1 Ocak 2015 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. NASR SURESİ (01-03) (199-A)








Elhamdülillâhi Rabbil Âlemîn, Vessalâtü vesselâmü ‘alâ Resulina Muhammedin ve ‘ala ‘alihi, ve eshabihi ve etba’ıhi ecmaiyn.

Rabbeneftah bil hayr, vahtim bil hayr, Rabbi yessir ve lâ tüassir, Rabbi temmim bil hayr.

Rabbim hayırla başlat, hayırla tamamlat, baştan sona hayret. Rabbim kolay kıl güç kılma.

Rabbişrah liy sadriy;

Ve yessirliy emriy;

Vahlül ukdeten min lisaniy;

Yefkahu kavliy; (Tâhâ 25-26-27-28)

Rabbim göğsüme genişlik ver kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden ki anlasınlar beni.

Rabbi edhılniy müdhale sıdkın ve ahricniy muhrace sıdkın vec'al liy min ledünke sultanen nasıyra. (İsra/80)

Rabbim beni girdiğim yere sadakatle girdir, çıktığım yerden sana, fıtrata, imana, Kur’an a, hakikate sadakatle çıkar ve bu sadakati tatbik edecek bana bir güç ver katından. Amin, amin, amin..!


Değerli Kur’an dostları sondan bir önceki dersimiz olan bu derste inşaAllah nasr suresi ile yola koyulacağız ve ondan sonra arkasından Tebbet suresi, onun arkasından da tevhid, ihlas suresi gelecek.

Nasr suresi elimizde ki mushafta, resmi sıralamada 110. sure. Adını ilk ayetinden alıyor. İzâ câe nasrullahi velfeth nasrullah; Allah’ın nusreti, Allah’ın yardımı. Yalnız bu yardım öyle sıradan bir yardım değil. Adı üstünde Allah’ın yardımı. Onun için nasr sıradan yardımı ifade etmez, garantili yardımı ifade eder, kazanma garantisi olan yardım. Allah’ın olursa yardım, kazanma garantili yardım anlamına gelir.

Tirmizi sureyi feth suresi olarak anmış. Allah’u alem konusuyla irtibatlı olarak bu isim verilmiş olsa gerek. Ama Kur’an da bir fetih suresi daha var. 48. sure yanlış hatırlamıyorsam. Dolayısıyla ikisinin arasını ayırmak için bazı otoriteler küçük fetih, büyük fetih diye bir sıfat kullanmışlar.

İbn. Mes’ud (R.a.) malumunuz sahabenin fakihlerinden idi ve Kûfe ekolünü Allah resulüne bağlayan zincirin son halkasıdır. ResulAllah’ın vefatını ima ettiği için bu sureyi bu sahabe tevdi’ suresi yan veda suresi olarak adlandırmış.

Suremiz hiç tereddütsüz Medine de nazil olmuş. Nüzül tarihinde 3 ayrı görüş var. Yani Medine de nazil olmuş ta Medine nin hangi döneminde veya hangi yılında nazil olmuş diye sorarsak eğer bu suale 3 cevap bulabiliyoruz kaynaklarda.

1 – Ki bu rivayet İbn. Abbas’tan geliyor, Hayber dönüşü nazil olduğu yönünde. Hayber malumunuz hicretin 7. yılında yapılmış bir sefer ve tabii ki Hayber’in fethiyle sonuçlandı. Ama Hayber’in fethiyle alakası yok aslında. Çünkü gelecekte ki bir fethi müjdeliyor. İzâ câe nasrullahi velfeth Geleceği nereden çıkarıyoruz burada; câe aslında geçmiş zaman, mazi, geldi. Fakat İzâ zaman zarfı ile mazi birleştiğinde mazinin zamanını geçmişten geleceğe çevirir. Gelecekte mutlaka olacağına delalet eder. Onun için İzâ câe nasrullahi velfeth Allah’ın nusreti ve fethi geleceği zaman, gerçekleşeceği zaman manasını verebiliriz.

[Ek bilgi; İbn Abbas (r.a) çocuk sayılacak yaşta olmasına rağmen, Hz. Ömer (r.a) onu istişare meclisine çağırır, ashabın büyükleri bunu tuhaf bulurlardı. Bir gün mecliste: “Nasr sûresi hakkında ne dersiniz?” diye sordu. Çeşitli cevaplar verildi. Sonra İbn Abbas’a sordu. “Resûlullahın vazifesinin tamamlanıp ecelinin yaklaştığı bildiriliyor” dedi. Hz. Ömer cevabını takdir edip: “Hâla bu gencin toplantımıza katılmasına itiraz eden var mı?” dedi.(hadis)(wwwherkul.org)]

Dolayısıyla Hayber’in fethinden sonra bir başka fethi müjdeliyor. O da hiç tereddütsüz Mekke’nin fethi. Ki fetih kelimesi mücerret olarak, yalın kat anıldığında Mekke nin fethine delalet eder.

2 – 2. rivayet Huneyn dönüşü nazil oldu diyor ki, bu durumda Huneyn malumunuz Mekke nin fethinden sonra Allah resulünün bir müddet Mekke de kalıp yola çıktığı sefer, yani Huneyn seferi. Onun için 8. yılda olmuş oluyor bu rivayeti esas kabul edersek. Yani 1. si 7. yıl, 2.si 8. yıl. Bu da İbn Abbas’a nispet edilmiş Vahidi naklediyor.

3 – 3. görüşe göre veda haccının içinde nazil oldu. Veda haccı malumunuz Allah resulünün darü bekaya göçmeden önceki, beka yurduna göçmeden önceki dönemde, ki, 55 gün sonra Resulallah vefat etti. Onun için vefatından hemen önceki aylar içerisinde nazil olmuş oluyor ki, zaten bu sure her halükârda Kur’an ın nüzül sürecinde en sonlarda yer alan surelerden biri. Buna göre belki son veya sondan 2. sure demek bile lazım.

Fakat bu görüşler içerisinde en tutarlı olanı biraz önce İzâ câe kalıbının tahlilinden yola çıkarak 1. görüş diyebiliriz. Yani bu sure Allahu alem Hayber’in fethinden sonra, ama Mekke’nin fethinden önce 7. yılın sonunda, 8. yılın başında nazil olmuş bir sure olmalı.

Surenin konusu muhteşem. Kısaca özetleyeyim zafer ahlakından söz ediyor. Evet, biz zaferleri biliyoruz, ahlakı da biliyoruz. Ama zafer ahlakı. Bu muhteşem. Zaferinde bir ahlakı veya ahlaksızlığı olur mu diyecekseniz, hem de nasıl. Olmaz mı. Nice zaferler görmüştür ki insanlık tarihi kirletilmiş zaferlerdir, necasete bulanmış zaferlerdir, bin yenilgiye bedel zaferlerdir. Yani zafer demeye 40 şahit ister. Zafer ahlak ile taçlandığında, nusret ve fetih olur. Ahlakla taçlanan zaferlere fetih denir yoksa işgal denir, yenme denir, galibiyet denir. Ana öylesi bir galibiyet aslında özü itibarıyla mağlubiyet olur. Onun için suremiz bize zaferin de bir ahlakı olduğunu söylüyor. Ve mü’mince bir zafer nasıl olur, mü’min nasıl sevinir, mü’min başarıyı kime atfeder. Evet, başarı Allah’tandır demeyi öğretir bu sure.

Fetih nedir surenin 2. öğrettiği şey bu, bu sualin cevabını öğretir fetih nedir. Fetih toprakların işgali değil, fetih ülkelerin alınması değil, fetih insanların topraklarından sürüp çıkarılması değil, fetih topraklarınıza milyonlarca m2 veya KM2 daha eklemek değil. Asıl fetih insanın hayrına olarak İslam’la insan arasındaki engelleri kaldırmak, insanların yüreklerinin kapılarını sonuna kadar açmak, o kapılardan insanın saadetinin öbür adı olan İslam’ı geçirmektir. İnsanın ebedi saadete giden yolda imanla insan arasında ki manileri kaldırmaktır fetih. Her insanın gönlüne varan, gönlüne açılan bir yol olduğunu bilip o yolun sonunda ki kapıyı tıklatmak ve açmaktır fetih. Fetih budur.

Aslında özü itibarıyla kelimenin konuluşu sekülerdir, yani dünyevidir. Kale kapıları kaleler fethedilince açıldığı için oradan türetilmiştir. Feth; açış, açmak. Fatih; açan. Meftuh; açılmış. Niftah; anahtar, kapıları açtığı için. Yani yürek fethini müjdeler bu sure. Tıpkı fetih suresi gibi ikizi ve anası olan ve Hudeybiye barışının hemen arkasından indirilmiş bulunan, gerçekten fethin ne olduğunu bize öğreten o büyük fetih suresinin bir cilası, tabir caizse bir özeti gibidir.

Zaten sure gerçek fethin yürek fethi olduğunu bize açıkça ifade eder. Ve raeytenNâse yedhulûne fiy diynillâhi efvâcâ insanların Allah’ın dinine fevc fevc kitle halinde girdiğini gördüğün zaman. Demek ki gerçek fetih yürek fethi imiş, yürek fethi de insanla imanın buluşmasıymış. Çünkü insanla iman, etle tırnak, tohumla toprak gibi, ana ile evlat gibi. Bunlar buluştuğu zaman yer sevinir gök sevinir, alemi melekût sevinir, alemi lâhûd sevinir. Tüm alemler sevinir ve en çok sevinci de insan yaşar.

Bu fetih, bu müjde öylesine bir müjdeydi ki İzâ câe nasrullahi velfeth Allah’ın nusreti, yardımı ve zaferi, fethi geleceği zaman müjdesi, gelecek zamana ilişkin bu müjdenin herhangi bir yılla sınırlandırılması mümkün değil. Bunula Mekke fethi kastedildi diyemiyoruz. Tamam Mekke ile başlıyor, fakat Mekke ile bitmiyor. Mekke, ardından Mûte, Bizansla ilk gerçek karşılaşma. Huneyn, Hevazim, daha sonra Taif. Daha sonra Allah Resulü vefat etmeden evvel asıl büyük fetihler için 10.000 nüfuslu bir kasaba diyebiliriz.

Bir kasabada başlayan iman hareketinin ResulAllah’ın o engin, o muhteşem gayreti ve Allah’ın da nusret ve yardımıyla batı Avrupa toprakları kadar bir toprağın, onun üzerinde yaşayan insanların gönüllerinin imana akması, fevç fevc gelmeleri. ‘aml vüfud elçiler yılı denilen 9. yılda Allah resulü her hafta 3 – 5 kabileyi kabul ediyordu. Bazen bir günde 3 – 5 kabile geliyordu. Kürem kürem, kitle kitle, fevç fevç geliyorlar, Allah resulüne iman ediyorlar, bağlılıklarını sunuyorlar, dünün düşmanları bu günün hayranları olarak geri dönüyorlardı. Dün imanı yok etmek için savaşan bu kabileler, bugün imanın uğruna varlıklarını koyuyorlardı.

Ve Allah resulü mektup yazıyordu. Bu nasıl bir ufuktu Allah’ım, kime yazıyordu? Yaşadığı dünyanın iki, süper gücünün reisine, iki imparatorluğunun imparatorlarına yazıyordu. İran ve Bizans, Roma, doğu Roma ve Pers imparatorluklarına. Bu nasıl bir ufuktu Allah’ım bu nasıl bir geniş yüreklilikti, bu nasıl bir imandı aslında. Evet, alemlere rahmet buydu. Rahmeti alemlere taşımadan alemlere rahmet olunmazdı. Onun için rahmeti alemlere taşımaktı bu mektuplar.

Kayzer’e yazdı Konstantinopolis’e. Kisra’ya yazdı, Yemen’e yazdı, Mısır Mukavkısına yazdı. Umman’a yazdı. Evet o günün bilinen, tanınan erk sahibi her yöneticisine yazdı ve davet etti. Tek isteği buydu. Lâ ilâhe İllallah deyin kurtulun. Konvansiyonel silahları yoktu, nükleer silahları yoktu. Yer gök almaz gücü yoktu. Onları zaten güçle korkutmadı, onları Allah ile uyardı, onları hakikate davet etti. Kendi mutlulukları için yaptı bunu. Kula kul olmamaya, kendilerine kul etmemeye, hep beraber Allah’a kul olmaya davet etti.

Bu bir imanın eseriydi, bu Allah’a güvenin eseriydi, bu inandığı değerler güven eseriydi, bu inandığı değerlerin insanın kurtuluş reçetesi olduğunu bilmenin ve buna iman etmenin eseriydi ve ResulAllah veda haccındayken bir rivayette 110, bir rivayette 140.000 kişi bu hacda bulunmuştu. Araştırmacılar Mekke ve Medine civarında 10.000 sahabe tespit etmişler. 100.000 i yok, neredeler.

Yüz bini dünyaya dağılmıştı. Aslında ResulAllah’ın  gönderdiği mektubun arkasına giden canlı mektuplardı bunlar, ResulAllah’ın iki ayaklı mektupları, 100.000 mektup. O mektuplardan, ResulAllah’ın canlı mektuplarından biri işte burnumuzun dibinde, biz onun komşusu olarak yaşıyoruz Eba Eyyub El Ensari bunun en büyük şahidiydi. 3.500 km. öteye, o günün dünyasında 90 yaşında bir insanı başka ne götürebilirdi. O günün dünyasında böyle uzun bir yolculuğa, böyle uzun bir sefere çıkmak, bu günün dünyasına kıyaslandığında Mars’a çıkmak kadar zahmetli, yorucu ve tehlikeleri göze alan bir imandı.

Dolayısıyla işte bu bir iman hamlesiydi ve; İzâ câe nasrullahi velfeth ayetinin müjdesinin uzantısıydı.Ve orada bitmedi, Hz. Ömer döneminde yer yüzünün en büyük iman imparatorluğu olmuştu İslam devleti ve aradan 150 yıl geçtiğinde iman hamlesinin yer yüzünde ki ulaştığı yer artık Fransa, pirene dağlarına. Batıda. Afrikanın tamamına, Asya da Derbend’e, Kafkasların ta üst kısımlarına, hatta Sibirya ya ve doğuda Çin’e ve güneyde Okyanus adalarına, Sri lanka ve diğerlerine kadar ulaşmış, Musa Bin Nusayr atını Afrika kıtasının okyanusla birleştiği yerden denize sürerek;

Ya rabbi eğer önüme uçsuz bucaksız şu derya çıkmamış olsaydı adını götürecek bir başka yer olsaydı vallahi oraya da gitmeye and içmiştim. Diyecekti.

Geçtiği boğaza Cebeli Tarık adını veren Tarık Bin Ziyad İman hamlesini İspanya içlerine, Portekiz’in büyük bir kısmına ve Fransa’nı 1/3. e kadar ulaşacak, bir noktaya taşıyacak, ilk adımı atacaktı. İşte bu iman hamlesi böyle yapmıştı.

Saad Bin Rebiy çağın iki imparatorluğundan biri olan İran, Sasani İmparatorluğunun sarayına girdiğinde imparatorun şu sorusu ile karşılaşacaktı.

Ne istiyorsunuz, ne istiyorsanız verelim bırakın gidin. Bu mübarek sahabe şöyle diyecekti.Biz sizden ne mal istiyoruz, ne para, ne altın istiyoruz ne gümüş. Biz sizi kula kul olmaktan kurtarıp Allah’a kul olmaya davet etmek için geldik. İşte yürek fethi buydu. Ve bu sure Nasr suresi bu fethi müjdeliyordu. Ve bu fethi müjdelerken aslında bir zafer ahlakı veriyordu. Ben çalıştım ben kazandım dememe ahlakı. Başarı Allah’tan dır deme ahlakı.

İhtiyar Nebi Mekke nin fethinde vestağfirHU, inneHÛ kâne Tevvâbâ bu surenin bir emri olarak bir yandan dudaklarından estağfirullah el azım, estağfirullah el azım, dökülürken dudakları kıpır kıpır, bir yandan da gözlerinden yaş dökülüyor, başı devesinin boynuna değecek kadar ingin bir mahviyet içinde, muzaffer ordunun muzaffer komutanı ağlayarak ve istiğfar ederek giriyordu Mekke’ye. İşte böyle bir zafer ahlakı öğretiyordu.



Rahman, Rahiym Allah adına. Özünde merhametli, işinde merhametli Allah adına.


1-) İzâ câe nasrullahi velfeth;

Nasrullah (Allâh nusreti) ve el Feth (mutlak açıklık - şuur bakışı) geldiğinde, (A.Hulusi)

1 - Gelip de Allahın nusreti ve feth. (Elmalı)


İzâ câe nasrullahi velfeth Allah’ın nusreti yardımı, yani geri dönülmez yardımı, başarı garantili yardımı ve fethi geldiği zaman. Aslında geleceği zaman, iza zaman zarfı mazi fiille birleştiğinde mazi fiilinin zamanını geleceğe fiksler. Dolayısıyla geleceği zaman;

[Ek bilgi; Zaferi; bir savaşı kazanmak gibi düşündüğünüz zaman Nasrullah ifadesi belki yeter. Bu defa fetih kelimesi boşta kalır Dolayısıyla Nasrullah belki zaferdir ama fetih ise insanların gruplar halinde Allah’ın dinine girdiğini görmektir. Yani belki nasrullah savaşı kazanmaktır ama fethullah ise Allah’ın sayesinde, Allah’ın yardımıyla gönülleri kazanmaktır. Nasrullah dediğimiz muzafferiyetin anlam kazanabilmesi, süreklilik arz edebilmesi, bunun fetihle desteklenmesi şartına bağlıdır. Mekke’nin fethini anlatıyor. (Mehmet Okuyan-Okudun mu)]

[Ek bilgi; Nasr yardım, fetih ise sonuçtur. Nitekim yüce Allah “Allah’tan yardım ve yakın bir fethi müjdele” (Saff/13) ayeti ile ifadesini bulmuştur. Sonuçta yüce Allah “Bu gün dininizi tamamladım” (Mâide/3) buyurarak en büyük yardımın dini tamamlamak olduğunu ifade etmiştir. (M. Ali KAYA)]


2-) Ve raeytenNâse yedhulûne fiy diynillâhi efvâcâ;

İnsanları öbek öbek Allâh'ın dinine girer hâlde gördüğünde, (A.Hulusi)

2 - Gördüğün vakit nâsı girerlerken Allah dînine fevcâ fevc. (Elmalı)


Ve raeytenNâse yedhulûne fiy diynillâhi efvâcâ ve insanların Allah’ın dinine fevç fevç, kitle halinde girdiğini gördüğün zaman, yani göreceğin zaman. Evet, burada duralım son ayete geçmeyelim.

Nasrullah; Aslında bu bir gaybi ihbar. Bu ayetler gelecekten bir haber verme ihbar kabilinden. Bir mucizedir ancak haber verir, geleceği Allah bilir. Dolayısıyla Kur’an zaten inişiyle mucizedir, zaten kaynağıyla mucizedir, zaten bitmez tükenmez manasıyla mucizedir, bir de bu sure gelecekten haber vermesi itibarıyla ekstra bir mucizedir.

Nasrullah; Allah’ın yardımı. Başarı Allah’tandır bizde böyledir. Bir güzellik görürüz maşaAllah deriz, bu güzellik Allah’tandır zımni anlamına gelir. Bir dertle karşılaşırız, azim bir musibetle karşılaşırız, üzerimize dünyanın belaları, dünyanın musibetleri omuzlarımıza iner, o zaman lâ havle ve lâ kuvvete İlla Billah deriz. Yani güçte kuvvette Allah’ındır. O sonsuz gücünden güç verebilir. sonsuz kuvvetinden kuvvet verebilir. Verirse dünyaların derdi gelse ne yazar ben o güçle çekerim demektir.

Bir işe başlarız Bismillah deriz, ben bu işi Allah’sız yapamam demek, ya rabbi ben bu işi senin verdiğin güçle yapıyorum demek, ya rabbi sen onu vermeseydin ben yapamazdım demektir, öyle başlarız.

Yine bir şeyle karşılaşırız, hayret edilecek şaşılacak bir şeyle sübhanAllah deriz. Ya rabbi yaratan sen olunca şaşılacak bir şey yok çünkü sen büyüksün, senin işine akıl sır ermez ya rabbi. Öyle deriz.

Yine bir işe girişiriz, acaba başaracak mıyız, acaba yapacak mıyız derken Biîznillâh deriz, çünkü Allah’ın izni olursa başarırız, Allah’ın izni olursa yaparız.

Bir işe niyetleniriz fakat niyetlendiğimiz o işin olup olamayacağını bilmeyiz, ama işte orada tam Allah yokmuş gibi konuşmaz İnşaAllah deriz. Öyle deyince Allah işimizin içine dahil olur ve Allah’sız bir hayat alanı olmadığına tekrar iman etmiş oluruz.

İşte burada da en nasruminAllah; yardım Allah’tandır, başarı Allah’tandır. Fethun min Allah ve fethun gariyb. Fetihte Allah’tandır. Bize başarının sırrı öğretiliyor bu ayette.

Fetih İzâ câe nasrullahi velfeth velfeth tabii fetih diye telafuz ediyoruz da aslı feth. Mastardır ama burada isim olarak gelmiştir. Aslında kökeni kale kapısının zafer sırasında açılmasına dayanır demiştim. Daha 6. yılda Fetih suresi ile müjde gelmişti zaten. 27. ayet bu müjdeyi veriyor. Lekad sadekAllâhu RasûleHUrrü'ya BilHakk. (Feth/27) evet, Allah elçisinin rü’yasını doğruladı ve gerçekleştirdi veya gerçekleştireceğini doğruladı BilHakk; tahakkuk edeceğini doğruladı.

Ve ne oldu sonunda; rüya gerçekleşti. O rüya neydi? Fetih rüyasıydı, yani şu dünyanın uçsuz bucaksız topraklarına imanın taşınacağına dair bir rüya. Uyanık görülen bir rüya bu, uykuda görülen bir rüya değil. Zaten bu rüyanın bir parçası değil miydi dünyanın imparatorlarına mektup göndermek, davet mektubu. Bu rüyanın bir parçası değil miydi Hendek savaşı sırasında çıkan kıvılcımda ben bu kıvılcımın içinde kisra’nın saraylarını, Bizans’ın saraylarını görüyorum. Veyahut ta Allah’ın; Yemenin hazinelerini size açtığını görüyorum demesi uyanık görülen bir rüya değil miydi. Ama Rü’ya; es Saliha idi, salih rüyaydı.

Bu nasıl bir rüyaydı? Orada ki kalbi hastalıklardan biri; Biz daha tuvalete gidemiyoruz, şunun söylediğine bak diye sokranıyordu, içinden, karnından konuşuyordu. Ama Allah gerçekleştirdi, Allah resulü Allah yokmuş gibi değil, Allah’ın var olduğunu tüm hücreleriyle işte böyle ispat ediyordu. Çünkü zafer Allah’tan dı. Allah var, imkansızlık yoktu. Onun için Allah var, imkansız yok. Allah yokmuş gibi konuşma ey Müslüman. İste, Allah için Allah’tan iste. Allah’tan Allah için istersen kavuşursun.

İşte Allah resulünün İstanbulun fethin, müjdeleyen Ahmed Bin Hambel’in Müsnedinde naklettiği o haber; Le tüftehann'el-konstantîniyyeti fele ni'mel emîru emîruhe, vele ni'mel ceyşü zâlikel ceyş. (Hadis) mutlaka Konstantiniyye feth olunacaktır, onu fetheden asker ne güzel asker, onu feth eden komutan ne güzel komutandır demesi de buydu.

Bu hadisi bazıları zayıf sayar. Müsned e girdiğine göre Ahmed bin Hambel’in daha hicri 2. yy.da bu söz dillerde geziyor demektir. bu bir. İkincisi nasıl ki senedi sahih olan her haberin kendisi de sahih değilse bazen senet açısından cehve tadil açısından, zat açısından zayıf sayılan hadis usulü alimlerinin zayıf saydığı öyle hadisler var ki, hayat onun sahihliğini ispat etmiştir. Onun cerh ve tadilini gerçekler yapmıştır. Onun cerh ve tadilini zaman yapmıştır, onun cerh ve tadilini hayat yapmıştır. İşte bu hadis onlardan biridir. Hayat bu hadisin cerh ve tadilini yapmış ve altına sahihin sahihidir.  yazmıştır. İşte bugün biz bu dersleri İstanbul’dan Konstantinopolis olan bir zamanlar ve şimdi İstanbul olan ve rahmetli Fatih’in vakfiyesinden yapıyoruz.  Dolayısıyla işte müjde bu kadar yayılmış ve iman fethi, gönül fethi, yürek fethi böylesine yankı bulmuş.

Fütuhat mucizesi Kur’an olmadan anlaşılamaz, Kur’an göz ardı edilerek İslam’ın yer yüzünde gerçekleştirdiği fetih mucizesi asla anlaşılamaz. Aslında Kur’an bu fetih mucizesinin hem itici gücü olmuştur, hem ilk emri veren olmuştur hem de fetih mucizesi sürerken bu isimli isimsiz fatihlerin yüreğinde ki en büyük yakıt olmuştur. Bugün içinde aynı şey geçerlidir.

[Ek bilgi; Ülkeler zorla alınabilir ama gö­nüller alınamaz. Onun için "Nasr" ve "fetih" kelimesi ard arda geliyor.
Bunu en iyi şekliyle İran'ın fethini sağlayan Sa'd İbn Ebi Vakkas'ın elçisi söylemiştir.
"Buraya topraklarınız için gelmedik. İpekleriniz için gelmedik, altınlarınız için gelmedik. Hanımlarınız için de gelmedik. Biz buraya Allah'ın dinini size duyurmak için geldik. Biz ki, cahiliyet içerisindeydik, pisliğin her çeşidini yapmaktaydık. Allah (c.c) rahmetinden bize Peygamberini göndermiş. Bizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmış. Sizinde karanlıklardan aydınlığa çıkmanız ve cehennemde yanmanızı engellemek için buralara kadar geldik." demiştir. İşte fetih bu yolla olur. (Mahmut Topbaş- Şifa tefsiri)]

Ve raeytenNâse yedhulûne fiy diynillâhi efvâcâ ve insanlığı, insanları Allah’ın dinine fevç fevç, kitle halinde girdiğini gördüğün zaman, göreceğin zaman. Mucize gerçekleşti, nûr inkılabı oldu hem de öyle gerçekleşti ki kansız bir biçimde.

Konunun otoritelerinden Muhammed Hamidullah Ben-i Kureyza hadisesini çok özelliğinden dolayı bir tarafa koymak şartıyla tüm 10 yıllık İslami fütuhat hareketi boyunca Allah resulünün 10 yıllık Medine dönemi boyunca her 40 gününe bir gazve, bir sefer, bir savaş düştüğünü tespit ediyor. Buna rağmen bütün bu süreçte dosttan ve düşmandan verilen kayıp ki dosttan verilene kayıp değil kazanç diyoruz, biz burada söz gelimi kayıp diyoruz 200 ü geçmediğini söylüyor. Yer yüzünde insanlık tarihinde böylesine kansız bir inkılap daha var mıdır acaba. İşte bu.

Ebu Süfyan İbn. Abbas’a Mekke’nin fethi günü teftişe çıktığında yakalanıyorlar ve birlikte ordunun geçtiği bir geçidin tepe noktalarından birine oturtulup seyrettiriyorlar. Ebu Süfyan Mekke’nin reisi, peygamber’in amcasına soruyor. Abbas (r.a.) Ya ebel fakr ma ‘azame mülkü İbn ahiyd Kardeşinin oğlunun saltanatı ne kadar da büyümüş diyor. ResulAllah’ın amcası Hz. Abbas’ın verdiği cevap dillere destandır. Yok ey Ebu Süfyan o mülk değil, o saltanat değil, o nübüvvettir he hiye nübüvve. Nübüvvettir, işte algı işte fark.

Ordu geçmektedir, Allah resulü orada yavru yapmış bir köpek görür 2 asker çağırır ordusundan bu ordunun son neferi buradan geçinceye kadar bu yavruların başında nöbet bekleyeceksiniz der.

Allah resulü Kâbe’ye girer. Lâ ilâhe illallahu vahdeh ve nasara abdeh ve hezemel ahzabe vahdeh dudaklarında bu tevhid vardır. Allah’tan başka ilah yoktur o kuluna nusret ve zafer vermiştir ve müttefikleri de yer ile yeksan etmiş ve yenmiştir buyurur. Ve Kâbe’nin avlusunda Mekke’nin kodamanları tir tir titremektedir. Kimisi kıpkırmızı bir yüzle, kimisi karnından konuşmakta, kimisi içinden küfretmektedir, kimisi de pişman bir halde beklemekte ama hepsi de korku içindedir, başımıza ne gelecek ettiklerini bilirler.

Allah resulü Kâbe’nin içini temizledikten ve 2 rekat namaz kıldıktan sonra Kâbe’nin kapısına çıkar ve döner; Ey Mekke’liler şimdi size ne yapacağımı sanıyorsunuz? Boyunları büküktür, utanç içindedirler, yaptıklarını bilirler. Alemlere rahmet olanına yer yüzünü dar getirmişlerdir, onun başına 100 deve ödül koymuşlardı bilmezler mi?

Ente ehun kerimun vebnü ehın kerimin Sen kerim bir kardeşsin, kerim bir kardeşin kerim bir oğlusun. Yani affeden cömert, bağışlayan, hoş görülü bir kardeşin oğlusun. O der ki Allah Resulü; Hz. Yusuf’un kardeşleriyle kavuştuğu anda onlara söylediği ayeti okur. Bugün size kınama yoktur, bugün sizi kınamayacağım iz Hebu feentüm tuleka,  haydi gidin sizi salıverdim. Buyuracaktır. İşte ancak bir peygamber yapar bunu.

[Ek bilgi; Din, hayat programıdır, yaşam biçimidir. Din bir toplumun uymak zorunda olduğu kanunlar manzumesidir. Bu mânâda komünizm de bir dindir, kapitalizm de bir dindir, sosyalizm ve demokrasi de bir dindir. Bunlar insanların ortaya attıkları bâtıl dinlerdir ve sistemlerdir. Kâfirun sûresindeki:
“De ki Ey kâfirler! Sizin dininiz sizin benim ki de benim olsun!” (Kâfirun/6) Âyeti bunu anlatır. Yine Yusuf sûresinde:
 “Kralın dinine göre kardeşini alıkoyması Yusuf’a yakışmazdı.” (Yusuf/76)
Âyet-i kerîmesinde anlatılan kralın dininden maksat da kralın sistemi ve o toplumda yürürlükte bulunan kralın ceza kanunlarıdır. Zümer sûresindeki:
“Dikkat edin halis din, katışıksız din Allah’ın dinidir.” (Zümer/3) âyeti de bunu anlatır. Başkalarının dini de vardır ama onlarınki katışıklı bir dindir.
“Allah katında gerçek din Allah’ın dinidir.” (A.İmran/19) âyetinde de ifade edildiği gibi hayatın tümüne karışan din Allah’ın dinidir. (Ali Küçük_ Besâiru-l Kur’an)]


3-) Fesebbıh BiHamdi Rabbike vestağfirHU, inneHÛ kâne Tevvâbâ;

Rabbinin Hamdi olarak tespih et ve O'ndan mağfiret dile! Muhakkak ki O, Tevvab'dır. (A.Hulusi)

3 - Artık tesbîh et Rabbine hamdiyle ve mağfiretini dile, muhakkak ki o bir tevvab bulunuyor. (Elmalı)


Fesebbıh BiHamdi Rabbik işte o zaman rabbinin adını hamd ile tespih et. Adını yok burada Fesebbıh BiHamdi Rabbik rabbini hamd ile an. Tesbih ve hamd; nefiy ve ispattır. Tenzih ve teşbih bir aradadır, yani dengedir. Vird dir bu. Allah resulü onun için bunu vird edinmiş ve ömür boyu da bu virdini devam ettirmiştir. Sübhanallahi ve bihamdihi estağfirullahi ve etubu ileyh. Allah resulünün virdidir bu. Ömrünün sonunda bu virdi vefatına kadar sürdürmüştür.

Evet, Allah’ın şanı yücedir, şanı yüce Allah’ı tesbih ederim ve O’na tevbe ederim ve Allah’tan bağışlanmamı isterim manasına gelir. Nebi vestağfirHU den sonra dururmuş bu sureyi okurken vestağfirHU, inneHÛ kâne Tevvâbâ ondan sonrasını ayrı olarak okurmuş. Fesebbıh BiHamdi Rabbike vestağfirHU istiğfar ğufran dilemedir, mağfiret dilemedir.

Ne demektir mağfiret? Kur’an da 3 kelime geçer ğafr, safr, af. Afr safr. Af en küçüğü. Suçun cezasından vazgeçip, cezasını kaldırıp ama uyarıyı kaldırmamaktır. Şunu işledin bir daha yaparsan yapacağımı biliyorum, bir daha yapma. Ama cezasını bugün vermiyorum demektir. Safr; hem cezasından hem uyarıdan vazgeçmektir. Sen suç işledin o kadar. Ama ğafr, yani mağfiret sen suç işledin bile dememek, işlediği suçu hiç işlememiş gibi yapmak, üstünü örtmek, utanmasın, mahcup olmasın diye hiç işlememiş saymaktır. İşte rabbimizden biz mağfiret isteriz. Mağfiret budur. VestağfirHU; O’ndan mağfiret iste.

inneHÛ kâne Tevvâbâ zira O tevbeleri çokça kabul edendir.

Tevbe ve mağfiret, istiğfar. Tevbe, istiğfarın sonucudur. İstiğfar kötüden vaz geçmek, tevbe iyiye yönelmektir. Tevbe çünkü Allah’a dönmektir. İstikameti düzeltmek, dönüş istikametini Allah’a kılmak manasına gelir.

Evet, efendimiz kalbime bir anlık gaflet gelir de inniy yuğanu ‘alâ kalbi fe estağfirullah fil yevmi miet merra seb’in merra farklı farklı varyantları var, 70 defa ya da 100 defa, aslında mecazdır, akşama kadar o gün Allah’tan af dilerim buyurur. Evet, alemlere rahmet kalbindeki anlık gaflete akşama kadar af dilerken biz ömürlük gafletimize ne yapalım dersiniz.

{“Vallahi innî le estağfirullahe ve etûbu ileyhi fil yevmi eksera min seb’îne merraten” Vallahi ben günde yetmiş defadan fazla Allah’tan beni bağışlamasını diler,tevbe ederim.(Orijinal hali)}

Mukatil şöyle bir olay naklediyor bu sure, bu ayetler geldikten sonra Hz. Peygamberin amcası Abbas ağlamaya başlar. ResulAllah onun ağladığını görünce sordu niye ağlıyorsun? Dedi ki bu ayetler senin artık veda zamanının geldiğini söylüyor. ResulAllah başını salladı ve tasdik etti. Demek ki o da öyle anlamış. Eyvallah..! Bu ayetler artık gel, gayri gel çağrısı gibi anlaşılmıştı ve hepsinden öte Allah resulüne zafer ahlakını öğretiyor. Onun üzerinden bize zafer ahlakını öğretiyor.

Neydi bu? Zafer kazandığında başın yerde olsun, asla ben çalıştım, ben kazandım deme, çünkü zafer Allah’tandır. Zaferi kazan ve yine de estağfirullah de. Başar ve dön arkasından estağfirullah de. Servetini paylaş arkasından estağfirullah de. Allah’a kulluk borcun olan namazını kıl selamdan sonra estağfirullah de tıpkı peygamber gibi. Günah mı işledik ki namaz kılmakla selamdan sonra estağfirullah diyelim deme. Hayır, estağfirullah de. Bu şu demektir; Ya rabbi sana kulluktan bile acizim, sana gereği gibi kulluktan acizim. Yani benim yaptığım hiçbir ibadet sana gereği gibi kulluk ettiğim manasına gelmiyor. Bu manaya geliyor. İşte kulluğun edebi, Allah karşısında kulun edebini öğretiyor bu sure.

[Ek bilgi; ALLAH’IN NUSRETİNİ ÇEKMENİN YOLLARI
1-Bizler Allah’ın davasına ve dinine yardımcı olmalıyız.
2-Allah davasının neşri için çilekeş olmak, gerektiğinde yurdundan-yuvasından mahrum olup hicret etmekte nusret-i ilahî’nin celbine sebebiyet verecek hususlardandır.
3-Saff Suresinde de ifade buyrulduğu gibi, Allah’ın nusretini ve sonra fethini celb etmek için, Allah yolunda malla ve gerektiğinde canla da cihat etmek, i’lay-ı kelimetullah yapmak şartı vardır:
4-İslam davası için yapılması gereken her şeyi yaparak, sebepler noktasında bitme ve tükenme noktasına geldiğimiz an, Allah’ın nusreti bizimle beraber olacaktır.
5-Yukarıda ki şartlara riayet ettikten sonra, onları fiilî bir dua kabul edip, her şeyi yaratan Allah’a kavlî olarak da inayeti, nusreti, yardımı için dua edilmelidir. (M. Ali Kaya)]


Sadakallahulazıym.

{ve ahıru da'vahüm enil Hamdu Lillâhi Rabbil alemiyn. (Yunus/10)}
Dualarının sonu da "Âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun." diye şükretmek olacaktır.(Elmalı)}


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder