4 Kasım 2013 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. HADİYD (25 - 25)(172-A)











El Hamdu Lillahi Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi ve ashabihi ve etba’ıhi ecmaiyn.



Rabbişrah liy sadriy;



Ve yessirliy emriy;



Vahlül ukdeten min lisaniy;



Yefkahu kavliy; (Tâhâ 25-26-27-28)



Rabbim, göğsüme genişlik ver, kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden, ki anlasınlar beni. Rabbeneftah bil hayr, vahtim bil hayr, Rabbi yessir ve lâ tüassir, Rabbi temmim bil hayr. Rabbim hayır ile başlat, hayır ile neticelendir. Bize kolay getir, güç getirme. Vahyi bize aç, bizi vahye aç. Vahyin sonsuz ışığını öz ellerimizle insanlığa saç Zira insanlık bu suya muhtaç ya rabbi. Amin..!



Değerli Kur’an dostları bugün dersimize kaldığımız yerden Hadid/25. ayeti kerimesinden itibaren devam ediyoruz. Hadid suresinin daha önce gördüğümüz pasajında insan dünya ilişkisi ele alınıyordu. Bu ilişki de insanın dünyaya binek olmaması, dünyayı kendisine binek alması, dünyanın sırtına binmesi, servetin sahibi olması. Ama servetin kendisinin sahibi olmasına izin vermemesi ima ediliyordu. Şimdi burada sureye adını veren Hadid kelimesinin de geçtiği ayete geldi sıra.










25-) Lekad erselna RusuleNA Bilbeyyinati ve enzelna me'ahümülKitabe velMiyzane liyekumenNasu Bilkıst* ve enzelnelHadiyde fiyhi be'sün şediydün ve menafi'u linNasi ve liya'lemAllâhu men yensuruhu ve Rusulehu Bilğayb* innAllâhe Kaviyyun 'Aziyz;



Andolsun ki Rasûllerimizi apaçık deliller olarak irsâl ettik ve onlarla birlikte Hakikat ve Sünnetullâh BİLGİsini ve mîzanı da (muhakeme - dengeleme) inzâl ettik ki, insanlar kıst'ı (adaleti) ayakta tutsunlar! Kendisinde şiddetli bir güç bulunan ve insanlar için faydaları olan (kanda mevcut; mağma - insan bedenindeki demir ilişkisi?) Hadiyd'i (demir) de inzâl ettik ki Allâh, kendisine ve Rasûllerine gayblarında kimin yardım ettiğini bilsin. Muhakkak ki Allâh Kaviyy'dir, Aziyz'dir. (A. Hulusi)



25 - Celâlim hakkı için biz Resullerimizi beyyinelerle gönderdik ve beraberlerinde kitab ve mizân indirdik ki insanlar adaletle tutunsunlar, bir de demiri indirdik, onda hem çetin bir sertlik hem de insanlar için bir çok menfaatler vardır, ve çünkü Allah kendisine ve resullerine gıyabında yardım edenleri belli edecek, şüphe yok ki Allah kavîdir azîzdir. (Elmalı)





Lekad erselna RusuleNA Bilbeyyinat doğrusu biz elçilerimizi hakikatin apaçık delilleri ile göndermiştik. Geçmişe bir atıf. Son vahyin ilk muhatabı olan Hz. peygamber üzerinden tüm peygamberlik müessesesine bir atıf. ve enzelna me'ahümülKitabe velMiyzane liyekumenNasu Bilkıst onlarla birlikte kitabı ve insanlığı adaletle ayakta tutmak için mizanı indirdik.



Üç unsur var bu ayette;



1 - Bu üç unsurdan ilki kitap. Yani kitabı indirdik, mizanı indirdik buyuruyor rabbimiz. Kitap nakle tekabül ediyor. Akide de tevhid, değerde bilgi, Kitabın ifade ettiği şey bu. Naklin ifade ettiği şey bu. Nakil bize tasavvurumuzu, aklımızı, şahsiyetimizi inşa edeceğimiz teorik değeri veriyor. Yani koordinatları veriyor. İnsan eylemini akıldan aldığı koordinatlar üzerine bina eder. Bir yola çıkacaksınız, ama çıkacağınız yolda eğer elinizde bir haritanız yoksa nasıl bulacaksınız. Veya denizin ortasındasınız, uçsuz bucaksız bir okyanusun. Eğer pusulanız yoksa yolunuzu nasıl bulacaksınız. Koordinatlarınız yoksa menzilinize nasıl varacaksınız. İşte vahiy, işte nakil o koordinatları veriyor. Bu bir.



2 – Mizan. velMiyzane liyekumenNasu Bilkıst insanlığı adaletle ayakta tutsun diye mizanı indirdik. Kitabı indirmesini anlıyoruz. Ama mizanı indirmekte ne? Mizam nedir öncelikle? Terazi demektir, yani tartan alet, tartı aleti. Nedir bu? Eğer 1 numara da vahiy geliyorsa, vahyi anlamak için de akıl gerekir değil mi? Yani Allah insanın içine bir terazi koymuş. Bu terazi bizim bildiğimiz gibi, gördüğümüz gibi maddi şeyleri tartmıyor.



Bu yürek terazisi, bu akıl terazisi, bu zihin terazisi, muhakeme. Olayları tartıyor, insanları tartıyor, değerleri tartıyor, şu doğru bu eğri. Şu Hakk, bu batıl, şu kâr bu zarar. Şu iyi bu kötü. Şu güzel bu çirkin diye kullandığımız ömrümüzü üstüne bina ettiğimiz ne kadar kavram çiftleri varsa, hepsi aslında terazimizin iki kefesidir. Eğer akıl terazimiz, tasavvur terazimiz doğru tartmazsa doğru diye yanlışa, yanlış diye doğruya, iyi diye kötüye, kötü diye iyiye. Güzel diye çirkine, çirkin diye güzele söyleriz deriz.



Bu takdirde terazimiz yamuk demektir. Terazisi bozuk olan alırken de satarken de aldanır ve aldatır. Akıl terazimiz bozuksa eğer verdiğimiz her hüküm bozuk olur, her hüküm yamuk olur. Onun için akıl terazisini götürüp de kontrol ettireceğimiz Belediye iktisat Md. Kur’an dır. Ki eskiden dijital teraziler çıkmadan bu aşınan kiloları her yıl belediye iktisat Md. ne götürüp aşındığı miktar kadar sarı bastırırlardı. 30 gr, 40gr. 50gr. 60 gr. Ne kadarsa. İnsanlar aldanmak ve aldatmak için satmasınlar, almasınlar, veya birilerini aldatmasınlar, kendileri de aldanmasınlar diye. Yani dürüst tartsınlar tam tartsınlar, tam alıp tam satsınlar diye.



Peki akıl terazisini en çok kullanıyoruz, ama hiç götürüp de aşınmamış krom bir terazi, aşınmamış krom bir kilo ile ölçtürmüyoruz. Aşındı mı acaba, aklımız yamuk mu ölçüyor acaba demiyoruz. Ya aklımız yamuk ölçüyorsa, ya aklımız yamuksa, bakışı yamuk olan baktığı hiçbir şeyi doğru göremez. Aklı yamuk olan da hiçbir şeye doğru bakamaz. Aklını düzeltmeden hiçbir şeyi düzeltmeye kalkmamalı. Çünkü aklı yamuk olanın eylemi doğru olmaz ki. Yamuk bir akıldan düzgün bir eylem sudur etmez, çıkmaz ki.



İşte bu ayet öncelikle nakille aşınmamış kiloyu gösteriyor. Yani akıl terazinizi götürüp bir ayarlatın. Ondan sonra neyi veriyor? Mizan, muhakeme, yani, nasları biz neyle açıklayacağız, neyle anlayacağız Allah’ın gönderdiği ayetleri? Peygamberin bıraktığı mirası? Elbette ki akılla anlayacağız, muhakeme ile anlayacağız. Eğer yamuk bir muhakememiz varsa ayetin doğru olması yetmiyor, çünkü yamuk bir muhakemeyle doğru ayeti yanlış anlayabiliyorsunuz. Doğru ayeti eğri anlayabiliyorsunuz. Yani Kur’an okuya okuya hep hidayete ermiyor insanlar. Bazen Kur’an okuyarak ta sapıtabiliyor.



Bu nasıl oluyor peki? Tarihte ki hariciler gibi. Bu nasıl oluyor? Yamuk bir akılla bakınca Kur’an sizin aklınızı inşa etmesi gerekirken siz Kur’an ı inşa etmeye kalkıyorsunuz. Kitaba uymakla kitabına uydurmak arasında ki fark işte bu. Bunun için mizan verdik, mizanı indirdik diyor.



3 – ve enzelnelHadiyde fiyhi be'sün şediydün ve menafi'u linNas ve yine içinde hem kahredici bir güç, hem de insanlar için faydalar barındıran demiri indirdik.



Üçüncüsüne geldik. Birincisi kitap. İkincisi mizan, üçüncüsü Hadid, yani demir. İlginç değil mi? Demiri de indirdik diyor. Tabii demirin indirilmesi ne demek. Ben uzun uzadıya buraya girecek değilim. Belki de yer yüzünde ki bazı temel elementlerin uzaydan geldiğini söyleyenler belki de doğru söylüyorlar. Ama ben işin o tarafında değilim. Asıl vahyin bize hitap ettiği ve bildirdiği şeyler hakikatlerdir. İnsanı ebedi mutluluğa ulaştıran hakikatler. Şu darı dünyada ki madenlerin, elementlerin kökeni değil. Belki uzman birileri çıkar o konularda da bu ayetlerden bir şeyler çıkarabilir.



Ama bizim asıl çıkarmamız gereken nedir? Demir burada neyi temsil ediyor. Kitapsız ve adaletsiz kalırsa insanlık zarar görür. Fakat kitap ve terazi de güçsüz kalırsa amacını gerçekleştirmez, Kitaba ve teraziye akla 3. bir unsur lazım. Nedir o? Demir. Demirin temsil ettiği güç. Hakk, adalet, hakikat güçle birleşince, yan yana gelince hakikat o zaman güçlü olur, tecelli eder. Onun için Hakk güçlü olmazsa güçlü, haklı olduğunu iddia etmeye başlar. Hakkın güçlü olması için ikilinin yanına 3. nün gelmesi lazım. Yani Hadiyd, demirin gelmesi lazım. Demir burada gücü ifade ediyor.



Güç eğer kitapsız kalırsa, mizansız kalırsa, yani adil bir muhakeme ve akıldan yoksun olursa, koordinatlardan, adaletten, hakikatten yoksun olursa, vahiyden yoksun olursa ne olur? Güç bela olur. Ahlaksız güç olur. Onun için bu ayet Hadid suresinin adını da aldığı 25. ayet güç ahlakından söz ediyor. Ahlaksız güç insanın başına beladır. Güç ahlakı yoksa gücün önünde hiçbir kimse duramaz. Gücün zulmünü kimse önleyemez. Gücün zulmünü önleyen güç ahlakıdır. İşte bu üçlüyü onun için Kur’an ayrılmaz bir biçimde yan yana diziyor. Vahiy diyor, doğru çalışan akıl diyor, nakil diyor. akıl diyor güç diyor. Kitap diyor, mizan diyor, Hadiyd diyor. Kitap nakle, mizan akla Hadiyd ise güce tekabül ediyor ve bu üçü birbirinin yanına gelir birleşirse işte o zaman dünya adaletin dünyası olur. Yok bu üçü ayrılır güç bir tarafa, vahiy ve seliym akıl da bir tarafa giderse o zaman güç zulme dönüşür, gücün önünde hiç kimse duramaz. Bizim almamız gereken derste budur.




Bu,   kitab,   mîzân  ve  demir  arasındaki  münasebet konusundadır. Bu münasebet birkaç şekildedir:

1) Bu, benim söylediğim şu münasebettir: Mükellefiyet İki şeye dayanır: Birincisi, yapılması gerekeni yapmak, ikincisi, terk edilmesi gerekeni terk etmektir. Birincisi, bizzat maksût olan bir şeydir. Çünkü, eğer, bizzat maksût olan şey "terk" olsaydı, hiç kimsenin yaratılmaması gerekirdi. Çünkü terk, ezelde mevcut idi.

Yapılması gereken şeyler ise ya nefse (ruha) ait işlerdir ki bunlar da bilgi (maarif) nevindendir. Yahut bedene ait işlerdir ki bunlarda azaların işleridir. Kitap, ruha ait (fikri) işlere vesile olan bir şeydir; zira hakkı batıldan; delili şüpheden ayırt eden odur.

"Mîzân" da, kendisiyle, gerekli olan bedenî fiillerin yapılmasına ulaşılan vasıtadır. Çünkü, amellerdeki meşakkatli mükellefiyetlerin ekserisi, insanların birbirleriyle ilişkisine yöneliktir. Mîzân da, adaletin zulümden, fazlalığın noksanlıktan kendisiyle ayırt edildiği bir şeydir.

Demire gelince, onda da şiddetli bir sertlik vardır. O, insanları, gerekli olmayandan alıkoyucudur. Velhasıl, kitab, kuvve-i nazariyeye (düşünce kudretine); mîzan, kuvve-i ameliyeye; demir de, gerekli olmayanı def etmeye bir işarettirler.

Kısımların en şereflisi, ruhanî maslahatlara; sonra, cismanî maslahatlara riayet edip, sonra da gerekli olmayandan alıkoyma olunca, ayeti kerimede de bu tertibe riâyet edilmiştir.

2) Muamele, ya Hâlık (Allah) ile olur, ki bunun yolu "kitâb"tır; ya halk (insanlar) ile olur, ki bunlar da, ya dostlarımızda ve onlarla adil bir biçimde muamele yapıyoruz olur; ki bu da "rnîzân" ile sağlanır; yahut ta düşmanlarımızdır. Ve onlarla muamelelerimiz de, demir ile, kılıç iledir.

3) İnsanlar üç kısımdır: Ya, sâbikûn'durlar. Ki bunlar, halka, kitabın muktezâsına göre muamele ederler; kendilerine insaflı davranılmasa bile, onlar insaflı ve âdil olurlar. Şüpheli (haram şüphesi olan) hususlardan uzak dururlar. Yahut da, muktesidûn (orta yolu izleyenler)dırlar. Onlar, insaflı davranan ve başkalarından da insaftı davranmalarını bekleyenlerdir. (Kendilerine insaflı davranılması halinde insaflı davranırlar). Dolayısıyla, bunlar için bir mîzân, Ölçü gerekir. Üçüncü kısım ise, zalimlerdir. Ki bunlar, kendilerine âdil davranılmasını istedikleri halde, kendileri adil davranmayan kimselerdir. Bunlar için de, demir ile zecr, yasak gereklidir.

Hakikat, Tarikat, Şeriat

4) İnsan, ya hakikat makamında olur; ya bu, nefs-i mutmainne ve mukarrebûn makamıdır-, bu makamda, ruhu, ancak Allah ile sükûnet bulunur ve ancak Allah'ı-hitâbı ile amel eder. Nitekim, "iyi bilin ki, kalbler ancak Allah'ın zikri ile mutmain olur.." (Ra'd. 28) buyurmuştur. Yahut ta insan, tarikat makamında olur. Ki bu, nefs-i levvâme ve ashâb-ı yemîn makamıdır. Bu insan için de, ifrat ve tefrit aşırılıklarından sakınabilmesi ve sırat-ı müstakim üzere kalabilmesi için, ahlâkı bilme hususunda bir ölçü gereklidir. Yahut ta insan, şeriat makamındadır. Ki bu, nefs-i emmâre makamıdır. Onun için burada, bu konuda, meşakkatli ve demir gibi sert olan, mücahede ve riyazât gereklidir.

Keşf, İstidlal ve İnkâr

5) İnsan, ya keşf ve vusul sahibi olur; bu durumda da onun, ancak kitap ta ünsiyeti olur; yahut, talep ve istidlal sahibi olur, bu durumda da ona, delil ve hüccet mîzân gerekir, ya da, inat ve diretme sahibi olur, ki bu durumda da onun demir ile yeryüzünden sürülmesi gerekir.

Usul ve Fürû'

6) Din, ya usûl ya da fürû'dur. Bir diğer ifâdeyle, ya marifettir, ya da ameldir. "Usûl", kitap'tan alınır. Fürû'a gelince, bundan maksat, insanların fayda ve maslahatlarını, âdil düzenlerini bulunduğu fiil ve amellerdir. Ve bu, mîzân ile elde edilir. Binâenaleyh bu, adalete riayet etmeye bir işarettir. Demir ise, bu iki yolu terk edeni tedip etmek için kullanılır.

7) Kitâb, Allah Teâlâ'nın, adalet ve insanlık davranmayı gerektiren ahkâmdan olmak üzere Kitâb-ı Kurân’da zikrettiği şeylere bir işarettir. Mîzân, adalet ve insaf üzerine bina edilmiş bu ahkâma, insanları yöneltmeye bir işarettir ki, bu, yöneticilerin işidir. Demir de, eğer insanlar başkaldırırlarsa, onları kılıçla adalet ve insafa yöneltmenin gerektiğine bir İşarettir.

Bu, Kitâp'ın erbabı olan âlimlerin mertebesinin, kılıç erbabı olan yöneticilerin mertebesinden önce geldiğine delâlet eder. Bunlar arasındaki münasebet ve ilgi noktaları çok daha fazladır. Bizim zikrettiklerimizde ise, diğerlerine bir işaret vardır. (Fahruddin Er-Razi- Tefsir-i Kebir)


Ek bilgi 2; Allah “Demiri indirdik” der Burada onu kemal derecesinden indirmeyi kasteder. Bunun nedeni ise demirdeki yararlardır. Hastalıktan iyileşseydi, asileşir, yükselir, ve bu yararlar meydana gelmez, varlığın amacı olan insan ancak demirde bulunabilecek yararlardan mahrum kalırdı. Nitekim Allah onun hakkında “büyük bir güç ve insanlar için menfaat vardır” (Hadid/25) der. Diğer madenlerde de insanlar için yararlar vardır.” (İbn Arabi/F. Mekki-9-145)



ve liya'lemAllâhu men yensuruhu ve Rusulehu Bilğayb yine ayet devam ediyor; Ki böylece Allah kendisine ve elçilerine gıyapta destek çıkanları seçip ayırsın, bilsin. Lafzen böyle. Fakat seçip ayırsın diye anlamamız daha doğru olur. Böylece seçip ayırsın. Birilerini güçle imtihan etsin, bakalım güç eline geçince ahlaksız güce mi dönüşüyor. Birilerinin eline gücü vermeksizin vahyi versin, bakalım gücüm yok diye bahane mi ileri sürüp vahyi, mutlak hakikati iletmiyor mu. Birilerinin eline muhakemeyi versin, aklı versin. Bakalım vahiy ile buluşacak mı diye imtihan etsin. İşte böyle seçip ayırıyor.



innAllâhe Kaviyyun 'Aziyz ayet böyle bitiyor. Hiç şüpheniz olmasın ki Allah çok güçlüdür ve yücedir. Ne demek? Niye böyle bitti böyle bir ayet? Ayetin yukarısı ile ayetin sonunda gelen iki esma ül Hüsna arasında bir irtibat mutlaka var. Kaviy ve Aziyz isimleri ile ayetin içeriği arasında ki irtibat alaka nedir? Bellidir. Yani Allah böyle sınıyor. Fakat sınamadan da Allah ayırır, bilir.



İkincisi Allah güç vermek zorunda değil. Kitabı verir ve gücünü Allah kendisi kullanır. Yani Allah sonsuz güçlüdür değil mi. O zaman peygamberlerin düşmanıyla baş eder Allah. Peki baş ederde Zekeriyya, Yahya AS. niçin koç gibi kesildi? Peygamberler niçin insanlık içerisinde en büyük ıstırabı, derdi çeken insanlardır. Eyyub’u neden öyle imtihan etti hastalıkla. Musa’yı neden firavunla imtihan etti. İbrahim’i neden Nemrut’la, ateşle imtihan etti. Her peygamberi neden imtihan etti?



İşte burada Allah Kaviy’!dir, Aziyz’dir, sonsuz güç sahibidir, üstündür. Fakat hayatın yasasını böyle kurmuştur. İnsanlara kendilerini öğretmek için imtihana sokar.Bakın, kendiniz hakkında kendiniz karne tutun, not verin, kendinizi görün, kendinizi hayat aynasında seyredin diye.



Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
       172. videonun tümünü BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder