31 Aralık 2013 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. MÜNAFIKUN (01 -02) (176 - A) (b)



(a) sayfasından devam



Rahman, Rahiym olan Allah adına. Herkes bildirileri, bildirinin sahibi adına okur. Okuduğumuz bildiri ise Allah’ın bildirisidir. Sahibi O’dur, biz de O’nun adına okuruz. Besmele budur.


1-) İzâ caekelmünafikune kalu neşhedu inneke leRasûlullah* vAllâhu ya'lemu inneke leRasûluHU, vAllâhu yeşhedu innelmünafikıyne lekâzibun;

İkiyüzlüler (münafıklar) sana geldiklerinde dediler ki: "Senin muhakkak Rasûlullâh olduğuna şehâdet ederiz!" Allâh biliyor ki kesinlikle sen, O'nun Rasûlüsün! Allâh şahittir ki muhakkak ki ikiyüzlüler yalancılardır. (A. Hulusi.)

01 - Sana geldikleri vakit o münafıklar dediler ki: şahadet ederiz hakikaten sen şüphesiz Allahın Resulüsün, Allah da biliyor ki: hakikaten sen şüphesiz onun Resulüsün, bununla beraber Allah şahadet ediyor ki doğrusu münafıklar katiyen yalancıdırlar. (Elmalı)


İzâ caekelmünafikune kalu neşhedu inneke leRasûlullah Münafıklar sana geldiklerinde, iki yüzlüler sana geldiklerinde dediler ki; Hiç tereddüdümüz yok biz şahidiz ki sen muhakkak Allah’ın elçisisin. Böyle dediler.

El Münafikun nüzülde geçtiği ilk yer burası değil, Ankebut/11. ayetinde ilk defa kullanılmış. İlginç değil mi Ankebut suresi hicrete yakın ama hicretten önceki surelerden biri. Münafık Nefak kökünden geliyor. Nefak köstebek yuvası manasına geliyor. Neden münafık oradan türetilmiş? Çünkü ne zaman nereden girip nereden çıkacağı belli olmaz. Yer altından gider. Yer üstünde görmezsiniz, yer üstünde sadece teptiği toprağı görürsünüz. Bu da şunu gösteriyor, çok güzel bir etimolojik aslında, kök açıklaması, Münafık (Köstebek) kendini gizlediğini zanneder ama teptiği topraktan anlaşılır.

Bir de çok ilginç köstebek kördür. Demek ki münafığın yürek gözü de kör, kalp gözü de kör. Kör olmasa Allah resulüne gelip de Allah adına yalan söylemeye, yemin etmeye kalkar mı, vahiy alan bir peygambere. Demek ki kör.

Bir üçüncü özelliği daha var köstebeğin o da şu; Milletin ekip biçtiği yumrulu bitkileri, soğan gibi, sarımsak gibi, patates gibi yumrulu bitkileri yerin altından çeker götürür yaptığı yuvada biriktirir. İlginci onları tüketmez de. Münafığın servete bakışı da bu. Yemeyeceğini, tüketmeyeceğini, paylaşmayacağını biriktirir. Üstelik yer altında biriktirir, yani zarar verir. Yiyecek olandan alır, kendisi de yemez. Münafığın servetle ilişkisi de bu çerçeve de anlaşılmalı. Çünkü bu sure öyle bir hususiyete sahip ki nifakla başlıyor, infakla bitiyor.

Çok ilginç. Nifakla başlayıp infakla bitmesi ne demek surenin? Nifakla infak arasında bir ilişki mi var? Ses benzerliği var, mana benzerliği de var, birbiriyle hiç uyuşmaz gibi görünse de kökende. Ama asıl belki de bu surenin verdiği ders şu; İnfak;nifak’ın panzehiridir. Nifak hastalığına deva bulmak istiyorsa bir insan infak etsin. Son söyleyeceğimizi ön söylemiş oluyoruz böylece.

Tek dünyalıdır münafık, onun için çift yüz taşır, maske taşır. İki yüzü vardır. İşte burada da aslında münafığın iki yüzünden bahsediliyor. Belki 200 yüzünden demek daha doğru olur. Yine Neşhedu diyor ayette; Biz şahadet ederiz ki, münafıklar. Yakıyn fiillerinden neşhedu, eşhedu. Bizde şahadette kullanırız. Bu yakıyn fiillerinden. Bu fiil Ebu Hanife tarafından yemin olarak ta alınmış. Hatta yemin sigasının başında geldiği söylenmiş. Ki fıkhen yemin sigasına girer Ebu Hanife’nin görüşüne göre.

Enes Bin Malik’in sözü önemli burada. Münafıktan bahis açıldığında bu sözü hep söylerim. Ben diyor bir tek sahabe, Allah resulünün bir tek arkadaşını tanımadım ki acaba ben münafık mıyım diye tir tir titremiş olmasın. Biz bunu sahabe de görüyoruz. Sahabe de4 bu hassasiyeti görüyoruz. Bu hassasiyet aslında bu sözü münafık olmayanlar söyler. Hiçbir münafık ben münafık mıyım diye düşünmez. İşin garibi de bu. Ben münafık mıyım diye tir tir titreyenin, mü’minliğinin delilidir bu aslında.

Biz Hz. Ömer’i görüyoruz. Hz. Ömer, bu ümmetin emini diye bilinen Ebu Huzeyfe’nin kılmadığı cenazeyi kılmazmış Allah resulünden sonra. Bakarmış bir cenazede Ebu Huzeyfe varsa o da olur, yoksa gidermiş. Ebu Huzeyfe’ye Allah Resulünün münafıkların bazılarının isimlerini, 36 ismi açıkladığı rivayet edilir. Yani münafık cenazesini kılmayın. Çünkü münafıksa ona rahmet dilenilmez. Eğer kesin biliniyorsa. Hz. Ömer de bu hassasiyeti hep gösterirmiş. Fakat bir gün biri ölmüş. Öyle biri öldü ki diyor eğer milletin içerisinde cennetlik birkaç kişi varsa biri de bu derdik. Ama Hz. Ömer diyor ki baktım Ebu Huzeyfe’yi bulamadım. İçime bir kurt düştü. Olamaz dedim kendi kendime, yani asla olamaz, bir işi vardır gelmemiştir, bir mazereti vardır gelmemiştir. Ama bu olamaz.

Ama yine de diyor içim rahat etmedi. Sokak aralarında bir ileri iki geri bakınırken Ebu Huzeyfe’yi başı iki dizinin arasında perişan bir halde buldum. Dedim ki ya Eba Huzeyfe yoksa buda mı? Cevap vermedi, kafasını kaldırdığında gözlerinde yaş gördüm, anladım. Ondan sonrasını görgü şahidi anlatıyor. Ömer Medine sokaklarında o münafıksa vallahi Ömer de münafık diye hem ağlıyor, hem bağırıyor, hem koşuyordu.

Ya..! iş vahim. İman ucuz değil. İman çok değerli, çok pahalı. İmanın kıymetini bilenler yapıyor bunu. Onun içinde sahabenin bu olaya, nifak olayına bakışı ve hassasiyetini göstermek için naklettim bunu.

Hanzala Bin Rebi (r.a.) Bir gün Hz. Ebu Bekir’e geliyor; Ya Eba Bekir, Hanzala münafık oldu diyor. İki gözü iki çeşme..!
“Ne oldu sana ey Hanzala?
“Hanzala münafık oldu ya Eba Bekir.” Bakıyor ki söz dinleyecek gibi değil, tutuyor ResulAllah’a götürüyor. ResulAllah’a geliyor Hanzala bin Rebi. Allah resulü elini uzatıyor,
“Bir münafığın elini mi tutacaksın ya ResulAllah” diyor. İki gözü iki çeşme; “Hanzala münafık oldu Ya ResulAllah..!”
“Ne olmuş sana Hanzala” diyor. Sakaletke ümmeke; “Anan seni kaybetsin”, Araplarda söylenen bir sözdür. “Ne oldu sana böyle.”
“Ya ResulAllah geliyoruz senin yanına cenneti anlatıyorsun görür gibi oluyoruz, Cehennemi anlatıyorsun görür gibi oluyoruz. Sen konuşurken adeta yaşıyoruz. Çoluk, çocuğu, işi, gücü, hepsini dünyayı malı meali unutuyoruz. Ama ya Resulallah buradan, senin huzurundan ayrılıp gittiğimizde sanki hiç burada yaşamamışız, sanki hiç o hissiyatı duymamışız gibi işe güce, çoluk çocuğa, mala melale karışınca bura, burada kalıyor.”
“Anan seni kaybetsin ey Hanzala o muydu derdin” diyor. “Bazen öyle olacak, bazen böyle olacak.”

Hatta hadis derlemelerinde bununla bitişik, yan yana gelen bir başka hadis hemen arkasından nakledilir; “Eğer siz günah işlemeseydiniz Allah sizi helak eder yerinize günah işleyen bir toplum, bir tür yaratırdı.” Yani insan melekleşmeyecek.

Efendimizin sözünün devamında; Eğer siz dışarıda da o anda ki gibi olsanız, o hassasiyeti sürdürseydiniz, yolda giderken melekler sizinle musafaha yapar, tokalaşırlardı.” Buyuruyor. Yani bu aslında insan doğasında olan bir şey. Ama bazen öyle bazen böyle oluyorsa, fakat hep öyle oluyor hiç böyle olmuyorsa, ondan korkmak lazım. İşte sahabenin hassasiyeti.

inneke leRasûlullah hiç şüphe yok ki sen Allah’ın elçisisin diyorlar ya münafıklar, iz bırakıyorlar aslında. Allah var diye bir mü’minin söze başlaması gibi, onlar da öyle başlıyorlar, yani Allah var. diye başlarız ya söze, Allah var, o şöyle. Allah var hakkını inkar edemem deriz ya. Onlar da böyle başlıyorlar. Fakat nifak Allah’a karşı işlenmiş bir suçtur, onun farkında olmuyorlar. Nifak; Kula karşı işlenmiş bir suç değil, Allah’a karşı işlenmiş bir suç. Çünkü sözün kendisi doğru değil mi? Sen Allah’ın resulüsün diyorlar. Bu doğru. Fakat söyleyen yanlış, söyleyen yamuk. Yamuk adam doğruyu söyleyince doğru adam olmuyor. Bakınız işte şimdi gelen ibare onu söylüyor.

vAllâhu ya'lemu inneke leRasûluH Allah’ta biliyor ki gerçekten de sen O’nun Resulüsün. Yani münafıklar söylemese de Allah senin kendi Resulü olduğunu biliyor. vAllâhu yeşhedu innelmünafikıyne lekâzibun ve Allah şahit ki münafıklar kesinlikle yalancıdırlar.  Bu çok hoş bu çok ilginç, gerçekten hepimizin ibret ve örnek alması gereken bir husus. Yani rabbimiz; onlar bir hakikati ikrar ediyorlar, söylüyorlar ama, bunu söylemeleri onların münafık olmalarından kaynaklanıyor. Söyledikleri söz doğru, fakat inandıklarını söylemiyorlar, inanmadıkları bir şeyi söylüyorlar. Te’kit edatları var bakınız; İnne edatı, le edatı. Lâm-ı te’kit. Te’kit edatları ve yeminler ne kadar çoksa, yalanları da o kadar çok olduğunu gösteriyor aslında, ona delalet ediyor.


2-) İttehazû eymanehüm cünneten fesaddu 'an sebiylillâh* innehüm sâe ma kânu ya'melun;

Yeminlerini bir kalkan edindiler de Allâh yolundan alıkoydular... Yapmakta oldukları gerçekten ne kötüdür! (A. Hulusi.)

02 - Yeminlerini bir kalkan edinip de Allah yolundan yan çizmektedirler, hakikat bunlar ne fena yapıyorlar. (Elmalı)


İttehazû eymanehüm cünneh onlar yeminlerinin arkasına sığınıyorlar. Yeminlerini kalkan ediniyorlar, cünne. Perde ediniyorlar. Kalkan ediniyorlar. fesaddu 'an sebiylillâh Allah’ın yolundan hem çevriliyorlar, hem de başkalarını çeviriyorlar. Saddu ‘an hem müteaddi, hem lazım manasını verir. innehüm sâe ma kânu ya'melun Onlar ne berbat iş işliyorlar, ne fena davranışta bulunuyorlar.

Devam ediyor (c) sayfasına geçiniz.
Münafikun suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder