini desteklemesi demektir. Rabbin desteğe ihtiyacı mı vardır? Yoktur. Ama ..in tensurullahe yensurküm..(Muhammed/7) diyen de rabbimizdir. Eğer siz Allah’a yardım ederseniz, Allah’ta size yardım eder. Dolayısıyla burada destek, insanın kendine verdiği destektir.



Onun için Allah’a desteği doğrultmak, namaz bunun sembolü ve simgesidir. Eğer namaz kılıyor da Allah’a destek vermiyorsa insan, Allah’ın vahyine destek vermiyorsa, Allah’ın nebisine destek vermiyorsa, Allah’ın hakikatlerine, emirlerine destek vermiyorsa, hakka ve hakikate destek vermiyorsa; o gerçekte kıldığı namazı yalanlıyor demektir. Feveylün lil musalliyn. (Maun/4) yazıklar olsun böyle namaz kılanlara, yazıklar olsun böyle ibadet edenlere.



[Ek bilgi; Allah’ın kendisini terbiye ederken tecelli ettiği, kemalatını bahşettiği ve istidadının diliyle istekte bulunduğu özel ismini anan kimse kurtulmuştur. Cahil kimse açısından Alim ismi, dalalette olan kimse açısından Hadi ismi ve günahkâr kimse açısından Ğaffar ismi bu konumdadır. (İbn. Arabi Tevilat)]





16-) Bel tü'sirunelhayateddünya;



Fakat siz dünya hayatını (en aşağı yaşam düzeyini) tercih ediyorsunuz! (A.Hulusi)



16 - Fakat siz Dünya hayatı tercih ediyorsunuz. (Elmalı)





Bel tü'sirunelhayateddünya bilakis dünya hayatı sizin için çok cazip görünüyor.





17-) Vel'ahıretü hayrun ve ebka;



Hâlbuki Âhiret (kudret - bilinç boyutu) daha hayırlı ve daha kalıcıdır. (A.Hulusi)



17 - Halbuki âhiret daha hayırlı ve daha bekâlıdır. (Elmalı)





Vel'ahıretü hayrun ve ebka Fakat ahiret daha kalıcı, daha hayırlıdır. Yani siz ey insanlar, kalıcı olanı geçici olanla, ebedi olanı geçici olanla takas ediyorsunuz. Değerliyi değersiz le takas ediyorsunuz. Yüceyi cüceyle takas ediyorsunuz. Yani eğer bakacak yeri kaybederseniz, Allah’ın gör dediği yerden bakmazsanız, büyüğe küçük, küçüğe büyük, geçiciye kalıcı, kalıcıya geçici muamelesi yapar, cenneti dünya da arar, gerçek cenneti kaybedersiniz. Onun için Allah’ın gör dediği yerden bakın.





18-) İnne hazâ lefissuhufil'ûla;



Muhakkak ki bu (bildirilen realite, ilim), ilk bilgilerde de (vardı). (A.Hulusi)



18 - Haberiniz olsun ki vardır bu evvelki suhuflarda. (Elmalı)





İnne hazâ lefissuhufil'ûla işte bu hakikat var ya, bu söylenen hakikat? Bu sadece burada söylenen bir hakikat değil, geçmiş kitaplarda, geçmiş vahiylerin tamamında yer alan insanlığın ebedi değişmez değerlerinin içindeki, o paketin içinde ki bir hakikattir.





19-) Suhufi İbrahiyme ve Mûsa;



İbrahim'in ve Musa'nın bilgilerinde! (A.Hulusi)



19 - İbrahim ve Musâ’nın suhuflarında. (Elmalı)





Suhufi İbrahiyme ve Mûsa Mesela İbrahim’in ve Musa’nın sayfalarında yer alan.



[Ek bilgi; Abd b. Humeyd, İbnü Merduye ve İbnü Asakir Ebu Zerr (r.a.)'den şöyle rivayet etmişlerdir:

Dedim ki, ey Allah'ın Resulü! Yüce Allah kaç kitap indirdi? Buyurdu ki:

Yüz dört kitap indirdi. Elli sahife Şît'e, otuz sahife İdris'e, on sahife İbrahim'e, on sahife de Tevrat'tan evvel Musa'ya indirdi. Tevrat'ı, Zebur'u, İncil'i ve Furkan'ı da indirdi.

Dedim ki: Ey Allah'ın Resulü! İbrahim'in sahifeleri ne idi? Şöyle buyurdular:

Hepsi kıssa ve öğüt idi: Ey o kötülüklere düşkün, sırnaşık ve mağrur Melik! Ben seni dünya malını üst üste yığasın diye göndermedim. Fakat benim yerime mazlumun duasını yerine getiresin diye gönderdim. Çünkü ben mazlumun duasını, kâfir de yapsa kabul ederim.

Aklına karşı mağlup olmadıkça akıllıya gerektir ki, üç saati ola. Bir saatinde Rabbine yalvara, bir saatinde nefsini hesaba çekip ne yaptığını düşüne ve bir saatinde de helalinden ihtiyaç için tenha kala. Çünkü bu saatte öbür saatler için bir yardım ve zihnini toplama ve diğer işlerden kurtuluş vardır.

Akıllı olanın zamanını görmesi, kendi işine ve durumuna yönelmesi, dilini koruması gerekir. Çünkü kelâmını amelinden sayan kimse az söyler. Ancak kendisini ilgilendiren konularda olursa başka.

Akıllının üç şeye talip olması gerekir: Geçimini düzeltmek, varacağı yer için hazırlık ve haramda olmayarak lezzet alma.

Dedim ki: Ey Allah'ın Resulü! Musa'nın sahifeleri ne idi? Buyurdu ki:

Hepsi ibret idi: Şaşarım, öleceğini yakinen bildiği halde sevinene, ateşin olduğunu kesin olarak bilip de gülene, dünyayı ve onun üzerinde bulunan kimselere karşı durmadan değiştiğini görüp de dünyaya gönül bağlayana, kadere yakinen inanıp da öfkelenene, hesaba inanıp da amel etmeyene.

Dedim ki, ey Allah'ın Resulü! İbrahim ve Musa'nın sahifelerindekilerden sana bir şey indirildi mi? Buyurdu ki:

Evet, ey Ebu Zerr! Buyurdu demiştir.

Bununla beraber, Alûsî'nin dediği gibi hadisin sahih olup olmadığını Allah bilir. (Elmalı/tefsir)]





SadakAllahulazıym. (1.06.58)



A’LÂ suresinin sonu.
      A’LÂ suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder