B sayfasından devam
131
- İz kale lehu rabbühu eslim kale eslemtü li rabbil alemın
Hani Ona Rabbi: "Teslim ol"
demiş, O da: "Âlemlerin Rabbine teslimim" demişti (İbrahim'e
Âlemlerin Rabbine teslim durumunda olduğu fark ettirilmişti). (A.Hulusi)
Rabbi ona, "İslâm ol!"
emrini verince, o "Ben âlemlerin Rabbine teslim oldum." Dedi. (Elmalı)
İz
kale lehu rabbühu eslim Neden seçtik onu. Yukarıdaki ıstafeynahü Onu şetçik. Mustafa bu manaya gelir.
Mustafa isminin manası seçilmiş demektir. Süzülmüş, arınmış, seçilmiş anlamına
gelir. Her peygamber Mustafa’dır. Seçilmiştir. İbrahim Peygamberin seçimine
sebep olan nedir diye soracak olursanız işte 131. ayette o sebebi söylüyor. İz kale lehu
rabbühu Rabbi ona demişti ki hani hatırlayın, eslim Ey İbrahim, kayıtsız şartsız
teslim ol. Kale
O da cevap verdi; eslemtü li rabbil alemın Âlemlerin Rabbi olan Allah’a kayıtsız
şartsız teslim oldum demişti.
İşte İslam buradan gelir. İslam isminin kaynağı
teslimiyettir. İslam’ı doğru bir biçimde okuyan bu çağın büyük
mütefekkirlerinden ve öncülerinden Ali İzzet Begoviç öyle diyordu değil mi, o
meşhur eserinde; Ey İslam senin adın
teslimiyettir. Evet teslimiyettir. Teslim olmayan İslam olamaz. İbrahim
teslim olduğu gün İslam oldu.
Tabii ki buradaki İbrahim’e demiştik ki, ve İbrahim
dedi ki ifadeleri mecazi olabilir. Yani İbrahim’e teslim ol denilmesi şart
değil. Zaten hayatın kendisi, Allah’ın var ettiği her şey, Allah’a teslim
olmanın kurtuluş demeye geldiğini insana fısıldamakta.
İbrahim’in de Allah’a teslim olması hiç şüphesiz
dil ile değildi. Teslim oldum demekle teslim olmamıştı. Müslüman oldum demekle
tıpkı Müslüman olunamayacağı gibi. Teslim olmanın şartları vardır. Teslim olmak
bir şeyi ispat etmekti. Teslim oldum demekle teslim olunamazdı. İbrahim ateşe
atlamakla ispat etti bunu. İbrahim öz yavrusunu Allah’a kurban etme emrine
imtisal ile teslimiyetini ispat etti.
Onun için Müslüman oldum demenin de ispatı var.
İspatsız teslimiyet iddiası sadece kuru bir iddiadan öte geçmeyecektir.
Allah’ın bu tarihi 4.000 yıl önce gerçekleşmiş bu hadiseyi getirip te burada
ölümsüzleştirmesinin hikmeti nedir sanıyorsunuz.
Elbette İbrahim’in hayatından yola çıkarak b u
ayetler bize doğrudan bir şeyler söylemek istiyor. Bize bir şeyleri hatırlatmak
istiyor. Bu ayetleri hayatınıza taşıdığınızda, ve bu ayetlerin muhatabı olarak
kendinizi gördüğünüzde siz, bu ayetler bana ne diyor diye sorduğunuzda nasıl
algılıyorsunuz olayı. Yani sizi neye çağırıyor bu ayetler sizce? Size ne vermek
istiyor? Hiç şüphesiz; Ey kendini Müslüman sayan insan bak, İbrahim’in
teslimiyetinden ibret al. Eğer Müslüman olduğunu iddia ediyorsan Allah’a
teslimiyetini ispat et. Allah’a kayıtsız şartsız teslim ol ki sen de İbrahim’in
ordusuna seçilesin.
132
- Ve vassa biha ibrahımü benıhi ve ya'kub* ya beniyye innellahestafa lekümüd
dıne fe la temutünne illa ve entüm müslimun.
İbrahim (bu gerçek
doğrultusunda) oğullarına vasiyette bulundu, Yakup da: "Oğullarım,
Allâh sizin için bu dini (sistem anlayışını) seçti. Allâh'a teslim
olmuşluğunuzun farkında olmadan sakın ölmeyin." (Müslim, Allâh'a
tam kesin teslim olmuş olduğunun bilincine ermiş olan.) (A.Hulusi)
Bu dini İbrahim, kendi oğullarına
vasiyet etti, Yakup da öyle yaptı: "Ey
oğullarım! Muhakkak ki, bu dini size Allah seçti, başka dinlerden uzak durun,
yalnızca Müslüman olarak can verin!" dedi. (Elmalı)
Ve
vassa biha ibrahım Hani İbrahim o inancı,
Oradaki “biha” deki ha, Allah u alem millete gider. Yani İbrahim’in inanç
sistemini benıhi,
zürriyetine, çocuklarına vasiyet etmişti. ve ya'kub Tıpkı Yakup’ta öyle yapmıştı.
Yakup İsminin anti parantez olarak burada hemen
gelivermesinin sebebi nedir? Sebebi şudur; Bu ayetlerin ilk muhatapları olan
Medine topluluğunda ki Yahudiler Resulallah’a imanı reddederken şöyle bir gerekçe
ileri sürüyorlardı.
- Peygamberlik bizim soyumuzun hakkı. Çünkü Allah
İsmail’e ve İshak’a söz verdi. Peygamberler onun içinde sırf İsrail oğullarına
mensup olarak gelecek. Sırf Yahudilerden gelecek o nedenle biz sana inanmayız.
Çünkü bizim soyumuzdan değilsin.
İşte bu gerekçelerini çürütmek için tıpkı Yakup’un
duası gibi, İbrahim’in de duası ve vasiyeti vardı. O vasiyeti de Kur’an gündeme
getiriyor. İşte bu isim, Yakup ismi onun için anti parantez olarak ayette yer
alıyor.
Ne demişti İbrahim çocuklarına? ya beniyye
ey yavrucuklarım
innellahestafa lekümüd dıne Allah sizin için, Allah size en saf, en
temiz inancı din olarak seçti. fe la temutünne illa ve entüm müslimun Şu halde
ona teslim olmadan ölümün size gelip çatmasına izin vermeyin. Ölüm gelip çatmadan
ona teslimiyetinizi ispat edin.
133
- Em küntüm şühedae iz hadara ya'kubel mevtü iz kale li benıhi ma ta'büdune mim
ba'dı * kalu na'büdü ilaheke ve ilahe abaike ibrahıme ve ismaıyle ve ishaka
ilahev vahıda* ve nahnü lehu müslimun.
Yoksa siz Yakup ölmek üzereyken olaya
şahit olanlardan mıydınız? Hani O oğullarına: "Benden sonra neye kulluk
edeceksiniz?" demişti de, onlar da:"Senin ve babaların İbrahim,
İsmail ve İshak'ın ilâhı olan İlâhun VAHİD'e (hakikatlerini meydana getiren
Allâh Esmâ'sına) kulluğumuza devam edeceğiz. Biz ona teslim olmuşluğun
bilincinde olanlarız" demişlerdi. (A.Hulusi)
Yoksa siz de olaya şahit mi oldunuz;
Yakup’a ölüm hali gelip çattığı zaman, oğullarına; "Benden sonra neye
ibadet edeceksiniz?" dediği zaman, oğulları; "Senin Allah'ına ve
ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın Allah'ına, tek olan o Allah'a ibadet
edeceğiz. Biz ancak O'na boyun eğen Müslümanlarız." dediler. (Elmalı)
Em
küntüm şühedae iz hadara ya'kubel mevt Yoksa Ey Muhammed AS. In
peygamberliğini kabul etmeyen Yahudileşmiş İsrail oğulları, Em küntüm şühedae iz hadara ya'kubel mevt
Şahit olmadınız mı siz, siz şahit değimlisiniz Yakup’a ölüm geldiği zaman; iz kale li benıhi
ma ta'büdune mim ba'dı Çocuklarına benden sonra kime ibadet
edeceksiniz, kime kulluk edeceksiniz diye bir soru sorduğunda, vasiyette
bulunduğuna siz şahit değil misiniz? Çünkü Tevrat’ta yer alıyordu bu. Onlar da
bunu okuyorlardı. Biliyorlardı. Kalu onlarda demişlerdi ki Yakup’un oğulları; na'büdü ilaheke ve
ilahe abaike ibrahıme ve ismaıyle ve ishaka ilahev vahıda Biz ey
babacığım senin İlahına ve ataların olan İbrahim’in, İsmail’in, İshak’ın tek
olan ilahına kulluk edeceğiz diye söz vermişlerdi. ve nahnü lehu müslimun Ve demişlerdi ki ver yalnızca ona teslim
olacağız diye babaları Yakup’a, Yakup Peygambere söz vermişlerdi.
Ey Yakup peygamberin torunları olan ki İsrail,
Yakup’un lakabıdır. Ey Yakup peygamberin torunları olan Yahudiler, sizin ilk
atalarınız İbrahim’in yolundan gideceğiz diye babalarına söz verdiler. Ve
Muhammed de İbrahim’in duasının mahsulüdür. Niçin şimdi onu inkar ediyorsunuz
peki? Babanızın verdiği sözü tutmuyorsunuz. Sizin ilk atalarınız Babaları olan
Yakup Peygambere biz İbrahim’in ataların olan İbrahim, İsmail, İshak’ın
yolundan gideceğiz demişlerdi. Muhammed de İbrahim’in yolundan gidiyor, onun
duasının mahsulü, İsmail’in duasının mahsulü ve kitapta, Tevrat’ta da siz bunu
okuyorsunuz.
Tevrat’ın tesniye bölümünde Hz. İsmail’in duası yer
alıyor ve Allah’ın da ona vaadi yer alıyor. Seni semerelendireceğim. Diye vaadi
yer alıyor. İlginçtir. Yahudiler de Tevrat’ta bunu okudukları halde yine de
Resulallah’a iman etmemekte direniyorlar, tek gerekçeleri “bizden değil” Evet.
134
- Tilke ümmetün kad halet* leha ma kesebet ve leküm ma kesebtüm* ve la
tüs'elune amma kanu ya'melun
İşte onlar bir ümmetti (topluluktu), geçtiler
gittiler! Onların kazandıkları kendilerine aittir, sizin kazandıklarınız da
size! Ve size onların yaptıklarının hesabı sorulmayacaktır. (A.Hulusi)
Onlar bir ümmetti, geldi geçti.
Onlara kendi kazandıkları, size de kendi kazandığınız. Siz onların
yaptıklarından sorguya çekilecek değilsiniz. (Elmalı)
Tilke
ümmetün kad halet Şimdi Yahudice mantığı reddetmek için bu ayete dikkatinizi çekerim Tilke ümmetün kad
halet siz babalarınızla övünüyorsunuz ey Yahudiler. Yahudileşmiş
İsrail oğulları. Ve müşrikler için de geçerli bu ayetler, hepimiz için geçerli.
İlk muhatapları olan müşriklerde İbrahim Peygamberle övünüyorlardı. Biz
İbrahim’in torunlarıyız, İsmail’in torunlarıyız diyorlardı. Hem müşriktiler,
hem de Peygamberlerle övünüyorlardı. Yahudiler de İbrahim, İshak ve Yakup ve
diğer peygamberlerle övünüyorlardı. Onlar bizim atalarımız, Hani babam hoca
diye övünenler gibi.
İşte bu Yahudice bir mantık. Babam hoca dedem hoca
diye övünenler, tıpkı Yahudilerin yaptığını yapıyorlar. Ve onların tümüne
Kur’an diyor ki;
Tilke ümmetün kad halet Şimdi o toplumlar geçip gitti, onlar geçip
gittiler, onlar yoklar. leha ma kesebet ve leküm ma kesebtüm Onların
kazandıkları kendilerine, sizin kazandığınız size. Babanızla niye övünüyorsunuz.
Babanızın yediği yemek evladın karnını doyurur mu diyor Gazali. Babanın yediği
yemekten evladın karnı doymaz. O halde babanızla niye övünüyorsunuz. Sizin
kazandığınız size, Onların kazandığı onlara. ve la tüs'elune amma kanu ya'melun
Onların yaptıklarından asla siz sorumlu olmayacaksınız.
Bu son cümlede adeta Hıristiyanların ilk günah
düşüncesine bir ret. Onlar da Yahudilerin yaptığının tam tersini yapıyorlardı.
Babalarıyla yeriniyorlardı. Âdem Peygamberin yaptığı günahtan tüm çocuklarının
cezalanacağını öngörüyorlardı. Onun içinde vaftiz geleneğine sarılıyorlardı. Ve
İsa Peygamberin çarmıhta can verdiğini iddia ediyorlar ve bu iddialarını da;
İsa, Âdem’in evlatlarına geçen günah yükünden tüm insanları arındırmıştır
diyorlardı. Yani İnsanoğlunun atası Adem’in yaptığı günahın sorumluluğunu, hiç
suçu olmayan taa..! Yüzlerce göbek sonraki çocuklarına faturasını
çıkarıyorlardı.
İşte ayetin son bölümü de onu reddedercesine adeta;
ve la tüs'elune
amma kanu ya'melun Onların yaptıklarından asla siz sorumlu tutulmayacaksınız
diyor.
[Ek bilgi; Taklitçi olmayın! Dinde
sırf taklitle yetinmeyin! Çünkü, sırf nakle güvenilmez. Bir kişi için kazandığı
ilim ve amelden, inanç ve hayat tarzından başka bir şey yoktur. Kimse bir
başkasının inancıyla veya ameliyle cezalandırılmaz. Basiret sahibi olun, kesin
inanca ulaşmaya çalışın ve bu kesin inanca dayalı olarak amel edin.(İbn.
Arabi-Tevilat)]
135
- Ve kalu kunu huden ev nesara tehtedu* kul bel millete ibrahıme hanıfa* ve ma
kane minel müşrikın.
Dediler ki: "Yahudi veya Nasara
olun ki hidâyete eresiniz!"... De ki (onlara): "Hayır biz,
hanîf olan İbrahim milletindeniz (aynı inancı paylaşanlardanız); o,
müşriklerden değildi!.." (A.Hulusi)
Bir de: "Yahudi veya Hıristiyan olunuz ki, hidayet bulasınız." dediler.
Sen onlara de ki: "Hayır! Hanif
olarak hakka tapan İbrahim'in dinine (uyarız) ki, o hiçbir zaman müşriklerden
olmadı." (Elmalı)
Ve
kalu kunu huden ev nesara tehtedu Üstelik onlar şöyle diyorlar. Yahudileşin, ya da
Hıristiyanlaşın ki doğru yola eresiniz. Diye bir iddiada bulunuyorlar. Onlar
ilginçtir. Yahudileşin ve Hıristiyanlaşın diye çevirdim dikkat edin. Elinizdeki
meallerde Yahudi olun ya da Hıristiyan olun diye çevirir.
O bence doğru bir çeviri olmaz. Çünkü onlar Musa
AS. a, İsa AS. a imana çağırmıyorlardı ki, Ya da Tevrat ve İncil’e
çağırmıyorlardı ki. Çünkü Musa ve İsa’ya, Tevrat ve İncil’e iman etmeden
Müslüman olunmaz zaten. Onlar neye çağırıyorlardı? Sapmaya çağırıyorlardı. Yani
Musa’dan ve Tevrat’tan, İsa’dan ve İncil den uzaklaşıp Yahudileşmeye, Ki Musa
bir İslam peygamberi Tevrat bir İslam kitabı idi. İsa bir İslam peygamberi,
İncil bir İslam kitabı idi. Onun için onların bu çağrısını Yahudileşin ve
Hıristiyanlaşın diye çevirdim.
Yahudileşmeye çağırdılar. Müslümanlar kendilerine
ya da Muhammediliğe değil, İbrahim’e çağıracaklardı. İşte bu ayetler onu
öğütlüyor. Siz onları Muhammedi olun diye çağırmayın, siz onları İbrahim’e
çağırın, Tevhide çağırın, kaynağına çağırın. Yani bize gelin demeyin, kendinize
gelin deyin. Kendinize gelin, inancınızın aslına dönün, asıl İsa’ya dönün, asıl
İncil’e dönün. İlahlaştırdığınız İsa’ya değil, tahrif ettiğiniz İncil’e değil.
Asıl Musa’ya dönün, İslam peygamberi Musa’ya yoksa efsaneleştirdiğiniz, milli
lider haline getirdiğiniz, milli önder yaptığınız Musa’ya değil, ya da tahrif
ettiğiniz Tevrat’a değil.
İşte Hz. Muhammed AS. İnsanlığı, onların da
taşıdığı öze çağırıyordu. İslam’a yani Allah’a kayıtsız şartsız teslim olmaya. kul bel millete
ibrahıme hanıfa De ki onlara cevap ver; aksine İbrahim’in hanif olan
milletine gelin.
ve ma kane minel müşrikın. O müşriklerden değildi.
Burada ki onların çağrısına verilen cevap çok
ilginç. Hahif sözcüğü geçiyor. Hanıfa yanlıştan doğruya, batıldan hakka dönene
hanif denilir lügatta. İbrahim’e hanif denilmesinin sebebi de o dur. Önce batılda
iken Hakkı bulmuştur. Onun için yanlıştan doğruya gelene hanif denilir.
İbrahim’in hanif inancından kasıt tecdid olmasıdır. Yani ayıklamak. Onun için
de her peygamber müceddit’tir.
Yeni bir şey getirme iddiasıyla çıkmamıştır
peygamberler. Eskimez değerlere davet etmiştir insanları. İlginç şeyler
getirmemiştir peygamberler, insanlığın tanıdığı en değişmez değerleri yeniden
getirmişlerdir.
Peygamberlerin davet ettiği şeyler, hiç kimsenin
bilmediği şeyler değil. Peygamberlerin davet ettiği şeyler, insanlık nesilleri
boyunca devam eden insanlığın değişmez değerleridir. Onun için peygamberler
benimle başladı diye davet etmediler. Ben sizi, benden önce gelen
peygamberlerin yoluna davet ediyorum diye davet ettiler. Onun için İncil’lerin
ilk kitaplarında yer alır Hz. İsa’nın mesajı; “Ben size yeni bir mesaj getirdim
demiyorum. Diyor Hz. İsa. Ben, benden önce gelen Musa’nın mesajını tazelemek
için geldim.”
Evet, onun için her peygamber kendisinden önceki
nebileri tasdik ederek başlar mesajı vermeye. Bu, peygamberlerin birinci
özelliğidir. Burada da çağrı işte kadim olan değişmez değerleredir.
136
- Kulu amenna billahi ve ma ünzile ileyna ve ma ünzile ila ibrahıme ve ismaıyle
ve ishaka ve ya'kube vel esbatı ve ma utiye musa ve ıysa ve ma utiyen nebiyyune
mir rabbihim* la nüferriku beyne ehadim minhüm ve nahnü lehu müslimun
Deyin ki: "(Biz tüm varlığın
aslı ve hakikati olan) Allâh'a, bize inzâl olana, İbrahim'e, İsmail'e,
İshak'a, Yakup'a ve oğullarına inzâl olunana; Musa ve İsa'ya verilenlere;
Rablerinden Nebilere verilenlere iman ettik... Onlardan hiçbirini ayırmayız bu
yönden. Biz O'na teslim olmuşlardanız!" (A.Hulusi)
Deyiniz ki, "Biz, Allah'a iman ettik ve bize ne
indirildiyse İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakup'a ve torunlarına ne
indirildiyse, Musa'ya ve İsa'ya ne indirildiyse ve bütün peygamberlere
Rablerinden ne verildiyse hepsine iman ettik. Biz onların arasında fark
gözetmeyiz ve biz ancak O'na boyun eğen Müslümanlarız." (Elmalı)
Kulu
amenna billahi ve ma ünzile ileyna Sizi dalalete çağıranlara şöyle cevap verin. Deyin
ki; amenna
billahi ve ma ünzile ileyna Biz Allah’a iman ettik ve bize
indirilene iman ettik. Allah’a ve bize indirilene iman etmekle birlikte şunlara
da iman ettik.
ve ma ünzile ila ibrahıme İbrahim’e indirilene ve ismaıyle İsmail’e indirilene, ve ishaka,
İsrail oğullarının Hz. İbrahim’den türediği ilk atası olan İshak’a indirilene
iman ettik, ve
ya'kube, Yakup’a yani sizin büyük atanız, lakabı İsrail olan büyük
Yakup’a indirilene de iman ettik.
vel
esbatı ve ma utiye musa ve ıysa Onların torunlarına, soylarına indirilene de iman
ettik. Ve Musa’ya ve İsa’ya indirilene de iman ettik. ve ma utiyen nebiyyune mir rabbihim
ve tüm peygamberlere Rablerinden verilene de iman ettik.
la
nüferriku beyne ehadim minhüm Onların arasından hiç birini ayırt etmeyiz. ve nahnü lehu
müslimun Ve işte biziz O’na tam
teslim olanlar.
Evet, böyle deyin diyor Kur’an. Ey Müslümanlar, Müslüman olabilmeniz için
siz, sizi Yahudileşmeye, sizi Hıristiyanlaşmaya çağıranlara bunu deyin. Biz
sizin Peygamberinize, sizin kitabınıza iman ettik, siz de bizdekine iman
ettiniz mi? Diye sorun. Yani şunu söyleyin; Biz sizi bize çağırmıyoruz. Biz sizi ebedi hakikate çağırıyoruz. Gelin
siz bizi sapıklığa çağırmaktan vazgeçin, hepimiz Allah’a teslim olalım.
İnsanlığın değişmez değerlerine teslim olalım. Mesajı veriliyor bu ayetle.
137
- Fe in amenu bi misli ma amentüm bihı fe kadihtedev* ve in tevellev fe innema
hüm fı şikak* fe seyekfıkehümüllah* ve hüves semıul alım.
Eğer onlar da, sizin O'na iman
ettiğiniz kapsamda iman ederlerse, hakikate giden yolu bulmuş olurlar. Eğer yüz
çevirirlerse, parçalanmış ve dar kafalı olarak kalırlar. Onlara karşı Allâh
sana yeterlidir! "HÛ"; Es Semi'dir, El Aliym'dir. (A.Hulusi)
Eğer onlar da sizin iman ettiğiniz
gibi iman ederlerse doğru yola girmiş, hidayeti bulmuş olurlar. Yok eğer yüz
çevirirlerse onlar sadece ve sadece didişmenin içindedirler. Allah onlara karşı
sana yeter. Ve O, işitendir, bilendir. (Elmalı)
Fe
in amenu bi misli ma amentüm bihı fe kadihtedev Eğer onlar sizin
inandığınız gibi inanırlarsa o zaman doğru yolu bulmuş olurlar.
İlginç, sizin inandığınız gibi..! Onlar
problemlerde, problem sadece eksik inanmalarında değil dostlar, ikinci bir
problem daha var. İnandığı değerleri tahrif ederek inanmaları da ikinci bir
problem. Tutalım ki onlar bizim inandıklarımızın tümüne inanmış olsalar, eğer
bu mantıkla, yani ikinci problemi halletmeden inanacaklarsa yine bir şey
değişmiyor. İnandığı değeri tahrif ederek inanmak.
Aynı şeyi biz Müslümanlara uygulayalım. Siz inanılması gereken tüm şeylere inanıyor
musunuz bu bir. Buna evet cevabı vermeniz yetmiyor. İnanılması gerektiği gibi mi inanıyorsunuz. Yoksa tahrif ederek
bozarak mı inanıyorsunuz
İşte bu 2. problem bu gün Müslümanlar için çok
önemli bir problemdir. Ve bugün Müslümanların Yahudileşme noktası da burasıdır
işte. Onların eksik inandıkları gibi inanmıyorlar belki, ancak inandıkları
değerleri tahrif ederek inanıyorlar çoğu zaman. Allah’a gereği gibi
inanmıyorlar.
Allah inançları var, lakin bozuk. Allah’a gereği
gibi güvenmiyorlar mesela. Peygambere gereği gibi inanmıyorlar.
Peygamber inançları var, ancak peygamberi
hayatlarına önder etmiyorlar. Bir yere kadar. Bir noktadan sonra adeta
sözleşmeyi ihlal ediyorlar.
Ahirete
gereği gibi inanmıyorlar. Var bir ahiret inancı. Öldükten sonra dirileceklerine
inanıyorlar belki. Ama bu inançları hayatlarına hiç yansımıyor. Ölümden
sonrasına inanmamış insanlar gibi yaşıyorlar. Eğer ahirete iman etmeyenle
ahirete iman edenin hayatı aynı ise söyler misiniz iman etmenin farkı ne? İşte
bu problem. Devam ediyor:
ve
in tevellev fe innema hüm fı şikak Eğer yüz çevirirlerse, eğer bunlardan kaçınırlarsa fe innema hüm fı
şikak ayrımcılık yapıp sapan, onlar olmuş olur. Yani onlar
ayırımcılık yapıp yoldan çıkmış olurlar. Ki öyle yaptıkları için saptılar ve
ayırımcılık yaptılar. Yani Allah’ın Nebi’si Hz. Muhammed AS. onları İbrahim’e
çağırdı. Oysa ki onlar Müslümanları Yahudileşmeye çağırdılar. İslam ise onları
kendilerine dönmeye çağırdı. Asıl İsa’nın bozulmamış mesajına, Musa’nın
bozulmamış mesajına, Tevrat ve İncil’in bozulmamış mesajına çağırdı. Onlar
kendi inançlarına dahi dürüst davranmadılar.
fe
seyekfıkehümüllah Bunu yaptıktan sonra hala onlar ayırımcılık yaparlarsa, Allah sana
yeter. Allah sana kâfidir. Yani dönüp te arkana bakma. Bunlar niye Müslüman
olmuyorlar diye üzülme. Allah sana yeter. ve hüves semıul alım O senin taa..! yüreğinden geçen duyguları çok
iyi işitir ve senin halini, durumunu derinliğine bilir.
138
- Sıbğatellah* ve men ahsenü minellahi sıbğatev ve nahnü lehu abidun.
Allâh boyası! Allâh boyası ile boyanmış
olmaktan güzel ne olabilir! Biz O'na kulluk edenleriz! (A.Hulusi)
Allah'ın boyasına bak, (vaftiz
olacak?) Kim, Allah’tan daha güzel boya vurabilir ki? İşte biz O'na ibadet
edenleriz. (Elmalı)
Sıbğatellah Allah’ın verdiği renk var
ya, Allah’ın verdiği renk, ve men ahsenü minellahi sıbğatev Kim Allah’tan
daha güzel renk verebilir ki..!
İfadeye bakınız. İfadede ki edebi belagate bakınız.
ve nahnü lehu
abidun Yalnızca, işte biz yalnızca O’na kulluk ediyoruz.
Allah’ın boyası. Nedir Allah’ın boyası? Allah’ın
boyası, boyaların hası, Allah’ın boyası. Fıtrat boyası yani, doğal boya yani,
yaprağın, göğün, gülün, güneşin, zambağın boyası gibi. Doğal renk. Peki,
Allah’ın dışındaki boyalar, sentetik boya. Doğal değil, suni boya. Peki,
sentetik boya batılın boyası. Allah’ın boyası fıtrat boyası, doğal boya.
Peygamberler insanları boyamak için gelmezler, insanlara batılın ve beşerin
çaldığı boyaları fırçalamak için gelirler. Çünkü insanların boyasını
fırçaladığınız da altından Allah’ın boyası çıkar.
Allah’ın boyasını fırçalamak, Allah yoluna acı
çekmek, dert çekmek, Allah yoluna bedel ödemektir. Doğal boya fırçalandıkça
parlar. Siz hiç fırça ile bir kanaryanın boyasını çıkarabilir misiniz? Siz hiç
Fırça ile gülün yaprağının boyasını çıkarabilir misiniz? O doğal boyadır.
İşte ona benzer. Dertler insanın doğal boyası
üzerine çekilmiş sunni boyaları döker ve altından hakiki boyaları çıkarır. Bugün
Allah yoluna ıstırap çeken insanlara bakınız bunu görürsünüz. Bir gün sizin de
başınıza Allah yolunda bir iş gelirse, acı çekerseniz, hiç korkmayın. Üzerinize
çekilmiş sentetik boyalar temizlenecek demektir. O boya temizlenirse altından
gerçek, doğal boyanız çıkacak.
Allah’ın boyası ile onların boyasını kıyaslayın.
Kıyasladığınız da Allah’ın boyasının kalıcı olduğunu göreceksiniz. Onlar 30
sene, 20 sene, 10 sene çalışırlar, bir adamı kendi kafadarı yapmak için.
Uğraşırlar, didinirler, kendi ideolojilerine inandırırlar. Yani boyarlar.
Sentetik boyaları ile. Bakarsınız 10 dakika da onların 10 yılda çaldığı boya
sıyrılıvermiş ve o zat ve o insan 10 dakikada öz boyasına, öz kimliğine, kendi
fıtratına dönüvermiş ve Allah’a güzel bir kul olmuş.
Bazen bu 10 saniye, bazen bu 10 gün, bazen bu 10 ay
sürebilir. Ama kesinlikle onların verdiği yıllarca verdiği emek, onların
verdiği emeğin belki 10 da, belki 100 de biri bir zaman zarfında sıyrılıverir.
Görmüyor musunuz, etrafınıza bakınız. Allah’ın hidayetine ulaşan kimseler 30
yıllık, 20 yıllık, 10 yıllık, 5 yıllık, 3 yıllık, üzerlerindeki o kirli boyayı,
o sentetik boyayı belki 10 günde atıvermekteler. Hatta bazen bir sohbette, bir
göz yaşı ile babalarının ya da annelerinin ölümü ile, sevdiklerini kaybetmeleri
ile bakarsınız, hatta bir sabah ezanı ile bir anda, bir sabah ezanı, 20 yıllık
boyayı sıyırıvermiş atmış. Görürsünüz ki altından Allah’ın boyası çıkmış.
İşte Allah’ın boyası. Batıl değil, hakkın boyası.
Sunni değildir, sentetik değildir. Doğal boya. İşte onun için en güzel boyadır
diyor Allah’ın boyası, renk verenlerin en iyisi Allah.
[Ek bilgi; Her inanç ve mezhebin mensubunun içi
inancının, dininin ve mezhebinin rengiyle boyanmıştır. Değişik dinlere göre
ibadet edenler niyetleriyle boyanmışlardır, imamlarının ve önderlerinin
boyasıyla şekillenmiş olarak mezheplerini sürdürürler.
Filozoflar akıllarının rengiyle boyanmışlardır. Hevalarının peşinden
gidenler, bidatçılar hevalarına ve nefislerinin arzularına göre bölünmüşlerdir.
Muvahhitler ise özellikle ve sadece Allah’ın rengiyle boyanmışlardır. Bundan
daha güzel bir renk olmadığı gibi ondan başkası da olamaz.
Nitekim,
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Yüce Allah mahlukatı bir karanlıkta
yarattı, sonra üzerlerine nurunu serpti. Bu nur kime isabet ettiyse hidayete
erdi, kime isabet etmediyse saptı.” İşte bu nur, ayette sözü edilen renktir. (İbn.
Arabi/Tevilat)]
139
- Kul etühaccunena fillahi ve hüve rabbüna ve rabbüküm* ve lena amalüna ve
leküm a'malüküm* ve nahnü lehu muhlisun
De ki: "Allâh hakkında bizle mi
tartışıyorsunuz? O, Rabbimiz ve Rabbinizdir! Bizim yaptıklarımız bize, sizin
yaptıklarınız (-ın sonuçları da) sizedir. Biz O'na ihlâsla
yönelenleriz." (A.Hulusi)
De ki: "Allah hakkında bizimle didişmeye mi gireceksiniz? Oysa O, bizim de
Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de
size. Şu kadar var ki, biz O'na ihlas ile sarılıyoruz.” (Elmalı)
Kul
etühaccunena fillahi De ki onlara; Yoksa siz
Allah hakkında bizimle tartışıyor musunuz? Allah’ın boyasını tartışmak,
Allah’ın boyasının boyaların en güzeli olduğunu tartışmak, Allah’ı tartışmak
anlamına geliyor çünkü. ve hüve rabbüna ve rabbüküm O sizin de bizim de
Rabbimiz olduğu halde yoksa bizimle Allah’ı mı tartışacaksınız? ve lena amalüna ve
leküm a'malüküm Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da
size aittir. ve
nahnü lehu muhlisun Biz varlığımızı yalnızca O’na adadık, de onlara.
De. Ve yalnızca varlığını O’na ada. Eğer varlığını yalnızca ona adarsan unutma
ki, kimsenin sana sürmek istediği sentetik boya tutmayacaktır. Varlığını
yalnızca O’na adayanları Allah, kendi boyası ile, çıkmaz boyasıyla, fıtrat
boyasıyla boyayacak ve onlar çektikleri acılarda dahi hep pırıl pırıl, capcanlı
olacaklar.
“Ve
ahiru davana velil hamdülillahi rabbil alemiyn”
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a
hamd’adır.
Bakara(123-139) ayetlerin sonu.
Bakara(123-139) ayetlerini
toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder