Elhamdülillâhi Rabbil Âlemîn, Vessalâtü vesselâmü ‘alâ Resulina Muhammedin
ve ‘ala ‘alihi, ve eshabihi ve etba’ıhi ecmaiyn.
Rabbişrah liy sadriy;
Ve yessirliy emriy;
Vahlül ukdeten min lisaniy;
Yefkahu kavliy; (Tâhâ
25-26-27-28)
Rabbeneftah bil hayr, vahtim bil hayr, Rabbi yessir ve lâ tüassir,
Rabbi temmim bil hayr.
Rabbi edhılniy müdhale sıdkın ve ahricniy
muhrace sıdkın vec'al liy min ledünke sultanen nasıyra. (İsra/80)
Rabbim göğsüme genişlik ver
kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden ki anlasınlar beni. Rabbim kolaylaştır
güç kılma, rabbim hayırlısıyla tamamlat. Rabbim beni, bizi girdiğim, girdiğimiz
yere sadakatle girdir. İmana sadakat, sana sadakat, hakikate sadakat,
sözleşmemize sadakatle beni, bizi çıktığım yerden o sözleşmeye sadık olarak
çıkar ve rabbim bu sadakati ömrümde uygulayacak bana, bize güç ver, dirayet
ver, kudret ver. Amin.
Değerli Kur’an dostları bugün
dersimize Karia suresiyle başlayacağız. Onu müteakiben inşallah tekasür
suresini işleyeceğiz, eğer vaktimiz elverirse sureler suresi Asr suresini
işleyeceğiz inşaAllah.
Karia suresi elimizde ki mushafta
ki resmi sıralamada 101. sırada yer alan sure. Adını ilk ayetinden alıyor bir
çok surede olduğu gibi dehşetli patlama manasına geliyor korkunç, müthiş
patlama yani ödleri patlatan patlama.
Mekki bir sure Karia. İlk
tertiplerde Kureyş suresi ile kıyame suresi arasında yer alıyor peygamberliğin
3. yılında nazil olmuş.
Konusu hayatın ruhu olan ahiretle
ilgili. Evet, ahiret hayatın ruhu. Her şeyin bir ruhu var, bu dünyanın ruhu
ahirettir. ahiret siz bir dünya ruhsuz bir cesettir, hiçbir işe yaramaz sadece
ceset. Eğer ruhunu alırsanız geriye kalan kokuşur. Kokuşmamasını istiyorsanız
canlı bırakmalısınız. Dünya hayatının canı ahirettir.
Sure zaten adının da ele verdiği
gibi el Karia korkunç, müthiş patlama. Son saati anlatıyor zaten son saati
ancak Allah anlatır başka bize kim haber verebilir ki son saati. ve
lâ yünebbiuke mislü Habiyr. (Fâtır/14) her şeyden haberdar
olanın verdiği gibi haberi kim verebilir ki, veremez. Sadakallahulazim, Kur’an
doğru söyledi Allah doğru söyledi. Ve mâ edrake mel kari'ah diyor hemen arkasından
gelen ayet. Karia’nın ne olduğunu sana kim bildirdi, ne bildirdi, nereden
bileceksin sen karia’yı. Yani nasıl idrak edebilirsin ki, dirayetle bilemezsin,
dirayetle bilinecek bir bilgi değil, çanak çömlekle bilinecek bir bilgi değil.
Dolayısıyla buradan yola çıkarak
hemen hatırlatmak isterim, şöyle bir sayım döküm yapmak isterim; Kur’an da
kıyametle ilgili tüm ayetlerin, surelerin şöyle kuş bakışı verdiği üslûp
özelliği var, üslûp özelliği. Bu özellikleri 4 başlık altında sıralayabilirim.
1 – Ahiret, kıyamet, son saatle
ilgili tüm sure ve ayetler şiddetli ve dehşetlidir. Zelzele, işte bir önceki
derste gördük. Zilzal; korkunç sarsıntı. Vakıa; müthiş olay. Taamme; insanın
nutkunu durduracak kadar dehşetli bir olay. İnşikak; müthiş parçalanma.
İntifar; toz duman oluş. Nebeun azıym; müthiş haber, hani şimdi şok haber
diyorlar ya, göklerin manşeti böyle. eğer şok haber nedir diyorsan şok haber
kıyametin varlığıdır. Şok haber bir gün bu alemin son bulacağıdır. Şok haber
yerlerin ve göklerin de bir ölümünün olduğu haberidir. Bundan daha büyük haber
mi olur. Yine sayha; müthiş çığlık. Racfe; sarsıntı yani aslında patlamalı
sarsıntı manasına gelir. Ba’sera; içini boşaltma, yani Kur’an da kıyamet, son
saat ve ahiret sahnelerinin bir numaralı üslûp özelliği şiddetli ve
dehşetlidirler.
2 – Hassas ve dakiktirler. Bu
surede de gelecek; Miskale zerretin, mesela zerre miktarı. kel ihnil menfuş (5); Bu surede yer
alır bu ayet atılmış pamuklar gibi
çevirebilirim bunu. Gerçi İhn; yün manasına geliyor ama aslında kıyasi bir mana
bu fiilen mana değil, yumuşak ve dağılan şeylere verilen bir isim bu onun için
biz pamuğa da verebiliriz kıyasi olduğu için. Yine kelferaşil mebsûs (4) sergen olmuş,
kapkara kurumuş geçmiş kelebekler gibi, belki çekirgeler gibide diyebiliriz. Yani
yine ince kelebeğin kanat zarı ince olduğu için. Yine duhan, duman, yine serab.
Yani şeffaf ve inceliği ifade eder.
3 – Faile değil fiile vurgu yapar
onun içinde meçhul ve mutavaat siğası kullanılır, kalıbı kullanılır. Fail
yoktur, özne yoktur hep fiile vurgu yapılır. Bununla mesela İzeşŞemsü küvviret. (Tekvir/1)
parçalanıp dökülmek, güneş parçalanıp döküldüğü zaman, yani kim parçaladı onu o
yok, parçalayan yok, olan fiil var. Ve
izennücûmünkederet. (Tekvir/2) yıldızlar dökülüp saçıldığı zaman. Yine İzesSemâunfetaret. (İnfitâr/1) İnfitar
aslında yeniden oluş, yani bir çekirdeği ağzının yarılıp ta içinden filizin
çıktığı gibi yarıldığı zaman. Ve izelkevakibünteseret.
(İnfitâr/2) yıldızlar yeniden saçıldığı zaman, yeniden oluşu beyan etmiştim
daha önce tefsirde. İntitâr ve İnfitar, gördüğünüz gibi mutavaad kalıpları.
Yine İzâ zülziletil Ardu zilzaleha.
(Zilzal/1) zülzilet, mechul fiil yani öznesi yok, öznesini vermiyor bize sadece
yüklemi veriyor, fiili veriyor, eylemi veriyor. Evet, Ve ahrecetilArdu eskaleha.(Zilzal/2) Ahrecet; yer yüzü
ağırlıklarını çıkardığı zaman içindeki ağırlıkları attığı zaman. Görüldüğü gibi
buda aynı kalıptan. İzesSemâunfetaret.
(İnfitâr/1) yine bu da mutavvad kalıbı. İzesSemâunşakkat.
(İnşikâk/1) bu da mutavaad kalıbı gök parçalandığı zaman. Yani bütün bunlar
neden meçhul ve mutavaad kalıbıyla gelirler? Faili bilindiği için açıklamasını
yapar kadim ulemamız. Bu doğru değil, çünkü faili bilinen, daha çok bilinen
faili hatta bunlardan daha kesin olan birçok olayda Kur’an failini anmıştır.
Mesela Er Rahmân, Allemel Kur'ân. (Rahman/1-2) Kur’an ı rahmanın öğrettiği
bilinmiyor mu, ama fail açıkça gelmiş burada. Bunun gibi birçok ayet var.
Peki
sebepleri nedir diyecek olursak Şu sebepleri sıralayabiliriz.
1 - olaylar kendi iç dinamikleriyle gerçekleşir,
dışarıdan bir emre gerek duymaz, El emr ile gerçekleşir. El emr; kevn ve fesad
yasalarıdır.
2 - Ansızın
kopacaktır. Yani o kadar ansız gelecek ki, burada kim yaptı diye bile
soramayacaksınız.
3 - Sürece
insanın fiilleri de müdahildir, yalnızca özne belirtseydi tek özne
belirtecekti. Oysa ki burada son saatte, kıyamette insanın eylemlerinin de bir
payı olacak veyahutta yer yüzünün kıyametinde. Denizlerin, karaların
kıyametinde, toplumların kıyametinde.
[Ek bilgi; Kıyamet çeşitleri
Genel olarak üç türlü
kıyametten söz edilir.
1.Bireysel (ferdi) kıyamet: kişinin ölümü kıyamettir.
2.Toplumsal kıyamet (içtimai):
bir yerde ahlak bozulmuşsa, fakir, fakir gibi yaşamıyorsa, ebeveyn yetkilerini
evlatlarına devretmişse o toplumun çivisi çıkmış kıyameti kopmuş demektir.
Hadislerde anlatılan kıyamet genel olarak bu türdendir.
3.Evrensel (kevni) kıyamet:
tüm kâinatı etkileyecek olan kıyamettir. Hem kontrollü bir dağılışı hem de
yeniden var oluşu anlatır. Zira kıyamet, kalkış demektir. (M.İslamoğlu)]
Bütün bu
sebeplerle Kur’an kıyamet, ahiret ve son saatle ilgili ayetlerde hep üslûp
özelliği gereği meçhul ve mutavaad kipini kullanır, yani faili açıkça söylemez.
Bu genel okumadan, istikrai açıklamadan sonra suremizin tefsirine geçebiliriz.
Rahman, Rahiıym olan Allah adına.
Her bildiri adına, bir otorite adına okunur. Kur’an ilahi bildiri, göklerin
bildirisi Allah adına okunur. Ey kul Allah adına okunan bildiriyi dinle.
1-) El kari'atü;
El
Karia! (A. Hulusi)
01 - O
Karia. (Elmalı)
El kari'a Ahh..! o korkunç patlama,
o dehşet patlama, o ödleri koparan patlama.
2-) Mel kari'atü;
Ne
dehşet verici olaydır el Karia! (A. Hulusi)
02 - Nedir
o karia? (Elmalı)
Mel kari'a O korkunç patlama nedir,
kari’a nedir sen ne bileceksin. Yani Ve
mâ edrake mel kari'a nın kısaltılmışı aslında Mel kari'a yani bilemezsin ki, hiç kimse bilemez, tasavvur edemez,
tahlil edemez çünkü yaşamadı. Ancak Allah bilir.
3-) Ve mâ edrake mel kari'ah;
El
Karia'yı bilir misin nedir? (A. Hulusi)
03 - Ne
bildirdi ki sana; nedir o karia? (Elmalı)
Ve mâ edrake mel kari'a Evet, nedir
o kariâh? Sen nerden bileceksin onun ne olduğunu, sen nereden bileceksin kari’a
nın ne olduğunu, onu bilemezsin.
Neden böyle bir üslûpla başladı
suali sorulabilir. Bunun tek cevabı var azizi Kur’an dostları, cevabı şu;
Muhatabında vicdanı aktif hale getirmek istiyor Allah’ımız. Yani Rahman ve
Rahıym olan, sözün gücünü kullanıyor, gücün sözünü değil. O’ndan güçlü kim var
ki? Ama O güç kullanmıyor, sözün gücünü kullanıyor. Biz insanlara saygısı var
Allah’ın. Aklımıza saygısı var, irademize saygısı var, söze saygısı var
rabbimizin, onun için konuşuyor. Söz yerine taş yağdırırdı, söz yerine bela
indirirdi, söz yerine gök kubbeyi tepemize indirirdi isteseydi. Ama yok
üstümüze söz indiriyor, sözün gücüne inanmamızı istiyor. Çünkü sözün gücüne
inanacak, sözü anlayacak bir yetenek bahşetti insana.
Allah insana verdiğini
görmezlikten gelmiyor. Ama insan nedense Allah’ın kendisine bahşettiğini
görmezlikten geliyor. İşte burada maksat sözün gücünü kullanmaktır. İnsan
vicdanını harekete geçirmek, akıbet endişesi duysun istiyor insan bununla.
Sorumluluk hissetsin istiyor kendini helak etmesin istiyor ve haddini bilsin istiyor
haddini aşmasın, kendini kaybetmesin, kendini yitirmesin istiyor. Haddini aşan
kendini kaybeder. Kendini kaybeden neyi kazanır ki, kendini kaybedenin nesi
olur ki. Kendi yok, benim diyecek ama ben yok. Ben i olmayınca benin diyemez ki
insan. İşte rabbimizin arzusu bu, isteği bu. Onun için sözün gücünü kullanarak
insanın vicdanını aktif hale getirmek istiyor. O vicdanı aktif hale getirerek
aslında ona ikram ediyor, merhametini gösteriyor.
4-) Yevme yekûnün Nasu kelferaşil mebsûs;
O
süreçte insanlar, yayılmış (ateşe koşan) pervaneler gibi olur. (A. Hulusi)
04 - O
gün ki nâs çırpınıp yayılan pervaneler gibi olacak. (Elmalı)
Yevme yekûnün Nasu kelferaşil mebsûs
o gün insanlar sergen gibi yerlere saçılmış kavruk pervane sineklerini
andıracaklar. İnsanın güçsüzlüğüne bir atıf var burada. Kıyametin, son saatin
dehşetine bir atıf var burada. Allah’a baş kaldıran insanın aslında gerçekte
güçsüz olduğuna bir atıf var. Pervaneler gibi diyor pervane sinekleri gibi,
sergen gibi kavrulmuş bir biçimde yerlere serilecekler. Yevme yekûnün Nas o gün insanlık öyle olacak. Yani ey insan zımnen söylediği
bu ayetin. Ey insan kozmik darbe karşısında bu kadar güçsüzsün, peki Allah’a
karşı neden küstahlaşırsın. Sen yer yüzü karşısında güçsüzsün, rüzgar eser
hasta olursun, deprem olur ölürsün, gök gürler korkarsın, şimşek çakar
korkarsın, sen en doğal hadiseler karşısında dahi güçsüzsün ey insan. Gök
kubbeyi başına indirse ne olur, ya göklere söz geçiren Allah’ın sana sözünü
geçiremeyeceğini mi sanıyorsun. Allah seni muhatap aldı, sana konuştu, sana
teklifte bulunduysa güç yetiremediği için değil seni değerli bulduğu için, sana
değer yüklediği için. Allah’ın değer yüklediği sana sen kendine neden değer
yüklemiyorsun ey insan. İşte bize zımnen sordurmak istediği sorular bu
ayetlerin.
[Ek bilgi; Müslim’in Sahih’inde
Cabir’den gelen bir rivayet: Rasûlullah (sav) buyurdu ki: “Benim durumum ile
sizin durumunuz, bir ateş yakıp da çekirgelerin, kelebeklerin (feraş) gelip
içine düştüğü, kendisi de onları düşmesin diye Önlemeye çalıştığı bir kimsenin
durumuna benzer. Ben sizlerin ateşe düşmemeniz için bellerinizden yakalayıp
(çekmeye ve ateşe) düşmenizi önlemeye çalışıyorum, siz ise benim elimden
kurtulup kaçıyorsunuz.” (Müslim, IV, 1790; Müsned, III, 361, 392; Taya I im, Müsned, I, 246.)]
[Ek bilgi; “İnsanların…pervaneler
gibi olduğu…gündür.” insanlar, bu müşahede esnasında zillet içinde olurlar,
herkes bir tarafa bakar, paramparça olurlar. Tıpkı etrafa “yayılan” pervaneler
gibi. Hatta daha alçak ve daha zelil olurlar. Çünkü muvahhidin gözünde bir
değerleri,etkileri ve ağırlıkları yoktur. Nitekim “Kişinin gözünde insanlar,
develer ve pervaneler gibi değersiz olmadıkça imanı kemale ermez.” denilmiştir.
Yayılmışlardır; “Ateşin etrafını sarmış” ateşte yanmış ve kül olup savrulmuş
pervaneler gibi olurlar. Çünkü muvahhit insan, onlara fena bulmuş varlıklar
gözüyle bakar. (İbn. Arabi-Te’vilat)]
5-) Ve tekûnül cibalü kel 'ıhnil menfûş;
Dağlar
(gibi benlikler), dağılmış renkli yün gibi (yumuşamış,
alı al moru mor) olur! (A. Hulusi)
05 - Dağlar
da didilmiş elvan yünler gibi atılacaktır. (Elmalı)
Ve tekûnül cibalü kel 'ıhnil menfûş
o gün yine son saatte dağlar dört bir yana dağılmış pamuk balyaları gibi
serpiştirilecek. Yani atılacak pamuk gibi atılacak.
Kel ‘ıhn; Kessûf diye çevrilmiş.
Aslında girişte de söylediğim gibi bu kıyasi. Yumuşak, hafif manasına geliyor.
Yün karşılığı olmaya da bilir. Bu günün insanı için pamuk diye çevirmek bana
daha doğru görünüyor.
[Ek bilgi; Allah Teâlâ,
dağlardaki bu hal değişikliğini, şöyle birkaç açıdan ele almıştır:
1) Dağların, paramparça olmaları.
Nitekim Cenâb-ı Hak, "Derken dağlar un ufak edilir..."(Hakka,4)
buyurmuştur.
2) Dağların, akan kum tepeleri
haline gelmesi... Nitekim Cenâb-ı Hak, "Sen dağlan görür de, onları durur
zannedersin. Halbuki onlar, bulutların yürümesi gibi yürürler." (Neml, 88)
buyurmuştur.
3) Daha sonra da, atılmış
renkli yünler haline gelenlerdir. O halde bu demektir ki dağlar, evin
penceresinden içeri giren ve elin kendisine temas edemediği zerreler gibi
parçalanacaktır.
4) Daha sonra da, dördüncü
olarak, onlar bir serap, hayal haline geleceklerdir. Nitekim Cenâb-ı Hak,
"Dağlar yürütülür de, derken bir serap haline gelirler" (Nebe, 20)
buyurmuştur. (F.Razi-Tefsiri Kebir)]
6-) Feemma men sekulet mevaziynüh;
(İşte o süreçte) kimin
getirisi ağır basarsa, (A. Hulusi)
06 - İşte
o vakıt miyzanları ağır basan kimse. (Elmalı)
Feemma men sekulet mevaziynüh
iyilikleri ağır gelen kimseye gelince. İyilikleri ağır gelen, sekulet. Aslında
Allah nezdinde ağır demek değerli demektir çünkü değeri Allah yükler. Fiyat
pazarda belirlenir, değer Allah tarafından belirlenir. Çünkü değerin kaynağı
Allah’tır. Allah eli değmişse değer kazanır kudret eli. Onun için bir şeyin
gerçek değerini de Allah verir. Bu manada insana eylemlerinin değerini Allah
verecek. Allah’a göre ağır ne, değerli ne sualinin de cevabını veriyor bu ayet.
7-) Fe huve fiy 'ıyşetin radıyeh;
O, razı
(olduğu) bir
yaşayış içindedir! (A. Hulusi)
07 - O
artık hoşnud bir hayattadır. (Elmalı)
Fe huve fiy 'ıyşetin radıyeh Allah
katına değerli bir şeylerle gelen razı olunmuş bir hayatın ta göbeğine düşecek
diyor. fiy
'ıyşetin radıyeh veya razı olacağı bir hayatın içine düşecek. Razı
olacak, ya rabbi ben senden razıyım diyecek, ya rabbi yaptıklarımın karşılığını
fazlasıyla buldum, haddi zatında ben hak etmedim ya rabbi. Ama daha burada razı
olanlar orada da razı olacaklar. Burada razı olmayanlar orada razı olmaları
hiçbir işe yaramayacak.
8-) Ve emma men haffet mevaziynüh;
Ama
kimin de getirisi hafif kalırsa, (A. Hulusi)
08 - Fakat
miyzanları hafif gelen kimse. (Elmalı)
Ve emma men haffet mevaziynüh ama
kiminde tartısı, ölçüsü, götürdüğü şeyler ağır gelirse, yani değersizse; Haffet
mevaziy. Allah katında değerliyi biliyoruz, sevabın kilosu olmaz, ecri metreye
vuramazsınız, iyiliği ölçemezsiniz, erdemi hangi kantar tartar, ahlakı bir
teraziye koyabilir misiniz? Allah terazisi tartar, ahlakı Allah terazisi
tartar, erdemi Allah terazisi tartar, sevabı Allah terazisi tartar, güzelliği
Allah terazisi tartar, o terzi Allah’ın terazisidir, kullar böyle bir terazi
yapamazlar ve Allah’ın terazisi tan tartar.
İşte bu manada Allah’ın
terazisinde hafifi gelen şeyler elbette ki içi boş olanlar. Senin terazinde
ağır gelenler Allah’ın terazisinde hafif geliyor iması da var. Ey insanoğlu sen
paraya değer veriyorsun, altına değer veriyorsun, dünyalığa değer veriyorsun,
servete değer veriyorsun, bunlar ağır geliyor senin gözüne. Ama Allah’ın
terazisine koyduğunda bunların bir değeri kalmıyor, bunlara hiç ölçü çekmiyor
Allah’ın terazisi. Allah’ın terazisine “Lâ ilâhe İllallah” ı koyduğunda,
tevhidi koyduğunda yerlerden ve göklerden ağır gelir.
Efendimizin ifadesi bu, Allah’ın
terazisine güzelliği koyduğunda, iyiliği koyduğunda, dürüstlüğü koyduğunda ağır
geliyor. Erdemi koyduğunda, insanlara ikramı koyduğunda, hüsnü zannı koyduğunda
mesela, iyi niyeti koyduğunda mesela, güzel bakışı koyduğunda mesela, evet,
muhabbeti koyduğunda.
Sevgiyi kim tartar? Allah’ın
terazisi sevgiyi tartıyor. Onun için işte orada hafif gelen şeyler bizim
dünyada değer verdiğimiz şeyler. Allah’ın gör değdi yerden bakarsak eğer
Allah’ın gösterdiğini görürüz. Allah’ın gör dediği yerden bakanlar, Allah’ın
değerli dediğine değerli, değersiz dediğine de değersiz derler ve orada
çelişkiye düşmezler, şaşkınlık yaşamazlar. Eğer Allah’ın gör dediği yerden
bakarlarsa.
9-) Fe ümmühû haviyeh;
Onun
anası, Haviye'dir (çok derin bir çukur). (A. Hulusi)
09 - O
vakıt onun anası haviyedir. (Elmalı)
Fe ümmühû haviyeh ne olacak bu Allah
katında değersiz şeylerle varan? Onun anası haviye olacak. Tercüme etmedim,
aynen aktardım onun anası haviye olacak. dipsiz bir uçurumun ta..! göbeğine,
kucağına düşecek ana kucağına düşer gibi.
Aslında e var biliyor musunuz,
benim yüreğimin kulağına bu ayet şöyle bir şey fısıldıyor; Sanki değerleri
Allak bullak etmiş cüceyi yüce, yüceyi cüce bilmiş, alçağı yüksek, yükseği
alçak bilmiş, dünyaya ahiret muamelesi yapınca ahirete dünya muamelesi yapmış,
Allah kartında değerli olanı kendisi değersiz bilmiş, Allah katında değersiz
olana da değer yüklemiş.
Bu zihni amuda kalkmış adam ateşe
ana diyecek. Ateşe ana diye bakan bir deli ateşe koşar değil mi, çünkü onun
kucağını ana kucağı zanneder. Cehenneme anne diyen birini düşünün Fe ümmühû haviyeh
onun anası haviye olacak, dipsiz uçurum. Huvve uçurum demektir, evet dipsiz
uçurum. Düşünsenize yani dipsiz uçuruma ana diye yürüyen birini kim tutabilir
ki. Bu bir zihnin amuda kalkması halidir, zihnin ters dönmesi halidir, işte
zulüm budur.
[Ek bilgi; Yani, barınağı,
cismani tabiat cehenneminin kuyusunun dibidir.(İbn. Arabi-Te’vilat)]
10-) Ve mâ edrake ma hiyeh;
Onun ne
olduğunu bilir misin? (A. Hulusi)
10 - Ve
bildin mi haviye nedir. (Elmalı)
Ve mâ edrake ma hiyeh onun ne
olduğunu sen nereden bileceksin, sana kim nasıl bildirdi o haviye nin ne
olduğunu?
11-) Narun hamiyeh;
(O) yakıcılığı pik noktasında,
ateştir! (A. Hulusi)
11 - Kızışmış
bir ateş. (Elmalı)
Narun hamiyeh o korkunç yakan bir
ateştir. Evet, hangi birini söyleyelim şimdi. Allah’tan mahrum kaldı onun ateşi
mi, Allah’ın açtığı kredileri yok saydı onun ateşi mi, emanete ihanet etti onun
ateşi mi. Hayata geri dönemeyecek onun ateşi mi, telafisi imkansız bir suç
işledi onun ateşi mi, Tevbe etmenin ve pişmanlığın hiçbir yarar sağlamadığı bir
zamanda pişman oldu onun ateşi mi, sevdikleri ve güvendikleri dağlara kar yağdı
onun ateşi mi, hangi ateş. Evet, Narun hamiyeh İşte bu, yakan bir ateş. Onun anası
uçurum olunca mecazen onun anası ağlayacak diye de düşünebiliriz. Zımnen
vicdanının sesini dinlemeyen o patlamayla uyanacak Karia ile uyanacak. Ateşi
ana kucağı sanıp koşacak demiştim ya en güzel sanırım verdiği bu.
[Ek bilgi; Eğer çarpılan
insanlardan maksat, küçük kıyamet ehli olursa, insanların şiddetinden
çarpıldıkları haldir. Bu ise, ölümdür. O gün insanlar, bedenlerden ayrılmaları,
kabirlerden diriltilip çıkarılmaları, nur âleminin ışığına yönelmeleri, bu
esnada zillet ve korku içinde olmaları, ayrıca maksatlarının farklı olması,
inançlarının ve hevalarının farklılığı oranında hayretler içinde olmaları
itibariyle etrafa saçılan pervaneler gibi olurlar. Organ dağları da renklerinin
ve sınıflarının farklılığı, cüzlerinin başkalığı, dağılıp tuz buz olmaları
itibariyle atılmış renkli yüne dönüşürler. Diğer ayetler ise, yukarıda
sunduğumuz anlamdadırlar. Allah doğrusunu herkesten daha iyi bilir.(İbn.
Arabi-Te’vilat)]
Rabbim muhafaza etsin. Ateş
anamız değil cennet anamız olsun, inşaAllah cennete koşalım. Bu ruhumuzu ayağa
kaldıran, tüylerimizi diken diken eden, içimizi çamaşır gibi sıkan ayetlerin
arkasından tekasür suresi sanki gerçekten de konunun bir devamı gibi, sanki
gerekçe, kararın gerekçesi gibi geliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder