11 Ekim 2014 Cumartesi

İslamoğlu Tef. Ders. ZİLZAL SURESİ (05-08) (195-B)b



a sayfasından devam

5-) Bienne Rabbeke evha leha;

Rabbinden ona vahiy ile. (A.Hulusi)

5 - Çünkü rabbin ona vahy eylemiştir. (Elmalı)


Bienne Rabbeke evha leha senin rabbin ona da vahy etmiştir. Yani senin rabbin sadece sana vahy etmedi, senin rabbin yer yüzüne de vahy etti, eder, edecek. Gök yüzüne de vahy edecek. Senin rabbinin vahyini alınca sadece sen yan çiziyorsun. Ama yer yüzü yan çizmeyecek. Yer yüzü O’na teslim oldu, yer yüzü Allah’ın Bişuur kolu. Sen ise Zişuur kulusun, yani şuurlu kulusun. Neden şuurlu kulu Allah’ın emrinden yan çizer de şuursuz yerler ve gökler Allah’ın emrine imtisal eder. Evet, bir düşün ey insan.


6-) Yevmeizin yasdurun Nasu eştaten li yürav a'malehüm;

O gün insanlar, gruplar hâlinde çıkar ki çalışmalarının sonucunu görsünler! (A.Hulusi)

6 - O gün nâs, müteferrik surette fırlayacaklardır, amelleri kendilerine gösterilmek için. (Elmalı)


Yevmeizin yasdurun Nasu eştaten li yürav a'malehüm işte o dehşet günü bütün insanlar amelleri kendilerine gösterilmek üzere paramparça olmuş bir halde dönecekler, huzura çıkacaklar. Yasdur, evet sudur edecekler. Paramparça olmuş, eştaten, paramparça, yürekleri paramparça, zihinleri paramparça, iç dünyaları paramparça. Yani dünyada parçalamışlardı çünkü. Ne yapacaklar? Nasıl cevap verecekler? Ömrün Allah’a nasıl hakkını verecekler, sualin, hesabın nasıl hakkını verecekler. Daha doğrusu Allah’ın kendilerine emanet ettiklerine nasıl cevap verecekler. Allah’a olan borçlarını nasıl dile getirecekler hangi yüzle..!


7-) Femen ya'mel miskale zerretin hayren yerah;

Kim bir zerre ağırlığınca bir hayır yaparsa, onu görür. (A.Hulusi)

7 - Ki her kim zerre miktarı bir hayır işlerse onu görecek. (Elmalı)


Femen ya'mel miskale zerretin hayren yerah  ve işte o gün, işte o demde Femen ya'mel miskale zerretin hayren yerah zerre miktarı, zerre; aslında kadim lügatlarda güneş evin içine vurduğunda güneşin içinde görünen toz zerreciklerine denir. Güneş huzmelerinin içinde ki toz. Yani en küçük. Aslında bugün zerre atom dur. Yani atomun Arapçada ki karşılığı da odur zaten zerre. Dolayısıyla atom miktarı diye bunu çevirebiliriz. Atom miktarı hayır yapan onu görecektir.


8-) Ve men ya'mel miskale zerretin şerren yerah;

Kim de bir zerre ağırlığınca bir şerr yaparsa, onu görür. (A.Hulusi)

8 - Her kimde zerre miktarı bir şerr işlerse onu görecek. (Elmalı)


Ve men ya'mel miskale zerretin şerren yerah atom miktarı, gözle görülemeyecek kadar küçük şerr işleyen de onu görecektir.

Burada görecektir ne manaya geliyor? Genelde bu güne kadar verilen manaların hemen tamamı onun karşılığını görecektir. Yani zerre kadar hayır yapmışsa onun karşılığını görecektir. Burada tamam diyelim, burada bir sorun yok Ama ya şu ikincisi? Zerre miktar şerr işlemişse de onun cezasını görecektir. O zaman Allah’ın rahmetinin sonsuzluğu, kapsayıcılığı, rahmetini gazabını geçmiş olması, merhametinin sonsuzluğu, rahmeti kendisine ilke edinmesi.

Evet, ketebe ‘alâ nefsiHir rahme (En’am/12) rahmeti kendisine ilke ediniyor. Yine Allah’ın affediciliğinin sonsuzluğu nerde kaldı lâ taknetu min rahmetillâh.. Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyiniz innAllâhe yağfiruzzünube cemiy'a Allah günahların tamamını affedebilir. inneHU "HU"vel ĞafûrurRahıym. (Zümer/53)  O çok bağışlayan çok merhamet edendir. Allah’ın Ğafur ismi, Rahıym ismi, Gaffar ismi, Settar ismi ne olacak o zaman? Yani zerre miktarı şerri de eğer karşılığını görecekse?

Hayır. Bu ayetler merhum müfessire Aişe Abdurrahman’ın da isabetle teşhis ettiği gibi bu ayetlere takdire gerek yok. İlkemiz gereği ayetler ne diyorsa o. Görecek, karşılığını görecek değil çünkü bu daha hesaba çıkmadan, bir önceki ayet zaten bunun böyle olduğunu zaten açıklıyor 6. ayet. li yürav a'malehüm amelleri kendilerine gösterilmek için çıkacaklar, onlar da görecekler. Yani atlatamayacaksınız demektir. Yani atom kadar bir şeyi bile atlatamayacaksınız. Allah mutlaka onu kaydedecek ve size de gösterecek. Fakat ondan sonra hesap var, büyük mahkeme var, büyük mahkemeden sonra ödül ve ceza var. Daha onlara sıra gelmedi. Buradaki görme 6. ayette ki li yürav a'malehüm dür. Yani amellerini görecekler bunun zımnen karşılığı asla Allah’ı atlatamayacaksın ey insanoğlu.

[Ek bilgi; Bu arada hemen şu durumdan da söz edelim: Müminler, günahları kadar cehennemde yanacaklar ve sonra oradan kurtulup cennete gidecekler, şeklinde izah edilen olay nasıl gerçekleşecektir?.. Cehenneme düşen oradan kaçmayı başaramazsa bir daha oradan kendini ebediyen kurtaramayacağına göre bu nasıl olacaktır?
Bu anlatılan olaya sebebiyet veren şey, kişinin günahlarının fazlalığı ya da sevaplarının eksikliğidir. Yani "ruh"a yüklenen "enerji dalgasının" gücüdür. Ve henüz cehennem yani Güneş, tümüyle Dünya'yı yutmadan evvel kaçış sırasında, yani Sırat geçilirken yaşanacak bir olaydır!
"Cehennem gelip her yanından Dünya'yı sardığı zaman"
şeklindeki tarifte olduğu üzere, bu devrede bütün insanlara, Dünya üzerinde toplanma imkânı oluşacaktır.
"Mahşer" kelimesiyle anlatılan bu toplantı anında.
"O SÜREÇTE ARZ (beden), BAŞKA ARZA (bedene) DÖNÜŞTÜRÜLÜR, SEMÂLAR DA (bilinçler de başka bir algılayışa)!.." (İbrahiym/48)
Âyetinde işaret edildiği gibi, değişik bir ortam ve yaşam şekli içinde bu gerçekleşir. O sırada Dünya, gelmiş geçmiş bütün insanların üzerinde toplandığı bir ovaymış gibi olur!..
SIRAT ise bir kaçış yoludur!.. Kaba mânâda anlaşıldığı üzere taştan-betondan bir köprü değil, bir tür hava köprüsü! Bir tür kaçış yolu. Ve bütün bunlar, bugünkü zaman şartlanması içinde anlaşılacak bir olay da değildir!.....

Mesela, ben bunu size şöyle anlatmaya çalışayım. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerikalılar Berlin'e hava köprüsü kurdular ve hava köprüsü ile pek çok yiyecek, giyecek ve insan taşıdılar. Şimdi "hava köprüsü" deyince, aklınıza Boğaziçi köprüsü gibi bir köprü geliyor ve Amerika'dan Berlin'e kadar böyle bir köprü kurulmuş!.. Hayır!.. Amerika'dan Berlin'e uçaklar sürekli çalışarak, oraya gerekli ikmali yaptılar!
Bunun gibi, Dünya'nın üzerinden de insanlar, kendi çalışmalarına göre elde ettikleri kuvvetleri kadar bir güçle kaçmaya başlarlar. Çünkü Dünya, o anda cehenneme gidiyor, Güneş'in içine girecek; Cehenneme düşecek insanlar Dünya'dan kaçacaklar; herkes kendi gücüne göre kaçacak.
Sıratı geçenlerin kimisi şimşek gibi geçer, kimisi deve hızıyla geçer, kimisi koyun hızıyla geçer, kimisi at hızıyla geçer, kimisi de sürüne sürüne geçer" diye tarif ediyor Hz. Rasûlullâh.
Başka türlü nasıl anlatılır, o devrin insanını bir düşünün. Peki buradaki hâdise ne?
Herkesin belli bir ruhaniyeti var; o ruhundaki enerji dolayısıyla, yani belli kaçış gücü dolayısıyla; kimisi yerçekiminden kendini kolaylıkla soyutlayıp hızla fırlayabilecek, kimisi de çok büyük güçlüklerle yükselebilecek.
Şimdi şu da bilimsel bir gerçek!
Daha önce izah ettiğimiz üzere Güneş belli bir süre sonra, bugünkü hacminin 400 katı büyüyerek Dünya, Merkür, Venüs ve Mars'ı içine alacak. Güneş'in yüzeyindeki hararet 6000-6500 derece! Dünya eriyor, su gibi oluyor! Dünya Güneş'in içine girerse ne olur? Su gibi erir akar mı?
Zaten Hz. Rasûlullâh da hadiste; "Cehennemin içine düşünce, Dünya eriyip su damlası gibi buharlaşır" şeklinde tarif etmiyor mu? Bir su damlası gibi kalmayacak mı Dünya?
Güneş'in bugünkü hâli, Dünya'nın 1.303.000 katı büyüklüğünde! O gün en az 400 milyon kere daha büyük olacak Dünya'dan!
Dünya'nın manyetik çekim alanından kendini kurtaramayıp da cehennem sınırları içinde sürünenler eğer bu çekim alanının ilk anlarındaysalar; yanlarından geçenler tarafından çekilip götürülmeye çalışılacak. Fakat o kurtulma hâlini, gücünü hiç elde etmemiş olanlar da ebedî olarak Güneş çekiminin içinde kalacaklar.
Peki böyle bir şey var mı? Yani söz konusu olabilir mi?
Bugün uzayda "kara delikler" adı verilen ölmüş güçlü yıldızlar var. Bunlar hacim olarak, Ay kadar olmalarına rağmen; civarlarından geçen bir Jüpiter kadar veyahut ta ondan daha büyük Güneş gibi koskoca bir kütleyi alıyor, yutuyor, hazmediyor, içinde yok ediyor!.. Ve bana mısın da demiyor!..
Bunun gibi, insan ruhlarının da karşılaşacağı, "cehennem" adı verilen bu korkunç durumdan kendilerini ebedî olarak kurtarabilmeleri mümkün değil!
Eğer şu anda Dünya'da belli çalışmalar yapıp da belli bir ruhaniyet, belli güç elde edemezse insan, bunun neticesi olarak, kendilerini oradan kurtarabilmeleri ebedî olarak mümkün değil! Ondan sonra, cehennem böylece geçilebilirse eğer.
Tabii biz burada haşr sahasında olacak olaylara değinmiyoruz!.. O da ayrı bir konu! Geçebilirlerse eğer; cennete gidiyorlar. (Kıyamet-A. Hulusi)]

Rabbim amellerimizi orada değil burada görüp, burada tedbir alan, Burada Allah’ı razı eden, bu hayatta amellerimizi hayra tebdil edecek bir liyakat ve kudret lütfetsin inşaAllah bize.

(Sadakallahul azıym)


Zilzal suresinin sonu,
Zilzal suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

İslamoğlu Tef. Ders. ZİLZAL SURESİ (01-04) (195-B)a






Değerli Kur’an dostları, Beyyine suresinin hemen arkasından zelzele suresi geliyor. 99. sure. Zelzele ismini ilk ayetinden alıyor zilzal, İzâ zülziletil Ardu zilzaleha deprem manasına geliyor zilzal, zelzele. Zilzal diye de anılmış, zelzele diye de anılmış. Ben zelzele diye anmayı dilimize yatkın buluyorum.

İniş zamanı Mekki hiç şüphesiz, konu ve üslubu bunun delili. Sureyi; Karia, Zariyat, Tekviyr, İnfitar, İnşikak, Ğaşiye, Tekâsür, Adiyat gibi surelerin hizasına dizmek lazım çünkü konu bütünlüğü var. Medine de indiği iddiaları var ama bu iddialar doğru değil, sadece sebebi nüzule istinaden yapılmış iddialar. Sebebi nüzul Medine ile ilgili bir olayı nüzül sebebi olarak anlatırken bu sure bu olay üzerine indi demek o surenin gerçek zamanını ifade etmez tefsir usulünde ve ulûmül Kur’an da Suyuti’nin de isabetle ifade ettiği gibi. Neyi ifade eder ya? Sahabenin zihninde o olayla bu ayetler arasında irtibat kurduğunu ifade eder, bunun delilidir.

[Ek bilgi; İbn Ebî Hâtim, Ebû Saîd Hudrî'den nakletmiştir: "Her kim zerre miktarı hayır işlerse onu görecekler. Her kim de zerre miktarı bir şer işlerse onu görecektir" (7-8) âyetleri ile ilgili olarak Rasûlullah (s.a.s)'a şöyle demiştir: "Ya Rasûlullah, kendi amellerimi görecek miyim?" Al-lah Rasûlü şöyle buyurmuştur: "Evet!" Ben şöyle dedim: "Ben mahvoldum." Allah Rasûlü (s.a.s): "Sevin, ya Ebû Said. Çünkü Yaptığın her salih amele on sevap verilecektir" buyurdu. Bu hadis sûrenin Medenî olduğuna delil teşkil eder. Çünkü Ebû Said Hudrî Ensar'dandı. Ayrıca Uhud'dan sonra baliğ olmuş olduğu için bu rivayet, bu âyetin, dolayısıyla sûrenin Medine'de nâzil olduğunu te'yid etmektedir. (Besâiru-l Kur’an- Ali Küçük)] Allahu alem.

Aslında bunun arka planında harika bir şey yatar o da şu; Sahabe Kur’an ı  bir anda nazil olmuş bir metin gibi değil, bir hitap gibi değil her an nazil olan, hayatın içine nazil olan bir hitap gibi gördüğünü ifade eder. Bu hoş bir bakıştır.

Suremizin konusu ahiret ve ilahi adaletin tecellisidir. Zımnen şu mesajı veriyor bu mübarek sure; Ey insan Allah’tan hiçbir şeyi kaçıramazsın, Allah’tan hiçbir şeyi saklayamazsın. Yer yüzünü şahit olarak konuşturan Allah ne kadar güçlüdür bir düşünsene. Yer yüzünü dile getirip de şahit yapan Allah seni konuşturamaz mı zannediyorsun. Yani Allah’tan bir şey kaçırırım mı zannediyorsun. Koca dünyayı, koca alemi dile getirip konuşturacak olan Allah, buna gücü yeten Allah’ın seni konuşturmaya, sana hakikati söyletmeye gücü yetmez mi bir düşünsene ey insanoğlu. Niye böyle Allah’a karşı baş kaldırırsın zımnen söylediği bu.

Berceste ayetleri sonundaki ayetler. Femen ya'mel miskale zerretin hayren yerah, Ve men ya'mel miskale zerretin şerren yerah (7-8) Haydi hep beraber görelim şimdi.




1-) İzâ zülziletil Ardu zilzaleha;

Arz (beden), şiddetli bir sarsıntı ile sarsıldığında; (A.Hulusi)

1 - Arz o sarsıntısıyla sarsıldığı. (Elmalı)


İzâ zülziletil Ardu zilzaleha yer yüzü şiddetli bir depremle sarsıldığı zaman. Zilzaleha yerine Zilzalen gelebilirdi. Ama o zaman bir nüans olurdu, mana ve bir farklılık olurdu. Eğer böyle gelseydi az ya da çok bir sarsıntıya hamledilirdi. Fakat Zilzaleha diye yer yüzüne ait zamire izafe edilmesi depremin çapının yer yüzünün çapıyla orantılı olduğunu gösteriyor. Ne demek? Bu bölge sallanır, tektonik bir sarsıntıdır, işte bu plakanın hafif oynamasıdır.

Bakarsınız 8 şiddetinde deprem üretir. Bu plaka biraz daha büyük olur ve sarsılır, bakarsınız 9 şiddetinde bir deprem üretir. 8 şiddetinde4 bir deprem ürettiğinde nüfusunuzun Allah göstermesin %5-10 kaybedersiniz. Hanelerinizin %15-20 sini kaybedersiniz. 9 şiddetinde ürettiğinde hanelerinizin %40 ını kaybedersiniz. 10 şiddetinde deprem ürettiğinde hanelerinizin %90 ını kaybedersiniz. 11. şiddetinde deprem ürettiğinde hanelerinizin hiçbiri kalmaz. 12. şiddetinde bir deprem ürettiğinde yer yüzünde insan yapısı bir şey ayakta kalamaz. 13 şiddetinde bir deprem ürettiğinde dağlar yer değiştirir.

Ondan sonrasını jeofizikçiler de artık tahmin edemiyorlar. Çünkü depremin şiddeti bir derece artınca verdiği tahribat bir derece artmıyor. Korkunç katlanıyor. Yani aritmetik de diyemeyeceğim, hatta geometrik de diyemeyeceğim daha yüksek bir katlamayla katlanıyor. Onun için 15 şiddetinde bir depremin ne yapacağını tahmin edemiyorlar. Yani şöyle diyebiliriz 15 şiddetinde ki bir depremde kıtalar oynuyor. 17 şiddetinde ki bir depremde yer yüzü tamamıyla şekil değiştiriyor. 19 şiddetindeki bir depremde yer yüzü yörüngesinden fırlıyor, 21 şiddetinde ki bir depremde yer yüzü patlıyor. Haydi buyurun, 9 a gücü yeten 21 e gücü yetmez mi. Ey insan ne diyorsun sen buna. 9 a gücü yetenin 20 ye gücü yetmez mi.

Evet Öznesi yok, meçhul gelmiş zülzilet, meçhul fiil. Genellikle kıyamet ayetlerinde, son saat ayetlerinde meçhul ve mutavaat kipi kullanılır. Olay o kadar dehşetli ki kim yaptı bile diyemeyeceğimizi ima eder gibidir. Ansızın gerçekleşeceği içindir. Kevn ve fesat yasaları ile iç dinamik gereği işler. Dışardan bir emre gerek duymaz yani. Kevn ve fesadın yasalarını Allah koymuştur kendi içindeki dinamikle bu yasalar gerçekleşir. Üçüncüsü de insanın amelleri etkili olduğu için özneye gerek yok. Yani özne sadece tek değil, insanın eylemleri yeryüzünün eylemlerini belirlemiş ve Allah’ın koyduğu yasalar gereği yeryüzü insandan öç almıştır. Bütün bunlara delalet edebilir meçhul gelmesi.


2-) Ve ahrecetilArdu eskaleha;

Arz, ağırlıklarını dışarı çıkardığında, (A.Hulusi)

2 - Ve Arz ağırlıklarını çıkardığı. (Elmalı)


Ve ahrecetilArdu eskaleha tüm maddi ve manevi ağırlıklarını çıkarttığı zaman. Tüm maddi ve manevi ağırlıklarını çıkarttığı zaman, dışarı attığı yani kustuğu zaman tabir caizse.

Bu ne manaya gelir? İlk aklıma gelen doğrusu bugünkü o dehşetli hummalı faaliyetleri görünce yer yüzünün içini boşaltma geliyor. Bir taraftan petrolünü, bir taraftan gazını, bir taraftan madenlerini, bir taraftan kömürünü, bir taraftan elmasını, bir taraftan altınını yani yer yüzünün içinde hiçbir şey bırakmayacak şekilde herkes yer yüzünün göbeğine doğru tırtıklamaya çalışıyor. Adeta kıyametin gelişi yer yüzünün içinde ki tüm değerler boşaldığında. Veyahut ta yer yüzünün içi dışına çıktığında, o manaya gelebilir. Klasik tefsirimiz bunu yeryüzünde metfun bulunan ölüler dışarı çıktığında şeklinde anlamışlar. Ama bugün yaşayan insanlar bizler olarak gördüğümüz gerçek yer yüzünün içi boşaldığında daha yakın gözüküyor, çünkü boşaltılıyor yeryüzü.

Boşaltılıyor ama asla ilahi mimariye dikkat edilmiyor. Dikkat buyurun ilahi mimari dedim. Şu dağlar şu ovalar şu yeryüzü şekilleri Allah’ın mimarisinin bir ifadesi ve en büyük mimar Allah’tır bu manada. En muhteşem mimari de Allah’ın yaptığı mimaridir. Baksanıza etrafınıza bu ne muhteşem bir denge, bu ne muhteşem bir güzellik, kim yapsa böyle yapabilirdi ki ve insanoğlu hoyratça ilahi mimariyi talan ediyor, parçalıyor, saygı duymuyor. Dağa taşa saygı duymuyor.

Allah Resulü bir dağa çıktığında saygısından şahadet namazı kılardı. Allah Resulü Uhud’u bir dostu ziyarete gider gibi her hafta ziyaret ederdi. Allah resulü yağmur yağarken elbisesini bir gün yağmur’a tutmuş, ne yapıyorsun ya Resulallah diyenlere; Onun Allah işle olan sözleşmesi benden daha yeni, istifade ediyorum demişti. Bu saygı nere bugünkülerin modernlerin saygısı nere bir düşünsenize.

[Ek bilgi; “Toprak ağırlıklarını…” beden arzı, “..dışarı çıkardığı…vakit.” Metaını dışarı attığı zaman. Çünkü beden, kuvvetlerden, ruhlardan, amellerin heyetlerinden ve kalpte kökleşmiş inançlardan oluşan bu metalarla değerlenir. Ayette geçen “eskal” kelimesi “sakl” in çoğuludur ve ev eşyası anlamına gelir. (İbn. Arabi- Te’vilat)]


3-) Ve kalel İnsanu ma leha;

İnsan (bilinç, bedene bakarak): "Buna ne oluyor?" diyerek (panik yaşadığında), (A.Hulusi)

3 - Ve insan «noluyor buna?» Dediği vakit. (Elmalı)


Ve kalel İnsanu ma leha ve diyecek ki insan; Ona ne oluyor, buna ne oldu?  Hac/1-3 cü ayetleri geldi aklıma;

Ya eyyühenNas Ey insanlık ütteku Rabbeküm * inne zelzeletessaati şey'ün azıym (Hac/1) rabbinize karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. Bilincinde olun ki son saatin sarsıntısı korkunçtur, aziym bir şeydir, tarif edilmez bir şeydir son saatin o korkunç sarsıntısı. Şey’ün azıym.

Yevme teravneha tezhelü küllü murdıatin amma erda'at sen bugün görürsün. Neyi görürsün biliyor musun her emzikli kadının çocuğunu, kucağında ki bebeğini unuttuğunu görürsün. Anne bebeğini unutur mu? Anne kendini unutur da bebeğini unutmaz. Ama öyle bir dehşet olacak ki o gün anne emzikli bebeğini unutacak. Dahası? ve teda'u küllü zâti hamlin hamleha ve teranNase sükâra ve ma hüm Bi sükâra (Hac/2) ve her hamile kadın çocuğunu doğuracak, yani atacak ve insanları sarhoş olarak göreceksin. Ama aslında onlar sarhoş değiller, içmemişler. İçmeden sarhoş olacaklar. O günün dehşetinden, o günün azametinden, o günün korkunçluğundan. O sarsıntı öyle bir sarsıntı olacak. Bu ayetler gerçekten de gözümüzün önüne getirir gibi izah ediyor o büyük saatin korkunçluğunu.


4-) Yevmeizin tühaddisü ahbâreha;

İşte o süreçte haberlerini söyler. (A.Hulusi)

4 - O gün bütün haberlerini anlatır. (Elmalı)


Yevmeizin tühaddisü ahbâreha işte o gün yeryüzü dile gelir şahit olduklarını bir bir haber verecek. Dile gelecek ve diyecek ki ben şuna, şuna, şuna şahit oldum. Tühaddisü ahbâreha, haberlerini bir bir dile getirecek, yer yüzü dile gelecek yer yüzünün dili olacak. Yani Allah’ın gücü yer yüzünü konuşturacak. Yer yüzünü konuşturan Allah seni konuşturmayacak öyle mi? Yani mahkemeyi yanılttım ama Allah’ı da yanıltırım diyorsan eğer yanılıyorsun ey insan. Mahkemeyi kitabına uydurdum, bir biçimde kafaladım. Büyük mahkemede de bir şeyler düşünürüz diyorsan ey insan yanılıyorsun. Dağları, yerleri, gökleri dile getiren Allah seni dile getirmeyecek mi sanıyorsun. Hücrelerin konuşacak ey insan.

Elyevme nahtimü alâ efvahihim ve tükellimüna eydiyhim ve teşhedü ercülühüm Bimâ kânu yeksibûn. (Yasin/65) o gün ağızlarını bantlarız bize elleri konuşur, ayakları şahitlik yapar. Sen ne diyorsun ey insan.


Devam ediyor b sayfasına geçiniz.
          Zilzal suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

İslamoğlu Tef. Ders. BEYYİNE SURESİ (02-08) (195-A)c



b sayfasından devam



2-) Rasûlün minAllâhi yetlû suhufen mutahhereten;



Allâh'tan (şirk pisliğinden arınmayanın dokunamayacağı) tâhir (orijinal hakikati yansıtan) sayfaları (bilgileri) bildiren bir Rasûl! (A.Hulusi)



2 – Allah dan bir Resul, peyderpey mutahhar sahifeler okur öyle ki onlarda bütün. (Elmalı)





Rasûlün minAllâhi yetlû suhufen mutahhereh Allah’tan kendilerine tüm şaibelerinden arınmış, vahiyleri; yetlû suhufen mutahhereh tüm şaibelerden arınmış vahiyleri ileten bir elçi gelinceye dek onlar yani ister kitaplı ister kitapsız kafirler dışlanacak değillerdi. Ama ne zaman ki Allah’tan bir Resul geldi ona da vahiyler geldi. Onlar resulü ve vahyi inkar ettiler artık o zaman dışlandılar. Yani eğer soruyorlarsa Allah bizi neden dışladı diye işte bunun için. Müşrikleri dışlamamıştı çünkü fetret ehli idiler, henüz davet edilmemiştiler. Onun için;



ve ma künna muazzibiyne hatta neb'ase Rasûla. (İsra/15) biz elçi gönderinceye kadar hiçbir kavme azab etmedik. Elçi göndermedikçe hiçbir topluma azab etmeyiz. Hiçbir toplumu mahrum etmeyiz. Azabın kelime anlamıyla. Ancak o zaman dışlandılar.





3-) Fiyha kütübün kayyimeh;



Onların (o bilgilerin) içinde kütüb-ü kayyime (en kaîm - sağlam - payidar kitaplar) vardır. (A.Hulusi)



3 - «Kütübi kayyime».(Elmalı)





Fiyha kütübün kayyimeh içinde önceki kitapların ölümsüz yaşayan değerleri bulunan vahiyler gelinceye kadar. Bir önceki ayetin devamı, bu üçü de aslında birbirinin devamı, tek bir cümle gibi okunabilir. Fiyha kütübün kayyimeh Kur’an ın içinde önceki vahiylerin diri soluğu var. Önceki vahiylerin ruhu Kur’an a geçti tabiri caizse. Evet, Kur’an da yaşıyor Kur’an da önceki tüm vahiylerin ruhu. Kur’an onun için vahiylerin mecmuasıdır. Kur’an bu manada tüm vahiylerin müheyminidir, otoritesidir. Diğer vahiylerden ne bozuldu ne bozulmadı anlamak isteyen Kur’an la sağlamasını yapmalı.





4-) Ve ma teferrakalleziyne ûtül Kitabe illâ min ba'di ma câethümül beyyineh;



Kitap verilmiş olanlar, ancak kendilerine o beyyine geldikten sonra ayrılığa düştüler. (A.Hulusi)



4 - Böyle iken o kitab verilmiş olanlar ancak geldikten sonra ayrıldılar kendilerine o beyyine. (Elmalı)





Ve ma teferrakalleziyne ûtül Kitabe illâ min ba'di ma câethümül beyyineh kitap ehli durdular durdular da hakikatin açık delilleri geldikten sonra ayrılığa düştüler. Onların işi nasıl iş? Onun geleceğini ilan etmekten geri durmadılar, her fırsatta yeni bir peygamber geleceğini söylüyorlardı. Hatta Medine’li Yahudiler Evs ve Hazreçli Medine’de ki Araplara; siz biraz daha bekleyin yakında bir peygamber gelecek o zaman biz onunla size üstün geleceğiz diye tehdit ediyorlardı. Tehdit ettikleri peygamber kendilerinden gelmeyince inkâr ettiler. Garip bir mantık, gerip bir bencillik, garip bir ırkçılık doğrusu ben merkezlilik. Onun için geleceğini ilan ettikleri peygamber gelince inkâr ettiler.



El beyyineh; peygamber geleceğini haber veren kendi kitaplarında ki bölümler aslında. Vahiyler ve nebiler aslında. Belki hepsine birden delalet eder. Hasetliklerinden reddettiler. Hani  ..bağyen beynehüm.. (Şûrâ/14) diyordu ya Kur’an. Aralarında ki hasetliklerinden dolayı sadece ve sadece Allah resulü Araplardan geldi diye onu inkâr etseler tamam bir yere kadar anlaşılır. Kendi içlerinden çıkan Hz. İsa Yahudi idi. Yani İbrani kavmine mensuptu. Fakat onu bile inkâr ettiler. Onun için samimi değiller.



Ama biz Hıristiyanız diyenler ne yaptılar? Yahudilerin kendi peygamberlerine yaptıklarını onlar da son peygambere yaptılar. Bağyen beyhehüm,, sırf hasetlikleinden, kıskançlıklarından dolayı. Teslim olmak istemediler sözün özü bu. Teslim olmaları gerekiyordu fakat hakikati teslim almaya kalktılar. Hakikat bizim olursa kabul ederiz dediler. Hakikati teslim almak budur işte. Yani ben haktanım demek değil, Hakk benim demek. Hakk benim dediğiniz zaman hakikati teslim almış olursunuz. Ama ben Hakka aitim dediğiniz zaman hakikate teslim olmuş olursunuz. İşte onlar bunu diyemediler.



[Ek bilgi; Her iki kitapta (Tevrat ve İncil’de) vaat edilen, bu kitaplarda, kendisine itaat etmemiz emredilen Nebî ortaya çıkıncaya kadar üzerinde bulunduğumuz dinden ayrılmayız. O Nebî ortaya çıkınca, Ona tabi oluruz, hak üzerinde ve tek bir inanç üzerinde birleşiriz. Tıpkı şu anda ehli değişik mezheplere mensup mutaassıp kimselerin ahir zamanda ortaya çıkacak Mehdi’yi beklemeleri ve O ortaya çıkınca, tek bir söz üzerinde ittifak edeceklerini vaat etmeleri gibi.

Bana göre, hak söz etrafında birleşmek için ahir zamanda Mehdi’nin ortaya çıkmasını bekleyen grupların durumu, yukarıda işaret edilen inkârcıların durumundan farksızdır. (İbn. Arabi-Te’vilat)]





5-) Ve mâ ümirû illâ liya'budullahe muhlisıyne lehüd diyne hunefâe ve yukıymusSalâte ve yü'tüzZekâte ve zâlike diynülkayyimeh;



Oysaki onlar, Hanîfler olarak Dini O'na (yalnız Allâh'a) hâlis kılarak; Allâh'a kulluk yapmalarından, salâtı ikame etmelerinden ve zekâtı vermelerinden başka bir şeyle emir olunmadılar... İşte budur Din-i Kayyim (geçerli hak din - sistem)! (A.Hulusi)



5 - Halbuki onlar ancak şununla emr olunmuşlardı: hak perest müvahhid (hanîfler) olarak dîni Allah için halis kılarak yalnız Allaha ibadet etsinler ve namazı dürüst kılsınlar ve zekâtı versinler, ve odur «dîni kayyime».(Elmalı)





Ve mâ ümirû illâ parça parça vereyim manayı; Oysa kendilerinin emr olunduğu şeyler şunlardan ibaretti, İllâ, şunlardan ibaretti. Nelermiş onlar; liya'budullah Allah’a kulluk etmek muhlisıyne lehüd diyne hunefâe dini yalnız O’na has kılarak şirkten uzak bir akideye tabi olmak muhlisıyne lehüd diyn dini yalnız O’na has kılmak, dinde ihlas sahibi olmak budur işte şirkten arınmaktır ihlas. İhlas; şirki reddetmektir, ihlas; mükemmelliği Allah’a hasretmektir. İhlas; Allah’tan başkasına tanrılık yakıştırmamaktır. İhlas; Allah’ın hakkını Allah’a vermektir. İhlas; Allah’ın hakkını başkasına vermemektir. İhlas Allah’a ait olan hiçbir vasfı O’nun kullarında ister Aziyz, ister veli, ister şâki, ister asi, ister peygamber kim olursa olsun Allah dışında bir varlığa yakıştırmamaktır.



ve yukıymusSalâte ve namazı sâlâtı ikame etmek, Allah’a desteği ayağa kaldırmak, Allah’a destek vermek anlamına, belki namazı bu manasıyla kılmak, namazın gerçek anlamının bu olduğunu. Allah’ı desteklemek, Allah’ın desteğe ihtiyacı mı var? in tensurullahe yensurküm ve yüsebbit akdameküm. (Muhammed/7) diyen Kur’anımız; siz Allah2a yardım ederseniz Allah’ta size yardım eder. Allah’ın desteğe ihtiyacı olduğu için değil, bizim Allah’ın desteğine ihtiyacımız olduğu için. Evet, Allah’ın hakkını teslim etmektir İslâm, Müslüman olmak budur. Allah’ın hakkını teslim etmek; Allah’ın hakkını nasıl teslim ederiz? Allah’a tam teslim olarak, çünkü başka çaresi yok. İşte İslâm budur, Müslüman olmak budur.



ve yü'tüzZekâh ve arınmak ve artmak için verilmesi gerekli olanı vermek. Tabii burada Medeni bir sure de Zekatı doğrudan anlayacağız. ‘ita ilginçtir ‘iğta dan farklıdır. ‘iğta da vermektir, ‘ita da vermektir. Fakat ‘iğta gönüllü gönülsüz vermeye denir, ‘ita ise kolayca, suhuletle, gönüllü olarak vermektir. Yani Allah farz kılmış, ama sen de gönüllü vereceksin diyor. Yani sırf Allah farz kıldığı için veriyorum, farz kılmasa vermezdim şeklinde değil. Zekatı böyle vereceksin. Çünkü artarsın diyor. malından verirsin ama artarsın.



Zekat vermek malın budanmasıdır. Budanan çubuk daha fazla üzüm verir, meyve verir. Onun için iman matematiğine göre 40 – 1 = 400 kalır, rasyonel matematiğe göre 40-1= 39 kalır. Sen ey kul iman matematiği ile hareket et. Tabii sadece burada maldan vermek yok. Onun için verilmesi gereken her şeyden vermek. İlimden vermek ilmin zekatıdır. Allah’a ömrümüzden vermek ömrümüzün zekatıdır, evladımızdan bir tanesini Allah yolunda, mesela ilim yolunda vakfetmek evladımızın zekatıdır. Zamanımızın bir kısmını Allah yolunda harcamak zamanımızın zekatıdır. Yani zekat sahibi olduğumuz tüm değerlerden verilebilir verilemesi gerekli olan değerlerden.



ve zâlike diynülkayyimeh işte ebedi değerler sistemi budur.





6-) İnnelleziyne keferu min ehlilKitabi velmüşrikiyne fiy nari cehenneme halidiyne fiyha* ülâike hüm şerrülberiyyeh;



Muhakkak ki ehl-i kitaptan ve müşriklerden hakikat bilgisini inkâr edenler, onda ebedî kalıcılar olarak cehennem ateşindedirler! İşte onlar halkın en şerrlisidir! (A.Hulusi)



6 - Küfr edenler: gerek Ehli kitab dan olsun gerek müşriklerden muhakkak Cehennem ateşindedirler, orada muhalled kalacaklardır, onlardır bütün «şerrülberiyye».(Elmalı)





İnnelleziyne keferu min ehlilKitabi velmüşrikiyne fiy nari cehenneme halidiyne fiyha o küfürde ısrar eden, inkârda ısrar eden, kâfirliği tabiat haline getirenler var ya, ehli kitaptan olsun, müşriklerden olsun, Kitaplı-kitapsız kâfirler, küfürde ısrar edenler; fiy nari cehenneme halidiyne fiyha onlar içinde ebedi kalmak üzere cehenneme sokulacaklar, cehennem ateşinde olacaklar.



ülâike hüm şerrülberiyyeh cehennem ateşi onların içinde olacak çünkü. Küfür cehennem ateşi olacak, içlerinde götürecekler ateşlerini ve yüreklerinde ki ateş varlıklarını kaplayacak. ülâike hüm şerrülberiyyeh işte onlar canlıların en şerlileridir.



Ne çarpıcı bir ifade. İnsanın tüyleri diken diken oluyor. Canlıların en şerlisi. Ağır mı buldunuz? İlk bakışta çok ağır, canlıların en şerlisi kâfirlerdir. İster kitaplı ister kitapsız. Neden? Anlamaya çalışalım rabbimizi, yargılamaya değil, haddimiz de değil zaten. Ama anlamaya çalışalım. ..summül bükmülleziyne lâ ya'kılun. (Enfal/22) ayetini hemen hatırladım canlılar içerisinde en şerli olanı hakikate karşı kör ve sağır davranan akletmeyen insanlardır. Arasında bir bağlantı var canlıların şerlileri açısından.



Küfür Allah’ın hakkını inkârdır dostlar, hemen bir önceki ayette de işledim, küfür Allah’ın hakkını inkârdır. Allah’ın hakkını inkar eden canlıların en şerlisidir. Çünkü Allah’ın hakkını inkâr eden hiçbir hakka riayet etmez. Düşünsenize adam Allah’ın hakkını inkâr etmiş, kimin hakkını teslim eder. Varlığını borçlu olduğu Allah’ın hakkını inkâr eden hangi hakka riayet eder. Ondan gerisini saymak gerekmez, üstü kalsın. Onun için canlıların en şerlisi.





7-) İnnelleziyne amenû ve 'amilussalihati ülâike hüm hayrülberiyyeh;



İman edip imanın gereğini uygulayanlara gelince, işte bunlar halkın en hayırlısıdır! (A.Hulusi)



7 - Muhakkak ki iman edip yarar ameller yapanlar onlardır bütün «hayrulberiyye».(Elmalı)





İnnelleziyne amenû ve 'amilussalihati ülâike hüm hayrülberiyyeh yine iman edenler, salih amel işleyenler yani imanını düzelten amellerle, bir bozukluğu düzelten, bir kötülüğü düzelten, bir çirkinliği güzelleştiren amellerle imanını ispat eden kimseler canlıların en hayırlısıdırlar. Hayrülberiyyeh Allah’ın hakkını teslim edenler de canlıların en hayırlısıdır. Çünkü Allah’ın hakkını teslim eden herkese hakkını verir. Çünkü Allah herkese hakkını vermemizi emrediyor.



İnnAllâhe ye'muruküm en tüeddül emanati ila ehliha. (Nisa/58



İnnAllâhe ye'muru Bil adli vel'ihsani ve iytai zilkurba ve yenha anil fahşai velmünkeri velbağy. (Nahl/90) gördüğünüz gibi Allah adaleti emrediyor. Allah emaneti ehline ver diyor, vermeyi emrediyor. Yani bütün bunlar hakkını vermekle alakalı. Herkese hakkını vermekle alakalı.





8 - Cezâühüm 'ınde Rabbihim cennatü 'Adnin tecriy min tahtihel'enharu halidiyne fiyha ebeda* radıyAllâhu 'anhüm ve radu 'anHU, zâlike limen haşiye Rabbeh;



Rablerinin indînde onların cezası (çalışmalarının karşılığı), altlarından nehirler akan Adn cennetleridir... İçlerinde sonsuza dek kalmak üzere... Allâh onlardan razı olmuştur ve onlar da O'ndan razı olmuşlardır (ilâhî özelliklerin tecellisi)... İşte bu, Rabbinden haşyet duyan kimse içindir! (A.Hulusi)



8 - Onların mükâfatı rableri indinde altından ırmaklar akar Cennetlerdir, onlar içinde ebediyen muhalled olacaklar, Allah onlardan hoşnut, onlar da ondan hoşnut, bu işte rabbine haşyet duyanlara. (Elmalı)





Cezâühüm 'ınde Rabbihim cennatü 'Adnin tecriy min tahtihel'enharu halidiyne fiyha ebeda işte bunların yani Allah’ın hakkını Allah’a teslim edenlerin ödülleri karşılıkları rableri katında bakidir. O ödüllerin ilk akla geleni nedir? Cennatü ‘Adn. ‘Adn cennetleri diye çevirmeyi pek anlaşılır bulmuyorum. Güzelliğin üretildiği merkezlerdir. Çünkü ‘Adn; madenle aynı köktendir. Maden bir cevherin üretildiği merkeze denir, Cennatü ‘Adn; kalıcı güzelliğin, ebedi güzelliğin merkezleridir cennetler.



Fela ta'lemü nefsün ma uhfiye lehüm min kurreti a'yün. (Secde/17) gelinde bu ayeti hatırlamayın. Orada cennetliği bekleyecek sürprizleri hiç kimse bilemez, tahayyül ve tasavvur dahi edemez. nasıl bilelim ki ‘adet tü li’ ibadi’s salihîyn salih kullarım için ahirette cennette öyle büyük nimetler hazırladım ki mâ lâ ‘aynün ra’ed hiçbir göz onu görmedi Velâ üzünün semi’at hiçbir kulak onu işitmedi Ve lâ hatara ‘alâ kalb-i beşerin (Hadis) hiçbir insanın aklına öylesi gelmedi. Daha ne olsun. Rabbim hepimize lûtfetsin inşaAllah, layık kılsın.



tecriy min tahtihel'enharu halidiyne fiyha ebeda tabanından ırmaklar çağlayan cennetler. Cennet içinde su olmayan bahçe suyu ile birlikte ayrıca anılması o yüzden. Hadika ise içinden su çıkan bahçe. Onun için hadika geçen yerlerde ayrıca sudan bahsedilmez. halidiyne fiyha ebeda içinde ebedi kalmak üzere girecekler. radıyAllâhu 'anhüm ve radu 'anHU Allah onlardan razı olacak, onlar da Allah’tan razı olacaklar. Allah razı olsun diyen, sen Allah’tan razı mısın. Kendine bir sor, aynaya dön ey nefsim sen Allah’tan razı mısın de. Sen Allah’tan razı değilsen Allah senden niye razı olsun. Önce sen Allah’tan razı ol. Rabbim, benim için takdirine razıyım de, Rabbim boynum kıldan ince de, Rabbim emrin başım üstüne de. De ki razı olduğun anlaşılsın. İşte budur, çünkü rıza karşılıklıdır. Allah rızayı tek taraflı görmüyor.



zâlike limen haşiye Rabbeh işte bütün bunlar rablerinin sevgilerini yitirmekten korkanlar içindir. limen haşiye Rabbeh i böyle çevirdim. Rablerinin sevgilerini yitirmekten korkmak. Yani Allah’tan korkmak değil, böyle yalınkat korku değil, Allah’ın sevgisini yitiririm diye tir tir titremek. Ya beni sevmezse..! işte bu, aslolan bu. Allah – kul ilişkisinin rafine hali sevgi halidir. Ya beni sevmezse, dünya alem sevse ne olur. Hatta Allah beni sevmezse cennet benim olsa ne olur. diyebilmesi lazım.



Rabbim bizi sevsin rabbim bizi sevdirsin rabbim bizi cennetiyle sevindirsin inşaAllah.





Değerli Kur’an dostları, Beyyine suresinin hemen arkasından zelzele suresi geliyor.



Beyyine suresinin sonu,
      Beyyine suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.