10 Temmuz 2014 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. BURUC SURESİ (03-8)(189-B)b



a sayfasından devam

3-) Ve şahidin ve meşhud;

Şahide ve şahit olunana! (A.Hulusi)

03 - Ve şâhide ve meşhûda kasem olsun. (Elmalı)


Ve şahidin ve meşhud şahit, şahit olsun da, şahit olunan da şahit olsun. Yalnız şahit değil şahit olunan da şahit olsun. Yani şahit ve meşhud; 1. ihtimal bu ayetler neye tekabül eder dersek, elbette ki yemin bu ayetler. Şahit kılma, ve şahit kılınmayla alakalı ..yevmün meşhud geçiyor Kur’an da Hud/103 de. yani şahit olunan gün. Kıyamet için, hesap günü için meşhud günü diyor Kur’an. Burada ki kelimeyle aynı.

Yine; ..meşhedi yevmin azıym. (Meryem/37) de. Yine ahiret için, yine hesap günü için meşhedi yevmin azıym geçiyor. Buradakini andırır ve çağrıştırır şekilde. Bunlarla bağlantılı olarak okursak bu ayetleri, bu ayetleri sadece dünyada yapılan ve belli bir coğrafya da gerçekleşmiş olan bir zalimin zulmüyle sınırlı saymayıp ahireti de içine alan, ahirete de taalluk eden bir şekilde okuyabiliriz. Yani bu pasaj 2 şekilde okunabilir. Bir dünyaya yönelik, bir ahirete yönelik. Dünyaya yönelik okuması şu okuyacağım ayetle çok bağlantılı;


4-) Kutile ashâbül uhdûd;

Öldürüldü o hendek halkı... (A.Hulusi)

04 - Tel'ıyn edildi sahipleri o uhududun. (Elmalı)


Kutile ashâbül uhdûd kahrolsun. Kutile; öldürüldü manası vermek çok yanlış, Kur’an da ve Arap dilinde bu iğrenç manası, lanet manasına gelir. Allah’ın rahmetinden uzak olsun. Hatta hatta Arap dilinde mücerred olarak kullanıldığında geberesice manasına gelir ki bu sevdiği içinde söylenebilir. Ama burada değil tabii ki. Kızdığı içinde söylenebilir. Hani insanlar bebelerini severlerken, dedeler torunlarını severken geberesice derler. O manada da Arap dilinde mücerred kullanıldığında kullanılıyor. Fakat karine açık burada, burada kahrolsun manasına. Kim? Uhdud ashabı kahrolsun.

Uhdud ashabı kim? Ondan fazla rivayet var. bize kadar gelen. Hz. İbrahim, hz. Nemrud arasında ki mücadele demişler bazıları. Bazıları Yahudiler ile Babil kıralı Nebukadnezar arasından geçen zalim – mazlum mücadelesi. Yine Zünuvas ile Yemen de Necran da, bugünkü Necran da, Suudi Arabistan güney sınırlarında kalan bir bölge. Necran da yerleşik bir devletin başkanı olan Zünüvas ile İsevi mü’minler arasında geçen bir zalim mazlum münasebeti, yani zulüm olayı. Yine Antonyus ile İseviler arasında geçen bir olay diyenler var.

Yerler de birden fazla; bir çok ihtimal ileri sürülmüş tefsirlerde. Bu olay Necran da olmuştur diyenler var, Şam da olmuştur diyenler var, Faris te, İran da  olmuştur diyenler var, Irak ta olmuştur  diyenler var, Habeşistan da olmuştur diyenler var. Peki ne diyeceğiz?

Efendimiz A.S. çok güzel bir kıssa, daha doğrusu hikaye anlatır Hikayenin tarihsel karşılığı nedir bilmiyoruz. Ama bize anlattığı bu kıssa gerçekten ibret verici, Yani şahadet ölmek değil birinin bin diriltmek için kendini feda etmesidir manasına gelen bir kıssa.

Şehit toprağa gömülen bir tohuma benzer. Allah yolunda hayatını şahit kılana şehit denir. öncelikle şehidin tarifini insanlar yapmazlar, Allah yapar. Çünkü Kur’an a göre şehit, Allah’a hayatını şahit kılandır. Allah yolunda yürüyendir. İşte bu manada şehit toprağa gömülmüş bir tohumdur ki bir tanesi toprağa düşer bin tanesi çıkar manasına gelir.

Olay Necran da geçmektedir. Necran da bir alim vardır, bölgenin putperest halkının taptığı putlara tapmıyor, o tek Allah’a ibadet ediyordur. Hatta bu hal ehli zattan bir takım olaylar zuhur ettiği içinde ona sihirbaz demektedir bölge halkı. Ve bölgede bir genç bu alimin, bu zahid insanın hayatına hayran olarak ona çırak olur. Şakirt olur, mürid olur. Ve o da mü’min olur, iman eder. Artık Allah’a kulluk yapmaya başlar ve bu bölgenin putperest kralının, veyahut ta bölgenin Yahudi putperest kralının, öyle de diyelim, Çünkü Yahudi olmak, putperest olmaktan azade olmak anlamına gelmiyor o manasıyla. Samiri gibi de olabiliyor. İşte Zünüvas’ın kulağına gider ve benim inancımdan benim vatandaşım nasıl yüz çevirir diyerek adam tüm zulmü ile gencin üzerine yürür.

Fakat hangi komployu kurduysa genci öldüremez. Bir türlü genci temizleyemez. Bu inanç yayılmasın diye genci öldürmek istemekte fakat öldürememektedir. En sonunda gence sorar. Seni ne yaptımsa öldüremedim. Söyler misin seni öldürmenin yolunu sen öğret der. O da der ki; Al bu oku, bayramda tüm toplumun toplandığı meydan da bana bu oku şu delikanlının rabbinin adıyla diye sıktır, attır, işte beni o zaman öldürebilirsin der.

Dediği yapılır, bir bayram günü tüm Necran lılar bayram alanındayken gencin verdiği ok Bismi rabbi hazel gulam. Bu delikanlının rabbinin adıyla denilerek atılır ve delikanlı yere yığılır. İşte olan olmuştur. Bir düşmüş, bin kalkmıştır ve orada bulunan insanlar ayağa kalkarak; Amenna Birabbi hazel gulam, biz bu delikanlınım rabbine iman ettik derler Ve Zünüvas elde etmek istediği sonucu elde edemediği gibi bütün bir Necran halkının imanına sebep olan olayı ortaya çıkarır.

İşte bunun üzerine Zünüvas ta siz misiniz böyle yapan diyerek ateş çukuru hendekler kazdırır, ve içine ateşler yaktırır ve insanları o hendeklere atar. Ya inancından döneceksin, ya da yanacaksın. Der. Küçük çocuklarda, annelerde, emzikli bebelerde bundan kurtulamazlar. Bu olayı anlatmaktadır.

Bu olayla Tirmizi de ve Müslüm de geçen bu hadis arasında doğrudan bir bağ kurulmaz aslında rivayette geçtiği şekliyle Ama bu bağı daha sonra şarihler kurmuşlardır. Bu bağ aslında çok ta fena olmamıştır, çokta ayrıksı kaçmamıştır. Gerçekten de yapılan araştırmalarda bölgede bir takım kitabeler bulunmuştur bu yüzyılda ve bu kitabelerde bölgede böyle bir zulmün yapıldığının delilleri hakikaten de ortaya çıkarılmıştır. Eğer bir ihtimal söylenecekse tarihsel olarak bu Necran olmalıdır. Zaten Hz. Ömer de hilafeti döneminde Necran da bu zulmün yapıldığı yere bir mescit yaptırmış, o mescidin yerinde halen bir mescidin ayakta olduğunu fakir de duymuştum. Dolayısıyla olayın tarihi arka planı böyle, ama ahirete müteallik olarak ta anlayabiliriz, devam edelim.

[Ek bilgi; “Hendeğe atılanlar öldürüldüler…” yani, nefsin sıfatlarıyla perdelenen bedenliler, beden arzı çukurlarında ve hendeklerinde lanetlendiler, (İbn Arabi-Tefsiri-Kebir Te’vilat C/2)]


[Atlanan ayetler;

5-) En nari zâtİlvekud;

O çıralı ateşte. (A.Hulusi)

05 - O çıralı ateşin. (Elmalı)


En nari zâtİlvekud O ateş ki çıralı, tutuşturacak odunu çırası çok, yani o alevli ateşi kapsayan "uhdûd"un, o ateş hendeğinin sahipleri ki müminleri imanlarından vazgeçirmek üzere içine atmak için böyle ateş hendekleri yaptıklarından dolayı "Ashab-ı uhdûd" adını almışlar.
Fakat kalplerdeki imanı bu şekilde yakmağa çalışanlar başarılı olamamış, aksine lanetlenerek mağlup edilip ezilmişler ve adları kötüye çıkmıştır. Bunların kimler ve nerelerde olduğuna ve Yemen'de, Necran'da, Irak'ta, Şam'da veya Habeş'te Mecusiler veya Yahudiler veya bazı krallar tarafından yapıldığına dair birçok rivayet nakledilmiş ise de Kur'ân bunları belirleme maksadı da şımardığından, sadece nitelikleri ve fiilleriyle zikr olunmuşlardır.(Elmalı)
En nari zâtİlvekud En nar Kuran da geçtiği hemen her yerde cehennem ateşi anlamına kullanılır. zâtİlvekud tutuşturulmuş ve bu da odundur aslında, aslında yakıttır. Petrol de vekud dur. Eğer o taraftan bakarsak. Yanan her şey. Bu manada Kur’an da Hümeze suresinde bu kelime bir daha geçiyor. Narullahil mûkadeh. (Hümeze/6) Allah’ın tutuşturulmuş ateşi. Demek ki vekud ahirete müteallik anladığımızda hiçbir beis yok aksine doğal olarak bağlamda öyle anlamamız daha doğru olur. (Mustafa İslamoğlu farklı tefsir dersleri)


6-) İz hüm 'aleyha ku'ûd;

Hani onlar ateş çevresinde oturanlardı. (A.Hulusi)

06 - O vakit ki üzerine oturmuştular. (Elmalı)


İz hüm 'aleyha ku'ûd O vakit ki üzerine oturmuşlardı (Elmalı)

(Bazı rivayetler; 1 - Hz. Ali'den (r.a) rivayet olunduğuna göre, İran Kisrâsı, bir gün içkiden dolayı sarhoşken, kendi kız kardeşi ile zina etmiş ve ikisi arasındaki ilişki devam etmişti. Bu haber halk arasında yayılınca, Kisrâ, 'Tanrı kız kardeşlerle evlenmeyi helâl etti.' diye ilan etmiş, halk da buna karşı çıkınca azab etmeye, hatta onları ateş dolu hendeklere atarak öldürmeye başlamıştı. Hz. Ali, Mecusilerde, kız kardeşle evlenmenin o zamandan başladığını söyler.

2 - Bu olaylar içinde en meşhuru Necran Hıristiyanlarının başına gelendir. Bunu İbn Hişam, Taberî, İbn Haldun ve Mu'cem-ul-Buldan'ın sahibi ile diğer Müslüman tarihçiler rivayet ederler. Bu olayın özeti şöyledir:
Himyer (Yemen) Kral'ı Tuban Esed Ebu Karib, bir defasında Medine'yi ziyaret etti. Orada Yahudilerle temas ederek, dinini değiştirdi ve Yahûdi oldu. Beni Kurayza'dan (Yahûdilerin Medine'deki kollarından biri) iki Yahûdi alim alarak Yemen'e getirdi. Böylece orada Yahûdiliği yaymaya başladılar.
Daha sonra oğlu Zûnuvas tahta geçer ve Necrân'ı (Arabistan'ın güneyinde Hıristiyanların en kuvvetli merkezlerinden biriydi) ortadan kaldırmak için hücum ederek oranın halkını Yahûdi olmaları için zorlar. (İbn Hişam bunların Hz. İsa'nın gerçek dini üzerinde bulunduklarını söyler) Zûnuvas Necran'ı ele geçirdikten sonra halkı Yahûdiliğe davet edince, halk bu daveti reddetti.
O da bundan dolayı birçok kimseyi, ateş dolu hendeklere atarak yaktı ve bir çoğunu da katletti. Toplam 20.000 kişi öldürüldü. Necran ahalisinden bir şahıs, dost Zûsaliban'a gitmeyi başardı. Bir rivayete göre Rum Kayseri'ne gitti, yine bir başka rivayete göre ise Habeşistan Kral'ı Necaşi'ye giderek, bu zulmü ona anlattı. Birinci rivayete göre Rum Kayseri Habeşistan kralı'na mektup yazdı. İkinci rivayete göre ise, Necaşi, Rum Kayseri'ne deniz kuvvetleri göndermesi için ricada bulundu. Sonunda Habeşistan, Uryat isimli bir komutanın emri altında 20.000 askeri Yemen'e gönderdi. Zûnuvas öldürülerek Yahûdi hakimiyeti ortadan kaldırıldı ve Yemen Habeşistan sınırlarına dahil edildi. (İbn Cerir)(Ebu-l ‘Alâ Mevdudi.)
İz hüm 'aleyha ku'ûd hani onlar onun başında oturduklarında. Bunu sebebi nüzüle müteallik anladığımızda yaktıkları ateş çukurunun tepesine, başucuna oturmuşlar seyrediyorlar şeklinde çevirmemiz lazım. Ama bu ahirete müteallik olarak anlarsak ki doğru anlayışın o olduğunu düşünüyorum, o zaman aleyha’yı ateşin üstüne oturmuşlardır. Çünkü ‘alâ; üzerine demektir. Sanki bir tandır var, tandırın üzerine oturmuşlar. (Mustafa İslamoğlu farklı tefsir derslerinden)]


7-) Ve hüm 'alâ ma yef'alune Bilmu'miniyne şuhud;

Onlar, iman edenlere yaptıkları şeylere şahittiler! (A.Hulusi)

07 - Mü'minlere yaptıklarına karşı şahit de oluyorlardı. (Elmalı)


Ve hüm 'alâ ma yef'alune Bilmu'miniyne şuhud onlar mü’minlere yaptıkları zulmü seyrediyorlardı. Mü’minlere yaptıklarına şahit oluyorlardı. Veya daha hoş bir meal verebilir miyiz buraya? Bence verebiliriz; şöyle bir meal vermek daha hoşuma gidiyor. Zira mü’minlere yaptıkları kendi başlarına gelmişti. Ahirete müteallik olarak okursak burayı. Yani meşhedi yevmin azıym. (Meryem/38) ayetleriyle birlikte okuduğumuzda mü’minlere yaptıkları başlarına gelmişti.

Ve hüm 'alâ ma yef'alune Bilmu'miniyne şuhud Burada ki 'alâ anahtar sözcük.


8-) Ve ma nekamu minhüm illâ en yu'minu Billâhil 'Aziyzil Hamiyd;

Onlardan (iman edenlerden) yalnızca Aziyz ve Hamiyd olan Allâh'a iman ettikleri için intikâm aldılar. (A.Hulusi)

08 - Onlardan kızdıkları da yalnız azîz, Hamîd olan Allaha iman etmeleri idi. (Elmalı)


Ve ma nekamu minhüm illâ en yu'minu Billâhil 'Aziyzil Hamiyd onlar mü’minlere Aziyz ve Hamiyd olan Allah’a iman etmeleri dolayısıyla işkence etmiştiler başka sebeple değil. Başka hiçbir nedeni yoktu. Aziyz ve Hamiyd olan Allah’a iman ettikleri için. Nekame; reddetti ve cezalandırdı manasına geliyor.

Aziyz ve Hamiyd esmasıyla bitmesinin nedeni yok mu ayetin? Elbette var. Bu şu manaya geliyor; İmana saldırı Allah’a saldırıdır. Allah’a saldırıdan ise Allah zarar görmez. Çünkü Aziyz’dir. Siz tüm hamdinizi Allah’a yöneltin, Allah hamdlerin makamıdır ve hamdler O’na mahsustur. Hamd bu manada sadece verince değil alınca da hamd edilen, sadece sevinince değil üzülünce de Allah’a yönlendirilen teşekkürdür. Yani Allah yolunda acı çekiyorsak Allah’a hamd etme makamında olduğumuz hatırlatılıyor. Neden?

1 -  Allah verdi zaten, Allah alır. Allah aldıysa, veren aldıysa ne demeye hakkınız var.

2 – Daha büyüğünü vermek için alır. Dolayısıyla Allah’ta alacağınız olsun tabir caizse.

3 – Allah’a güvenmiyor musun, rabbiniz alsın. Şu dünyada herkes zaten zorluk içinde bir hayat geçiriyor. Daha önceki surenin içinde görmedik mi inneke kadihun ila Rabbike kedhan femülakıy. (İnşikak/6) ne kadar zorluk içinde yüze yüze en sonunda rabbine zaten varıyor. Kaçmak istese de varıyor, istemese de varıyor. Dolayısıyla sen bu zorluğu ey insanoğlu rabbinin yolunda üstlen. Hani efendimizin ağzından Hakim’in Müstedrek’in de nakledilen ve fakirin hayat tarzı olarak benimsediği o meşhur haber var ya; Neydi o?

Allah’ın dinini dert edinenin dertlerini Allah satın alır, özel dertlerini Allah satın alır. Allah’ın dinin, dert edinmeyip de özel dertleriyle baş başa kalanı da Allah derdiyle baş başa bırakır. Ne halin varsa gör dercesine.

Hayat düsturu bu olmalı. Allah’ın dinini dert edinmek ve kendi özel dertlerini Allah’a satmak. Akıllılık bu değil mi?

[Ek bilgi; Şu anda bizler de mü’miniz. Şu anda bizler de îman ediyoruz. Ama âyetin ifadesine dikkat ederseniz onlar bizden farklı inanmış. Onlar, o mü’minler bizden farklı müminlermiş ki onun için yakılmışlar. Bizden çok farklı bir îmanla inanmışlar da onun için hendeklere gömülmüşler.
Kâfirlerin bu kadar gazaplanmalarının sebebi onların bizim gibi eksik inanç sahibi olmamaları. Onlar Allah’a Allah’ın istediği gibi îman etmişler. Nasıl bir Allah’a inanmışlar? Ya da inandıkları Allah’ın ne sıfatları varmış? İnandıkları Allah’ı hangi sıfatlarla bilmişler?
Hangi sıfatların sahibi bilmişler? Bakın Allah diyor ki:
        Bu Müslümanlar Azîz olan bir Allah’a inanmışlar. Ya da inandıkları Allah’ı Azîz bilmişler de onun için yakılmışlar. Eğer bugün kâfirler tarafından bizim karşımıza da bu tür hendekler kazılıp diri diri yakılmıyorsak, eğer şu anda kâfirleri bu kadar gazaplandırmıyorsak, eğer şu anda kâfirler bizden rahatsız değillerse, eğer şu anda kâfirlerle kol kola bir hayat yaşıyorsak, kesinlikle bilelim ki bizler eksik inanıyoruz da ondan. Allah’a, Allah’ın istediği inanmıyoruz da ondan. Eğer böyle olmasaydı, eğer bugün bizler de o mü’minler gibi inanmış olsaydık, o zaman bu kâfirler karşısında bizim durumumuz da onlarınkinden farklı olmayacaktı. Çünkü tarih boyunca kâfirler hiç değişmemiştir. Değişen onlar değil, Müslümanlardır. (Besâiru-l Kur’an-Ali Küçük)]

        Devam ediyor c sayfasına geçiniz
        Buruc suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder