4 Kasım 2010 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. BAKARA SURESİ (124–125) (9-A)



“Euzübillahimineşşeytanirracim,”     “Bismillahirrahmanirrahim”



Sevgili dostlar bugünkü dersimize Bakara suresinin 124. ayeti ile devam ediyoruz.





124 - Ve izibtela ibrahıme rabbühu bi kelimatin fe etemmehünn* kale innı caılüke lin nasi imama* kale ve min zürriyyetı* kale la yenalü ahdiz zalimın



Hani Rabbi (Esmâ bileşimi hakikati) İbrahim'i bir takım birimlerle (karşılaştırıp onlara karşı düşüncelerini) imtihan etmişti de (yıldız - ay - güneş konularına verdiği cevapları hatırlayın), O da hakkıyla bu konularda değerlendirmelerini ortaya koyarak, başarmıştı. Bundan sonra Rabbi: "Ben seni insanlara imam (ilmi nedeniyle kendisine uyulan) kılacağım" demişti. (İbrahim): "Zürriyetimden de" niyazında bulundu. Rabbi: "Sözüm zulmedenleri kapsamaz" buyurdu. (A.Hulusi)



Şunu da unutmayın ki, bir zamanlar İbrahim'i Rabbi, birtakım kelimeler ile imtihan etti, o, onları sona erdirince, Rabbi ona, "Ben seni bütün insanlara imam yapacağım." buyurdu. İbrahim, "Zürriyetimden de yap!" dedi. Rabbi ona "zâlimler benim ahdime nail olamaz!" buyurdu. (Elmalı)





Ve izibtela ibrahıme rabbühu bi kelimatin fe etemmehünn Hani hatırla sen Rabbi, İbrahim’i bir takım kelimelerle sınamıştı da O da bu sınavı başarı ile tamamlamıştı. Kale dedi ki; innı caılüke lin nasi imama ey İbrahim ben seni insanlık için önder yapacağım, lider yapacağım. İbrahim, Allah’ın bu ödülü karşısında şöyle demişti; kale ve min zürriyyetı Ya rabbi, benim zürriyetimden, neslimden de imamlar, önderler çıkaracak mısın. Ve Allah şöyle cevap vermişti: kale la yenalü ahdiz zalimın zalimler, kendi kendisine kötülük edenler kesinlikle sözüme, ahdime nail olamazlar. Yani Vaadim onlar için geçerli değildir.



Burada ayetin ilk cümlesinde ki iptila terimi üzerinde durmak gerekiyor. Türkçede de kullandığımız gibi iptila, müptela kelimesi; Bir şeyin değerini ölçmek, bir şeyin özünde olanı dışarı çıkarmak, bir şeyin sırrını keşfetmek, bir şeyin pahasını öğrenmek için onu sınamak, denemek, imtihan etmektir. Onun için de insanın başına gelen kederlere, dertlere, acı ve ıstıraba iptila denilir genellikle. Çünkü insanı sınayan, insanı imtihan eden, insanın dayanıklılığını ölçen bir birimdir acı. O nedenle iptila denilir.



İşte Allah’ta Hz. İbrahim’i daha peygamber olmadan önce sınıyor ve deniyor. Gördüğünüz gibi peygamberler amiyane deyimiyle tombaladan çekilmiyorlar. Tesadüfen seçilmiyorlar. Peygamberler peygamber olabilmeleri için bir takım sınavlardan geçiriliyorlar. İşte İbrahim AS. da bu sınavdan geçiyor ve sınavını mükemmel bir biçimde veriyor.



Burada İbrahim As. sınandığı kelimelerin ne olduğu konusu tefsirlerde tartışılmış. Ayette kelimat deniliyor. Kelimeler. Tefsirler de İbn. Abbas’tan gelen bir rivayete göre bu kelimat aşara hısal diye bilinen on özellik, yani bıyık kısaltmak, sakal uzatmak, tırnak kesmek, sünnet olmak, koltuk traşı olmak ve temizlik yapmak, misvak kullanmak, ağza ve buruna su vermek gibi kimisi doğal temizlikle, kimisi estetikle ilgisi olan şeyler sıralanmış ki ben ayette kastedilenin bu olmadığı kanaatindeyim, çünkü bütün bu şeyleri bir çocuk bile yapabilir. Bir çocuğun bile becerebileceği böyle bir şeyi, bir peygamber seçiminde Allah’ın iptila olarak tarif ve tavsif etmesi düşünülemez.



Kaldı ki İbrahim Peygamberin hayatında imtihan aramaya ne gerek var, İbrahim gibi bir peygamberin ömründe sınandığı eğer şeyleri sıralayacak olursak hemen aklımıza ilk gelen şey; Onun ateşle sınanması değil midir? Asıl işte buradaki, ayetteki kelimat, harfiyen, kelime manası ile değil de onun sınandığı bu ağır ve zor sınavlar anlamına alınmalı.



Zaten İbn Cinni'ninel-Hasâis isimli 3 ciltlik harika bir eseri var. O eserin 1. cildinin başında daha başında kelime sözcüğünü ele alır. Kelime sözcüğünün tüm kombinezonlarını yazar yan yana K, L, M, harflerinden ne kadar kelime cıkar, k, l, m, m, l, k, l, m. k, l, k, m, l, k, Bunların hepsini sıralar. 5 kombinezon çıkan bu 3 harften 1 tanesi hariç diğerlerinin tamamının ortak anlamı şiddet ve güç tür der. Çok ilginç bir araştırma. İşte kelimenin etimolojik manası da gösteriyor ki, ayette geçen kelimat, insana çok şiddetli gelen, çok güç gelen bir imtihan olsa gerek. O da hiç şüphesiz ki İbrahim AS. ın, Nemrut’un halkı uyutmak için icat ettiği putları kırdıktan sonra atıldığı ateşti. Yine öz evladını Allah’a kurban etmekle sınanması idi. Yine İbrahim AS. ın Kâbe’yi yapmakla sınanması idi.



[Ek bilgi; Kalp, sır, ruh, hafa (gizlenme), vahdet, haller ve makamlardan oluşan ruhani mertebelerle ve bu mertebelerde tanımlanan teslim, tevekkül, rıza ve bunlara dair ilimlerle onu sınadı. İbrahim, Allah’a ve Allah içinde süluk edip fena bulmak suretiyle bu sınavı tamamladı. (İbn Arabi/Tevilat)]



Yine hicretle sınanmasıydı. Ki ülkesini terk etti. Önce harran’a, sonra Filistin’e, sonra Mısır’a ve sonra taa..! iç Arabistan’a Mekke’ye kadar bir ömrü hicretle geçti. Bütün bunlar ağır ve zor sınavlardı. İşte İbrahim Peygamber bu ağır acılarla, ağır imtihanlarla sınandı ve ayette de ifade edildiği gibi fe etemmehünn Onların tamamını da kazandı. Bu sınavlardan alın aklığıyla çıktı. Onun için İbrahim’in sınandığı kelimelerden kasıt işte onun başından geçen ve onu Halil eden, yani Allah dostu eden bu sınavlardı diyoruz.  Ve bunun üzerine Allah kazandığı sınavın ödülünü verdi ona. Buyurdu ki; seni insanlığa önder kılacağım. caılüke lin nasi imama İmam kılacağım.



Ayette imam olarak geçiyor. Yani önder. Yani lider, öncü, İmam bu demek. Bizim toplumumuzdaki o bizim burun kıvırıp ta geçtiğimiz, o bizim dudak kıvırdığımız imam var ya, aslında o imam olabilmek için İbrahim olmak gerekiyormuş. Onun için Allah insanlığa imam olarak seçtiğini buyuruyor.



İmam “üm” kökünden gelir. Üm anne demektir. Ümmet te aynı kökten gelir, ikisi akraba kelimelerdir. Aynı kökten gelirler. Neden böyle bir kökten gelir derseniz, çünkü lider, önder, lider olduğu toplumun annesi gibidir de onun için. O topluma anne gibi kucak açacak, anne gibi şefkatli, anne gibi merhametli, anne gibi rahmetli davranacaktır da onun için.



Bir şeyin Üm mü, yani annesi arap dilinde



1 -  O şeyin varlığına sebep olan,



2 – O şeyi terbiye eden,



3 – O şeyi ıslah eden,



4 – O şeyi koruyan ve gözeten kimsedir.



Demek ki imamın özelliği de bu. Yöneticinin, liderin, öncünün özelliği; Öncülük yaptığı kimseleri, insanları, halkları, toplumları, cemaatleri bir anne gibi koruyup kollaması görüp gözetmesi terbiye etmesi, onlara önderlik ve örneklik etmesi, onları gözetmesidir. İşte Hz. İbrahim bu anlamda imam seçildi.



Yine ümmette aynı kökten gelir. Ümmet, ileriki ayetlerde de işleyeceğimiz gibi insanlık ailesinin ana toplumu demektir. Nasıl imam ümmetin anası ise, ümmette insanlığın anasıdır. İmam ümmete öncüdür, ümmet insanlığa. İmam ümmetin örneğidir, ümmet insanlığın örneğidir.



Bunun üzerine Hz. İbrahim şöyle bir dua da bulundu; “Benim neslimden de önderler yarat”



Tabiî ki ana gibi bir baba herhalde böyle bir duada bulunurdu. Böyle şefkatli bir duada bulunurdu. Yani Allah kendisine bir ödül vermek istediğinde, ödülü hemen sırf kendisi için değil de ödülün içine çocuklarını, taa..! ilerde gelecek neslini dahi katmak için böyle bir duada bulunuyordu. Ne müthiş bir şefkat bu, tam İbrahim’i bir şefkat. Neslinden de diyor. NesliMi demiyor. Çünkü o da biliyor ki Bir insanın tüm çocukları hiçbir zaman öncü olamaz. Onun için nesliNin içinden de diyor. Ancak bu duaya verilen cevap nedir?



kale la yenalü ahdiz zalimın Allah dedi ki; Zalimler bu sözüme dahil değildir. Zalimler sözümden hariçtir. Evet, zalim, yani kendine kötülük eden. Kendisine kötülük eden, herkese kötülük edebilir. Onun içinde zalimler önder, lider, başkan, örnek, imam olamazlar.



Bu ayete dayanarak bir çok alim, başta Tabiin, sahabe ve daha sonra gelen imamlar olmak üzere birçok alim; Zalimler öncülük yapamazlar, yönetici olamaz hükmüne varmışlardır. Bu hükümden dolayıdır ki Hz. Hüseyin, Emevi sultasına karşı ayaklanmıştır ve bu ayeti delil göstermiştir. la yenalü ahdiz zalimın Çünkü zalimlere boyun eğilmez. Zalimler önder, lider ve başkan olamazlar.



Yine İmam-ı azam bu ayete dayanarak çağının yönetimlerine karşı çıkmış, hatta bir keresinde Emevi valisi kendisini baş kadı olması için sıkıştırınca, yani bugünkü anlamda anayasa mahkemesi başkanı veyahut ta yüksek hâkimler kurulu başkanı diyebilirsiniz. Olması, bu görevi alması için işkence altına alınca değil baş hâkimlik, baş yargıçlık görevi, şu mescidin kapılarını say deseniz yine vallahi saymam demiştir. Çünkü zalimlerin yönetimini meşrulaştırmaktan korkmuştur. Çekinmiştir.



Yine Emevi’ler o yaşarken yıkılmış, o yaşarken yönetime Abbasiler geçmiş, Abbasiler de aynı teklifi yapmışlar, ve onlara karşı da Ebu Cafer Mansur Abbasi halifesi Ebu Cafer Mansur’a karşı da cevap aynı olmuştur. Ve bu cevap karşısında işkenceye çekmişler, imamı hapsetmişler, işkence altında can verdiği halde görevi yine de kabul etmemişti.



Onun için İmamın bu ayet konusundaki tavır ve fikirlerini Cessas; Ahkâm-ül Kur’an isimli eserinde harika bir biçimde özetler. Ve der ki; “Orada, İmam’a iftira ediyorlar, bazıları diyorlar ki güya imam zalimlerin, fasıkların imamlığı caizdir diye içtihatta bulunmuş, fetva vermiş diyorlar. Bu ona büyük bir iftiradır. Ömrü zalimlere karşı böyle bir mücadele ile geçen ve ömrünün sonunda zalimlerin elinde can veren bir imam böyle bir içtihadı nasıl yapar.” Der.



Evet, la yenalü ahdiz zalimın Zalimler sözüme ulaşamazlar. Yani bu sözümden hariçtir onlar buyuruyor Cenab-ı Hak. Bu ayete bakarak rahatlıkla söyleyebiliriz ki zalimler hiçbir zaman bu ümmetin önünde önderliğe, liderliğe layık değillerdir.



Buradan şunu çıkaramayız. Zalimler hiç bir zaman önder olamayacaklar. Tarihte de olmuşlardır, bugün de oluyorlar, gelecekte de olabilirler. Lakin bu ayetle söylenmek istenen şey şudur; Layık değildirler. Önderliğe liyakatleri yoktur demektir. Eğer layık olmadıkları halde önderlik makamına, liderlik makamına geçmişlerse orayı gasp etmiş sayılırlar.





125 - Ve iz cealnel beyte mesabetel lin nasi ve emna* vettehızu mim mekami ibrahıme müsalla* ve ahidna ila ibrahıme ve ismaıyle en tahhira veytiye lit taifıne vel akifıne ver rukkeıs sücud



Biz Beyt'i (Kâbe - kalp) insanlara güvenilir sığınak yaptık! İbrahim makamını (Hullet makamı, Esmâ mertebesi kuvveleriyle tahakkuk makamı) musalla (namazın yaşandığı yer) edinin. İbrahim ve İsmail'e: "Beytimi; tavaf edenler, kulluğunu yaşamak için oraya kapananlar ve secde eden rükû edenler için arındırılmış olarak muhafaza edin" dedik. (A.Hulusi)



Biz ta o zaman bu Beyt'i, insanlar için bir sevap kazanma ve bir güven yeri kıldık. Siz de Makam-ı İbrahim'den kendinize bir namazgah edinin. Ayrıca İbrahim ile İsmail'e şöyle ahid verdik: "Beytimi, hem tavaf edenler için, hem ibadete kapananlar için, hem de rükû ve secde edenler için tertemiz tutun!" (Elmalı)





Ve iz cealnel beyte mesabetel lin nasi ve emna Hani bunun üzerine biz beyti yani Kâbe’yi insanlar için daimi bir merkez ve güvenlik yurdu kılmıştık.



Aslında bu ayetin bir üstteki ayetle irtibatı açık. İbrahim’den söz edilen yerde hemen söz Kâbe’ye getirildi. Demek ki Kâbe aslında İbrahim’in bir eseri. İbrahim neyin eseri? Çektiği acıların eseri. Adeta böyle bir silsile kuruluyor. İbrahim’i acılar doğurdu, İbrahim Kâbe’yi doğurdu. Böyle bir silsile, böyle bir bağlantı, irtibat var ayetler arasında. Onun için hemen bir sonraki ayet, 125. ayet Kâbe konusunda geliyor. Ve iz cealnel beyte mesabetel lin nasi ve emna Hani hatırla ki biz Kâbe’yi insanlık için daimi bir merkez ve emniyet, güvenlik yurdu kıldık.



Mesabetel merkez anlamına gelir. Daha doğrusu sevap ta buradan gelir dilimizde kullandığımız sevap. Yani Hak edilen, ücretin hak edildiği yer anlamına gelir. Sonuçta sizin ücret alacağınız yer anlamına gelir. Onun için orası gerçekten insanlığın sevap kaynağıdır. Ecir kaynağıdır. Hem madden, hem manen. İşte bu manada bir merkezdir. Mesab dır, yani ecrin kaynağıdır.



Neyin merkezi? Elbette ki Manevi dünyanın merkezi. Elbette ki ümmetin merkezi. Elbette ki İslam’ın merkezi, elbette ki tevhidin merkezi. Onun için o merkeze bakar tüm muvahhit yüzler. O merkezden ışığını alır tüm kentler. Onun içindir ki Mekke, kentlerin anası, Kâbe mescitlerin ve mabetlerin anasıdır. Onun içindir ki hicaz, yeryüzü coğrafyasının anasıdır. Çünkü yeryüzünün manevi iklimi, kokusunu oradan alır. Yeryüzü ışığını, aydınlığını oradan alır. Onun için hacca gidilir. Çünkü hacca her giden o aydınlıktan nasip almaya gitmiş, İbrahim’le elleşmeye, dilleşmeye, kucaklaşmaya ve İbrahim’in verdiği sözü kendisi de vermeye gitmiştir. Onun için Kâbe merkezdir. Manevi iklimin ebedi merkezi.



Ve emniyet yurdudur. ve emna güvenlik yurdu. Öyle bir güvenlik yurdu ki, sadece insanları değil, hayvanları da güvenliktedir. Dokunamazsınız orada uçan bir kuşa. Kâbe’nin kuşu, ülkenizin, memleketinizin koyunundan değerlidir. Orada bir kuş öldürürseniz cezası doğrudan bir koyundur çünkü. Evet onu kesmektir. Oranın çekirgesine dokunamazsınız. Dünyanın en pahalı çekirgeleri oradadır. Dokunursanız sadaka vermeniz gerekir. Oranın ağacına dokunamazsınız. Korunmuştur, muhteremdir, hürmetlidir. Dokunursanız ceza ödemeniz gerekir. Otunu yolarsanız eğer kendiliğinden bitmiş işe yarar kurumamış bir otunu haram bölgede, muhterem bölgede otuna tecavüz ederseniz cezası vardır. Bazan bu ceza bir koyun kesmeye kadar uzanabilir. Onun için muhteremdir orası. Sadece insanı değil, vahşi hayvanları, vahşi doğası, sadece doğası değil bitkisi, sadece bitkisi değil taşı toprağı bile korunmuştur. Doğal sit alanıdır, yeryüzünün en kadim, en eski doğal sit alanıdır. Ve birinci derece de değil, ultra derecede tarihi mekândır. Çünkü 5.000 yıllık bir çağrının merkezidir orası. Onun için emniyet yurdudur. Oraya sığınana dokunulmaz, bu nedenle Hz. Ömer demiştir ki; “Babamın katilini eğer orada görsem elim kalmaz.”



vettehızu mim mekami ibrahıme müsalla  İbrahim’in makamını dua gâh, ya da namazgâh edininiz. Devam ediyor ayet. Ey müminler o halde İbrahim’in makamını namazgâh edininiz. Nedir İbrahim’in makamı sorusu gündeme geliyor.



Bugün birçok insan yanlış bir biçimde İbrahim’in makamı olarak Kâbe’nin avlusunda bir camekân içerisinde korunan ve İbrahim Peygamberin iskele taşı olarak kullandığı söylenilen ve ayak izleri olan, iki ayak izi olan üzerinde bir kaya parçası zannederler. Oysa ki bu zan yanlış bir zan. Bu ayette beyan edilen, özellikle bu ayette ifade edilen makamı İbrahim; Sahabe tarafından, tabiin tarafından ve büyük imamlar tarafından, hemen tümü tarafından, Kâbe’nin etrafındaki toprakların, mukaddes toprakların tümü olarak ifade edilmiş. Yani Harem-i şerif ya da bizim haç mekânı olarak bildiğimiz tüm mukaddes mekânlar olarak izah edilmiştir, açıklanmıştır.



Bu nokta da eğer İbn. Abbas’ın, Cabir’in, Katade’nin, Mücahidin bu görüşü göz önüne alınacak olursa bizim için namazgâh edinilecek yer, Kıble anlamına artık o taraftır. Zaten Razi’de bu ayeti tefsir ederken İbrahim’in makamını namazgâh edinin den kasıt, Kıblemiz olarak İbrahim’in mekânını tutun demektir diyor.



İbrahim’in mekânı, mekân-ı İbrahim oralardır. Oraların tümüdür. Bir tane taş İbrahim’in makamı olarak nitelendirilemez. Öteden beri de onun ismi, Makam-ı İbrahim olarak bilinir. Lakin şu bir gerçek ki Abdul Rezzak’ın el Musannef’ inde Bir rivayet yer alır, sahih bir rivayet. Daha önce o taş Kâbe’ye bitişik iken, Hz. Ömer o taşı Kâbe’den ayırıp daha arkaya, namaz saflarının ve tavafın dışına almıştır. Şirk kokusuna karşı olan hassasiyetinden.



İlginçtir oysaki bugün hacca gidenlerin hemen tamamı, o taşın arkasında namaz kılmak için birbirini ezmektedirler ve o taşın arkasında namaz kılmanın uğruna hac zamanlarında hilafsız birçok insan ölmektedir. Nasıl bir garabettir bu, gerçekten de. Bu konunun baştan yeniden ele alınıp Makam-ı İbrahim bu ayette ifade edilen Makam-ı İbrahim, yeniden aydınlatılmalı. Doğru bir biçimde anlaşılmalı.



Ne ki yine makam-ı İbrahim’den kastın tüm harem ve mukaddes mekânlar olduğu görüşünde olan ikinci sahabe İbn. Abbas’tan sonra Cabir’dir. Aynı isimden nakledilen bir hadise dayandırılır o taşın arkasında namaz kılmak, kılmanın sünnet olduğu, işin garibine bakınız. Cabir’den gelen bir hadise dayandırılır. Oysaki Hadis’in nakledildiği kişinin görüşü Makam-ı İbrahim tüm mukaddes bölgedir diyor. Lakin ondan nakledilen bir hadis te Peygamber tavafını bitirdiği zaman Makam-ı İbrahim ismini verdiğimiz bu taşın arkasında namaz kılardı hadisidir. Bu hadisi Tirmizi nakletmiştir.



Bu nokta da ki Müslim’de de buna benzer bir hadis nakledilir. Zaten hemen hemen hadis külliyatının bir çoğu buna benzer hadisler naklediyorlar, ancak ben hepsini yan yana dizdiğimde farklı farklı lafızlarla bu hadisin geldiğini, hatta bazen bu lafız değişikliğinin hadisin komple manasını değiştirdiğini gördüm.



Bu noktada hemen şöyle bir şey daha gündeme geliyor; İbrahim Makamını musalla edinin deki Musallanın anlamı. Musalla duagâh manasına gelir aynı zamanda. Dua yeri, dua merkezi. Hatta hatta Taberi’nin de vurguladığı gibi Bu vezinle gelen, Arap dilinde bu vezinle gelen bir kelime, genellikle dua anlamına, dua yeri anlamına kullanılır diyor Taberi. Bunu da göz önüne alınca İbrahim’in makamını, dua mahalli, Allah’a yalvarma ve yakarma mahalli olarak anlamak çok daha doğru bir yaklaşımdır. Çünkü bir üstteki ayette ve bu ayette İbrahim’in duası geçiyor zaten. Daha sonraki tefsir edeceğimiz ayetlerde de yine Hz. İbrahim’in dualarından söz edilecektir. Onun için bendeniz İbn. Abbas’ın Cabir’in, Katade’nin, Mücahid’in görüşü olan İbrahim’in makamı; tamamen Mekke’nin etrafındaki kutsal haç yapılan mekanlardır, görüşünün daha doğru bir görüş olduğunu ve Razi gibi bizim için bu emrin anlamının o tarafa dönerek, kıblegâh olarak orayı kullanıp namaz kılmak anlamına geldiği görüşündeyim.



ve ahidna ila ibrahıme ve ismaıyle en tahhira veytiye lit taifıne vel akifıne ver rukkeıs sücud Hani bir zaman biz İbrahim’den ve İsmail’den tavaf edenler, tavaf edenler, iç dünyasını imar için kapanacaklar ve uzun uzun rüku ve secde ederek namaz kılacak olanlar için evimi tertemiz, pırıl pırıl edin diye söz almıştık.



Burada taifın geçiyor, tavaf edenler. Tavaf’ın ne olduğunu biliyorsunuz Kâbe’nin etrafında 7 kere dönmeye tavaf adı verilir. Tavafta Hacer-ül Esvet isimli bir taştan başlanılır ve 7 kere dönülür. Aslında bu dönüş evrensel koroya katılmadır. Bu dönüş bir aşk dönüşüdür. Bu dönüş bir ilan-ı aşktır. Tavaf bir aşk hareketidir. Aynen pervanenin lambanın etrafında dönüşü gibi. Döner.! döner..! döner..! Işığa olan aşkını yenemez, kaldırır kendini lambanın içine atar ve bir cızzz..! sesi duyulur. Ölmüştür. İşte onun gibi. Pervane olup Allah’a olan muhabbetini kulun döne döne ifade etmesidir.



7 rakamı sonsuzluğu ifade eder Arap dilinde, kinayedir. Aynen atom çekirdeğinin etrafında elektronun dönüşü gibi. Aynen dünyanın etrafında ayın dönüşü gibi. Aynen güneşin etrafında dünyanın dönüşü gibi. Aynen galaksinin bilinmeyen merkezinin etrafında güneş sisteminin dönüşü gibi. İşte bu evrensel koroyu taklittir tavaf.



Tavaf eden her mümin; Ya Rabbi, ben de evrenin korosuna katıldım, sana ilan-ı aşk ediyorum. Muhabbetlerimi sunuyorum onun için dönüyorum Ya Rabbi..! Ya Rabbi mikro ve makro kozmosla beraber ta..! eşyanın en küçük maddesi, en küçük birimi olan atomdan güneş sistemine kadar her şey senin koyduğun yörünge de dönüyor. Ben de artık sana geldim ve senin emrine amadeyim. Ben de Muhabbetlerimi sunup senin koyduğun yörünge de dönüyorum Ya Rabbi..! Bununla sana teslimiyetimi belgeliyorum demektir tavaf.



[Ek bilgi; Bugün keşfe dayanan bazı vortex olaylarından söz edelim. İsteyen inanır!

Vortex enerjisi, TEK'in, evren adı altında açığa çıkan bilgi paketlerini oluşturup, bir arada tutan dalga boylarıdır. Vedud, çekim gücüdür."

"Tüm vortexler sağdan sola dönüş hareketi yaparlar. Birer vortex olan hortum ya da girdapları düşünün. Bu hareket çevresini kendinde toplar. Galaksiden atoma, tümü sağdan sola dönüş hâlindedir. Çekim ve koruma gücü sağdan sola dönen çeşitli boyutlardaki vortexlerle oluşur."

VORTEX KONUSUNDAKİ keşif yollu müşade edilen çok önemli bir sırra da daha sonra devam edelim. "KÂBE'nin bulunduğu noktadaki NÛR, enerji vortexi çevrede tavaf etmekte olan insan beyinlerinde bir urûç hissiyâtı oluşturur Ehli Hakkı görür.

Girdap, hortum türü görünür vortexler yanı sıra birde görünmezler var. Bizi ilgilendiren görünmez vortexlerin başında "yatay vortex" adını taktığım, insan bilincini yutup, kilitleyen vortexler mevcuttur. Bu "yatay vortexler", insanların toplu enerjilerinden kaynaklanır ve olayın boyutuna göre büyüyüp güçlenerek ve insan bilinçlerini yutar.

Bu "yatay vortex"ler insan beyinlerinin aynı frekansta yayınıyla güçlenir ve içine aldığı her bir beyinin yayınıyla daha kapsamlı olur. İnsanları kitlesel duygusallıklara ve çeşitli taşkınlıklara sürükleyen şey bu "yatay vortex"lerdir. TV dizilerinin insanlarda yaptığı bağımlılıklar dahi birer "yatay vortex" olayıdır ki, bilinç o konu içinde döner durur! Beynin belâsıdır! Günlük size ulaşan olayların ve tv'nin vortexinden kendinizi kurtaramıyor, onları tekrarla beyninizi tüketiyorsanız çok büyük tehlikedesiniz.

Dışsal vortexlersiz yaşamak mümkün değildir; ancak onlara kapılmamak mümkündür. Allah irade sıfatının adı MÜRÎD sende mevcuttur. VORTEXLERE KARŞI NEDEN SAVUNMA ZİKRİ "MURÎD"dir? "MÜRİD" beyninin hakikatindeki Allah'ın irade sıfatının frekansıdır. İradeyi güçlendirerek dışsal vortexlere karşı direnç geliştirir. Bütün ibadet ve zikirler, beyninin hakikatindeki kuvveleri harekete geçirerek fitnelerden korunman için önerilmiştir.

Orijinaliyle (taklit değil) yaşanan toplu ibadet vortexleri kişiyi kendi hakikatini hissetmeye sevk ederken; toplumsal vortexler bilinci kitler. Normalde bakıp, duyup geçeceğiniz bir olay sizi içine çekip, o olay içinde dönüp duruyorsanız, bilincinizi yoğun işgal ediyorsa bunu düşünün. Her tarikat, cemaat mensubunun kendi cemaat ve tarikatına mensup olmayanı dışlaması ve onu sapıklıkla, kafirlikle etiketlemesi gibi.

Her birimin, türün, insanın vortexi vardır. El Esmânın açığa çıkışı vortexler şeklinde oluşur ki bu da birimlerdeki çekim gücünü oluşturur.

Vortexlerin oluşumu ikidir. Ya El Mudill ismiyle işaret edilen özelliğin enerjisinden/nurundan oluşur; ya da El Hadi isminin nurundan oluşur. Birimlerden ve beyinlerden açığa çıkan bilgi/enerji/data vortexler hâlinde kendi frekansındakileri çeker içine, kendine yönlendirir. Muhatap olduğunuz kişi, olay, konu gerçekte bir El Esmâ kompozisyonu olarak açığa çıkan vortextir ki, sizi içine çeker. Frekansınız eşleşirse. Tanrısallık kavramı,

El Mudıll'den kaynaklanan beyni dışsallıkla kayıtlayan en güçlü bilgi/enerji/data vortexidir. El Hâdi ise Allaha çeker!

Geride neler var? ÇEKİM GÜCÜ, GRAVİTASYON ve bu türden konuşulan birimlerin ilişkisi ve varlığın bütünlüğü tamamiyle Esmâ özelliklerinin enerji VORTEXLERİDİR. "Enerji vortexleri varlıktaki çekim merkezleridir. Pek çok oluşumun sırrı bu enerji vortexleri sırrına dayanır. Vortexlerin frekansları farklıdır.

Vortex enerjisi, TEK'in, evren adı altında açığa çıkan bilgi paketlerini oluşturup, bir arada tutan dalga boylarıdır. Vedud, çekim gücüdür. Şuûr ismiyle tanımlanan bilgi paketinin (insanın) bütünlüğünü ve sonsuz bir aradalığını bu "Vedud" ile işaret edilen çekim gücü sağlar.

İbadetle Allaha firar! "ALLAHA FİRAR EDİN" âyetinin anlamı; dışsallıktan, beyninizin hakikati olan Allah Esmâsının işaret ettiği kuvvelere firar edin demektir.

Esma terkipleri birer vortex ve güçlü vortex diğerini kendine çekiyorken El Hadi isminin mazharı güçlüyü idrak edene ne mutlu.

Rabbim okuduğunu anlamayan ya da tersinden anlayanlardan sana sığınırım! Ezberini tekrarla ömür harcayanla, sürekli ezber bozup, yeniye açılıp, kendini yenileyen bir olur mu? (Ahmed Hulusi)]



Akifıne, akifin, aslında itikaf buradan gelir. Resul Allah Medine’ye göçünce her yıl itikaf’a çekilirdi Ramazan’ın son 10 gününde. İtikaf, iç dünyasını tamir için dış dünyadan çekilmek demektir. İtikaf iç dünyaya yolculuğa açılmak demektir. İtikaf insanın içine doğru çıktığı bir hicrettir. Onun için adeta Hıra, Medine’den sonra Resulallah’a itikafa dönüşmüştür ve bu bir sünnet olarak ümmete kalmıştır. İşte bunlar için evimi tertemiz, pırıl pırıl tutun diye İbrahim ve İsmail’den söz aldık diyor Cenab-ı Hak.



Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
       Bakara (123-139) ayetlerini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

3 yorum:

  1. SEVGİLİ KARDEŞIM EMEGINIZ ICIN ALLAH SIZDEN RAZI OLSUN ÇOK GUZEL OLMUS MAŞALLAH AMA BAKARA 104 -123 YAZMAYI UNUTMUSSUNUZ GALIBA

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    2. Merhaba. Affedersiniz ben bir eksiklik göremedim. Hem tüm yazılarda mevcut ve açık, hemde bu sayfanın "önceki" ne tıkladığınızda açılıyor. Yine de uyarınız için teşekkür ederim. Esen kalın, Allah'a emanet olun.

      Sil