27 Eylül 2012 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. ŞU’ARÂ (027-041)(115-D)



C sayfasından devam

27-) Kale inne Rasûlekümülleziy ursile ileyküm le mecnun;

(Firavun) dedi ki: "Size irsâl olunan bu Rasûlünüz kesinlikle cinnî etki altındadır." (Rasûllerin birçoğu hakikati dillendirdiğinde, cin etkisi altında olma ithamına maruz kalmıştır. A.H.) (A.Hulusi)

027 - Her halde size gönderilmiş olan resulünüz mutlak mecnun dedi. (Elmalı)


Kale inne Rasûlekümülleziy ursile ileyküm le mecnun Firavun dedi ki size gönderildiğini iddia ettiğiniz elçiniz, -yani alayvari burada bir ifade- gerçekten de delinin biriymiş dedi.

Evet değerli dostlar hep bunu görüyoruz değil mi? Resulallah’a karşı da bunu görüyoruz. Neden böyle bir mantık yürütür inkarcılar, neden bu noktaya gelir? Neden biliyor musunuz;

İmanın insana verdiği güç ve onurun rasyonel izahı yoktur. İmanın insana kazandırdığı o güç ve onurun akli izahı yoktur. Yani akıl bunu kavramakta aciz kalır.

Peki aciz kalınca ne olacaktır? Tek çıkış yolu kalacaktır, deli suçlaması. Başka türlü açıklayamıyorsunuz. Çünkü yer yüzünün süper  gücünün tepesinde ki adama hiçbir silahınız olmaksızın sadece imanınızla meydan okuyorsunuz. Bunun rasyonel bir açıklaması olabilir mi? Bu iman bir tarafa bırakılarak, Allah bir tarafa bırakılarak açıklanabilir mi. İşte deli suçlamasının temelindeki mantık budur. Başka türlü izah edilemez. Ya bu insan imanın gücünü tanımalıydı, ya da deli diyecek. Başka ne diyecek. İşte deli suçlaması peygamberlere yönelik bu iğrenç ve çirkin suçlamanın temelinde yatan tasavvur, mantık budur.


28-) Kale Rabbül meşrikı velmağribi ve ma beynehüma* in küntüm ta'kılun;

(Musa) dedi ki: "Doğu, batı ve ikisi arasındaki her şeyin Rabbi... Eğer aklınızı kullanıyorsanız!" (A.Hulusi)

028 - Meşrık ve Mağribin ve bütün aralarındakilerin rabbi, eğer siz âkıl iseniz dedi. (Elmalı)


Kale Rabbül meşrikı velmağribi ve ma beynehüma* in küntüm ta'kılun Musa dedi ki; Eğer kafanızı çalıştırırsanız anlayabilirsiniz ki O doğunun, batının ve bu ikisi arasında ki her şeyin rabbidir.

Değerli dostlar burada 3 lü bir tevhid öğretisi var. 24. ayet, 26. ayet ve bu son okuduğum 28. ayet. Varlık kategorilerinin tümünü içeren bir tevhid çağrısı bu aslında. 24. ayet ilahi rububiyetin kainatın tamamını kapsayan kozmik alanda ki tezahürüne bir dikkat çekiş. Kainatın tümünün rabbi O. 26. ayet insanlık alanında ki, özellikle yer yüzünde ki en değerli varlık olan insanlık alanında ki insanın rabbi. İnsanoğlunun terbiyecisi. Koruyup gözeticisi. Ve 28. ayet ise insan altı dünyadaki rububiyetin tezahürü. Yani bitkilerin madenlerin, hayvanların ve yeryüzünün, doğusundan batısına tüm alanlarını kapsayan yer yüzünde ki Allah’ın müdahalesi, rububiyetinin tezahürü. İşte bu 3 ayet 24 – 26 – 28. ayetlerde ki Rab oluş, rububiyeti hatırlatma, 3 varlık kategorisine iç içe halkalar halinde bir atıf içeriyor.


29-) Kale leinittehazte ilâhen ğayriy le ec'alenneke minel mescuniyn;

(Firavun) dedi ki: "Andolsun ki, eğer benim gayrımı tanrı edinirsen, seni zindana attırırım!" (A.Hulusi)

029 - Yemin ederim ki dedi: eğer benden başka bir ilâh tutarsan seni mutlak ve muhakkak zindandakilerden ederim.(Elmalı)


Kale leinittehazte ilâhen ğayriy le ec'alenneke minel mescuniyn Firavun buna karşı dedi ki; Eğer sen benden başka bir tanrı olduğunda ısrar edersen, seni kesinlikle zindana tıkılmışlar arasına katarım. Aslında le ec'alenneke minel mescuniyn yerine le es’cülenneke diyebilirdi, bu yeterli idi veya bu formda gelebilirdi. le ec'alenneke minel mescuniyn formunda gelmesi Allah’u alem zindana tıkılanların başına neler geldiğini bir ima içeriyordu ki zindan dediği şey bir kuyuya atıp ebediyen susturmak biçiminde gerçekleşirdi. Onun için ebediyen sustururum, onların başına ne geldiğini biliyorsun anlamına alınmalıydı.


30-) Kale evelev ci'tüke Bi şey'in mubiyn;

(Musa) dedi ki: "Apaçık bir şey ile (apaçık bir delil olarak) sana gelmişsem de mi?" (A.Hulusi)

030 - Ya, dedi: sana apaçık ispat edecek bir şey getirdimse demi? (Elmalı)


Kale evelev ci'tüke Bi şey'in mubiyn Musa dedi ki bu tehdit karşısında sana hakikati bütün açıklığıyla ortaya koyan bir şeyle gelmiş olsam da yine böyle mi davranacaksın. Yine böyle inkar mı edeceksin, yani tut ki sana hakikati tüm açıklığıyla ortaya koyan bir belge ile geldim deyince..! Tabii aslında mucizeye bir atıf belki de;


31-) Kale fe'ti Bihi in künte mines sadikıyn;

(Firavun) dedi ki: "Hadi göster bakalım, eğer doğru söyleyenlerden isen?" (A.Hulusi)

031 – Haydi, dedi: getir onu bakayım sadıklardan isen. (Elmalı)


Kale fe'ti Bihi in künte mines sadikıyn Firavun şu cevabı verdi. Haydi o halde, eğer doğru sözlüysen çıkar ortaya onu. Dedi.


32-) Feelka 'asâhü feizâ hiye sü'banun mubiyn;

(Musa da) asasını bıraktı; birden o kesinlikle yılan olarak göründü! (A.Hulusi)

032 - Bunun üzerine Asasını bırakıverdi, apaçık bir ejderha kesiliverdi. (Elmalı)


Feelka 'asâhü feizâ hiye sü'banun mubiyn bunun üzerine asasını bıraktı fakat o da ne? Kocaman bir yılan..!

Asa, aslında çoban asası idi Hz. Musa’nın elindeki. Biliyorsunuz daha önceki meslekte çobanlıktı. Hz. Şuayb peygamberin yanında, aslında çobanlık suretinde talebelik, öğrencilik yapmıştı.

Biraz önce firavun heykellerinin nasıl yapıldığını anlattım. O imajı hatırlayınız Firavunun bir elinde halkalı haç, diğerinde kırbaç. İşte o kırbaca karşılık asa. Firavun kırbacına karşılık çoban asası. Bir peygamberin elinde. Yani vahyin gücü ile, gücün zulmü karşı karşıya. İşte vermek istediği şeyde bu, bu ayetlerin. Hangisi galip gelecek. Eğer Firavunun kırbacından korkarsanız, hakikati söylememeniz lazım. Hakikati söylerseniz firavunun kırbacı sırtınızda şaklayabilir. Hangisi? O tarihsel tercihi görüyoruz burada.


33-) Ve nezea yedehu feizâ hiye beydâu linnazıriyn;

(Musa) elini çekip çıkardı (gömleğinden), bakanlar bembeyaz gördü! (A.Hulusi)

033 - Bir de elini çekti çıkardı, o da bakanlara bembeyaz oluverdi. (Elmalı)


Ve nezea yedehu  ve elini çıkardı feizâ hiye beydâu linnazıriyn fakat o da ne, bu bakanların gözünü kamaştıran berrak, parlak bir beyazlık. Yedi Beyza, beyazel. Vahyin ışığına, nübüvvetin fonksiyonuna bir atıf. Asa firavunun gücü karşısında nübüvvetin gücüne bir atıf yedi Beyza; nebinin elinde gelen, insanlığa ulaşan vahyin ışığına bir atıf.


34-) Kale lilmelei havlehu inne hazâ lesahırun aliym;

(Firavun) çevresindeki ileri gelenlerine dedi ki: "Muhakkak ki bu çok bilen bir sihirbaz..." (A.Hulusi)


034 - Etrafındaki cemiyete; bu, dedi, her halde bilgiç bir sihirbaz. (Elmalı)


Kale lilmelei havlehu inne hazâ lesahırun aliym firavun etrafındaki seçkinlere, anlaşıldı dedi. Bunun hayli bilgili bir büyücü olduğu kesinleşti.

Biraz önce mucize istiyordu hani? Olağanüstü bir belge istiyordu? Belge geldi fakat inkarcı mantık onu da kabul etmedi. Çünkü inkara ayarlı, çünkü önyargılı. Hakikate karşı kapalı. Onun için önyargılı olan bir aklı hiçbir mucize ikna edemez. Ve esasen önyargılı değilse en büyük mucize vahyin kendisidir. O yeterlidir. Mucize istemez. Çünkü mucizelerin tamamı, vahyin önünü açan bir araçtır. Vahye hizmet içindir. Asıl olan vahyin kendisidir. Araç mı büyüktür, amaç mı. Elbette mucizenin araç olduğu amaç olan vahiy büyüktür.


35-) Yüriydü en yuhriceküm min ardıküm Bi sihrih* femazâ te'mürun;

"Sihri ile sizi mekânınızdan çıkarmayı diliyor... Nedir öneriniz?" (A.Hulusi)

035 – Sihir ile sizi yerinizden çıkarmak istiyor, binaenaleyh ne emredersiniz? (Elmalı)


Yüriydü en yuhriceküm min ardıküm Bi sihrihi büyüsüyle sizi ülkenizden çıkarıp atmak istiyor. femazâ te'mürun şu halde sizler neyi önerirsiniz.

İşe bakınız değerli dostlar. Vahyin çağrısı ustaca firavun tarafından güvenlik tehdidi olarak algılanıyor. Yani bu bir aslında imaj bozma. Tüm çağların firavunlaşmış yönetimleri de vahyin hakikat çağrısını güvenlik tehdidi olarak değerlendirirler, algılarlar. Aslınca firavunca bir yöntemdir ve bilinin, bildik bir yöntemdir yeni bir yöntem de değil.

Vatan millet Sakarya’ya getirdi sözü firavun bakın hemen. Sizi ülkenizden kovmak istiyor diyor. Alakası yok, hakikate çağırıyor. Onun beklentisi iktidar değil. Bir peygamberin yeryüzünde hiçbir beklentisi olamaz. Bir peygamber sadece Allah’ı memnun etmek için yapar.

..in ecriye illâ alAllâh.. (Sebe/47) der. Benim ücretim sadece Allah’a kalmıştır. Her peygamber bunu söyler. Ama peygamberlere karşı koyan tüm firavni güçlerin onlara karşı savunması ise nasıl olur? Vahiy çağrısını bir güvenlik tehdidine dönüştürerek, böyle algılayarak ve etrafındakileri onunla korkutarak. Yani iktidarınız elinizden gidecek ona göre hareket edin.

Nasıl algılıyorlar bakınız. Çünkü zulüm üzerine kurulmuştur iktidarları. Doğrudur, tüm peygamberler zulümle savaşırlar, zulme karşı savaşırlar. Ama şu da bir gerçektir ki her çağın firavunu bilmese de, her firavunun bir Musa’sı mutlaka vardır.


36-) Kalu ercih ve ehahü veb'as fiyl medaini haşiriyn;

Dediler ki: "Onu ve kardeşini alıkoy... Şehirlere de haberciler yolla..." (A.Hulusi)

036 - Bunu ve kardeşini dediler; eğle, şehirlere de derleyiciler yolla. (Elmalı)


Kalu ercih ve ehahü veb'as fiyl medaini haşiriyn seçkinler dediler ki; Onu ve kardeşini alıkoy. Bu arada bütün kentlere asker toplanması için haber sal. Yani güvenlik tehdidi algılaması konsept değişikliğini hemen harekete geçiriyor ve orduya emir çıkarıyorlar.


37-) Ye'tuke Bi külli sahharin aliym;

"Bütün bilgiç sihirbazları sana getirsinler!"

037 - Bütün bilgiç sihirbazları getirsinler. (Elmalı)


Ye'tuke Bi külli sahharin aliym ve tabii aynı zamanda böyle bir tehdit algılamasının alt yapısını farklı bir alanda da kuruyorlar. O da sihirbaz diye lanse etmek için tüm sihirbazlarını ülkenin, yani ülkenin bilim adamlarından ve dini sınıfından da yardım istiyorlar. Ne kadar büyücü, bilgin varsa toplayıp sana getirsinler diyor. Sadece askeri sınıftan değil ilmi sınıftan ve dini sınıflardan da yardım istiyorlar. Çünkü firavun sisteminde büyücülük aslında bilimin bir dalı idi. Fizik ve kimya ilminin bir boyutuydu. Ve aynı zamanda büyücüler din adamlarıydı.


38-) Fecümias seharetü li miykati yevmin ma'lum;

Nihayet sihirbazlar belirlenen zamanda, bilinen bir yerde toplandılar.

038 - Bu suretle malûm bir gün miykat tayin olunarak sihirbazlar cem olundu. (Elmalı)


Fecümias seharetü li miykati yevmin ma'lum derken büyücüler belirli bir günde tespit edilen toplanma yer ve zamanında bir araya geldiler. Bir bayram günü olduğunu başka yerlerde ki anlatımlardan öğreniyoruz.


39-) Ve kıyle linNasi hel entüm müctemiun;

İnsanlara: "Hepiniz toplandınız mı?" denildi.

039 - Ve halka siz toplu musunuz denildi. (Elmalı)


Ve kıyle linNasi hel entüm müctemiun halka da şöyle denildi; siz de toplanacaksınız değil mi? Yani halkı da topladılar.


40-) Leallena nettebi'us seharete in kânu hümül ğalibiyn;

"Eğer galip gelirlerse, muhtemelen biz sihirbazlara tâbi oluruz" (dedi halk).

040 - Sanırız bizler sihirbazlara tabi' olacağız şayet onlar olursa galipler. (Elmalı)


Leallena nettebi'us seharete in kânu hümül ğalibiyn ve yine aynı kafa bakınız ne diyor. Beklentimiz gerçekleşsin diye bizler her halde sihirbazlardan yana olacağız. Yeter ki onlar galip gelsinler.

Burada ki yeter ki “in edatına yeter ki anlamını vermem boşuna değil, “in” edatının yüreklendirme ve özendirme yani tehyic (Heyecanlandırma) ve ilhaf (istemekte ısrar etme) anlamına niteliğine dayanarak verdim bu anlamı. Bu ayet ancak öyle güzel anlaşılabiliyordu.

Ayetin söylediği şey şu; Körü körüne taraftarlık, takım tutar gibi tutuyorlardı. Nasıl olsa, yani her halde biz bunları tutacağız. Ama galip geleceklerine de emin değiller. Takım tutar gibi tutuyor ya. Galip gelir mi gelmez mi o da belli değil daha. Fakat bizim takım bu. Yense de yenilse de. Mantığa bakın, hakikate yaklaşım tarzlarına bakın hakikate sıradan bir oyun muamelesi yapmak. Aslında temeldeki problem de bu.


41-) Felemma caesseharetü kalu li fir'avne einne lena leecren in künna nahnül ğalibiyn;

Sihirbazlar geldiklerinde, Firavun'a dediler ki: "Peki biz galip gelirsek, bir kazancımız olacak mı?"

041 - Derken vaktâ ki sihirbazlar geldiler Firavuna elbette: biz galip gelirsek bize mutlak ecir var ya? Dediler. (Elmalı)


Felemma caesseharetü kalu li fir'avne einne lena leecren in künna nahnül ğalibiyn ve nihayet büyücüler gelerek Firavuna dediler ki; Şayet biz galip gelecek olursak bunun bize kazandıracağı büyük bir ödül olmalı değil mi? Yani bu bize bir ödül kazandırmalı. Dikkat buyurun peygamberler ücret istemezler. Ama onlar daha peşinen pazarlığa başladılar.

Bu anekdotun nakledilmesi de çok ilginçtir; Sihirbazlar dünyevi bir iktidardan dünyalık pazarlığına girişiyorlar. Sihirbazlar firavunla dünyalık pazarlığına girişiyorlar. Ama hakikati görünce de o adamların nasıl değiştiğini de birazdan anlayacağız.


Devam ediyor E sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder