25 Kasım 2013 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. HAŞR (01 - 05)(173-B)



Değerli Kur’an dostları, şimdi Kur’an ın 114 burcundan yepyeni bir burca daha giriyoruz. Buy burcun adı Haşr suresi. Haşr suresi gerçekten de Kur’an ın çok özel surelerinden biri. Adını 2. ayetinden alıyor. Toplanma anlamına geliyor. Burada ki vurgusu;İ kalkışma ayaklanma. İbn. Abbas sureyi Ben-i Nadîr suresi olarak anar.

Surenin zamanı; Sure Medine de inmiş Hicri 4. yılda indiği kanaatindeyim şahsen. Nadîr oğullarının sürüldüğü tarih çünkü o tarih. Konusu ise isminden de anlaşılacağı gibi Yahudi kabilelerinden Nadîr oğullarının Medine den sürülüş sürecini ele alan bir suredir. Yahudileşmiş bir toplumun ihanetini aktarır. Ben-i Nadîr bölgeye M.S. 70 yılında, bir başka rivayete göre daha Hz. Musa’nın vasiyeti üzerine hemen ölümünden sonra gelmiştir.

Hicretten sonra Hz. Peygamber Medine de ki Yahudilerle bir anlaşma yaptı. İşte Medine vesikası diye bilinen bu anlaşmaya göre Medine de ki Yahudilerle Müslümanlar arasında bir savunma işbirliği anlaşması yapıldı. Savunma iş birliği anlaşmasının bir parçası da şuydu; Eğer Mü’minlerden veya müttefiklerden herhangi biri hataen veya başka bir şekilde bir adam öldürür de bir diyet boynuna vacip olursa bu diyette ortak olacaklardı anlaşmaya imza atan kabileler. Fakat Ben-i Nadîr buna ihanet etti. Bu maddeye ihanet etti. Ki daha önce ben-i Nadîr in bir kolu sayılan Kaab bin Eşref ve kabilesi ihanet etmiş ve Kaab bin Eşref özel bir operasyonla ortadan kaldırılmıştı. Çünkü Allah Resulünün eşleri başta olmak üzere İslam’ın en yüce hanımlarına aşk şiirleri yazacak kadar ahlaksızlaşıyordu. Böyle bir ahlaksızlığın ardından yapılan sözleşmeye ihanetinin cezasını hayatıyla ödemişti.

İşte bu surenin özetle konusu bu. Nebi onlara bu ihanetleri üzerine 2 seçenek sundu. Ya yenilenin her şeyi bırakıp gitmesi, ya da sonuna kadar savaş. Onlar 10 gün süre istediler, mühlet istediler. 10 gün sonunda Hz. Peygamber onlara Abdullah Bin Ubey’i gönderdi. Ki onların eski müttefiki. Biraz da kendisinin aşırı ısrarı üzerine.

Kim Abdullah Bib Ubey; İlerde Münafıkların reisi olduğu gün gibi ortaya çıkacak olan ve o güne kadar da hayli sabıkası olmuş olan bir münafık elebaşı. Ve onlarla konuşmaya gittiğinde sakın terk etmeyin dedi. Biz size yardıma geleceğiz, 2.000 kişiyle destek vereceğiz size. Eğer savaşırlarsa sizinle birlikte savaşırım. Eğer ölürseniz sizinle birlikte ölürüz diye de onları tahrik ve teşvik etti. Ve tabii ki onlar da bu tahrike kanarak 10 gün sonra, verilen mühletin sonunda Allah resulüne isyan ettiler. Allah resulü önce kaleyi kuşattı, bir rivayette 15, bir rivayette 17, bir rivayette 3 haftalık, 21 günlük kuşatma sonunda kale düştü ve kendi hukuklarında ne yazıyorsa Allah resulü onu uyguladı. Her 3 aileye bir deve olmak üzere 600 develik bir kervanla çıkıp gittiler. Evlerinin kapılarının söğelerini dahi söktüler. Evlerini elleriyle yıktılar ki mü’minlere yaramasın diye.

İşte bu olay üzerine indi. Bu olayın sürecini anlatan, bu olayın çeşitli safhalarını anlatan bir sure. Sure onlardan elde edilen savaş gelirlerinin yani fey üzerinden tüm zamanların mü’minlerine ahlaki öğüt veriyor. Dünyevileşme tehlikesine dikkat çekiyor. Asıl sureden alacağımız ders bu. key lâ yekûne duleten beynel'ağniyai minküm (7) diyerek Kur’an ın içerisinde servet ahlakı konusunda muhteşem bir ilke koyuyor. Servet; zenginlerin elinde temerküz edip ta bir devlete dönüşmesin. İşte bu muhteşem ilke bu surede yer alıyor.

Ve sure Kur’an ın içinde en seçkin metinlerden biri ile bitiyor. Allah hakkında konuşan metinler. Yani, rabbimiz kendisi hakkında konuşuyor. Bu surenin son 3 ayetinde. "HU"vAllâhulleziy ler bu surenin son 3 ayetinde geliyor. O her sabah namazından sonra okunması efendimizin tavsiyesiyle Şuyû bulmuş olan ve uygulanan o meşhur ayetler Haşr suresinin son ayetleri. Orada Allah kendi zatını tanıtıyor. Sıfatlarıyla tanıtıyor tabii ki. Vahyin zirvesi, vahyin Allah hakkında konuştuğu yerdir. Onun için vahyin zirvesiyle bitiyor bu surenin sonu. Ve nihayetinde alacağımız ders dünya fani Allah bakî. Her şey fani, Allah bakî. Şimdi surenin tefsirine geçebiliriz.



1-) Sebbeha Lillâhi ma fiysSemavati ve ma fiyl'Ard* ve "HU"vel'AziyzülHakiym;

Semâlarda ne var ve arzda ne varsa Allâh'ı tespih (ortaya koydukları işlevle Esmâ özelliklerini açığa çıkararak kulluklarını yerine getirmeleri) içindir! O Aziyz'dir, Hakiym'dir.

01 - Tesbih etmekte Allah için Göklerdeki ve yerdeki, hem de azîz hakîm o. (Elmalı)


Sebbeha Lillâhi ma fiysSemavati ve ma fiyl'Ard göklerde olan şeyler de, yerde olan şeyler de Allah adına hareket ettiği için bu sonuç alındı.

Son söylediğim ibare metinde var mı? Yok. Fakat fahvel hitap, söz geliminden bu anlaşılıyor. Sebbeha’ya Allah adına hareket etme anlamı verdim. Çünkü Sebbaha, se be ha fiili Arap dilinin çok özgün kelimelerinden biridir ve belki de başka hiçbir dilde rastlamadığımız tersi, mananın tersini ifade eden kelimeler grubundandır. Se be ha; Ha be se nin zıt manalısıdır. Habese; Hapsetti tuttu, Sebaha; bıraktı hareket etti. Redde, derre. Derre geçirgen oldu, dürri deyince oradan gelir. Redde yalıtkan oldu. Nehera , Rahene Kelimeyi ters çevirin, manayı ters çevirin. Nehera; Nehir oradan gelir. kaynağından bıraktı aktı, koyverdi. Rahene kaynağında tuttu, rehin aldı. Buna çok daha örnek verebilirim,

İşte bu kelimeler grubundandır. Hareket etmek öz manasına gelir ve Allah adına hareket etti de her şey bu sonuç alındı. Hangi sonuç yerinden kalkmaz kımıldamaz, hiç kimse yerinden oynatamaz dediği yüzlerce yıllık Medine’nin yerli bir kabilesi olan Ben-u Nadîr’i, Nadîr oğullarını Allah yerlerinden söktü ve temizledi manasını, vurgusunu alıyoruz biz buradan.

ve "HU"vel'AziyzülHakiym O dur yüceler yücesi olan ve her şeyi hikmetle yapan. Aslında bu da bir öncesine bir vurgu taşır. Bir öncesiyle ilişkili olarak anlamak lazım Allah galip gelmiştir. ve "HU"vel'AziyzülHakiym Hakiym olan, bu sonucu doğuran sebepleri halk etmiştir. Yani siz muhteşem bir zafer elde ettiniz ama aslında bu zaferin gerçek sahibi Aziyz ve Hakiym olan Allah’tır, teşekkürü O’na edin, bu vurgu.


2-) "HU"velleziy ahrecelleziyne keferu min ehlilKitabi min diyarihim lievvelil haşr* ma zanentum en yahrucu ve zannu ennehüm ma ni'atühüm husunuhüm minAllâhi feetahümullâhu min haysü lem yahtesibu ve kazefe fiy kulubihimurru'be yuhribune buyutehüm Bieydiyhim ve eydilmu'miniyne fa'tebiru ya ulil'ebsar;

O, odur ki, Ehl-i Kitap'tan hakikat bilgisini inkâr edenleri, savaş için toplandıklarında (daha savaşmadan) yurtlarından çıkardı... Siz onların (yurtlarından) çıkacaklarını sanmamıştınız... Onlar da kalelerinin (kendilerini) Allâh'tan (gelene) mâni olacağını zannetmişlerdi! Allâh onlara hiç ummadıkları yerden geldi ve kalplerine korku attı! Kendi elleriyle ve iman edenlerin elleriyle evlerini tahrip ediyorlardı! Ey basîret sahipleri ibret alın! (A. Hulusi)

02 - O ki Ehli kitaptan o küfredenleri ilk haşr için diyarlarından çıkardı. Siz çıkacaklarını zannetmediniz onlar da zannettiler ki kendilerini Allah dan koruyacak manialarıdır kaleleri, istihkâmları, fakat Allah onları hesap etmedikleri cihetten bastırdı ve kalplerinin içine korku düşürdü, öyle ki evlerini bir taraftan kendi elleri bir taraftan da mü'minlerin elleriyle harap ediyorlardı, düşünün de ibret alın ey görecek gözleri olanlar! (Elmalı)


"HU"velleziy ahrecelleziyne keferu min ehlilKitabi min diyarihim lievvelil haşr O’dur kitap ehlinden nankörlük eden kimseleri ilk kalkışma da, yani haşr i kalkışma olarak bu bağlamda anmıştım daha önce, ilk kalkışma da yurtlarından çıkaran O’dur. ma zanentum en yahrucu oların gideceğine asla ihtimal vermezdiniz değil mi? Yani kim söker Benu Nadîr gibi güçlü bir topluluğu, kabileyi derdiniz. Daha önce size biri söylese haydi canım şaka yapma derdiniz. Ama Allah nasıl söktü dercesine.

ve zannu ennehüm ma ni'atühüm husunuhüm minAllâh onlar da kalelerinin kendilerini Allah’a karşı savunacağını zannederlerdi. Tabii yanıldılar. Hiçbir kale içindekileri Allah’a karşı savunamaz. feetahümullâhu min haysü lem yahtesibu ve kazefe fiy kulubihimurru'b evet, Allah onların üzerine hiç beklemedikleri yerden geldi ve kalplerine derin bir korku saldı. yuhribune buyutehüm Bieydiyhim ve eydilmu'miniyn öz evlerini öz elleriyle mü’minlerin elleriyle yıkıyorlardı. Evet, Yani Allah yardım ederse, adama öz elleriyle öz evini yıktırır. Allah mü’minlere yardım etmeyi dilerse, düşmanlarının evlerini kendi elleriyle yıktırır, kalelerini kendi elleriyle yıktırır.

Buradan alacağımız öğüt şu; Allah’ın hatırını hoş tutmaya bakın. Allah’ın hatırını hoş tutarsanız sadece dostlarınızı sizin yanınıza vermekle kalmaz, düşmanlarınıza karşı da size kalkan olur, korur. fa'tebiru ya ulil'ebsar ey derin akıl sahipleri, ey basiret sahipleri ibret alın ‘itibar. İnfial babı gereği eşyanın hakikatini sebep sonuç gerekleriyle birlikte kavrayıp icabını yerine getirmektir. ‘İtibar budur. İtibar; ubur, arkasına bakmak demektir, arkasına geçmek demektir. ubur geçiştir. Yani lafzı meale, meali manaya, manayı maksada, maksadı hakikate perde yapmamaktır. Evet, satırlardan sadırlara geçmek. Satırların arasından satırların arkasına geçmek. Ne dedi demekle yetinmeyip ne demek istedi diye sormaktır.


3-) Ve levla en ketebAllâhu 'aleyhimulcelâe le'azzebehüm fiyddünya* ve lehüm fiyl'ahıreti 'azâbunnar;

Eğer Allâh onlar üzerine topluca sürülmeyi yazmasaydı, onları elbette dünyada azaplandırırdı! Sonsuz yaşamda onlara ateşin azabı vardır. (A. Hulusi)

03 - Ve eğer Allah onlara sürgünü yazmamış olsaydı lâbüd Dünyada kendilerine azâb edecekti, Âhirette ise onlara ateş azâbı var.(Elmalı)


Ve levla en ketebAllâhu 'aleyhimulcelâe le'azzebehüm fiyddünya Allah onlar için sürgünü takdir etmemiş olsaydı eğer, onlara dünyada daha beter mahrumiyetler yaşatırdı. Azab; kök anlamıyla mahrumiyet, çevirimde kök anlamını esas alıyorum. ve lehüm fiyl'ahıreti 'azâbunnar ahirette onları daha beter bir ateş azabı bekleyecektir. Bu dünyada ki, Bir de ahirette onları bekleyen bir azab vardır.


4-) Zâlike Biennehüm şakkullâhe ve RasûleHU,;

Çünkü onlar, kendilerini kopardılar Allâh'tan ve Rasûlünden! Kim Allâh'a bağını kopartır (hakikati olan Esmâ özelliklerini - ruhunu - şuur varlık olarak sonsuz yaşayacağını inkâr ederse, kendini toprak olacak beden kabul ederse), muhakkak ki Allâh "Şediyd'ül Ikab"dır (azabı çok şiddetlidir)! (A. Hulusi)

04 - Çünkü onlar Allah ve Resulü ile karşılaşmağa kalkıştılar, her kim de Allah ile karşılaşmağa kalkışırsa şüphe yok Allah «şediydul'ikab» dır. (Elmalı)


Zâlike Biennehüm şakkullâhe ve RasûleH işte bu onların Allah ile muhalefetlerinden dolayı başlarına gelmiştir. Allah’a karşı muhalif olmalarından dolayı bu onların başına gelmiştir. Biraz önce meydan okumadan söz etti ayetler. Şimdi de Allah’a muhalefet etmeden söz ediyor bakınız. Aslında benzer anlam alanına sahip.

ve men yuşakkıllâhe feinnAllâhe şediyd'ül 'ıkab kim Allah’a meydan okursa iyi bilsin ki Allah’ın cezalandırması pek şiddetlidir, pek acıdır.


5-) Ma kata'tüm min liynetin ev terektumûha kaimeten 'alâ usuliha feBiiznillâhi ve liyuhziyel fasikıyn;

(Savaş isteyenlerin) hurma ağacını kestiniz yahut onu kökleriyle bıraktınız ise, (bu) Allâh'ın izniyledir (Bi-iznillâh) ve bozuk inançlıları rezil - rüsva etmesi içindir. (A. Hulusi)

05 - Her hangi bir hurma ağacı kestiniz veya kökleri üzerinde dikili bıraktınızsa hep Allahın izniyle ve o fâsıkları perişan edeceği içindir. (Elmalı)


Ma kata'tüm min liynetin ev terektumûha kaimeten 'alâ usuliha feBiiznillâh Onların hurma ağaçlarından her ne kesmiş, veya kökü üzere bırakmışsanız hepsi de Allah’ın izni ile gerçekleşmiştir. Buradan anladığımız şey açık değil mi; Demek ki bu savaş sırasında düşmanın hurmalarından kesilenler olmuş. Zımnen Allah’ın izni olmadığı durumlarda, savaşta bile ağaç kesemezsiniz diyor bu ayet. Savaşta bile olsa, savaş için bile olsa Allah’ın izin vermediği durumlarda ağaç bile kesemezsiniz, savaşta bile kesemezsiniz diyor.

Mü’minler çok stratejik noktada bulunan en az iki, en fazla 6 hurma ağacını kesmişlerdi ve o bile ayete girmiş bakınız.  Bu dikkat edilecek, altı çizilecek bir husustur aslında. Yahudiler senin kitabın da bu da mı var ey Muhammed diye istismar etmeye kalktılar. Ayet onlara şamar gibi, tokat gibi indi işte. Bu ibarenin burada yer almasının sebebi nüzulü de bu.

ve liyuhziyel fasikıyn gerekçesi de bunun sapıkları cezalandırmaktır. Yani o ağaçları kesmenin gerekçesi de sapıkları cezalandırmaktır. Çünkü onlar sadece insanları, bitkileri ifsat etmiyorlar, aynı zamanda yer yüzünü fesada veriyorlardı. İsyanlarıyla, küfürleriyle, tuğyanlarıyla.

Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
        173 B videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder