19 Ocak 2015 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. İHLAS SURESİ (01-04) (199-C)






(Tebbet suresinin) arkasından İhlas suresi geliyor, yani tevhid suresi. Şirkten halas anlamına ihlas diye anılmış bazı tefsirlerde. Ama muhtevasına uygun olarak bir çok tefsirde de tevhid suresi denilmiş. Onun için tevhid suresi muhtevasına daha uygun bir isim. İhlas suresi değil de tevhid suresi olması. Çünkü bugün Türkçe de ihlas içeriği boşaltılıp daha farklı anlamlara geldiği için artık ilk anlamından soyutlanmış durumda. Onun için tevhid surenin daha anlamını veren bir isim. 20 ye yakın isim sayılmış bu sure hakkında.

[Ek bilgi; Cüneyd Bağdâdî, “İhlâs, kul ile Allah arasında bir sırdır. Melek onu bilmez ki sevap yazsın. Şeytan ona muttali olamaz ki ifsad etsin Hevâ ve heves onu fark edemez ki kendisine meylettirsin.” şeklinde ihlâsı açıklamıştır. (Adil Öksüz)]

Mekki bir sure tevhid suresi. Medeni olduğu iddiaları da var sebebi nüzüle bağlı olarak tabii bunlar. Tabii ki yanlış. Çünkü bu sure Kur’an da Allah’ı anlama, bilme ve tanımak için tabir caizse rabbimizin kart viziti hüviyetinde. Sen kimsin ya rabbi diye sorana, ben buyum diyen bir sure. Kul HUvAllâhu Ehad onun için ilahi bir kartvizit mesabesinde.

Kur’an da mesela Ayet el kürsi; Allâhu lâ ilâhe illâ HÛ* elHayy'ül Kayyûm. (Bakara/255) böyle ayetler var Allah’tan bahseden. Kur’an ın zirvesi Allah’tan bahseden ayetler ve surelerdir. Neden? Çünkü kelamın zirvesi, varlığın zirvesi olan Allah’tan bahseden yerlerdir. Onun için ilahi kelamın zirvesiyle karşı karşıyayız şu anda.

Tevhid suresi kelime-i Tevhidin tefsiridir. 6 cümleden oluşur, 6 cümle, hepsi bu. 3 cümlesi olumlu, 3 cümlesi olumsuz. Adeta lâ ilâhe, illallah. Olumsuzlar lâ ilâhe nin tefsiri, olumlularsa illallah dır nefiy ve ispat. Bu surede lâ ilâhe illallah ın açılımıdır, şerhidir adeta, tefsiridir yani.

Tevhid; Allah’ı Allah bilmektir, Allah’ı bir bilmektir. Allah’ı Allah gibi görmektir, Allah’ı Allah olarak görmektir, Allah’a Allah olara inanmaktır, Allah’ın % de % Allah olduğuna tüm kalbiyle, tüm kalıbıyla, tüm hücreleriyle kani olmaktır.

Tevhid her şeyin bir şeyle, ve o bir şeyin her şeyle ilişkisini keşfetmektir.

Tevhid Allah’ın Allah olduğunu ve Allah’a sadece Allah’lık düştüğünü, Allah dışındakilerin de tek görevinin O’na kul olmak olduğunu bilmektir. Yani Allah dışında ki her şey mahlûkattır, mahlûka düşen O’na teslimiyettir, bunu bilmektir.

Hz. Peygamber bu sure Kur’an ın 1/3 üne denktir buyuruyor tevhid suresi için. Kul HUvAllâhu Ehad için. Buhari ve Müslüm naklediyor bu hadisi. Bu hadiste ifade edilen 1/3 üne denklik, konusu ile alakalı. Çünkü Kur’an 3 konudan müteşekkil; Tevhid, nübüvvet, mead. Mead ahiret demek. Kur’an ın tüm ayetlerini tasnif edin bu 3 başlık altında toplayabilirsiniz. İşte Kur’an ın 1/3 ne denk olması aslında konusuyla alakalıdır, mevzu ile alakalıdır. Kur’an ın 1/3 ü nasıl tevhid ile alakalı ise bu sure de işte o 1/3 le alakalıdır. 1/3 ne denktir manası budur.

Bu hadisten yola çıkarak Anadolu da saf Anadolu ihtiyarları şöyle bir anlayış geliştirmişlerdir. Aslında bu anlayışın bu hadisi doğru anlamak olmadığı bir aşikar. Fakat yine de hoş bir nükte olduğu için ben onun içinde ince bir güzellikte seziyorum. Kur’an okumayı bilmeyen ihtiyarlar her sayfayı açar ellerinde ki çöple sayfaların satırların altını okuyormuş gibi gezdirerek her sayfaya 3 ihlas, 3 tevhid suresi okurlar. Yani üçte birine denktir hadisinin farklı bir anlayışı desek yeridir galiba. Bilmeyene sen bilmiyorsun, Kur’an dan mahrum kal demek yerine bu da bir bir şeydir demek lazım. Gerçekten Anadolu da ki cahil insanların bile irfanını bu çerçeve de görmek lazım.

Bütünüyle Allah’ı konu alan tek sure demiştim. Tevhid ilmi ilimlerin en yücesidir. Dolayısıyla bu sure de surelerin en yücesidir. Bilginin en yücesi Allah hakkında ki bilgidir. Onun için bu sure de bize Allah hakkında bilgi vermektedir. En güzel hakkında en güzel haber veren en güzel kelamın en güzel suresidir desek yeridir.

Hz. Peygamber sabah namazının önünde kıldığı nafileler sırasında bu sureyi Kâfirun suresi ile eşleştirmiş ki kâfirun suresi ile bu sure arasında ilginç bir bakışımlılık var. Kâfirun suresi tabir caizse lâ ilahe, bu sure de illallah. yani nefiy ve ispat. Olumsuzlama ve olumlama, süpürme ve inşa etme. Enkaz kaldırma ve yerine tevhid binasını inşa etme manasına gelir ikisi birden. Onun için Allah resulü sabah namazının önünde kıldığı nafile sırasında 1. rekatta kafirun, 2. rekatta ihlas surelerini okurlarmış. Şimdi bu girizgâhtan sonra suremize geçebiliriz.




Taşlanmış, kovulmuş mel’un matrud, şeytan ve şeytansıların, şeytani güdü, şeytani vesvese, şeytani her tür duygu, düşünce ve insan duygusunu karıştırıp zehirleyen her tür dış ve iç etkenden Allah’a sığınırım.




Rahman, rahim olan Allah adına okurum bu ilahi bildiriyi. O’ndan geldiğini bilirim, O’ndan gelen bildiriye nasıl muamele edilecekse ben de öyle muamele edeceğime söz veririm.


1-) Kul HUvAllâhu Ehad;

De ki: "HÛ Allâh EHAD'dır! (son - sınır kavramsız TEK'tir)" (A.Hulusi)

1 - De, o: Allah tek bir (ehad) dir. (Elmalı)


Kul HUvAllâhu Ehad De ki; O Allah’tır. Kul Huve; de ki O Allah’u; Allah’tır. Öncelikle HuvAllahu yu bir müstakil cümle olarak alabiliriz. Mübteda, haber. Yani O Allah’tır. Huve; mübteda, Allah haber. Bu manada Kul geliyor başına. Aslında Kul süz de okuyabilirdik HuvAllahul Ehad diye de gelebilirdi. Neden kul ile geliyor? Haberden inşaya taşınıyor. Arap dili belağatında cümle ikidir. Haber cümlesi, inşa cümlesi. Haber cümlesi haber verir, inşa cümlesi inşa eder. Burada eğer Kul süz okusaydık haber cümlesiydi. O Allah’tır, veya O Allah bir tektir, tek birdir. Bu bir haber, ama kul ile birlikte inşaya taşındı.

İnşaya taşınmak ne demek? İlahi kelam ilahi bir inşadır, inşa projesidir. Ey muhatap dikkat et ben seni inşa edeceğim demektir. Yani vahiy bir usta, insan bir çırak. Vahit bir usta, daha doğrusu insan bir malzeme. Vahiy ustası insan malzemesini eline alacak, yoğuracak ve onunla bir insan çıkaracak ortaya, beşerden insan. Allah insanı vahiy ustasının eliyle terbiye edecek. Onun için vahyin Kur’an da kullanılan tüm sıfatları ismi fail, hem de mübalağa ile ismi fail veznindedir. Nedir? Keriym, meciyd. Bakınız, kitabun keriym. Evet Kur’an un meciyd. Mecid Kur’an, keriym kitap. Bunlar mübalağa ile ismi fail formlarıdır. Yani aşırı özne. Ben özneyim, hem de senin her tarafını inşa ederim. Aklını, tasavvurunu, dünyanı her tarafını inşa ederim. Bakışını duyuşunu, görüşünü.

Evet, Kul işte budur. HuvAllah; O Allah’tır, bir tekdir, tüm sıfatlar Allah’a döner. İnne lillahi tisbun ve tis’iyne ismen Allah’ın doksan dokuz ismi vardır fe men ahsaha fekad dehalel cenneh kim bunları yaşarsa, anlarsa ruhuna sindirirse ve hayatına aktarırsa ‘ıhsa bu manaya gelir, yoksa sadece ezberler ve sayarsa değil. Cennete girer, cennete girdi bilin onu.

Peki isimler sayılıyor mu? hayır sayılmıyor. İsimleri sayan Tirmizi ve İbn Mace hadisleri maalesef tüm alanının uzmanlarına göre bu isimler güvenilirlik derecesine aslaulaşamamışlardır. Hatta bu iki hadis arasında 26 isim birinde olan diğerinde yoktur. İşin ilginci bunlarda; Kur’an da olan 6 isim de bu hadislerde yoktur. Bunlarda olan 26 isim de Kur’an da yoktur. Dolayısıyla burada her esma Allah’a döner her sıfat. Fakat Allah ismi; Allahu keriymun, Allahu aziyzun, Allahu Hâliykun hepsine sıfat tamlaması olarak, sıfat olarak gelebilir Allah ismine. Fakat Allah ismi sıfat olmaz. Dolayısıyla her sıfat Allah ismine döner.

Peki Allah isminin kendine döndüğü bir şey varmıdır? Vardır, işte bu Huve. Huve zamiri, O. Hüvenin aslı “H” dir “ve” zaiddir. Bu iki formda ortaya çıkar aslında Hüve ma demeyiz mesela Hüma deriz. Hûûm demeyiz hüm deriz. Çünkü zaiddir, zaid düşer ikil formda ve çoğulda. Onun için zaiddir “vav” aslı “He” dir. “He”1 bir ses değildir aslında bir nefestir, ciğerden çıkar. Allah ismi de hiç dudak değmeden kullanılır, söylenir; Allah. Hatta Lâ ilâhe illallah ta hiç dudak değmez.

Lâ ilâhe illallah. Kapalı değildir çünkü bu süreç açık bir süreçtir. Allah ismi dilde başlar ciğerde biter. Allah..! En derinde biter. Dolayısıyla kapalı bir süreç değil açık, sonsuz bir süreçtir, adeta telaffuzda bile sonsuzluğu ifade eder.

Hüve; He bir ses değil bir nefestir demiştim “H” aslında canlılığa tekabül eder nefes canlıların alametidir, canlılar nefes alır. Bir şey nefes alıyorsa hayattadır. Tıpkı bir canlının nefesi hayatına delalet ettiği gibi Allah’ta varlığın canlılığıdır, hayatıdır. İşte HuvAllahu; O Allah’tır. Ehad; Tek, bir tek, eşsiz benzersiz manasına gelir Ehad. Aslında Vahid den farklıdır. Hüviyetinin aynı olan zat sadece O dur. O’nun hakkı Allah olmaktır, gayrisinin hakkı O’na kul olmaktır. Bu beyanda tevhid, bürhanda hüviyet, irfanda vahdet manasına gelir. Bunları açardım ama maalesef zamanım yok. Onun için şimdilik sadece söylemekle yetineyim.

Hüve; her ismin Allah’a döndüğünü söyledim tüm ilahi sıfatlar. Allahu Ehad, Allahu Samed, Allahu Keriym, Allahu Azıym, Allahu Aliym hepsine sıfat olarak getirebilirsiniz Allah’a, ama hepsi Allah’a döner bu sıfatların. Fakat Allah’ın kendisine döndüğü tek kelime Hüve zamiridir.

Ehad, Samed’in aksine Allah’tan başkası Ehad olamayacağı için “El” almamış. Bakınız; Kul HUvAllâhu Ehad “El” Ehad değil, Ehad. Çünkü Allah’tan başkasına Ehad denilemeyeceği için zaten “El” varmış gibi algılanır. Onun için Es Samed de “Lâm” ı tarif gelmiş, bunda lam ı tarif gelmemiş.

Ehad Vahid den farklıdır. Vahid birden fazla bir olabilir. Fakat Ehad ikincisi olmayan birdir biricik birdir, bir tek birdir, tek birdir. Sıfatı müşebbehe dir, teklik O’na has demektir, O’ndan başkası tek olamaz demektir. O’ndan başkası böyle bir sıfatı alamaz demektir.

Hazreti Muhammed (aleyhisselâm)’a “ALLÂH nedir?” diye soranlara cevap bizzat “ALLÂH” tarafından veriliyor Kur’ân-ı Kerîm’de, “İHLÂS” Sûresi’nde:
“De ki, O ALLÂH AHAD’dır; ALLÂH SAMED’dir; LEM YELİD ve LEM YÛLED’dir; ve LEM YEKÛN LE HÛ KÜFUVEN, AHAD’dır!”
“Hz. MUHAMMED’İN açıkladığı ALLÂH”ın ne olduğunu açıklayan bu sûrede öncelikle, kelimelerin geniş mânâsı üzerinde duralım... Ve sonra da bu mânâların getirmekte olduğu sonuçlar üzerinde düşünmeye başlayalım...
“ALLÂH AHAD”dır... Yani, sınırsız, sonsuz, cüzlere ve zerrelere bölünmesi söz konusu olmayan TEK’dir.
Şimdi bu ifadeyi anlamaya çalışalım:
Şu Dünya üzerinde normal şartlarda yaşayan her insan, algıladığı mevcudatı beş duyu ile değerlendirir. Bu yüzden de bütün insanlar arasında ölçü taşı, beş duyudur!.. Bunun sonucu olarak en-boy-derinlik ölçüleri ile kabul ettiğimiz bir evrende yaşadığımızı düşünürüz...
Bu yüzden de genelde, kafamızdaki “TANRI” her ne kadar “her yerde mevcut” ise de; fiiliyatta, belli boyutları ve mekânı olan bir “TANRI”dır!
Oysa...
Bize tarif edilen “ALLÂH”; bölünmesi parçalanması, cüzlere ayrılması mümkün olmayan, “BİKÜLLİ ŞEY’İN MUHİYT” yani “Şeyin kendisi olarak şeyi ihâta eden”, sonsuz, sınırsızdır!..
Burada çok önemli bir hususu daha açıklığa kavuşturmak isterim...
Esasen bu konuyu da daha geniş boyutlarıyla “Hz. MUHAMMED NEYİ OKUDU” isimli kitabımızda izah ettiğimiz için, burada özetle vurgulamak istiyorum...
Türkiye’deki en mükemmel tefsir olan, Diyanet’in bastırtmış olduğu, Elmalı Hamdi Yazır’ın hazırladığı, “HAK DİNİ KUR’ÂN DİLİ” isimli 9 ciltlik eserin 1. cilt 42 ve 43. sayfalarında “B” harfinin mânâsıyla ilgili olarak özetle şu bilgi vardır:
Eazımı müfessirin diyorlar ki. ‘BA’nın buradaki mânâyı ilsakı, ya MÜLÂSEBET ve MUSAHEBET veya istianedir... Bu tevile göre (“B” ile başlayan) besmelenin meâli “ALLÂH’ı Rahmânı Rahiym namına” demek oluyor ki; bu da “B”de MÜLÂBESE mânâsına râcidir. Bunun hâsılı, bir niyâbet itirafıdır. Bir işe başlarken , “filan namına” demek, “ben bunu ona izafeten, ona hilâfeten, onu temsilen, ONUN BİR ALETİ olarak yapıyorum; bu iş hakikatte benim veya başkasının değil ancak onundur” demek olur. Bu da vahdet-i vücud mülâhazasına râci bir fenâfillâh hâlidir.
Bu konuda son devir çelebilerinden değerli mutasavvıf Ahmed Avni Konuk da Fusûs şerhinde (Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fak. Yay. Cilt 2 Sayfa 191), “B” harfiyle alâkalı olarak kısaca şöyle der:
Bİ İBADİHİ’ deki “Ba” mülâbese içindir... Demek ki, ALLÂH Zü’l-Celâl ibadının kisve-i taayyününe bürünüp zâhir olmuştur”!..
“B” harfinin sırrını açıklayan, bu mânâyı kavrayabildiysek eğer...
Şimdi bu tanımlamayı iyi düşünelim...
Cüzlere, zerrelere bölünüp parçalanması mümkün olmayan “AHAD”, ya sonlu sınırlı bir “Bir”dir; ki bu takdirde evrenin herhangi bir yerinde oturmaktadır(!); ya da sonsuz, sınırsız, cüzlere ayrılmaz TEK’tir ki, bu takdirde de ancak ve sadece, tekrar ediyorum ancak ve sadece “KENDİSİ” mevcuttur!
“AHAD” olan “ALLÂH” ismiyle işaret edilen dışında ve yanı sıra herhangi bir varlığın mevcudiyetini ileri sürmek önce akıl ve mantığa, sonra da izan ve insafa sığmaz!


Düşünelim...
Şayet “ALLÂH İsmiyle İşaret Edilen”den ayrı, “ALLÂH”ın dışında bir varlık var ise... Bu varlık ile “ALLÂH” arasındaki sınır nerededir?.. Bu sınırı nerede çizeceksiniz?..
Ya var olan, mevcut, sınırsız-sonsuz TEK’tir, ikinci bir varlık yoktur!..
Ya da sınırlı sonlu, evrenin içinde bir yerde veya evrenin dışında MEKÂNI OLAN bir TANRI mevcuttur(!)?..
Burada idrak edilmesi en önemli olan şey, “SINIRSIZLIK-SONSUZLUK” kavramıdır.
Şimdi bu “sınırsızlık-sonsuzluk” kavramını en-boy derinlik olarak değil, boyutsal olarak kavramaya çalışalım...  (Ahmed Hulusi İHLÂS SÛRESİ”NİN AÇIKLAMASI)]


2-) Allâhus Samed;

"Allâh SAMED'dir (Som, kendisine bir şey eklenmesi, genişlemesi ya da kendisinden bir şey açığa çıkması söz konusu olmayan);" (A.Hulusi)

2 - Allah, o eksiksiz sameddir. (Elmalı)


Allâhus Samed; Allah ikinci defa gelmiş bu cümlede, Ehad ile Samed in ikisinin de ayrı ayrı manalara delalet ettiğini gösterir Allah’ın 2. kez gelmesi. Yoksa Kul HUvAllâhu Ehad, ves Samed gelebilirdi. VeHüves Samed gelebilirdi, Ama Allâhus Samed gelmiş. İkinci defa gelmesi ikisinin de ayrı ayrı anlam alanına delalet eder.

Es Samed; Ben bunu hiçbir dile tercüme edilemeyeceği kanaatindeyim Es Samed’in. Onun için mealimde de Türkçe’ye çevirirken çevirmedim Allah Samed dir dedim ondan sonra altına kocaman bir dip not düştüm. O kadar çok manası var ki; Her şey kendisine muhtaç olan, kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan. Dahası; İlk sebep ve son gaye olan, dahası eksilmeyen ve artmayan, dahası evrenin mutlak sahibi olan ve kendisine sahip olunamayan. Yani dahası mutlak ve mükemmel olan tek varlık.

Samd; som kayaya, yek blok kayaya denir. Monoblok, tek parça kayaya. Kocaman böyle yekpare bir kaya. Hiçbir şey ondan hiçbir şey, rüzgâr, yağmur aşındıramaz, öyle bir kaya. Aslında savm; İştikak-ı ekbere göre 2 harfi bu kökten Sa me de. Sad ve mim iki harf bu kökten. İştikak-ı ekber de savm bu alana girer. Niçin savm denmiş? Boğazı kapalı olduğu için. Summun; kulağı kapalı olup işitmeyene denir, kulağı kapalı olmaktır. Samt ağzı kapalı olana denilir. Yani söz söyleyemeyen, konuşamayan, otistik. Samid; Altın ve gümüşe denir.

Bütün bunları niye saydım? Allah; hiçbir şey içine girmez, hiçbir şey çıkmaz. Bu tevhidin bir parçasıdır. İşte falanın içine tanrı girdi veya falan tanrının içine girdi. Falan tanrının bir parçasıdır. Feşmekan tanrıdan bir parçadır, falan tanrının oğludur (Haşa) falan tanrının anasıdır (haşa). Bütün bu şirk türlerinin hepsini reddetmek için Samed kullanılır. O’ndan hiçbir şey çıkmaz, O’na hiçbir şey girmez. Onun için bu gibi iddialar küfürdür, şirktir.

Pantezim ve panteizme benzer her tür düşünce, vahded-i vücudun panteizm şeklinde yorumlanışının her türü şirktir. Allah’ın Samed ismine aykırıdır. Hiçbir şey girmez, hiçbir şey çıkmaz. Onun için O Hâlık’tır, O’ndan gerisi mahlûktur. Mahlûku Hâlık, Hâlık ı mahlûk görmek küfürdür. Hâlık Hâlıktır, mahlûk mahlûktur. Hâlık yaratandır, mahlûk yaratılandır. Hâlık kendisine kul olunandır, mahlûk ise O’na kul olmaktan başka görevi olmayandır. Mahlûka düşen O’na kul olmaktır. Allâhus Samed budur.


3-) Lem yelid ve lem yûled;

"Doğurmamış ve doğurulmamıştır; (kendisinden varolmuş meydana gelmiş ikinci bir yapı yoktur ve kendisini var eden de yoktur)" (A.Hulusi)

3 - Doğurmadı ve doğurulmadı. (Elmalı)


Lem yelid ve lem yûled O doğurmamış ve doğurulmamıştır. Yani zımnen aslında Hıristiyanların şirkini, Yahudilerin Üzeyr üzerinden şirkini, uzak doğu dinlerinin kirişna, vişnu ve Brahma dan oluşan teslisini, eski Mısır’ın isis, osiris ve horus üçlemesini ve Zerdüştizmin ahuramazda ve Ehrimen. İyilik ve kötülük tanrısı tesniyesini ve daha burada sayamadığım tüm dünya da ki inanç sistemlerinin tevhide aykırı tüm boyutlarını reddeder bu ayet, bu cümle. Lem yelid ve lem yûled O doğurmadı, doğurulmadı. Baba ve anne olmadı. Ne baba oldu, ne anne oldu, ne evlat oldu (haşa) hiçbiri olmadı. Tüm tesnisleri ve tesniyeleri reddeden bir tevhid ilkesidir bu ayet.


4-) Ve lem yekün leHÛ küfüven ehad;

"O'na hiçbir küfuv (denk) olmadı! (hiçbir düşünülen O'na denk özellikler açığa çıkaramaz.)" (A.Hulusi)

4 - Ona bir küfüv de olmadı. (Elmalı)


Ve lem yekün leHÛ küfüven ehad ve hiçbir şey O’na asla denk ve benzer olmadı. Aslında bu ayeti en güzel tefsir eden Kur’an ayeti leyse kemisliHİ şeyun. (Şûrâ/11) hiçbir şey O’nun eşi benzeri dengi gibi olmadı ayetidir. Onun için bunu tefsir sadedinde şu cümleyi sarf etmem gerçekten tam yerinde olur. Her ne ki aklına geliyor, o Allah değildir. Çünkü akıl sınırlı kapasitesiyle sınırsız ve sonsuz varlığı kuşatamaz.

Ziya paşa ne diyordu?

İdraki meali bu küçük akla gerekmez,
Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez.

Yani Allah’ı zatıyla idrak etmek bu küçük akla gerekmez. Çünkü bu terazi bu kadar ağırlığı çekmez.

Ne diyordu Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer? 1. mısra ona, 2. mısra Hz. Ömer’e aittir çok ilginç çok muhteşem bir ifade;

El aczü an derkil idraki, idrakün, O’nu idrak etmekten aciz olduğunu itiraf etmek, O’nu idrak etmektir. Yani Allah’ı idrak etmek Allah’ın idrakten aciz olduğunu bilmektir.

Vel bahsü an sırri zatillahi işrakün. Hz. Ömer de bunu ekliyor. Hz. Ebu Bekir’in o mısraının arkasına. Allah’ın zatının sırrını araştırmakta şirktir. O’nun zatını hiçbir akıl kavrayamaz.

Peki nasıl kavrayabiliriz? O’nun sıfatlarını kavrayabiliriz. Sıfatlarından yola çıkarak, varlıktan yola çıkarak onu kavrayabiliriz. Çünkü  varlık O’nun sıfatlarının tecellisidir. Varlık O’nu gösteren bir işaret parmağıdır. Varlığa bakarak, parmağa bakarak gösterdiği yeri görürüz. O zaman anlarız ki san’at ortada ise bir sanatkâr var. Ortada fiil varsa bir fail var, ortada eser varsa bir müessir vardır. Müessirsiz eser olmaz, failsiz fiil olmaz, sanatkârsız sanat olmaz. O zaman anlarız.

Onun için O niçin görünmez demişler? Cevap vermişler: Zuhurunun şiddetinden, varlığının şiddetinden göze görünmez. Tıpkı aşırı ışığın gözü kör ettiği gibi demişler. Nasıl izah edersek edelim yine söz tükenir yine zihin tavana vurur, aklın nutku durur, sözlerin nabzı tutulur ve yine biz onu tarif edemeyiz. Çünkü Allah deyip de titremeyen olur mu? Allah hakkında konuşan eğer ne hakkında konuştuğunu biliyorsa titrer, biz de titreriz, titrememiz gerek. Fakat titreyerek yine de konuşuruz. Bize bu cesareti ancak vahiy verebilir.

Rabbim nebi’nin duasını biz de ediyoruz. Bize seni anlama kabiliyeti bahşet, bize seni tanıma kabiliyeti bahşet. İlahi erinel eşya kenahi. İlahi bize eşyanın hakikatini göster. Ya rabbi sen neye layıksan seni layık olduğun şekilde bilelim, seni neden münezzeh kılmamız gerekiyorsa seni ondan tenzih edelim. Ya rabbi seni bilemeyeceğimizi bilmek seni bilmektir. Zatını bilemeyiz, fakat varlık sana bir atıftır. Ya rabbi bize nasıl bilmemizi istiyorsan kendini öyle bildir, öyle duyur, öyle anlat. Amin..!


Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn

Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder