A sayfasından devam
Bilindiği gibi Neml suresinden bir ayettir besmele.
“İnnehu min süleymane ve
innehu bismillahirrahmanirrahıym.” (Neml/30)
"Mektup Süleyman'dandır, Rahmân ve Rahîm Allah'ın adıyla
(başlamakta)dır. "
Süleyman A.S. ın Sebe kraliçesi Belkıs’a yazdığı mektup bu cümle ile
başlıyormuş. Kur’an ın bize verdiği bilgiye göre. Oradan anlıyoruz ki besmele
sadece Muhammed A.S. ümmetine has bir cümle değil, bir anahtar değil Muhammed
A.S. ümmetinden önceki İslam peygamberlerinin de kullandığı bir anahtar. Yine
bu sözümüzü, bu yargımızı Kur’an da ki bir başka ayette doğruluyor.
“Ve kalerkebu fıha bismillahi
mecraha ve mürsaha inne rabbı le ğafurur rahıym.” Hud/41
“Nuh dedi ki; "Allah'ın adıyla binin içine. Onun akışı da, duruşu
da (O'nun adıyladır). Hiç şüphesiz Rabbim gerçekten çok bağışlayıcı, çok
esirgeyicidir.”(e.m.)
Gemiye binerken ve tüm inananlarını gemiye alırken, gemi hareket etmeden
yani gemiyi bu cümle ile hareket ettiriyor. Tufan yolculuğuna Hz. Nuh Peygamber
ve inananları böyle başlıyorlar. İşte buradan da anlıyoruz ki insanlık tarihi
boyunca besmele İslam peygamberlerinin tümü tarafından bir anahtar olarak
kullanılmış.
Bu bize neyi ifade ediyor?
Şunu ifade ediyor; Evrensel değişmez değerlerin öbür adı olan İslam’ın, değişmez değerlerinden biri de besmelenin verdiği bakış açısıdır. Yani Allah
Şunu ifade ediyor; Evrensel değişmez değerlerin öbür adı olan İslam’ın, değişmez değerlerinden biri de besmelenin verdiği bakış açısıdır. Yani Allah
1 - İnsanın her bir işine karışır.
2 – İnsan eğer Allah’ın yardımını istiyorsa, Allah ile
başlamak durumundadır.
3 – İnsan yaptığı her bir şeyde Allah’a olan borcunu
hatırlamak ve ona teşekkür etmek durumundadır. İşte bu insanlığın değişmez
değerlerinden birinin değişmez bir göstergesidir.
Bu manada besmelenin Kur’an dan bir ayet olduğu konusunda hiç kimsenin
tereddüdü yok. Ancak surelerin başında birer ayet mi sorusu sorulmuş ve buna
farklı cevaplar verilmişse de Bendeniz bu konuda besmelenin surelerin başında,
sadece sureleri birbirinden ayırmak için yapılan bir iktibas, ayetten bir
iktibas olduğu görüşündeyim. Fatihanın başındaki besmelenin de aynı olduğu
görüşündeyim. Çünkü Besmele Peygamber A.S. İlk inen ayeti kerime şöyle
başlıyordu. Besmeleyi emrederek başlıyordu.
“Ikra' bismi rabbikelleziy
halak.” (Alâk/1)
Yaratan Rabbinin adıyla oku!
Demek ki peygamber A.S. a ilk indirilen ayette besmele ile başlamasını
emrediyordu. Yani besmele ile başlamıyor, besmeleyi emrediyordu. Onun için
Peygamber A.S. işte bu emri tutarak Kur’an okumaya besmele ile başladı. Onun
için bendeniz Kur’an ı kerimin tüm surelerinin başında ki besmelelerin de
Allah’ın bu emrine intisalen Neml suresinde ki meskur ayetten birer iktibas
olduğu görüşündeyim.
Şimdi fatiha’ya geçebiliriz.
Fatiha, adı üzerinde açış, açılış demektir. Bir diğer ismi de ümmül kitaptır.
Kitabın anası.
Niçin kitabın
anası? Çünkü Fatiha tıpkı biraz önce besmele için söylediğim gerçekte olduğu
gibi, Fatiha da insanlığın değişmez değerleri olan İslam’ın özünü içerir.
Fatiha da evrensel değerleri içinde barındıran bir vahiy parçasıdır.
Bu mana da
fatiha sadece bu ümmete değil, peygamberimizin bir hadisinden öğrendiğimize
göre; Bundan önceki ümmetlere de indirilen kitaplarda yer almış, yani manası,
mef’umu yer almış bir değerler silsilesidir. Onun için Fatiha da tıpkı besmele
gibi zamanlar ve zeminler üstü İslam’ın değişmez değerlerini içerir.
Mekki surelerdendir.
Yine doğru bir görüşe göre fatiha ilk inen tam suredir. İlk inen ayetler tam
sure değil ama ilk inen ayetler;
“Ikra' bismi
rabbikelleziy halak” (Alâk/1)
İle başlayan beş ayet idi. Alak
suresinin ilk beş ya da yedi ayeti. Ancak bu tam sure olarak inmemiştir. Bundan
sonraki surenin diğer ayetleri peyderpey daha sonra inmiştir. Lakin ilk nazil
olan tam sure Fatihadır. Onun için Kur’an da ilk nazil olan ilk ayetler Alak
suresinin ilk beş ya da yedi ayeti, ilk nazil olan tam sure ise Fatihadır. Bu anlamıyla
da fatiha ummül kitaptır.
Fatihanın
namazla okunmaya başlaması da bunun bir başka delilidir. Çünkü ilk yıldan
itibaren biliyoruz ki biz, mü’minler namaz kılıyorlardı ve yine biliyoruz ki
Peygamberden bize kadar gelen nakillerde;
“la salate limen lem yekra' bi fatihatil
kitabi”
Fatihatul-Kitabı okumayanın hiç
namazı yoktur.
(müslim_kitabus-salah_34 no'lu
hadisi şerif)
Bu hadiste
ifade edildiği gibi ilk andan itibaren mü’minler hem namaz kılıyorlar, hem de
namazlarında fatihayı okuyorlardı. Bu da gösteriyor ki fatiha, bazı ulemanın
söylediği gibi Medine de değil kesinlikle Mekke de nazil oldu, hem de Mekke de
ki ilk dönemlerde nazil olan bir suredir.
2 - “El hamdü lillahi
rabbil alemin”
"Hamd"
(Esmâ'sıyla
yarattığı âlemleri her an dilediğince değerlendirmek), âlemlerin
Rabbi olan Allâh'a aittir.
(A.Hulusi)
Alemlerin
Rabbi olan Allah’a hamd olsun.” (elmalı)
El ham du Kur’an da tam 38 kez
geçer. Bu formda. El ham du
biçiminde. 38 yerde de aynı manaya gelir. Kur’an ın hiçbir tarafında bu sözcük
bir başka anlama gelmez. Muhkem bir sözcüktür onun için. İkinci bir manası
yoktur. Ve mükemmellik atfı demektir. Yani bir şeye mükemmellik vermek
demektir. Övgülerin mükemmeli, sevgilerin mükemmeli, tüm senaların mükemmeli,
tüm yüceltmelerin en mükemmeli kim içindir? Allah içindir.
Yani bu şu
demektir. Mükemmellik Allah’tan başkasına ait değildir. Neyi, ne kadar güzellik
varsa tanıdığımız, bildiğimiz hepsini mükemmel bir biçimde Allah’a
atfedebiliriz. Bu bu anlama gelir.
Başında ki “el”, tahsis içindir. Yani tüm övgüler,
tüm senalar, tüm sevgiler, Tüm yüceltmeler, tüm mükemmellikler anlamına gelir.
Lillahil Allah içindir.
Allah lafzının yukarıda Besmeleyi
tefsir ederken işlediğim için geçiyorum.
“Rabbil alemin”
Nasıl bir Allah, Öncelikle bu
soruyu sormamızı bekliyor Kur’an ve cevabında da “alemlerin rabbi olan Allah” içindir
diyor. Demek ki özel bir seçim bu. Alemlerin Rabbi olmak, Allah’ın bize ilk
duyurmak istediği özelliği. Sen kimsin Allah’ım, Yukarıda biz besmele de bir
soru sorduk, O dedi ki “Rahman” onun
için de merhametimle muamele ederim.
“Bismillahirrahmanirrahim.” Onu
öğrenmiştik yukarıda. Peki bu niye farklı geldi? Rahman olduğum için
merhametimle muamele ettim terbiye ettim alemi. O terbiyenin bir sonucu olarak
ta işte bu vahyi gönderdim. İnsanla konuştum. İnsana hitab ettim. İnsanı
muhatap aldım, insana tenezzül ettim anlamına gelir.Onun için Rabbil alemin, elhamdulillahi
rabbil alemin, Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. Alemlerin
terbiyecisi, mürebbisi olan Allah’a hamdolsun.
Bu aslında Ya rabbi, niçin
rahmansın, niçin rahimsin, Ya da; Ya rabbi rahman ve rahim oluşunun göstergesi
nedir diye sorarsanız, işte o sorunun cevabıdır. Eğer benim rahmetime, benim
size olan şefkat merhamet ve acımama bakmak istiyorsanız, bakın sizi muhatap
alıyorum. Size hidayet gönderiyorum. Rehber gönderiyorum. Peygamber yolluyorum,
kitap yolluyorum. İşte bunlar sizi terbiye içindir. Bu manaya gelir. Yani size
karışıyorum, sizi yaratıp sokağa bırakmıyorum. Sizi yaratıp başı boş olarak
bırakmıyorum. Aynen Kur’an da buyrulduğu gibi;
Evla leke feevla. Gerektir o bela sana, gerek.
Summe evlaleke feevla. Evet, gerektir o bela sana gerek.
Eyahsebul'insanu en yutreke suden. İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır?
(Kıyama/34-35-36)
Allah’ın Rab
oluşu böyle bir kanaati yalanlıyor. İşte Rab oluşu bu anlama geliyor.
Rab, bir çok
mana içeriyor. Öncelikle terbiye eden, bir şeyi basamak basamak kapasitesinin
sınırlarına yücelten, bir şeyi kemale ulaştıran. Bir şeyi yaratan, yarattıktan
sonra görüp gözeten, kollayan, onun var olması için gerekli olan zemini de
yaratan. Onun var olması, onun özelliklerini, hayatta kalmasını sürdürebilmek
için gerekli olan ortamı da yaratan demektir. Sadece bununla kalmayıp yarattığı
bu şeyi kemale ulaştıran, Kapasitesinin sınırlarına taşıyan demektir.
Yine Rab;
Yarattığı hakkında hüküm veren demektir. Hüküm veren, onun için kurallar koyan,
onun tabi olacağı yasaları belirleyen, bütün bu anlamlara gelir Rab ismi.
Rab, Allah’ın
bir isim sıfatı olarak Kur’an da bir çok yerde gelir, ancak bu konuda çok
ilginç bir not vermek istiyorum;
Kur’an ın ilk
nazil olan 30 suresinde Allah İsmi 20 defa geçtiği halde Rab sıfatı tam 80 kez
geçer. Rahman suresinin de dahil olduğu tasnifte. Bu elbette tesadüfi
sayılamaz. Buna tesadüf denilemez. Peki nedir bunun hikmeti diye sorulacak
olursa, hikmeti şudur.
Rab ismi,
sıfatı; müşriklerin inkar ettiği bir sıfattır. Müşrikler Allah’a iman
ediyorlar. Ancak Allah’ın Rab oluşunu inkar ediyorlardı. Bu inkarları fiili
idi. İşte putları bunun için ittihaz etmişler, bunun için putlara tapmışlar.
Çünkü onlar uzak bir Allah’a inanıyorlardı. İşlerine karışmayan, hayatlarına
bulaşmayan, kendilerini duymayan, görmeyen, çok uzak, kendilerine el uzatamayan
bir Allah. Onun için de putları aracı olarak seçiyor, ve diyorlardı ki Kur’an
ın ifadesi ile;
“…li yükarribuna
ilellahi zülfa…” (zümer/3)
“Biz onlara
sadece bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz."
Bu putlar Allah!la bizim aramızda
aracılardır diyorlardı. Onun içindir ki ilk inen 30 surede Rab sıfatı Allah
isminin tam 4 katı geçiyordu. Aslında burada problem şuydu. Problem Allah’a
inanmama değil, Allah’ın Rabliğine inanmıyorlardı. O sebeple Kur’an Allah’ı ispat
etmez. Allah’ın varlığını ispat etmek için herhangi bir ayet tahsis
edilmemiştir. Ancak Allah’ın Rab oluşunu ispat eder.
Allah’ın Kainatı, insanı, tüm
eşyayı yarattığını ve terbiye ettiğini, onun için de kural ve kanun koyduğun u
ifade eder. Bu çok önemli bir noktadır.
Alem köken olarak bazı dil bilimciler bunun
Arapça değil, Arapçalaşmış bir kelime, muarrap bir kelime olduğunu söylerler.
Ve köken olarak ta, yine Sami dilleri yine Arapça ile aynı kaynağa mensup olan
İbraniceden geldiğini söylerler ki, Bunu kabul etmemiz için bir sebep yok,
çünkü İbrani dili de, Arap dili de, Süryani dili de, aramca da aynı kökten
gelmiş Sami dil ailesine mensuptur. Kökeni aynıdır. Sistematiği de aynıdır bu
dillerin ve kelimeleri incelendiğinde dil alimlerinin ortak görüşü bu dillerin
aynı kökten, aynı dilden türedikleri yönünde olduğu için hangisi hangisinden
almıştır onu seçmek, onu bilmek mümkün değildir. Bu nokta da alemin ifadesi
alemler, yani varlık kategorileri anlamına gelir.
Burada ki “alemin” den kasıt şuurlu varlıklardır. Tüm tanıdığımız ve
tanımadığımız şuurlu varlıkların Rabbi olan Allah’a hamdlerin ve övgülerin tümü
ona olsun demektir.
Ancak Kur’an ın başka yerlerinde;
“Alemin” ifadesinden biz, daha geniş
anlamları da anlıyoruz. Yani bir başka ayette Alemin, tüm varlığı içine alan
bir anlamıyla geliyor. Bir başka ayette cansızları da içine alan bir anlamda
geliyor. Yine bir başka ayette melekleri de kapsayan bir anlamda geliyor. Ama “Fatiha” da ki “alemin” sadece şuurlu varlıkları kapsayan bir ifadedir.
3 - “Errahma nirrahim.”
Rahman
ve Rahıym'dir. (Rahmaniyetiyle Esmâ âlemini meydana getiren ve
Rahıymiyetiyle Esmâ âlemindeki mânâlar ile her an âlemleri yaratandır.)
O Rahmân ve Rahim,(Elmalı)
Yine yukarıda besmeleyi tefsir ederken açıkladığımız iki Allah’ın
sıfatı; “Errahman”
, Errahim”. Yani özünde merhametli olan ve
bu merhamet sıfatı ile varlıklara Merhametle muamele eden, rahmetle muamele
eden Allah içindir övgülerin tümü anlamına gelir. Ayrıntısını verdiğim için
geçiyorum.
4 - “Maliki yevmiddin”
Din hükümlerinin (Sünnetullah) yaşanmakta olduğu sonsuz sürecin Mâlik - Melik'idir. (A.Hulusi)
O, din gününün maliki Allah'ın.(Elmalı)
Yine Allah’ın kimliği tabir caiz
ise tırnak içinde açıklanmaya devam ediyor fatiha da.
“Din gününün maliki”
Din gününden kasıt nedir?
Kuşkusuz hesap günüdür.
Arap dilinde meşhur olan bir söz
vardır ki hadis olarak ta nakledilir;
“Kema
tedinun tüdan” (hadis) Yani nasıl
yargılarsanız öyle yargılanırsınız. Siz başkalarına nasıl davranırsanız,
başkaları size öyle davranır. Ne ederseniz onu bulursunuz. Yuvarlak anlamı ile
bu anlamlara gelen bu söz meşhurdur. Yani burada “Din” Tamamen hesap günü anlamına gelir. “Din günü” Onun için “Malik”
bir okunuşta “melik” te okunur. Din
gününün hakimi. Hesap günü varsa bir yerde, o hesap gününün de bir hakim’i
olması gerekir. Bir mahkeme varsa o mahkemenin hakimi olması lazım. “Maliki yevmiddin”;
hesap gününün hakimi olan Allah’a delalet eder. İşaret eder.
Yukarıda
Rahman, Rahim isimleri, sıfatları geçti. Yani sevindik. Birden bire Allah’ın
Rahmetini, bereketini, Allah’ın acımasını şefkatini, merhametini ifade eden
sıfatlarla rabbimiz bize tanıttı. Ve hesap gününün de sahibi olduğunu
söyleyiverdi. Bu önemli.
İşte Kur’an ın
üslubundan biri budur. Kur’an ın üslubunun dayandığı temel ölçüler vardır, bu
ölçülerden bir tanesi ve en başta gelenlerinden biri budur.
Bu nedir?
İnsanı bir ümide, bir de korkuya döndürür. İnsanın önünde bir cennet açar, bir
de cehennem açar ve iki hali de sana gösterir. Yani seni gerçeklikle karşı
karşıya bırakır. Ve sürekli bunu yapar Kur’an.
Yine Kur’an
insanın önünde üç zamana ilişkin ufuklar açar. Seni önce “Hal” ile uyarır. Seni
sana döndürür. Sana seni hatırlatır. İçinde yaşadığın ortama, kainata, çevreye,
yere, göğe bakmanı ister.
Onunla
yetinmez. Bir geçmişi çevirir, geçmişin kıssalarından anlatır sana. Maziye
çevirir. Hatta öyle geçmişe çevirir ki; Ruhunun mazisine çevirir.
Bir de
geleceğe çevirir. İstikbale. Yani ebedi İstikbal. Ahiret, hatta bir an cennet,
bazılarının istikbali olan cehennem, bazılarının istikbali olan cennet, ama hep
hesap, hep hesap günü, hep kıyamet.
İşte üç
zamanlı çalışır Kur’an. Bu üç zamanı da insanın önüne sürekli bir perde gibi,
bir film şeridi gibi dizer. Neden? Çünkü insan bu üç zamanı her an aklında
tutarak yaşarsa o zaman diri olarak yaşamış olur. O zaman hesabını verebileceği
hayat yaşar. O zaman her nefesinin hesabını vermek üzere dikkatli davranır. O
zaman mahkemesine çıkacağı Allah’a karşı veremeyeceği bir muamele yapmaz.
Hesabını veremeyeceği bir eyleme girişmez. Sorumluluğunun bilincinde olur. İşte
“Takva” da zaten budur. İnsan da bu
ruh halini, bu şuuru uyandırmak için Kur’an, sürekli insanı mazisine, hale ve
ebede, istikbaline döndürür. “Maliki yevmiddin” budur. Din gününün maliki, Hesap gününün hakimi olan
Allah’a Hamdlerin, övgülerin tümü olsun.
Şimdi Kur’an
zaman olarak, şık olarak farklı bir kipe geçiyor. Yani o Allah’dan bahsederken
şimdi samimi bir kipe, yani “sen”’e
geçiyoruz. Tamamen Allah kulu ile bu noktadan itibaren samimi bir iletişim
kuruyor ve ;
Devam ediyor C
sayfasına geçiniz.
2. videoyu
toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2011/03/13/fatiha-suresi-2/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder