24 Eylül 2012 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. ŞU’ARÂ (001-005)(115-A)






El Hamdu Lillahi Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi ve ashabihi ecmaiyn.

Rabbişrah liy sadriy;

Ve yessirliy emriy;

Vahlül ukdeten min lisaniy;

Yefkahu kavliy; (Taha 25-26-27-28)

Rabbim, göğsüme genişlik ver, kolaylaştır işimi, çöz düğümü dilimden, ki anlasınlar beni. Amin!

Değerli dostlar Hz. Musa’nın Kur’an ın ölümsüzleştirdiği bu duasıyla, yine ondan ayrıntılı bir biçimde söz ettiği bir sureye giriyoruz. Yepyeni bir sureye, Şu’arâ suresine.

Kur’an şairlere bir sure ayırmış, adeta kutsal kitaplar içerisinde şairlere sure ayırmasıyla temayüz etmiş. Şiire verdiği değeri böylece göstermiş. Sevgili efendimiz belki de yer yüzünde şiire en büyük ödülü veren bir önder, bir rehber olarak temayüz etmiş Banet süad’ını okuyan Kaab Bin Züheyr’e sırtındaki mübarek hırkasını ödül olarak sunmuş. Yine efendimiz yanında şairler istihdam etmiş Hassan Bin Sabit gibi, Kaab Bin Züheyr gibi şairler.

Bu surede şairler ikiye ayrılmış şiiri bir dezenformasyon, bir bilgi saptırma aracı olarak kullanan şaman şairler. Onlar reddedilmiş. Onlar Allah’ın rahmetinden dışlanmış ve lanetlenmiş. İkincisi ise hakikatin aracısı olan hakikati şiir dili ile insanlara ulaştıran, ulaştırma çabası içinde olan dürüst şairler, güvenilir şairler ve Allah’a güvenen iman eden şairler.

Hemen burada Resulallah’ın ünlü bir hadisi akla gelebilir.

“Sizden birinin bilincinin şiirle dolmasından karnının irinle dolması hayırlıdır.”

Tarihte daha ilk nesilden itibaren yanlış anlaşılmalara açık olduğu bilinen bu hadisi, Hz. Aişe’nin yanında şiiri tümüyle teşmir ederek şiiri ve şairleri kınayıcı bir üslupla nakleden birine Hz. Aişe “hayır” demişti. “Resulallah senin kastettiğini hiç kastetmedi. O şiiriyle putperestlik yapan, şiiriyle hakikatle insanlar arasına gerilen, şiirini imana karşı, ahlaka karşı, Allah’a karşı savaş aracı olarak kullanan şairleri ve şiiri kastetmişti.” Diye uyarmıştı.

Şu’arâ suresi Kur’an ın temsi tedvinde 26. suresi. Adını 224. ayetinden alır. İniş zamanı Mekke döneminin 5. yılına muhtemelen tekabül eder. Hatta bu ihtimali 4. yılın sonuna da tarihleyebiliriz.

Konusu 2. tekil şahıs zamirinin en çok kullanıldığı, yani “ke”, sen zamirinin en çok kullanıldığı surelerden biri  oluşundan yola çıkarak sevgili efendimiz, vahyin ilk muhatabı Resulallah’ın şahsiyetini inşa amaçlı olduğunu hemen söyleyebiliriz.

Daha 3. ayetinde; Lealleke bahı'un nefseke ella yekûnu mu'miniyn (3)mümin olmuyorlar diye neredeyse kendini helak edeceksin diyerek alemlere rahmet olanın, insanlığa olan sonsuz şefkat ve muhabbetini ifade buyuruyordu. İnsanlığa olan bu büyük şefkatinin geldiği noktayı dile getiriyordu.

Yine surede Hz. İbrahim ve Hz. Musa A.S.’ın örnek mücadeleleri nakledilir. Aslında bu da bir şahsiyet inşasıdır. Öncelikle ilk muhatap olan Hz. Peygamberin şahsiyetinin inşası.

Yine surede inkarcılara ibret olarak Nuh kavmi, azgın Ad kavmi, azgın Semud kavmi, azgın Eyke ahalisi gibi tarihte feci akıbete uğramış olan uygarlıklar mahvolmuş uygarlıklar dile getirilerek müşrikler tehdit edilir, uyarılır ve daha sonra vahye karşı direnecek tüm uygarlıklar da bu uyarıdan nasibini almış olur. Ve bütün bu anlatılan ibret ve örneklerin sonunda 8 kez, evet tam 8 kez şu ayetler tekrarlanır.

İnne fiy zâlike leayeh. Bu anlatılan örnek ya da ibretlik olayda alınacak çok dersler var. ve ma kâne ekseruhüm mu'miniyn (8) fakat ders almayan insanlar onların çoğu ders almadığı için yine de iman edecek değillerdir. Yani hem ilk muhatap olan nebiye, hem de tüm muhatap olan müminlere; siz ilahi vahyi ne kadar iyi iletirseniz iletin, ders alan bir gözle, akleden bir kalple, gören bir nazarla, işiten bir kulakla, fikreden bir kafa ile bakmayanlar, doğru yerden bakmayanlar yine de iman etmeyecekler ilkesini, yasasını hatta dile getirmektedir ve devamında;

Ve inne Rabbeke le"HU"vel Aziyzur Rahıym (9) bu 8 kez geçen ibarenin, ayetlerin sonuncusu bu. Ama bütün bu gerçeklere rağmen hiç aklından çıkarmaman gereken bir şey var ki o da senin rabbin çok yücedir, merhametin kaynağıdır. Yani Allah düşüncesi eğer aklına bir tek unsurla, bir tek imajla gelecekse bu sonsuz merhamet imajı olmalıdır. Allah tasavvurunun zemininde O’nun sonsuz merhameti yatmalıdır. Yani bütün bu olayları, insanlık tarihini, vahye karşı insanlığın durumunu ele alırken aklından çıkarmaman gereken şey Allah’ın varlıklara karşı, özelde insana karşı sınırsız bir merhamet taşıyor olmasıdır. Zaten bu vahyi insanlığa indirmesi de bu merhametin bu rahmetin bir gereğidir. Ve sure en sonunda şairlere ayırdığı 4 ayetle biter.

Şairleri ikiye ayırdığını başlangıçta söylemiştim. Hakikate ağız olan şairler, hakikate engel olan şairler. Ama belki de tüm surenin berceste ayeti, anahtar ayeti, akıllardan hiç çıkmaması gereken ayeti son ayetidir.

..ve seya'lemülleziyne zalemu eyye münkalebin yenkalibun. (227) dünyanın, tarihin, bu günün ve geleceğin tüm zalimlerine hitaben Kur’an bu surenin son ayetinde işte bu ültimatomu, bu notayı verir. Zalimler zamanı gelince nasıl bir inkılap ile baş aşağı olacaklarını bilecekler, görecekler. Sure kısaca böyle özetlenebilir ve bu özetin arkasından şimdi sureyi tefsire geçebiliriz.




1-) Taa, Siiiiyn, Miiiiym;

Ta, Siin, Miim.(A.Hulusi)(A.Hulusi)

001 - Ta, Sin, Mim.(Elmalı)


Bu heca harfleri hurufu Mukadda diye bilinen kesik harfler Kur’an da birçok surenin başında bulunan ve yorumu konusunda birden fazla görüş olan harflerdir. Bu konuda ilgili surelerde uzunca malumat verdiğimiz için, özellikle Bakara suresinin başında ve müteakip hurufu mukadda ile başlayan surelerde uzunca malumat verdiğimiz için burada malumat verme gereği duymuyoruz.


2-) Tilke ayatül Kitabil mubiyn;

Bunlar apaçık ortada olan BİLGİnin (Sünnetullâh'ın) işaretleridir. (A.Hulusi)

002 - Bunlar sana o mübin kitabın âyetleri. (Elmalı)


Tilke ayatül Kitabil mubiyn bunlar kitabın açık ve açıklayıcı olan ayetleridir.

Bunlar dediği elbette bu sureyi oluşturan ayetler, bu ayette dahil. Ama bu ayetin anahtar kelimesi; el mubiyn. Hem özünde açık, hem de açıklayıcı. Hem müfessir, açıklayan. Hem Müfesser, açıklanmış demektir. Hem her türlü açıklamayı barındıran içinde, hem de muhatabının anlaması için en açık şekilde gönderilmiş olan demektir.

Peki anahtar oluşu nereden kaynaklanmaktadır? Şundan; her türlü “biz anlamayız” iddiasını peşinen ret içindir. Yani, aman biz Kur’an ı anlayamayız ki, o çok yüce bir kitap. Aslında Kur’an a bundan büyük hakaret olmaz. Kur’an ı yüceltme adına, Kur’an ı bir tür yalanlamadır bu yaklaşım. Çünkü Kur’an kendisinin mubiyn olduğunu söyleyecek, siz ise tam tersini söyleyeceksiniz. Yani ben açığım, anlaşılabilirim, herkes beni anlayabilir diyecek, siz ise hayır, sen anlaşılamayacak kadar yücesin diyeceksiniz.

Bu aslında Kur’an ı anlamamak ve yaşamamakta direnenlerin Kur’an a vermek istediği bir rüşvettir başka bir şey değil. Bu inananlardan gelebilecek bir yamuk yaklaşıma cevap. Bir de inanmayanlardan vahye yönelebilecek, aşağılayıcı bir tavır var. O da; Bu ne anlaşılmaz bir metin, bu ne karmaşık bir kitap şeklinde, özellikle oryantalistlerden çok işittiğimiz bu tip bir aşağılamaya karşı da hayır, siz önyargılı davranıyorsunuz. Bu aksine Allah’tan apaçık olarak gelmiş, hem de açıklayıcı olan, yani kapalı şeyleri bile açıklayan bir vahiydir, mesajdır.

Zaten mesaj muhatabın anlaması için gönderilir. Muhatap anlamasın diye mektup yazan gördünüz mü. Mesajı alan anlamasın diye mesaj gönderen duydunuz mu? Men feteha femehu galebe fehmehu. Ağzını açan anlaşılmayı ister. Heideggerde öyle demiyor muydu. Ağzını açan anlaşılmayı ister. Kaldı ki rabbimiz anlaşılmasın diye mesaj gönderir mi? Engin, sınırsız rahmetinin bir ifadesi olan mesajı, vahyi.


3-) Lealleke bahı'un nefseke ella yekûnu mu'miniyn;

İman etmiyorlar diye neredeyse kendini helâk edeceksin? (A.Hulusi)

003 - Sen âdetâ kendine kıyacaksın mümin olmayacaklar diye. (Elmalı)


Lealleke bahı'un nefseke ella yekûnu mu'miniyn mümin olmuyorlar diye neredeyse kendini helak edeceksin. Alemlere rahmet olanın insanlığa şefkati böyle olur değil mi. Mümin olmuyorlar diye neredeyse kendini helak edeceksin.

Beh’a hayvanı tümüyle kesip koparacak şekilde boğazlamaktır köken olarak. Yani hayatını feda edeceksin, kendini helak edeceksin.

Ya Ali diyordu sevgili Nebi Hayber’in fethi günü. Ya Ali gel buraya. Çünkü Ali kahramanlık şiirleri okuyordu. Düşmanın üzerine rüzgar gibi eseceğim, topunun kellesini kökünden keseceğim mealinde şiirler. Döndü Resulallah Hz. Ali’ye dedi ki; Vallahi Ya Ali senin elinle bir kimsenin hidayete ermesi, bir varyantında daha haberin yer yüzünün tamamını fethetmenden, yer yüzünün anahtarlarını bana teslim etmenden hayırlıdır. Bir başka meşhur varyantında ise. Kızıl develere sahip olmandan, ki dünyalığın en güzelini ifade ederdi bu Arap dilinde daha hayırlıdır. Resulallah’ın insanlığa olan şefkati buydu. Bir Adem; bir alem diye yürümüştü.

Onun için bir tek insanın iman ile arasına engel girmişse, o engeli kaldırmak için ödemeyeceği bedel yoktu. Zaten bir ömrü insanla iman arasına giren engeli kaldırmak için geçmedi mi? Bütün bir ömründe rahat yüzü görmemiş olmasının sebebi insana olan bu merhamet ve şefkati değil mi? İşte u ayet onun insana olan merhametinin geldiği boyutu çok güzel ifade ediyor.
4-) İn neşe' nünezzil aleyhim mines Semai ayeten fezallet a'nakuhüm leha hadı'ıyn;

Eğer dilesek semâdan üzerlerine bir mucize inzâl ederiz de, zorunlu olarak boyunları bükülüp, hükmü kabul ederler! (A.Hulusi)

004 - Dilersek üzerlerine Semadan bir âyet indiriveririz de ona boyunları eğile kalır. (Elmalı)


İn neşe' nünezzil aleyhim mines Semai ayeh eğer dileseydik onlara semadan öyle bir belge indirirdik ki, fezallet a'nakuhüm leha hadı'ıyn onun karşısında mecburen boyun büker baş eğerlerdi. Yani başka çıkış yolu kalmamacasına teslim olurlardı. Ama bu teslimiyet İslam olmazdı. Çünkü böyle dilemedik. Peki ne diledik? Fahvel hitaptan, söz geliminden anlıyoruz ki; Fakat Allah bunu dilemedi. İrade verdi ve sizin seçmenizi diledi. Neden? Çünkü imanın manevi, ahlaki değeri özgür tercihten kaynaklanır. İnan değerini insanın özgür tercihinden, hür iradesinden alır. Başına silah dayayarak iman etmiş bir insanın imanının değeri olmaz.


5-) Ve ma ye'tiyhim min zikrin miner Rahmâni muhdesin illâ kânu anhu mu'ridıyn;

Ne zaman kendilerine Rahmân'dan yeni bir hatırlatma gelse, hep ondan yüz çevirirler. (A.Hulusi)

005 - Bununla beraber Rahmandan kendilerine yeni bir zikir gelmiyor ki ondan yüz çevirmiş olmasınlar. (Elmalı)


Ve ma ye'tiyhim min zikrin miner Rahmâni muhdesin illâ kânu anhu mu'ridıyn ama onlara Rahman’ın katından yeni bir hatırlatıcı mesaj gelse, yeni bir vahiy gelse kesinlikle ondan yüz çevirirler. Ona boyun eğmezler, yani iradelerini doğru kullanmazlar. Allah onlara güvendi, güvenini irade vererek gösterdi, fakat onlar Allah’a güvenmedi. Allah’ın kendilerine olan güvenini de istismar etti, boşa çıkardı. Allah’ın kendilerine olan güvenini boşa çıkaran kişiler Allah’ın gazabını hak etmezlerde neyi hak ederler. İnsanın irade özgürlüğünü kötüye kullanmasına atıf yapıyor bu ayet.


Devam ediyor B sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder