17 Aralık 2013 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. SAFF (03 - 05) (175 - A) (b)



A sayfasından devam



3-) Kebure makten 'indAllâhi en tekûlû ma lâ tef'alun;



Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allâh indînde çok nefret edilesidir! (A. Hulusi)



03 - Yapmayacağınız şey'i söylemeniz, Allah yanında çok mebguzdur. (Elmalı)





Kebure makten 'indAllâhi en tekûlû ma lâ tef'alun yapmadığınız, yapmayacağınız, ya da yapamayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında ağır sonuçları olan bir davranıştır.  Çirkin bir davranıştır. Allah’ın hiç hoşlanmadığı bir davranıştır. Neden rabbimiz kişinin yapmayacağı şeyleri söylemesini hoşlanmaz? Söylemle eylem arasında fark olan kimselerin bu tavrını hoşlanmaz, çünkü bu bir tür nifak alametidir. Yani göründüğünden farklı olmak, içi başka dışı başka olmaya doğru giden sanki bir yolun başlangıcı gibi gözüküyor. Onun için Allah kalpleri bilmiyor mu? Allah senin içini bilmiyor mu. Yani aslında böyle bir zaaf, Allah inancında ki zaaftan kaynaklanır. Çünkü gönüllerin özünü bilen, Allah’ın her an gördüğünü ve hiç unutmadığını bilen ve iman eden biri buna tevessül eder mi? Elbet etmez.



        [Ek bilgi; Bu âyetin bir kaç boyutu vardır:

        1- Ey mü’minler, amelin konusu olmayan, yapmanın konusu olmayan şeyleri niye konuşuyorsunuz? Yani amelin konusu olmayan, yarın amele dökülemeyecek konuları, sizi amele sevk etmeyecek, uygulama imkânı olmayan konuları niye konuşup duruyorsunuz?

        Ne gibi! A.B.D’yi konuşuyoruz, Çin’i, Maçin’i, Mançurya’yı, İnka’ların Amerikan kültürüne etkilerini konuşuyoruz. Sumatra dosyasını konuşuyoruz. Başkalarının çocuklarının eğitim problemini konuşuyoruz. Yani bütün bunlar bizden amel istemiyor ki! Lüks şeyler bunlar! Yarın amele dökülemeyecek fantastik konuları niye konuşuyorsunuz? diyor Allah.

        2- İkinci mânâsı da, yapmadığınız, yapmayacağınız şeyleri niye konuşup duruyorsunuz? Konuştuğunuz şeyler niye olduğu yerde kalıyor? Yani sizler hep söz Müslümanı mı olacaksınız? Hep söz planında mı Müslüman olacaksınız? Amel planında Müslüman olmayacak mısınız? Namaz kılmayacağınız yerde niye abdest alıyorsunuz? Abdest, bir daha abdest bir daha abdest! Yeter ya, bir de namaz kılmayı öğrensenize! Halbuki Allah, konuşma yerine iş yapmayı sever. Allah, konuşma yerine iş yapmayı sever. Laf ebeliği, laf üretmek yerine lafı eyleme geçirmeyi ve saf saf savaş toplumu olarak Allah yolunda savaşanları sever. Bu işin edebiyatını yapanları değil, amelini gerçekleştirenleri sever. “Yapmak lazım, kurmak lazım, kırmak lazım, vermek lazım,” gibi laf ebeliğiyle meşgul olanları değil.

.

…... Çok lüzumsuz şeyler konuşuyoruz. Filan şu kadar kazanmış, filanın şu kadar malı varmış, filanın evinin tipi, tefrişi şöyleymiş, falanın arabasının modeli, filanın dükkanı, tezgahı böyleymiş konuşuyoruz. Kendi çocuklarımızın eğitim derdini unutup başkalarının çocuklarının eğitim problemini konuşuyoruz. Veya adam henüz evlenmemişken boşanma konularını tartışıyor. Her gün yatağa girerken okunacak duaları bırakıp, hac ortamında değilken oturduğumuz yerlerde ihramlıyken okunacak duaları, ihramlıya yasak olan konuları konuşuyoruz.

        Oturduğumuz her bir mecliste attan, avrattan, fi­yattan, arabadan, saptan, samandan, marktan, dolardan söz edi­yoruz. Niye konuşuyoruz bütün bunları? Yani bizden amel iste­miyor ki bütün bu konular! Lüks şeyler bunlar! Yarın amele dökü­lemeyecek fantastik konuları niye konuşuyorsunuz? Sizi ilgilendirmeyen, amelin konusu olmayan ve yarın mizanınıza konmayacak cinsten olan, konsa bile sizi cennete götürücü olma­yan bu sözleri niye konuşup duruyorsunuz? Bunların tümünden yüz çevirmek zorundasınız, diyor Rabbimiz.

.

.… Demek ki, dikkat etmemiz  gereken; başkasına iyiliği emrederken, kendimizi unutmamamız, kendimize de emretmemizdir; Sadece başkalarına anlatarak görevimizi yaptığımızı iddia edemeyiz.

Sadece başkalarına anlatmakla yetinenlerin, postacıdan veya taşıdığı kitaptan yararlanmayan dört ayaklılardan farkı olmayacaktır. İmam Gazali  bu  konuda  şu benzetmeleri yapar:

“Bildiği ile amel etmeyenler, sayfaları ilimle dolu defter veya kitap gibidir; başkasına kârı olsa da kendisi on-dan yararlanamaz. Bileği taşı gibidir; bıçağı biler, fakat kendisi kesmez. İğne gibidir; başkasını giydirir, fakat kendisi daima çıplak durur. Lâmba fitili gibidir; başkasına ışık verir, fakat kendisi yanmaktan kurtulamaz.” (Besariu’l Kur’an- Ali Küçük)]





4-) İnnAllâhe yuhıbbulleziyne yukatilune fiy sebilihi saffen keennehüm bünyanun mersus;



Allâh, kendi yolunda çelik karkas blok bina bütünlüğünce saf bağlayarak savaşan kimseleri sever. (A. Hulusi)



04 - Haberiniz olsun ki Allah kendi yolunda kurşunlu bir bina gibi saf bağlıyarak çarpışanları sever. (Elmalı)





İnnAllâhe yuhıbbulleziyne yukatilune fiy sebilihi saffen keennehüm bünyanun mersus hiç şüphe yok ki Allah kendi yolunda, kendi davası uğrunda birbirine kurşunla berkitilmiş surlar gibi, kaleler gibi, duvarlar gibi saf saf savaşanları, mücadele edenleri sever. Açık ve net.



Aslında Bünyanun mersus; hem kurşunla perçinlenmiş bir binayı ifade eder, hem de birbirine kenetlenmiş elemanlardan oluşan bir binayı ifade eder. Kelimenin kökeninin nereden türettiğimizle bağlantılı olarak değişir. Alternatif manayı onun için verdim. Her sahici başarı toplumsal birlik ve beraberlik sayesinde gerçekleşir. Bu ayetin söylediği ebedi hakikat budur ve tüm çağlarda geçerlidir.



Saf modeli aslında İslam’ın bir sosyo politik bir modelidir. Sadece camide cemaatin duruş şekli değil, Tersi nedir bu modelin? Piramit modelidir. Saf modelinde insanlar yan yana dururlar. Hatta öyle ki İslam mimarisinde mümkin olan en uzun şekilde yapılır, yani enine geniş olarak yapılır. Eğer imkan olsaydı tüm cemaati tek bir safa dizmek isterdi İslam. Onun için ön safın faziletinden söz eder Allah resulü.



Böyle olursa ne olur? Böyle olursa insanlar omuzlarını birbirlerine bitiştirirler. İnsanlar öne geçme yarışını bir hayırda yarış olarak görürler. Bir adım önlerinde durur liderleri. Eğer ona bir şey olursa arkadaki onun yerine geçer. Eğer o bayılır, abdesti bozulur, yanılırsa arkadaki onun yanlışını düzeltir. Abdesti bozulursa o çıkar yerinden arkadaki onun yerine geçer. Yani bu şu anlama geliyor; Saf düzeninde hiç kimse saftan kopamaz. İmamı, lideri, rehberi, yöneticisi dahi bir adım öndedir. Kimse kimsenin tepesine basarak yükselemez. Kimse kimsenin omzuna basmaz.



Bu düzenin tersi piramit düzenidir. Piramit düzeninde zulüm düzenidir ki yükselmek için başlara basmak gerekir. Ne kadar başa basarsanız o kadar çok yükselirsiniz. Saf düzeninde ise koşmak gerekir. İşte iki sisten arasında ki fark budur, iki model arasındaki fark budur.





5-) Ve iz kale Musa likavmihi ya kavmi lime tu'zûneniy ve kad ta'lemune enniy Rasûlullahi ileyküm* felemma zağu ezağAllâhu kulubehüm* vAllâhu lâ yehdilkavmel fasikıyn;



Hani Musa kavmine dedi ki: "Ey kavmim... Size (irsâl olmuş) Rasûlullâh olduğumu bildiğiniz hâlde niçin bana eziyet ediyorsunuz?"... Onlar (Hak'tan) saptıklarında, Allâh onların kalplerini (Hak'tan) döndürdü (gerçeği algılayamazlar artık)! Allâh, inancı bozulmuş toplumu hakikate erdirmez! (A. Hulusi)



05 - Ve hani bir vakit Musâ kavmine şöyle demişti: ey kavmim! Benim size Allahın Resulü olduğumu bildiğiniz halde niçin bana ezâ ediyorsunuz? Sonra vakta ki yamukluk ettiler Allah da kalplerini yamulttu, öyle ya Allah fasıklar güruhunu doğru yola çıkarmaz. (Elmalı)





Ve iz kale Musa likavmihi ya kavmi lime tu'zûneniy ve kad ta'lemune enniy Rasûlullahi ileyküm sizin bu durumunuz (Yine parantez içi eliptik metni açalım; Burada yok metinde ama böyle bir başlangıç cümlesi koymamız lazım açıklama için. (Sizin bu durumunuz) Musa’nın kavmine; Allah’ın elçisi olduğumu bile bile beni niçin üzüyorsunuz dediği duruma benziyor. Dediği durumu çağrıştırıyor. Kimin durumu? Mü’minlerin durumu. Bu ayetin indiğinde mü’minler de Allah resulünü üzmüşler demek ki.



felemma zağu ezağAllâhu kulubehüm ne zaman kaydılar, Allah’ta onların kalplerini kaydırdı. Bu ibare çok önemli, bir daha tercüme edeyim; Ne zaman kendileri kaydılar, kaymak istediler, Allah’ta onların yüreklerini kaydırdı. vAllâhu lâ yehdilkavmel fasikıyn Zira Allah yoldan çıkmış bir toplumu asla doğru yola iletmez, yöneltmez, rehberlik etmez.



Aziz Kur’an dostları, bir ilke olarak veriyorum bunu.Tüm Kur’an da, Kur’an ın neresinde yudillü men yeşa’u, yehdiy men yeşa’u, yehdiy bihi men yeşa’u veya gibi ibareler görmüşsek, yani o istediğini saptırır, istediğini hidayete erdirir gibi ibareler varsa bu ayetin ışığında anlaşılmalıdır. Görüyorsunuz, Allah birini saptırmaz aslında; Sapmak isteyenin sapmasına izin verir. Allah birini hiç sebep yokken hidayete ulaştırmaz, rehberlik etmez. Doğru yola yönelmek isteyen, böyle bir arzu duyan, bunun bedelini ödeyen, bunun için gayret edene izin verir, yardım eder. Bu ayet bize bu ezeli ve ebedi gerçeği söylüyor. Onun için falanı Allah saptırdı dememiz Allah’a iftira olur. siz kayarsınız, Allah’ta kalbinizi kaydırır. Yani önce siz kayarız Allah korusun. Sizi, bizi, hepimizi.



Devam ediyor bir sonraki sayfaya geçiniz.

Saff suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder